KURDİSTAN VE ARAP DÜNYASI; GELECEĞE DAİR (I)
"Irak ve Suriye’nin bölünmesi yakınlaşırken dünya güçleri adalet adına olmasa dahi en azından istikrar adına komşu ülkelere bağımsız bir Kurdistan empoze etmek isteyecektir."
13 Haziran 2017 Salı 12:05
Orta doğuda Kürt bölgesinde bir istikrar feneri olarak büyük görünmektedir. Güneyde Kurdistan’da süren sükunet ve bağımsızlık sürecine dair gelişme, dünyanın bu bölgesinde küçümsenecek bir şey değildir. Kurdistan henüz daha maden zenginliklerinden tam yararlanmamışken durum böyle. Buranın resmi olarak özgürleşmesi bu süreci daha da geliştirecek ve etkisi orta doğuya misal teşkil edecektir.
Şimdi Irak ve Suriye çarpık ve işlemez biçimde kurulduğuna ilişkin kanıtlara ihtiyaç yoktur, ihtiyacı olan tarihsel geçmişine baka bilir. Bu mantıkla da Kürtler, Bağımsız bir Kurdistan’ı hak etmektedirler. Irak ve Suriye’nin bölünmesi yakınlaşırken dünya güçleri adalet adına olmasa dahi en azından istikrar adına komşu ülkelere bağımsız bir Kurdistan empoze etmek isteyecektir.
Bağımsız Kurdistan konusunda Arap Aydın Örnekliği
Aşağıda Arap aydınlarından bazılarının Arap ve Kürt uluslarının ilişkileri üzerine yaptıkları değerlendirmelerden bazı örnekler alıntılayacağız.
Bu onurlu Arapların yazdıklarına bakarak Kürtler ulusal davalarına canla başla sarılsınlar diye, Dr. Şakir Hasbak şöyle diyor:
Bizim kanaatimize göre Arap Kürt birliği şu son derece önemli gerçeği görmek durumundadır. O da Kürt ulusunun varlığını gerçek ve eksiksiz bir şekilde kabul etmektir. Önceki hükümetlerin yaptığı gibi sahte bir kabulden söz etmiyoruz. Çünkü Arap Kürt birliği, Kürtlerin Arap ulusunun içinde asimile edilmeleri demek değildir. Gerçekleri değiştirmemiz, onların ulusal kimliklerine ve etnik kökenlerin Arap ırkçılığı yaparak yaklaşmamız büyük bir hata olur. Ama onların Araplarla birlikte hareket etmeleri, onların kendi rızalarıyla olabilecek bir şeydir. Gönüllü birlik sağlandığı zaman, onların Arapların, özgür ve samimi destekçileri oldukları açık bir şekilde görülecektir. Bu durumda Arapların da onlara aynı şekilde yaklaşmaları, aynı karşılığı vermeleri gerekir. Araplar da Kürtlerin özgür ve samimi destekçileri olmak durumundadırlar. Çünkü Araplarla Kürtlerin ilişkileri çıkara dayalı ve aynı zamanda manevi boyutları olan bir ilişkidir. Zaten bu, diğer bütün ulusların ilişkilerine egemen olan evrensel bir yasadır. Çünkü uluslararası ilişkiler sömürü esasına değil, kardeşlik ve karşılıklı çıkar esasına dayanır. Hiç kuşkusuz Kürtlerin ulusal kimliklerini tanımak, Arap Kürt kardeşliğini daha da sağlamlaştıracaktır. ( D. Şakir Hasbak, el-Kurd ve’l Mes’eletu’l Kurdiye fi’l Iraq s. 84 Birinci baskı, Şubat 1959.)
Dr.Hasbak devamla şöyle diyor:
Bir kez daha söylüyorum. Geçmiş hataları tekrar etmememiz gerekir. Bunun için de tarihi bir gerçeği göz önünde bulundurmamız gerekir. O da şudur: Kürtler sonraları Irak’a gelip yerleşmiş azınlıklardan biri değildir. tam tersine onlar, binlerce yıldır burada yaşayan, buranın asıl yerlileridirler. Onların Irak üzerindeki hakları Arapların haklarına eşit düzeydedir. Bu vatanda ortak olduğumuzu kabul ettiğimize göre, bu ortaklığı sağlamlaştırmanın en iyi yolunu bulmamız gerekmektedir. Elimizde birbirleriyle birlik oluşturan toplulukların kurdukları devletlerden bolca örnek vardır. Çok uluslu bu devletler idari yapı bakımından bizden daha ileri düzeydedirler. Kendi koşullarımızı da göz önünde bulundurarak bu devletlerin deneyimlerinden yararlanmamız gerekir. Devletimizi bu şekilde sağlam temellere dayalı olarak kurduğumuz zaman, kişisel ihtiraslar ve tutkulu arzular onu sarsamayacak, üzerinden yıllar geçse de sağlamlığından ve sarsılmazlığından bir şey kaybetmeyecektir. ( A.g.e. s. 86.)
Demokrasi uğruna verdiği mücadelesiyle tanınan Kürt dostu Üstat Aziz Şerif 1950 tarihinde Irak’ ta Kürt Meselesi başlığı altında sunduğu değerli bir araştırmadan şunu ifade etmektedir:
Dünyadaki herhangi bir halk gibi Kürt Halkının da kendi kaderini tayin etme hakkı vardır. Kürt Halkı bu hakkı, herhangi bir ırkçı gerekçeden almıyor. Kürt Halkının büyük övünç tabloları vardır. Bu övünç tablolarının kaynağı ırkçı dayanaklardan ziyade, insanlık uygarlığına yaptığı katkılardan, özgürlük uğruna verdiği görkemli savaşımdan kaynaklanıyor.” Başka bir ifadesi “Kürt meselesinden söz edildiği zaman, ulusal bütünlük adına, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme haklarına yoğun saldırılar yöneltilir”.
Başka bir ifadesinde ise;
“Araplarla Kürtler arasında psikolojik bir yakınlık vardır. Bu psikolojik yakınlık uzun tarihi dönemleri kaplayan ortak tarihlerinden kaynaklanmaktadır. Tarihi az buçuk bilen her Arap Selahaddin Eyyubi’yi övündüğü geçmişlerinden biri sayar. Bir Kürt de İslam tarihinde temayüz etmiş Arap şahsiyetlerle övünür. Araplarla Kürtler arasındaki evlilikler, Sünni Araplarla Şii Araplar arasındaki evliliklerden daha fazladır. Ama Araplar Kürt meselesi karşısında yüz kızartıcı bir cehalet içindedirler. Kürt ulusal hareketine yönelik görüş resmi görüşün aynısıdır. O da Kürtlerin ‘Iraklı’lığını öngörür. Bu görüşe göre, Kürt ulusal haklarından söz eden bir kimse, Irak’ın bütünlüğünün düşmanı bir bölücüdür. Bazen de onlar için emperyalistlerin uşağı denir. Emperyalizmin Kürt ulusal hareketleriyle savaştığı, üç gerici ülkenin sınırları içindeki Kürt ulusal hareketlerini kendi çıkarları için bir tehdit saydığı gerçeği unutularak..”
Arap kamuoyunun yanıltılması üzerinde aşağıdaki üç unsur etkili olmuştur.
- Arap şovenistlerin Kürt düşmanlığı
- Resmi propagandalar
- Kürt ulusal hareketinin İngilizlerle işbirliği içine girdiğinin bazı kimseler tarafından savunulmuş olması (bu propaganda malesef Türkiye’nin Kürtler ile ilgili uyguladığı politik yansımadır,Arap aydını ve toplumu bunu fark etmiştir.)
Aziz Şerif araştırmasını sürdürerek Irak’taki Kürt sorunun çözümünün aşağıdaki hususlara bağlı olduğunu belirtir:
“Özgürlük mücadelesi veren emekçi Arap kitleleri, ayrılma ve bağımsız devlet kurma hakkı da dahil olmak üzere Kürtlerin kendi kaderlerin tayin etme hakkına sahip olduklarını kabul etmeli ve bu mücadeleye destek olmalıdır.” “Buna paralel olarak ilerici Kürt savaşımcıları da Kürt kitleleri arasındaki ayrılıkçı eğilimlere karşı mücadele etmek ve bu koşullarda kitleleri Irak’ın bütünlüğü içinde gönüllü birlikteliğe davet etmek durumundadırlar.”
Abdurrahman el-Bezzaz da Kürtlerle ilgili olarak şunları söylüyor:
“Irak Kürtleri, Anadolu’nun bir kısmını, İran’ın kuzeybatı ve güneybatısını, kuzey Irak’ın bir kısmını, Sovyet Cumhuriyetlerinden Ermenistan’ın güneyindeki küçük bir bölgeyi ve Suriye’nin kuzeyinde ve kuzey doğusundaki daha küçük bir bölgeyi kaplayan geniş topraklarda yaşayan büyük Kürt ulusunun bir parçasıdır. Irak Kürtlerinden bilinçli kimseler, diğer bütün Kürtler gibi bu gün ulusal kimliklerinin her zamankinden daha çok bilincindedirler. Özellikle bütün bölgeyi kaplayan milliyetçi uyanıştan sonra, daha bir coşkuyla ulusal kimliklerini fark ettiler. Kürtlerin komşuları olan Arapların, Türklerin ve İranlıların kendi ulusal kimliklerinin bilincine varma, kendi ulusal özelliklerini belirginleştirme ve ulusal amaçlarını gerçekleştirme uğruna mücadele etme hakkına sahip olurken, komşuları ve vatandaşları olan Kürtlerin bu haklara sahip olmalarını inkar etmeleri insaf ile bağdaşmaz.” ( Abdurrahman el-Bezzaz, el-Iraq mine’l ihtilal ile’l istiqlal sh. 283 İkinci Baskı, Matbaatu’l ani, Bağdat 1067.)
Onurlu Arap yazarlarından bazılarının kitaplarından yaptığımız bu alıntılar, hem Arap şovenistlere hemde ortadoğu bünyesinde varolan egemen devletlere verilecek en güzel cevaptır. Bölge devleytleri ırkçı taassuba kapıldıkları için hayatın ve tarihin realitesini görememektedirler.
Bu noktada Türk şovenistlere gerekli cevabı verecek Türk aydınları, bu Arap aydınları örnektir. Bu noktada şunu vurgulamak isterim. Kürt ulusu şu anda var olan dinamik bir toplumdur. Ortadoğu bölgesinde aktif olarak varlığını sürdüren büyük topluluklardan biridir.Tarihi bir aldatmaya maruz kalmış bir toplumdur. Hain ve alçakça bir bölünmeye tabi tutulmuşlardır. Kürt ulusu kendi safları içinde baş gösterecek her türlü bölünmeye karşı savaşmak zorundadır. Bunun yanında kaynağı ne olursa olsun her türlü asimilasyon girişimini boşa çıkarmaları da bir zorunluluktur. Bu arada Arap, Fars ve Türk komşularıyla da en iyi kardeşlik yöntemlerini geliştirmeleri de tarihi bir gerekliliktir.
Kürt Aydınına Mesud Barzani Örnekliği
13.03.2008 de Arap Parlamenterler Birliği Kongresi’nin Kurdistan’nin başkenti Hewler’de düzenlenmişti. Kurdistan halkının siyasi tarihinde çok önemli ve değerli bir olaydı. Bu Irak ve Kürdistan için büyük bir siyasi ve diplomatik başarıydı. Bununla önceki rejimin yıkılmasından sonraki Irak hakkında şuana kadar öyle bir aşinalığı olmayan Arap ülkelerinin görüşlerinde köklü bir değişiklik meydana geldi. Ve yine Kürdistan halkı ve liderliğinin tutumu bu kahraman halkın hakları karşısında yanlış bir görüşün oluşmasına izin vermedi. O gün den bugüne Kürt Arap ilişkisi tarihte ki gibi olması gereken ivmeye geri dönmeye başladı. Bu ilişkilerin bugün geldiği nokta Kürtlerin çıkarları için çok olumlu bir şekilde sonuçlanan meşru haklar konusunda tam bir anlayış hâkim oldu. Bu da Kürt ve Arap milletleri kendi içlerinde iftihar edebileceğimiz tarihi bir olaydır.
Sayın Mesud Barzani sorumlu olan herkesin her iş için atacağı ilk adım, inandığı öğretinin esasına göre, içinde yaşadığı değerli esrarengiz adadan (halka göre), Kürtlere uzanan, hem Kürtlerin adaya gidebileceği hem de Âlim, aydının o adadan Kürtlerin yanına gelebileceği bir bağlantı köprüsü kurdu. Bu köprüyü Kürtler ve Araplar arasında da oluşturdu. Ayrıca yine son birkaç yılda Arap toplumu içinde sivil toplum anlayışını da geliştirdi. Yukarıda zikrettiğimiz Arap kamuoyunun yanıltılması üzerinde kurulu üç etkili unsuruda izola ederek Arap toplumuna kalkınma ivmesi kazandırmıştır. Mesud Barzani sayesinde Kürt ve Arap ilişkisinde Birinci kuşak ikinci kuşak arasında biçimsel ve gerçekler arasındaki fark daha iyi anlaşılmıştır. ideolojik cizgiler silikleşmiştir. Kültürel,sosyal ve iktisadi hakların yeni bir insan hakları kategorisi olarak genelleştirilmesi fikri Arap toplumunda yerleşmiştir. Bütün bu gelişmeler, birinci kuşak ve ikinci kuşak arasındaki bu farklılık kültürel, din’i, coğrafik bir sorun değil, siyasi, hukuki, hak ve özgürlükler sorunu olduğu pekiştirilmiş derinleştirilmiş ve ilişkilerde bir yumuşama noktasına varılmıştır. ( bu konuya daha geniş değineceğim)
Kuzey Kurdistan bağlamında; Nereden Başlayalım?
Nereden başlayalım? Sorusuna benim yanıtım, ne olursa olsun, İlk iş, böyle bir köprü kurmaktır. Kürt aydın da kendi milletinin içinde ve vicdanında yer almalıdır.
Eğer Hindistan’daysa Veda dinini ve Budizm’i doğru tanımalıdır. Çünkü Hint kültürü, Vedacılık kodları üzerinedir. Bu yüzden, Avrupalı tahsil görmüş modern bir toplumbilimci Hindistan’da hiçbir iş yapamaz. Gandi gibileri bir iş yapabilmişlerdir, ( Gandi milliyetçi bir hareketin hem kurucusu hem de partinin mensubudur) Hint ruhunu ve Hint kültürünü anladıkları, tanıdıkları ve ona yakın oldukları için toplumlarına devinim kazandırmayı başarmışlardır.
Dolayısıyla, bizim Kürt aydınlarımızda kendi kültürüne baskın olan ruhun İslam’ın ruhu olduğunu anlamsı gerekir. İslam bu toplumun tarihini, olaylarını, altyapısını ve duygularını üretmiştir.
Bu noktada Saîdê Kurdî ilginç bir tespit yapar, “İslamiyet hissinin sadefi ve Kürtlükle memzuc olan milliyet fikrinin verdiği ders” dediğinde “bendeki gururu milliye” ye atıf yaparak, muhatap olan milletlerin bu gurudan ne anladığını önemsemez. Zira “hamiyet-i milliye ve hamiyet-i islamiyenin” ittifakından doğacak meyvenin bir Kurdistan olduguna vurgu yapar.
Saîdê Kurdî hürriyet ile milliyetçilik arasında direk bir bağlantı kurarken, “Zira hürriyet, milliyeti gösterdi ” ifadesiyle, “fikr-i hürriyetten istimdad ederek Kürtler ve umum âlem-i İslâm üzerine çökmüş olan istibdad-ı manevî-i umumînin perdelerini parça parça edeceğine de vurgu yapar. “Evet, bazı avamın hatırı için hakikatin hatırını kırmayacağım” sözleriyle “Hem de bir şimendiferin buhar kazanı delik-melik olsa, perişan ve hareketten muattal kalır. Hem de bir tespihin ipi kırılsa dağılır. Öyle de, bir şahs-ı manevî olan bir milletin kuvvet ve malının havuzu ve hazinesini boşaltan başlar; o milleti serseri, perişan ve mevcudiyetsiz edip, fikr-i milliyetin ipini kesip, parça parça ederler.” sözleriyle de aydın için yol gösterir. Eğer bu gerçekliğe vakıf almazsa, (pek çok aydınımızın vakıf olmadığı gibi) kendi yapmacık ve sınırlı ortamında tutuklu kalır.
Çünkü kendini dinsel inançlardan beri kılmaktadır, 19. ve 20. yüzyılın Orta doğusun da veya Avrupa’sında nefes almaktadır. Halkı tanımasında ve anlamasında yanlışa düştüğü için kabul göremez. Bu tutum ise Kürt aydınını İslam toplumunda dinle savaşmasından ötürü kitleyi aydının liderliğinden ürkütür ve nefret ettirir. O ise din karşıtı aydınların elinden kaçmak için, görünüşte dinin hamisi olan egemen Türk, Arap, Fars egemenliğinin sömürücü etkenlere sığınır. Bu şekilde halkın aydınla olan ilişkisi kesilmiş olur ve aydın yalnız kalır. İdeal bir aydın kişilik olarak günümüz temsilcisi Mesud Barzani Kürt halkında makes bulması bu konuda bize örnektir ve delildir.
Hüseyin Siyabend Aytemür
@huseynsiyabend
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.