'KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİNİ TOPLAMA ZAMANI GELMİŞTİR'
PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah IŞİD’in son saldırılarıyla Kürtlerin ortak savunma gücünün zorunlu hale geldiğini ifade etti.
28 Haziran 2014 Cumartesi 14:00
PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah IŞİD’in son saldırılarıyla Kürtlerin ortak savunma gücünün zorunlu hale geldiğini ifade etti.
PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah ile yapılan söyleşi şöyle:
Irak'taki gelişmeleri Rojava olarak nasıl okuyorsunuz?
Irak'ta yaşanan gelişmeler bizce yeni bir durum değildir. 3 yıldır bölgede ve Suriye'de yaşanan gelişmelerin yeni bir aşamaya evrilmesidir. Önümüzdeki dönemde daha farklı gelişmelerin yaşanması da olasıdır.
Ortadoğu'da yaşanan bir kaos durumudur. Mevcut kaosu Ortadoğu'nun demokratikleşme sancıları olarak da okumak mümkündür. Bugünkü durumu bu anlamda demokratik çözümün gelişmesi için hızla aşılması gereken bir ara dönem olarak değerlendirebiliriz.
Çok köklü tarihi geçmişi olan sorunlar yumağının çözümü ancak gerçek bir demokrasiyle mümkündür. Mevcut Ortadoğu gerçeği bundan uzaktır.
Irak'taki durum tam 3 yıldır Rojava ve Suriye'de daha yıkıcı tarzda yaşandı, hala yaşanıyor. Sorunların demokratik çözüm yoluna girmesini gizli-açık engelleyen uluslar arası güçler ile bu ajandaya göre hareket eden bölgesel, yerel güçler oldu. Basın ve medya aracılığıyla da varolan durumu dünya kamuoyuna farklı yansıttılar. Tüm bu şiddet ve saldırıların hedefi olan Rojava halkının direnişini ve demokratik çözüm seçeneğini ısrarla görmezden geldiler. Eğer bu görülürse Suriye geneline ve giderek tüm bölgeye etkide bulunacağını gördüler ve bu gerçeklikten korktular. Sorunun derinleşmesini ve çatışmaların şiddetlenmesini kendi ekonomik ve politik çıkarlarına daha uygun gördüler.
Irak'ta patlak veren durumla gerçekler daha net açığa çıktı. İki yıldır Rojava'yı ele geçiremeyen IŞİD, iki saat içinde Musul gibi 4 milyonluk bir kenti ele geçirdi. Çünkü toplum savunmasızdı ve farklı dini, mezhepsel, kültürel ve etnik yapılar güçlü bir ittifak oluşturmaktan uzaktı. Diğer yönüyle de devletin katı merkeziyetçi zihniyeti ve pratik uygulamaları halkı bezdirmişti. Bunun sonucunda IŞİD Musul'a çok rahat girebildi ve toplumun yaşamı 2 saat içinde alt-üst oldu.
Rojava ile Irak'ta yaşanan durumlar arasındaki en temel farklar da bunlar oldu. Rojava'da halkın savunma gücü vardı. Kendini sistemin zulmünden kurtarmış, başka bir gücün gelip kendisini yönetmesine razı olmayan örgütlü ve iradeli bir toplum gerçeği vardı. Birlikte yaşayan kültürler, etnik ve dini yapılarla güçlü bir demokratik ittifak kurabildi. Kendi sistemini uygulamaya koyuldu. Yani planlı-programlı bir direniş hareketi vardı. Örneğin Kobani'ye bakın. Başından beri her türlü saldırı gerçekleşti, en temel yaşam gereksinimleri olan su ve elektriği kesildi, ama buna rağmen halkın iradesi kırılamadı. Bir toplumun kendi özgücüne dayanarak saldırılara direnmesi ve saldırı altında kendi demokratik sistemini inşa etmeye devam etmesi Ortadoğu'da bir ilktir.
Irak'ta 2003 yılından beri Sünnilerin yaşadığı bir dışlanma vardı. Maliki yönetimi de bunu derinleştirdi. Suriye'de de sunni kesimin dışlandığı ve IŞİD'in buna tepki olarak çıktığı fikri doğru mudur?
Hayır. Ortadoğu'da ciddi bir değişim ihtiyacı kendini dayatıyor. Eskisi gibi devam edemeyeceği görülüyor. Ortaya çıkan boşlukları farklı biçimlerde doldurmak isteyen çeşitli güçler var ve bir çoğunun stratejik yaklaşımı olmadığından epey kullanılıyorlar.
Son yıllarda Ortadoğu’da yaşanan sorunlar sadece bugünlere ait değildi. Köklü bir geçmişe sahiptir. Ben merkezci-baskıcı bir zihniyet kendini uzun süre dayattı. Buna gücü yetmeyince de toplumun etnik, kültürel, mezhepsel farklılıklarını çelişkiye dönüştürerek bir kesime dayanarak diğerleri üzerinde baskı ve otoritesini sürdürmeye çalıştı. Bundan en çok mağdur olan, acı çeken ve varlığı bile inkar edilen Kürtler oldu.
Bu açıdan mesele sadece Irak'ta Sunnilerin dışlanması değildir. Suriye'de de benzer durum var. Ulus-devletin karakteri buna dayanır. Yani sorun farklılıkları kabul edecek, yönetimi yerelle paylaşacak demokratik bir zihniyetin olmayışıdır.
Bu nedenle bugün Suriye ve Irak'ta çözüm diye ortaya atılan görüş ve projelerin de özünde çözüm olduğunu düşünmüyoruz. Bir kesimin lehine ve diğerinin aleyhine olacak bir çözüm olabilir mi? Kürt, Türkmen, Arap, Süryani etnik yapısı, Hıristiyan-Müslüman, Sunni-Şia dini kültürel yapısıyla Kerkük kenti buna örnek verilebilir. Bir tarafın diğerleri üzerinde egemen olmasıyla sorunlar nasıl çözülebilir? Kaldı ki hemen hemen tüm Ortadoğu'da toplumsal doku buna benzerdir.
Bu zaten yıllardır denendi ve sonuç almadı. Bunda ısrar etmek çılgınlıktır, Ortadoğu'yu kan gölüne çevirir. Bu nedenle Ortadoğu varolan sorunlarına demokratik yollardan çözüm aramak ve demokratik dönüşüm geçirmek zorundadır. Bu da merkezi yapılar yerine, yerelin kendi kendini yönetmesine olanak tanıyan, farklılıkların birbirlerinin iradelerini tanıdığı ve saygı duyduğu gönüllü ve özgür birlikteliklerin geliştirilmesiyle olabilir. Bu da IŞİD'in Bağdat'tan Şam'a kadar İslam devleti oluşturma projesinin demokratik olmadığı kadar toplum gerçeğiyle de uyuşmadığını ve çözüm olamayacağını gösterir. Suriye ve Irak'ta yaşanan savaşın vahşet boyutuna varması ve birkaç gün içinde binlerce sivil insanın katledilmiş olması buna kanıttır.
Kürtler bu kaostan özgürlük lehine çıkışın öncü gücüdür. Stratejik bakışı, örgütlülüğü, demokratik zihniyeti ve savunma gücüyle de bölgesel çapta değişim dönüşüme yol açabilecek kapasitededir. Bizim iddiamız şudur: Bu gelişmelerin içinde ve hatta merkezinde yer alan Rojava devrimi bir modeldir. Demokratik özerk yapısı ve savunma gücüyle alternatif ve en makul çözüm modelidir. Bu artık birçok çevre tarafından da fark edilmiştir.
Barzani bu durumu fırast olarak görüyor ve bunu değerlendireceğiz diyor. Nasıl bir fırsat var, Kürtler bunu doğru değerlendirmek için ne yapmalı?
Elbette doğru bir strateji ve akılcı bir politika izlenirse tarihi bir fırsattır. Kürtler sadece kendileri için değil, tüm bölge halkları için de demokratik çözümü geliştirmenin öncülüğünü yapma fırsatını yakalamıştır. Kendi ulusal birliğini yaratırsa bu şansı ve fırsatı doğru değerlendirebilecektir. Çünkü siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel ve askeri açıdan ciddi bir güçtür. Herkesin Ortadoğu denkleminde hesaba kattığı, onsuz çözümün olamayacağını gördüğü bir güçtür. Bir de Kürtler örgütlü bir toplumdur. Tüm bölgeyi etkileyen bir direniş geleneği var.
Tabii Ortadoğu, siyasi çıkar hesaplarının zirvede olduğu ve dünya devlerinin kapıştığı, dengelerin yeniden kurulmaya çalışıldığı bir alandır. Diğer yönüyle de Kürt sorunu uluslararası bir sorundur. Uluslararası alanda bu soruna siyasi çözüm aramak, diplomatik ilişki geliştirmek, bölgesel ve uluslararası ittifaklar yapmak önem arz ediyor.
Burada Kürtlerin ulusal birliği hayati önem kazanıyor. Ortak bir stratejiye kavuşmak, ulusal politika belirlemek ve buna zarar verecek tutumlardan sakınmak gerekir. Bir halkın kaderi üzerine hiçbir siyasi partinin tek başına karar verme yetkisi olamaz. O halde halkımız için en iyi olana hükmedecek ortak bir iradeye, yani ulusal kongreye acil ihtiyaç var. Olası müdahale ve katliam tehlikesini engelleyecek olan da ortaya çıkan özgürlük fırsatını halklar lehine demokratik bir çıkışa dönüştürecek olan da bu birlik iradesidir. Çünkü demokratik bir zihniyete sahip olmadan bölge halklarıyla yaşayamayız ve Kürt halkının temel haklarını da güvence altına alamayız. Bu açıdan ulus-devlet yerine demokratik toplum ve demokratik ulus inşasını esas alacak stratejik yaklaşım bizim için esastır. Bu, Kürtlerin demokratik birliğini sağlayacağı kadar, Ortadoğu'da kalıcı çözüm şansını da artıracak, demokratik çözüme kaavuşan bir Ortadoğu ise Kürtlerin özgürlüğünün güvencesi olacaktır. Bunun fırsatı her zamankinden daha çok imkan dahiline girmiştir. Rojava'da bu yaklaşım olmasaydı bugünkü kazanımlardan söz edemeyecektik. Belki daha vahim tehlikelerden, katliamlardan bahsediyor olacaktık.
Nasıl bir savunma gücü öngörüyorsunuz?
Gerek Suriye'de gerekse Irak'ta Kürtlerin mezhepsel-etnik çatışmaların tarafı olmaması en doğru yaklaşımdır. Çünkü bu, toplumun demokratik dönüşümünü ve yaşamın demokratik temelde yeniden yapılanmasını esas alan bir savaş değildir. Tamamen dar çıkarlara dayalı iktidar ve egemenlik savaşıdır ve toplumun tüm bileşenlerini tehdit etmektedir. İktidar kavgasının ağır faturasını ne yazık ki toplum ödemektedir. Bu açıdan en doğru tutum, Kürtlerin denetimi altındaki topraklarda öz savunma yaklaşımıyla hareket etmesidir. Bu alanlarda yalnız Kürtler de yaşamıyor. Birçok farklı etnik, dini ve kültürel yapı yaşamaktadır. Rojava'da nasıl ki YPG burada yaşayan tüm etnik ve dini Arap, Türkmen Asuri-Süryani, Kürt yapıları savunuyorsa Kerkük ve güney Kürdistan için de aynı durum geçerlidir. Kürdistan coğrafyasıdır, uğruna büyük bedeller verilmiştir ve elbette savunulacaktır. Yıllardır bölgesel Kürt yönetiminin dışında bırakıldı. Bugün artık Kürtlerin askeri ve siyasi güçlerinin denetimi altındadır. O halde Türkmen, Arap, Süryani halkını da savunması ve kent yönetiminde söz ve karar sahibi kılması en doğru ve kazandırıcı yaklaşım olacaktır.
IŞİD'in son saldırılarıyla Kürtlerin ortak savunma gücü oluşturması zorunlu bir ihtiyaç haline gelmiştir. Hem ulusal kazanımların hem de birlikte yaşadığımız halkların kazanımlarının korunup savunulması ancak ortak savunma stratejisi ve savunma gücü ile mümkün olabilir. Demokratik yapımıza saldıran güçlerin etkisiz kılınmasında bu güç birliği çok önemli rol oynayacak ve giderek belki ulusal kongre ve ulusal birlik için siyasi partilere de bir basamak olacaktır.
AB , Rusya ve ABD Kürtlerin rolünü yeterince görüyor mu?
Kürtlerin yüz yıldır en acı trajedilere maruz kalmasının sebebi kuşkusuz uluslararası sistemdir. Ekonomik ve siyasal çıkarları gereği bir halkı yok etmenin eşiğine getirdi. Çeşitli anlaşmalarla da buna yasallık kazandırdı.
Kürt halkı, uluslararası güçlere rağmen bu durumdan kurtulmak için büyük mücadele verdi. Varlığı ve özgürlüğü için direndi. Demokratik bir toplum olma bilinci ve iradesi kazandı. Bölgede de artık onsuz çözünün olamayacağı bir baş aktör haline geldi. Ama hala Kürtlerin iradesini tanımak istemeyen ve görmezden gelen bir çok güç var. Kürtlerin özgürlüğünü kendileri için tehlike görüyorlar. Bunlar, Kürt halkının kendi iradesiyle özgür ve demokratik yaşama karar vermesine engel olmaya, Kürt halkı yerine uluslararası güçler kaderimizi belirlemeye çalışıyor. Bu yanlıştır. Kürtler bu aşamayı geçmiştir. Kendi özgücüyle direnen siyasi ve askeri bir aktördür. Çok net bir stratejisi ve kazandığı siyasi bir statüsü vardır.
Kürtler mevcut tehlike ve saldırılara karşı kendini savunmak dışında kimseye saldırmamış, kimsenin toprağı ve egemenliğine göz dikmemiştir. Ama Kürtler üzerinde zorla egemenlik tesis edilmesine de müsaade etmeyecek bir bilinç kazanmıştır. Kendini ve haklarını savunacak bir askeri gücü de oluşmuştur. Bunu uluslararası ve bölgesel güçler de görüyor. Bölgenin en demokratik ve geleceğe en güvenle bakan gücü Kürtlerdir. Ama uluslararası güçler henüz bu hakkı teslim etmekten uzaktır. Bölge haritasını değiştirmeye karar verebilen güçler, maalesef Kürtlerin bu gücünü ve rolünü ve siyasal statüsünü ve demokratik çözüm modelini kabullenememektedirler. Ama Kürtler olmadan bir çözümün de gelişemeyeceğini iyi bilmektedirler.
Gerçek şu ki; Kürtlerin rolü ve gücünün bölgesel değişimdeki yerine sadece uluslararası güçlerin karar vermesini beklemek doğru değildir. Buna öncelikle Kürtlerin kendileri karar vermelidir. Toplumsal gücümüze ve meşruiyetimize dayanarak hızla demokratik kurumlaşmaya gitmeli ve toplumlar arası ilişki ve ittifaklara imza atabilmeliyiz. Bu konuda kendimize güveniyoruz. Diplomatik ilişkilerimizi de sadece devletlerle değil, daha ziyade toplumlarla geliştirmek, kendimiz uluslar arası alanda bu yönüyle taşırmak istiyoruz. Şimdi kantonumuzun bir heyeti Avrupa'da temaslarda bulunuyor. Sadece devlet ve hükümet yetkilileriyle görüşmüyorlar. Demokratik kurum kuruluşlarla, sivil toplum örgütleriyle diyalog kuruyorlar. Bizce önümüzdeki süreçte bu devlet dışı demokratik kurumların etkinliği daha da artacak ve toplumlar arası ilişkilere yeni bir boyut kazandıracaktır. Burada yürüttüğümüz demokrasi mücadelesi ve demokratik inşaya onlar da kendi cephelerinden önemli katkı sunacaklardır. Bu durum demokrasi mücadelesini daha da güçlendirecektir.
Güney-Rojava sınır güvenliği konusu son günlerde gündemde?
Tüm bölge için olduğu kadar Kürtler için de tarihi bir sürece girdik. Pratikte bazı şeyleri gerçekleştirmenin zamanıdır. Söylemler artık yetmez. Gelişmeler oldukça hızlıdır ve bizim de hızla önemli gelişmelere imza atma şansımız doğmuştur.
Öte yandan ciddi tehlikeler de mevcuttur. Bunlar da görülüp ona göre bir yaklaşım izlenmelidir. Rojava'ya dönük saldırıların benzeri bugün Güney'de gelişebilir. Buna karşı toplum olarak ortak tutum almamız önemlidir. "Rojava'ya dönük saldırılar tüm Kürdistan'a dönüktür" söylemiyle Rojava halkı mesajını net verdi. Aynı tutumu Güney için de ortaya koydu. Tüm Kürdistan toplumunun tutumunu ortaklaştırması saldırılara en anlamlı cevap olacaktır. Çünkü her kazanım bu halkın mücadelesi ve büyük bedelleri pahasına olmuştur.
Tüm Kürtler, siyasi partilerin biraraya gelmesini ve tarihi sürece cevap olacak kararlara ortak imza atmasını beklemektedir. Ortak strateji ve ortak tutum sahibi olmayı arzu etmektedir. Her siyasi görüş ve partiye önemli sorumluluklar düşmektedir. Artık Kürdistan ulusal kongresini toplamak ve birliğimizi Kürdistan ve dünya kamuoyuna ilan etmenin zamanı gelmiştir.
Bunu sağlarsak yarın olası bir siyasi veya askeri durum ve denge değişikliğinde –ki artık siyasi haritalar da değişiyor ve mücadele alanımız genişliyor- büyük kazanımlarımız olacaktır. Ancak siyasi partiler ortak bir stratejiye göre davranmazsa, yanlış siyasetin bedeli ağır olur. Bu hızlı gelişmeler içinde yanlış tutum takınan siyasi partinin ömrü uzun olmayacaktır. Ne konjonktür ne de Kürt halkı buna fazla hoşgörülü olmayacaktır. Çünkü Kürt halkının kendini geriye çekecek yaklaşımlara tahammülü yoktur. Ağır bedeller pahasına da olsa geri adım atmayacaktır. Çünkü mevcut koşullarda geri adım atanın yaşam şansı bulması güçleşmiştir. Halkımız bunun bilincindedir. (anf)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.