22 Kasım 2024
  • İstanbul15°C
  • Diyarbakır14°C
  • Ankara13°C
  • İzmir20°C
  • Berlin3°C

KÜRDİSTAN MESELESİ VE FİLİSTİN

Türkiye, İran, Suriye ve Irak yönetimi bir Filistin devleti kurulmasını yüksek sesle savunurken Kürtlerin bağımsızlığına karşıdır...

Kürdistan meselesi ve Filistin

25 Temmuz 2013 Perşembe 11:50

Uluslararası ilişkilerin ve yürüttükleri politika ve faaliyetler için ulusların ve diplomatların yaptıkları açıklamaların iki yüzlülükle delindiğini kanıtlamaya belki de hiç gerek yok. Ama eğer yine de bir kanıt isteniyorsa, Avrupa ve Amerikan’ın benzer fakat oldukça farklı sorunları olan iki halka Kürtlere ve Filistinlilerin ilişkin şu andaki tutumundan daha iyi bir kanıt olamaz. 

Türkler ve Arablar. Bize Filistinlilerin kendilerine ait bir devleti olması gerektiğini anlatıyor. Bunun gerekliliği çok açıktır. Filistin halkına yapılan tarihi haksızlıklar ve yıllardır çektikleri acılar başka hiçbir şekilde çözüme kavuşturulamaz bunu ne kadar gerektiriyorsa evrensel düzeyde kabul edilen ulusların kendi kaderini belirleme ilkesi de bunu gerektiriyor. 

Gelecekte kurulacak olan bir Filistin devletinin sınırları veya yönetim sistemi tartışılabilir ama varlığı tartışılaşamaz. Ürdün gibi bir Arap devleti çerçevesinde bir Filistin otonomisi düşünülemez. Ve buna rağmen ne gariptir ki Kürtlerin kendilerine ait bir devletleri olmamalıdır. Evrensel düzeyde kabul edilmiş kendi kaderini belirleme ilkesi bazı nedenlerle Kürtlere uygulanmamaktadır. 

Kendilerine yapılan tarihsel haksızlık ve yıllarca çektikleri acılar bağımsız bir Kurdistan çerçevesinde onarılabilir, bu durum da sadece otonomi ile yetinmek merkezi ve Arap egemenliğinde olacak bir Bağdat hükümetinin rızasını almaya tabi olarak zorunda kalacaklardır. Tam bir Kürt devleti düşünülemez. Bu da açık bir kanıt olarak değerlendirilmektedir. 

Böylesine çelişen iki öneriye insanın yüzü kızarmadan eşit derecede nasıl inanılabilinir?  Türk ve Arap Diplomatlar zaten bunun eğitim görüyorlar. Gece partilerinde çatalın nasıl tutulacağını başka şeyler de öğrenmeleri gerekiyor. Şüphesiz ki gerçek daha az diplomatiktir. 

 Aslında ve Türk ve Arap diplomasisi ne Kürtleri nede Filistinlileri umursamıyor. Ülkelerini uyumu ittifakı ulusal çıkarları reel politik’i önemsiyorlar. Burada hesap çok acık Filistinlilerin birçok dostu var. Ama Kürtlerin hiç dostu yok. Bu nedenle de yaşasın Filistin devleti ve kahrolsun Kürt devleti. 

Kimsenin ilkelerle işi olmadığından ilkesel düzeyde Kurdistanilerin Filistinliler den çok daha fazla bir devlet olma konumuna sahip olmaları bir tarafa bırakılabilmektedir. Kurdistanilerin “Kürtlerin” kendilerine özgü bir dil ve kültürleri var. Filistinlilerde bu yok. Yüz yıllardır kendilerini ayrı bir halk olarak görme duygusuna sahipler. Filistinliler değiller, Kurdistaniler “Kürtler”  ihanete uğramışlardır. Oysa Filistinliler sadece Arap dostlarının ihanetine uğramışlardır. 

Kürtler, Türkiye, İran, Suriye ve Irak’ın elinde Filistinlilerin İsrail in elinde karşılaştığında çok daha büyük kayıplara daha çok barbarlığa ve daha büyük ölçekte etnik temizliğe maruz kalmışlardır. Karşılık vermede ise çok daha az acımasız olmuşlardır. Yine de salt reel politik temelinde bile Kürtlerin davası Filistinlilerin davasına oranla hatırı sayılır ölçüde daha güçlüdür. 

Filistin devletinin aksine Kürdistan birinci körfez savaşında kazandıkları yarı bağımsızlıktan bu yana büyük bir siyasi olgunluk göstermişlerdir. Bu konuda bütün raporlara göre Kürtlerin liderliği ekonomik olarak zenginleşen ve Arap dünyasında başka hiçbir yerde görülmeyen şekilde hak ve özgürlüklerini kullanabildikleri insani bir toplum yaratmıştır. 

Türkiye, İran, Suriye, Irak yönetimi bir Filistin devleti kurulmasını yüksek sesle savunurken Kürtlerin bağımsızlığına karşıdır. Ürdün ve Suudi Arapistan gibi bazı komşu ülkeler ise yakın geçmişte direnen büyük Kürt azınlıkların ve onların Milliyetçiliklerinden korktukları için karşıdır. 

Amerika, Irak’ın geleceği için bu ülkelerin desteğini almaya çalışıyor. Amerika bir dönem bağımsız bir Kürdistan kurulmayacağı sözünü verdiği doğrudur. Ama reel politika da verilen sözlerden dönülebilmektedir. Ürdün ve Suudi Arapistan Kürt devletinden korkmaları için hiçbir neden de yoktur. 

Suriye ve İran ise Kürt ülkesindeki istikrarı bozması durumunda demokratik dünyanın umursamadığı ülkelerdir. Geriye sadece ülkede ki Kürtlere yönelik sicili son dönemlere kadar hiç de temiz olmayan Türkiye kalmaktadır. 

Ancak Türkiye’nin Güneyde “Kuzey Irak” bir Kürt devleti kurulması konusunda ki tutumu Türkiye’nin bunu engellemek için askeri güç kullanacağı büyük oranda blöftür. Bunu gelişimi asla durduramayacaktır. 

Yine bağımsız bir Kürdistandan ne kadar korkarlarsa korksunlar Türkiye Avrupa birliğine girmeyi ve Amerika ile olan yakın bağlarını korumaya o kadar istekliler ki bunu Irakta bir savaşa girerek riske sokmazlar. 

Riyakâr olmadan Filistin devletinden yana olmak elbette mümkündür.  Ama Kürtlerin bir devleti olmasına karşı çıkarken “Riyakâr” olmamak mümkün değildir. 

Bu aynı zamanda bağımsız bir Kürdistanı da desteklemesi gereken Filistin taraftarlarınında bunu yüksek bir sesle söylemeleri gerekiyor. 

Hal böyleyken Kürtleri bölüp onlara sahipliği rolünü oynayan üç ülkenin her biri Kürtlerin ulusal isteklerini stratejik tehdit olarak algılamaktadır. Her birinin bu konuda ki mantığı Kürtlerin şu anda yaşadıkları dört devletten her hangi birinde küçük bir devlet dahi kurmaları halinde diğer ülkelerdeki Kürtlerin bu küçük Kürdistan a katılmak ve büyük Kürdistan kurmak için derhal ayaklanacaktır. 

Bu mantıkla Türkiye, İran, Suriye bazı Avrupa devletlerinin Kürtlerin bağımsızlıklarına karşı gelmeleri için politika geliştirecektir. Aynı zamanda Türkiye Suriye İran üçlü diplomatik faaliyetler söz konusudur. Irak ve Suriye’nin bölünmesi halinde Türkiye ve İran’daki Kürtlerde kendi bağımsızlıklarını teşvik edecektir, Ankara ve Tahran için en kötüsü budur. 

Türk Başbakanı “Kuzey Irakta ayrı bir Kürt oluşumu hayaline karşı ortak tutumu “Irak bölünmeye doğru giderse komşuları duruma müdahale eder.  İran aynı düşüncededir” diye açıklama yaptı. Türkler, Kürtleri bu tehditle neyin bölünme olarak niteleneceği veya komşu ülkelerin buna nasıl müdahale edeceğini belirtmiyor. Ama bu iki devletin Kürdistan ihtimaline karşı paranoyak oldukları yeterince açık zaten. 

Ama bu artık saçma bir politikadır. Kürtlerin bağımsızlığına karşı çıkmakta dahası Suriye, İran, Türkiye, Filistin devletini desteklemişlerdir. Sadece tutarlı olma adına da olsa hepsi İsrail in Filistinlilere verilmesini istediklerini ki Filistin kendilerine ait bir “dilleri” yoktur ve sayıları Kürtlerin sayısından çok daha azdır. Kendilerinin Kürtlere vermek zorunda olduklarını kabul etmelidirler. 

Orta doğuda Kürt bölgesinde bir istikrar feneri olarak büyük görünmektedir. Güneyde Kürdistan’da süren sükûnet ve gelişme dünyanın bu bölgesinde küçümsenecek bir şey değildir. Kürdistan bölgesi henüz daha maden zenginliklerinden tam yararlanmamışken durum böyle. Buranın resmi olarak özgürleşmesi bu süreci daha da geliştirecek ve etkisi orta doğuya misal teşkil edecektir. 

Şimdi Irak ve Suriye çarpık ve işlemez biçimde kurulduğuna ilişkin kanıtlara ihtiyaç yoktur, ihtiyacı olan tarihsel geçmişine baka bilir. Bu mantıkla da Kürtler, Birleşik bir Kürdistan veya Dört ayrı Kürdistan’ı hak etmektedirler. 

Irak ve Suriye’nin bölünmesi yakınlaşırken dünya güçleri adalet adına olmasa dahi en azından istikrar adına komşu ülkelere bağımsız bir Kürdistan dayatmak isteyecektir. 

Bağımsız Kürdistan konusunda Arap Aydın Örnekliği

Aşa­ğı­da Arap ay­dın­la­rın­dan ba­zı­la­rı­nın Arap ve Kürt ulus­la­rı­nın iliş­ki­le­ri üze­ri­ne yap­tık­la­rı de­ğer­len­dir­me­ler­den ba­zı ör­nek­ler alın­tı­la­ya­ca­ğız.

Bu onur­lu Arap­la­rın yaz­dık­la­rı­na ba­ka­rak Kürt­ler ulu­sal dav­ala­rı­na can­la baş­la sa­rıl­sın­lar diye, Dr. Şa­kir Hasbay şöy­le di­yor: Bi­zim ka­na­ati­mi­ze gö­re Arap Kürt bir­li­ği şu son de­re­ce önem­li ger­çe­ği gör­mek du­ru­mun­da­dır. O da Kürt ulu­su­nun var­lı­ğı­nı ger­çek ve ek­sik­siz bir şekil­de ka­bul et­mek­tir. Ön­ce­ki hü­kü­met­le­rin yap­tı­ğı gi­bi sah­te bir ka­bul­den söz et­mi­yo­ruz. Çün­kü Arap Kürt bir­li­ği, Kürt­le­rin Arap ulu­su­nun için­de asi­mi­le edil­me­le­ri de­mek de­ğil­dir. Ger­çek­le­ri de­ğiş­tir­me­miz, on­la­rın ulu­sal kim­lik­le­ri­ne ve et­nik kö­ken­le­rin Arap ırk­çı­lı­ğı ya­pa­rak yak­laş­ma­mız bü­yük bir ha­ta olur. Ama on­la­rın Arap­lar­la bir­lik­te ha­re­ket et­me­le­ri, on­la­rın ken­di rıza­la­rıy­la ola­bi­le­cek bir şey­dir. Gö­nül­lü bir­lik sağ­lan­dı­ğı za­man, on­la­rın Arap­la­rın, özgür ve sa­mi­mi des­tek­çi­le­ri ol­duk­la­rı açık bir şe­kil­de gö­rü­le­cek­tir. Bu du­rum­da Arap­la­rın da on­la­ra ay­nı şe­kil­de yak­laş­ma­la­rı, ay­nı kar­şı­lı­ğı ver­me­le­ri ge­re­kir. Arap­lar da Kürt­le­rin öz­gür ve sami­mi des­tek­çi­le­ri ol­mak du­ru­mun­da­dır­lar. Çün­kü Arap­lar­la Kürt­le­rin iliş­ki­le­ri çı­ka­ra daya­lı ve ay­nı za­man­da ma­ne­vi bo­yut­la­rı olan bir iliş­ki­dir. Za­ten bu, di­ğer bü­tün ulus­la­rın ilişki­le­ri­ne ege­men olan ev­ren­sel bir ya­sa­dır. Çün­kü ulus­la­ra­ra­sı iliş­ki­ler sö­mü­rü esa­sı­na değil, kar­deş­lik ve kar­şı­lık­lı çı­kar esa­sı­na da­ya­nır. Hiç kuş­ku­suz Kürt­le­rin ulu­sal kim­lik­le­ri­ni ta­nı­mak, Arap Kürt kar­deş­li­ği­ni da­ha da sağ­lam­laş­tı­ra­cak­tır.  ( D. Şa­kir Has­bak, el-Kurd ve’l Mes’ele­tu’l Kur­di­ye fi’l Iraq s. 84 Bi­rin­ci bas­kı, Şu­bat 1959.)

Dr.Has­bak de­vam­la şöy­le di­yor: Bir kez da­ha söy­lü­yo­rum. Geç­miş ha­ta­la­rı tek­rar et­me­me­miz ge­re­kir. Bu­nun için de ta­ri­hi bir ger­çe­ği göz önün­de bu­lun­dur­ma­mız ge­re­kir. O da şu­dur: Kürt­ler son­ra­la­rı Irak’a ge­lip yer­leş­miş azın­lık­lar­dan bi­ri de­ğil­dir. tam ter­si­ne on­lar, binlerce yıl­dır bu­ra­da ya­şa­yan, bu­ra­nın asıl yer­li­le­ri­dir­ler. On­la­rın Irak üze­rin­de­ki hak­la­rı Arap­la­rın hak­la­rı­na eşit dü­zey­de­dir. Bu va­tan­da or­tak ol­du­ğu­mu­zu ka­bul et­ti­ği­mi­ze gö­re, bu or­tak­lı­ğı sağ­lam­laş­tır­ma­nın en iyi yo­lu­nu bul­ma­mız ge­rek­mek­te­dir. Eli­miz­de bir­bir­le­riy­le birlik oluş­tu­ran top­lu­luk­la­rın kur­duk­la­rı dev­let­ler­den bol­ca ör­nek var­dır. Çok ulus­lu bu devlet­ler ida­ri ya­pı ba­kı­mın­dan biz­den da­ha ile­ri dü­zey­de­dir­ler. Ken­di ko­şul­la­rı­mı­zı da göz önün­de bu­lun­du­ra­rak bu dev­let­le­rin de­ne­yim­le­rin­den ya­rar­lan­ma­mız ge­re­kir. Dev­le­ti­mi­zi bu şe­kil­de sağ­lam te­mel­le­re da­ya­lı ola­rak kur­du­ğu­muz za­man, ki­şi­sel ih­ti­ras­lar ve tut­ku­lu arzular onu sar­sa­ma­ya­cak, üze­rin­den yıl­lar geç­se de sağ­lam­lı­ğın­dan ve sar­sıl­maz­lı­ğın­dan bir şey kay­bet­me­ye­cek­tir. ( A.g.e. s. 86.) 

De­mok­ra­si uğ­ru­na ver­di­ği mü­ca­de­le­siy­le ta­nı­nan Kürt dos­tu Üs­tat Aziz Şe­rif 1950 ta­ri­hin­de Irak’­ ta Kürt Me­se­le­si baş­lı­ğı al­tın­da sun­du­ğu de­ğer­li bir araş­tır­ma­dan şunu ifade etmektedir: Dün­ya­da­ki her­han­gi bir halk gi­bi Kürt Hal­kı­nın da ken­di ka­de­ri­ni ta­yin et­me hak­kı var­dır. Kürt Hal­kı bu hak­kı, her­han­gi bir ırk­çı ge­rek­çe­den al­mı­yor. Kürt Hal­kı­nın bü­yük övünç tablola­rı var­dır. Bu övünç tab­lo­la­rı­nın kay­na­ğı ırk­çı da­ya­nak­lar­dan zi­ya­de, in­san­lık uygarlığı­na yap­tı­ğı kat­kı­lar­dan, öz­gür­lük uğ­ru­na ver­di­ği gör­kem­li sa­va­şım­dan kay­nak­la­nı­yor.” Başka bir ifadesi “Kürt me­se­le­sin­den söz edil­di­ği za­man, ulu­sal bü­tün­lük adı­na, Kürt­le­rin ken­di ka­der­le­ri­ni ta­yin et­me hak­la­rı­na yo­ğun sal­dı­rı­lar yö­nel­ti­lir”.

 Başka bir ifadesinde ise Arap­lar­la Kürt­ler ara­sın­da psi­ko­lo­jik bir ya­kın­lık var­dır. Bu psi­ko­lo­jik ya­kın­lık uzun ta­ri­hi dö­nem­le­ri kap­la­yan or­tak ta­rih­le­rin­den kay­nak­lan­mak­ta­dır. Ta­ri­hi az bu­çuk bi­len her Arap Se­la­had­din Ey­yu­bi’yi övün­dü­ğü geç­miş­le­rin­den bi­ri sa­yar. Bir Kürt de İs­lam ta­ri­hin­de temayüz et­miş Arap şah­si­yet­ler­le övü­nür. Arap­lar­la Kürt­ler ara­sın­da­ki ev­li­lik­ler, Sün­ni Araplar­la Şii Araplar ara­sın­da­ki ev­li­lik­ler­den da­ha faz­la­dır. Ama Arap­lar Kürt me­se­le­si karşı­sın­da yüz kızar­tı­cı bir ce­ha­let için­de­dir­ler. Kürt ulu­sal ha­re­ke­ti­ne yö­ne­lik gö­rüş res­mi gö­rü­şün aynısıdır. O da Kürt­le­rin ‘Irak­lı’lı­ğı­nı ön­gö­rür. Bu gö­rü­şe gö­re, Kürt ulu­sal hakların­dan söz eden bir kim­se, Irak’ın bü­tün­lü­ğü­nün düş­ma­nı bir bö­lü­cü­dür. Ba­zen de on­lar için emperyalist­le­rin uşa­ğı de­nir. Em­per­ya­liz­min Kürt ulu­sal ha­re­ket­le­riy­le sa­vaş­tı­ğı, üç gerici ülke­nin sı­nır­la­rı için­de­ki Kürt ulu­sal ha­re­ket­le­ri­ni ken­di çı­kar­la­rı için bir teh­dit say­dı­ğı gerçe­ği unu­tu­la­rak..”

Arap ka­mu­oyu­nun ya­nıl­tıl­ma­sı üze­rin­de aşa­ğı­da­ki üç un­sur et­ki­li ol­muş­tur.

1- Arap şo­ve­nist­le­rin Kürt düş­man­lı­ğı
2- Res­mi pro­pa­gan­da­lar
3- Kürt ulu­sal ha­re­ke­ti­nin İn­gi­liz­ler­le iş­bir­li­ği içi­ne gir­di­ği­nin ba­zı kim­se­ler ta­ra­fın­dan sa­vu­nul­muş ol­ma­sı

Aziz Şe­rif araş­tır­ma­sı­nı sür­dü­re­rek Irak’ta­ki Kürt me­se­le­si­nin çö­zü­mü­nün aşa­ğı­da­ki hu­sus­la­ra bağ­lı ol­du­ğu­nu be­lir­tir:

Öz­gür­lük mü­ca­de­le­si ve­ren emek­çi Arap kit­le­le­ri, ay­rıl­ma ve ba­ğım­sız dev­let kur­ma hak­kı da da­hil ol­mak üze­re Kürt­le­rin ken­di ka­der­le­rin ta­yin et­me hak­kı­na sa­hip olduk­la­rı­nı ka­bul et­me­li ve bu mü­ca­de­le­ye des­tek ol­ma­lı­dır.” 

Ab­dur­rah­man elBez­zaz da Kürt­ler­le il­gi­li ola­rak şun­la­rı söy­lü­yor: Irak Kürt­le­ri, Anadolu’nun bir kıs­mı­nı, İran’ın ku­zey­ba­tı ve gü­ney­ba­tı­sı­nı, ku­zey Irak’ın bir kıs­mı­nı, Sov­yet Cum­hu­ri­yet­le­rin­den Er­me­nis­tan’ın gü­ne­yin­de­ki kü­çük bir böl­ge­yi ve Su­ri­ye’nin ku­ze­yin­de ve ku­zey do­ğu­sun­da­ki da­ha kü­çük bir böl­ge­yi kap­la­yan ge­niş top­rak­lar­da ya­şa­yan bü­yük Kürt ulu­su­nun bir par­ça­sı­dır. Irak Kürt­le­rin­den bi­linç­li kim­se­ler, di­ğer bü­tün Kürt­ler gi­bi bu gün ulu­sal kim­lik­le­ri­nin her za­man­kin­den da­ha çok bi­lin­cin­de­dir­ler. Özel­lik­le bü­tün böl­ge­yi kapla­yan mil­li­yet­çi uya­nış­tan son­ra, da­ha bir coş­kuy­la ulu­sal kim­lik­le­ri­ni fark et­ti­ler. Kürtlerin kom­şu­la­rı olan Arap­la­rın, Türk­le­rin ve İran­lı­la­rın ken­di ulu­sal kim­lik­le­ri­nin bilincine var­ma, ken­di ulu­sal özel­lik­le­ri­ni be­lir­gin­leş­tir­me ve ulu­sal amaç­la­rı­nı gerçekleştirme uğ­ru­na mü­ca­de­le et­me hak­kı­na sa­hip olur­ken, kom­şu­la­rı ve va­tan­daş­la­rı olan Kürtle­rin bu hak­la­ra sa­hip ol­ma­la­rını in­kar et­me­le­ri in­saf ile bağ­daş­maz. ( Ab­dur­rah­man elBez­zaz, el-Iraq mi­ne’l ih­ti­lal ile’l istiqlal sh. 283 İkin­ci Bas­kı, Mat­ba­atu’l ani, Bağ­dat 1067.) 

Onurlu Arap ya­zar­la­rın­dan ba­zı­la­rı­nın ki­tap­la­rın­dan yap­tı­ğı­mız bu alın­tı­lar, Arap şo­ve­nist­le­re ve­ri­le­cek en gü­zel ce­vap­tır. Arap şo­ve­nist­le­ri ırk­çı ta­as­su­ba ka­pıl­dık­la­rı için ha­ya­tın ve ta­ri­hin re­ali­te­si­ni gö­re­me­mek­te­dir­ler. Bu noktada Türk şovenistlere gerekli cevabı verecek Türk aydınları bu Arap aydınları örnek Bu nok­ta­da şu­nu vur­gu­la­mak is­te­rim. Kürt ulu­su şu an­da var olan di­na­mik bir top­lum­dur. Or­ta­do­ğu böl­ge­sin­de ak­tif ola­rak var­lı­ğı­nı sür­dü­ren bü­yük top­lu­luk­lar­dan bi­ri­dir.Ta­ri­hi bir al­dat­ma­ya ma­ruz kal­mış bir top­lum­dur. Ha­in ve al­çak­ça bir bö­lün­me­ye ta­bi tu­tul­muş­lar­dır. Kürt ulu­su ken­di saf­la­rı için­de baş gös­te­re­cek her tür­lü bölünme­ye kar­şı sa­vaş­mak zo­run­da­dır. Bu­nun ya­nın­da kay­na­ğı ne olur­sa ol­sun her tür­lü asimi­las­yon gi­ri­şi­mi­ni bo­şa çı­kar­ma­la­rı da bir zo­run­lu­luk­tur. Bu ara­da Arap, Fars ve Türk kom­şu­la­rıyla da en iyi kar­deş­lik yön­tem­le­ri­ni ge­liş­tir­me­le­ri de ta­ri­hi bir ge­rek­li­lik­tir. 

Kürt Aydına Barzani Örnekliği 

Aydın olan ve sorumlu olan herkesin her iş için atacağı ilk adım, inandığı öğretinin esasına göre, içinde yaşadığı değerli esrarengiz adadan (halka göre), Kürtlere uzanan, hem Kürtlerin adaya gidebileceği hem de aydının o adadan Kürtlerin yanına gelebileceği bir bağlantı köprüsü kurmaktır.

“Nereden başlayalım?” sorusuna benim yanıtım, ne olursa olsun, “İlk iş, böyle bir köprü kurmaktır.” Kürt aydın da kendi milletinin içinde ve vicdanında yer almalıdır.

Eğer Hindistan’daysa Veda dinini ve Budizm’i doğru tanımalıdır. Çünkü Hint kültürü, Vedacılık kodları üzerinedir. Bu yüzden, Avrupalı tahsil görmüş modern bir toplumbilimci Hindistan’da hiçbir iş yapamaz. Gandi gibileri bir iş yapabilmişlerdir, ( Gandi milliyetci bir hareketin hem kurucusu hemde partinin mensubudur)  Hint ruhunu ve Hint kültürünü anladıkları, tanıdıkları ve ona yakın oldukları için toplumlarına devinim kazandırmayı başarmışlardır. Dolayısıyla, bizim Kürt aydınlarımızda kendi kültürüne baskın olan ruhun İslam’ın ruhu olduğunu anlamsı gerekir. İslam bu toplumun tarihini, olaylarını, altyapısını ve duygularını üretmiştir. Bu noktada Saîdê Kurdî ilginç bir tesbit yapar, “İslamiyet hissinin sadefi ve Kürtlükle memzuc olan milliyet fikrinin verdiği ders” dediğinde “bendeki gururu milliye” ye atıf yaparak, muhatap olan milletlerin bu gurudan ne anladığını önemsemez.

Zira “hamiyet-i milliye ve hamiyet-i islamiyenin” ittifakından doğacak meyvenin bir Kürdistan olduguna vurgu yapar. Saîdê Kurdî hürriyet ile milliyetçilik arasında direk bir baglantı kurarken, “Zira hürriyet, milliyeti gösterdi” ifadesiyle, “fikr-i hürriyetten istimdad ederek Kürtler ve umum alem-i İslâm üzerine çökmüş olan istibdad-ı manevî-i umumînin perdelerini parça parça edeceğine de vurgu yapar. “Evet, bazı avamın hatırı için hakikatin hatırını kırmayacağım” sözleriyle “Hem de bir şimendiferin buhar kazanı delik-melik olsa, perişan ve hareketten muattal kalır. Hem de bir tesbihin ipi kırılsa dağılır. Öyle de, bir şahs-ı manevî olan bir milletin kuvvet ve malının havuzu ve hazinesini boşaltan başlar; o milleti serseri, perişan ve mevcudiyetsiz edip, fikr-i milliyetin ipini kesip, parça parça ederler.” sözleriyle de aydın için yol gösterir. Eğer bu gerçekliğe vakıf almazsa, (pek çok aydınımızın vakıf olmadığı gibi) kendi yapmacık ve sınırlı ortamında tutuklu kalır.

Çünkü kendini dinsel inançlardan beri kılmaktadır, 19. ve 20. yüzyılın Avrupa’sında nefes almaktadır. Halkı tanımasında ve anlamasında yanlışa düştüğü için kabul göremez. Bu tutum ise Kürt aydınını İslam toplumunda dinle savaşmasından ötürü kitleyi aydının liderliğinden ürkütür ve nefret ettirir. O ise din karşıtı aydınların elinden kaçmak için, görünüşte dinin hamisi olan egemen Türk, Arap, fars egemenliğinin sömürücü etkenlere sığınır. Bu şekilde halkın aydınla olan ilişkisi kesilmiş olur ve aydın yalnız kalır. İdeal bir aydın kişilik olarak günümüz temsilcisi Seyda Mustafa Barzani, ve Mesud Barzani Kürt milletinde makes bulması bu konuda bize örnektir ve delildir. 

Remzi Pêşeng
Twitter: remzipeseng
E-mail:[email protected]

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.