'KÜRT SİYASETİ ÇÖZÜM SÜRECİYLE BÜYÜK YOL KAT ETTİ'
Prof. Dr. Mithat Sancar ve TUHAD FED Genel Başkanı Zübeyde Teker, 'çözüm süreci'nin Kürt hareketini güçlendirdiğini belirttiler.
19 Mart 2014 Çarşamba 11:22
Prof. Dr. Mithat Sancar ve TUHAD FED Genel Başkanı Zübeyde Teker, 'çözüm süreci'nin Kürt hareketini güçlendirdiğini belirtirken, AKP'nin bu süreçte olumlu rol üstlenmediğini ifade etti.
Sancar, "Kürt siyaseti, çözüm süreci ile birlikte hem bütün Kürdistan'da, hem de genel olarak Ortadoğu'da güçlü ve itibarlı bir siyasi aktör haline gelme konusunda büyük yol kat etti" derken, 30 Mart seçimlerinde alınacak oyların da bu başarıyı katlayacağını kaydetti. Teker ise süreç içerisinde Kürt hareketinin kendini daha iyi tanıtma fırsatı bulduğunu dile getirdi.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mithar Sancar ile TUHAD-FED Genel Başkanı Zübeyde Teker, birinci yılını dolduracak olan "çözüm süreci"ni değerlendirdi...
PROF. DR. SANCAR: KÜRT HAREKETİ GÜÇLÜ VE İTİBARLI BİR AKTÖR HALİNE GELDİ
Prof. Dr. Mithat Sancar, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın Amed'deki geçen yılki Newroz kutlamalarında okunan mesajının iki boyutu olduğuna değinerek, şöyle konuştu: "Öcalan'ın mektubunun iki boyutu vardı; Kürt siyasi hareketine gösterdiği hedef, çizdiği yol ve Türkiye'ye, hükümete, çeşitli kesimlere önerdiği yoldu. Birinci yol, Kürt siyasi hareketinin demokratik siyasete odaklanması ve bu demokratik siyaset ekseninde bir derinleşme yaşamasına dönüktü. Demokratik siyaseti hayatın her alanında daha fazla geliştirme önerisiydi. Süreçle birlikte daha iyi olacağını, daha doğrusu süreç olmadan böyle bir yoğunlaşmanın olmayacağını düşündüğü şeklinde okumak mümkün."
Kürt siyaseti açısından son bir yılın "epey başarılı" geçtiğine dikkat çeken Prof. Dr. Sancar, "Kürt siyaseti, çözüm süreci ile birlikte hem bütün Kürdistan'da, hem de genel olarak Ortadoğu'da güçlü ve itibarlı bir siyasi aktör haline gelme konusunda büyük mesafe, yol katetti. Bunun demokratik siyaset yöntemlerini kullanmakla mümkün olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kürt bölgesinde, Kuzey Kürdistan'da çok daha siyasi faaliyet alanı yarattı. Türkiye içinde de HDP'yi geliştirerek yeni kanalların önünü açtı. Bütün bunlar demokratik siyasete yoğunlaşmanın kazanımlarıydı ve sürecin önemli parçasıydı. Öte yandan Rojava'da güçlü bir siyasi eksen, hat oluşturabildi. Bence Rojava'da gelinen nokta yine barış süreci ve demokratik siyasete yoğunlaşmanın sonuçlarından biridir. En azından Rojava'da bugün gelinen olumlu nokta, kazanımlar, ikisi birlikte değerlendirildiğinde çok daha iyi anlaşılır" değerlendirmesini yaptı.
Prof. Dr. Sancar, Öcalan ve Kürt siyasetinin muhataplığının inkar edilemez boyuta gelmesinin de "sürecin kazanımlarından" olduğunu ifade ederek, "Ölümlerin olmaması, Kürt sorununun geniş boyutlu tartışılmasına elverişli ortamın doğmasını sağladı. Pek çok tabu yıkıldı, bir yıllık süreç içinde. Öcalan'ın muhataplığı, Kürt siyasetinin ağırlığı ve muhataplığı inkar edilemiyor. Aktör kısmı çeşitli açılardan geniş bir meşruluk alanı yaratabildi" dedi.
'AKP SIKIŞMADIKÇA ADIM ATMIYOR'
Ancak barış süreçlerinin tek taraflı yürüyemeyeceğine vurgu yapan Prof. Dr. Sancar, AKP hükümetini eleştirdi: "Kürt hareketi kendi üzerine düşeni büyük oranda yaptı ama tek başına bu yükümlülükleri yerine getirmesi sürecin derinleşmesine yetmez. Hükümetin yapması gerekenler de vardı ama yapmadı; bu konuda çok da parlak karneye, sicile sahip değil. AKP'nin klasik yöntemidir; bir reform yapacaksa bunu kendi istediği zaman, şart ve biçimde yapma tutumuna sahip. Barış süreci konusunda da aynı yolu izledi. Çok sıkışmadıkça, mecbur kalmadıkça adım atmadı; attıklarını da tam atmadı. Taleplerin özünü kabul etme yerine bunları sulandırarak, işlevini kaybettirerek yerine getiriyor. Çok daha fazla reform yapabilirdi ve sürecin sağlam zemine oturması ve raydan çıkmayacak güzergahta ilerlemesi için hukuksal alt yapı kurabilirdi fakat bunu yapmak istemedi. Bu da AKP'nin başka tarzıdır; meseleleri adını koymadan, el yordamıyla fiili olarak yürütmeye çalışıyor. Hukuksal güvenceye bağlamadan bugüne kadar getirmeye çalıştı. Sürekli böyle yürütemez. Barış süreci iki taraflıdır; bir yıl böyle götürmüş olmasına Kürt siyasi hareketi olgunluk gösterip razı olmuşsa da, hep böyle yürüyeceği, Kürt siyasetinin hep böyle kabul edeceği şeklinde yorumlanmamalı."
'HÜKÜMET DEMOKRATİK SİYASETİN ÖNÜNDEKİ ENGELLERİ KALDIRMALI'
Prof. Dr. Sancar, hükümetin bundan sonraki aşamada oyalamadan hukuksal alt yapı kurması ve süreci güvenceye bağlamasının gerektiğini belirterek, hukuksal, fiili engellerin kaldırılmasını istedi.
'KCK' tutuklularının tahliye edilmemesini de eleştirerek, AKP'yi "savaş hazırlığı"ndan uzak durmaya çağıran Prof. Dr. Sancar, şöyle dedi: "Ama sulandırılmış ve eksim adımdır. Sonuçları ciddi sıkıntılar yaratmıştır. TMK'nin kaldırılması çok daha etkili ve samimi adım olurdu. Bundan sonra hükümetten beklenecek budur. Demokratik siyasetin önündeki engelleri kaldırmalıdır. Savaş hazırlığı anlamına gelecek herhangi bir adım atmaması, bu yönlü her türlü politikadan kaçınması şarttır. Aksi takdirde Kürt halkı ve hareketinde büyük güvensizlik, şüphe yaratır ve bu da süreç için çok tehlikeli..."
'ÜÇÜNCÜ TARAF'
Prof. Dr. Sancar, sürece ilişkin, 'üçüncü taraf' gibi bazı kurumların devreye girmesinin de gerektiğini, bu yolla tarafların yükümlülüklerini ne kadar yerine getirdiğinin anlaşılıp kamuoyuyla paylaşılabileceğini ifade ederek, "Bunun da yasal temeli olmalı. Akil İnsanlar Heyeti oluşturuldu belki ve sürece toplumsal destek için faydalı da oldu ama bu heyetin bundan sonra bu haliyle işlev görmesi mümkün değil. Yasal temele dayalı, yetki, imkan ve sorumlulukları tanımlanacak bir heyet oluşturmak lazım. Barış Komisyonu olabilir. Meclis'teki komisyon da işlevsiz kaldı. İşlevsel bir kurula, heyete ihtiyaç var. Toplumda birikmiş olan çatışma enerjisine, nefrete, öfkeye engel olmak lazım. Geçmişle hesaplaşmayı gerektiren kurullarla olabilir. En önemli hesaplaşmayı kurumsal düzeyde sürdürecek. HDP'ye yapılan saldıırlarda çeşitli organizasyonlar, odaklar tahriklere soyunabiliyorlar ama tahrike kapılmaya elverişli kitlenin de olduğunu bilelim. En önemli kaynak; savaşın biriktirdiği gerilim ve çatışma enerjisidir. Bunu boşaltacak ya da siyasi kanallara akıtacak kurumlara ihtiyaç vardır. AKP'nin acilen bunları yapması gerektiğini düşünüyorum" diye konuştu.
'KÜRTLERİN ALACAĞI OYLAR ÇOK ÖNEMLİ OLACAK'
AKP hükümetinin Gezi sürecinden itibaren otoriter, tek yanlı yönetim refleksini artırdığını kaydeden Prof. Dr. Sancar, 17 Aralık sürecinde de meşru zeminde kalmak ve demokratik çare atamak yerine, otoriter yöntemlere başvurduğunu belirtti.
"17 Aralık'ta büyük komplonun olduğuna, Cemaat'in de içinde olduğuna ben de inanıyorum. Meşru yanı olmadığını kabul ediyorum ama AKP'nin buna karşı geliştirdiği yöntem de meşru değil. Gezi'de anti-demokratik yöntemi seçti. Oysa 'Kürtlerle barış, Türkiye için demokrasi' ilkesine bağlı kalmalıydı. Türkiye'nin geri kalanı için otoriter bir tercih içine girmesi süreçte ciddi çelişki ve yalpalamalar doğuruyor."
Prof. Dr. Sancar'a göre; 30 Mart'ta Kürt hareketinin alacağı oylar, kendisinin demokratik siyaset ve barışta belirleyici aktör olduğu algısının onaylanması anlamına da gelecek ve AKP'ye açık bir uyarı niteliği taşıyacak; en önemlisi de Kürdistan'dan çıkacak sonuçlar olacak.
Prof. Dr. Sancar, KCK'nin yeni deklarasyonunun içini de Öcalan'ın Newroz'daki açıklamasının dolduracağını düşünüyor.
TEKER: KÜRT HAREKETİ KENDİNİ DAHA İYİ TANITMA FIRSATI BULDU
TUHAD FED Genel Başkanı Zübeyde Teker de Öcalan'ın geçen Newroz'da okunan mektubunun büyük etki yarattığına vurgu yaparak, "Türk devletinin ötekisi olanları, bu konumdan çıkarıp yeni bir dönemin inşasında ortaklaşma, görev ve sorumluluğa çağırdı. Türkiye toplumunu soru sormaya, kendi geçmişiyle yüzleşmeye, yaraları hakikat ve adalet düzleminde sarmaya çağırdı" dedi.
Öcalan'ın çağrısıyla toplumun çatışmasızlık ortamını fark etme olanağı bulduğunu dile getiren Teker, "Bu vesileyle Kürt hareketi ve Kürt gerçekliğiyle tanışma imkanı buldu ve en önemlisi sormaya, sorgulamaya, bir nebze de olsa kendisiyle ve devletle yüzleşmeye başladı. Toplumda savaş gerekçesiyle sürekli suistimal edilen sosyo-ekonomik ve bireyin, toplumun demokratik haklarına dair de bir uyanış gerçekleşti ve bu uyanış Gezi'de kendini gösterdi" diye ekledi.
Teker, Kürt hareketinin süreçteki performansını ise şöyle yorumladı:
"Kürt tarafı 40 yıllık mücadelesiyle yarattığı politik ahlak ile tüm riskleri alarak sürece sahici, sahiplenici yaklaştı. Taahhütlerini yerine getirmede tereddüt etmedi. Ortadoğu'daki gelişmeler dikkate alındığında, Kürt hareketi en güçlü dönemini yaşıyordu; buna rağmen barışı dayatmaktan vazgeçmedi. Kürt hareketi, bu koşullarda barışı zorlayarak, özünü de bir daha tanıtmış oldu; savaşı özellikle savunma temelli bir mücadele çizgisinde sürdürdüğünü göstermiş oldu. Provokasyonlara rağmen çatışmasız bir sürecin ilerlemesini sağlayan Kürt hareketi oldu."
'AKP PRAGMATİST DAVRANDI'
"AKP hükümeti süreci kötü yönetti" diyen Teker, hükümetin tutarsız politikalarının güvensizlik oluşturduğunu belirtti. Teker, şöyle konuştu: "AKP pragmatist yaklaştı ve yer yer provokasyoncu söylemler geliştirdi. Atması gereken adımlar noktasında inisiyatif almadı; krizlerin yaşanmasına sebep oldu. Sürece ilişkin yapması gerekenleri ertelemesi süreç karşıtlarının saldırılarını sağladı. Geçmişte kirli işbirliği yaptığı Cemaat ile savaşa girmek zorunda kaldı. Oysa verdiği taahhütleri zamanında yerine getirse, demokratikleşme adımlarını atsaydı, hem kendi şeffaflaşacak hem de bu yapı bertaraf olacaktı. Demokratikleşme bir risk değil, güçlenme aracı olacaktı."
Teker, Öcalan'ın ortaya koyduğu, 'üçüncü taraf' talebinin hayata geçirilmesinin, sürecin devamını sağlayabileceğini ifade etti. (anf)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.