24 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara0°C
  • İzmir6°C
  • Berlin5°C

KÖŞE YAZARLARI (30 EKİM 2009)

Türk basınının önemli kalemleri bugün ne yazdı? Ulusal basında yayınlanan bazı köşe yazılarından özetler.

Köşe Yazarları (30 Ekim 2009)

30 Ekim 2009 Cuma 10:32

Köşe Yazarlarından Özetler (30 Ekim 2009)

Radikal 

Cengiz Çandar / Askerler için ‘hesap verme’ zamanı 

Cengiz Çandar bugünkü yazısında Türkiye’nin, Cumhuriyet’in 86. yılını bir kez daha “demokrasi sancıları” içinde “idrak ettiğini” belirterek bunda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) “hesap vermeye” direnmesinin rolü olduğunu ifade etti. Bu tutumun devam etmesi halinde Trükiye’nin demokratikleşemeyeceğini kaydeden Çandar’ın yazısından bazı bölümler şöyle:

“(…) İnsanlar, Genelkurmay çıkışlı demeçleri, açıklamaları inandırıcılıklarını yitirmiş oldukları için yüzlere yayılan alaycı bir tebessümle dinliyor ve bunların inandırıcılığı ile birlikte ‘caydırıcılık’ niteliği de büyük ölçüde ortadan kalktığından, korkmuyorlar da. Orada burada bugüne dek rastlanmadık şekilde korkusuzca konuşuyorlar, eline kalemi alan da yazıyor çiziyor. Genelkurmay’ın ‘karizma’sı çizilmeye görsün bir kez.

Öyle ‘Amerika’da ıslak imza makinaları varmış. İnternet adresi de ‘www. bilmemne.com imiş’ gibisinden sayıları giderek azalan medya fosillerinin fantastik iddialarıyla, ‘çizilen karizma’yı geri alabilmek mümkün değil. Bu noktada Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un kendisi için istifa mekanizmasını işletmeden yapabilecekleri hala mevcut.

Ne mi?

TSK’yı ‘denetlenebilir’ ve sivil yönetime ‘hesap verir’ konuma oturtmak. İşin ‘ilke’si bu.

Bunun da ilk işareti, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kendisinden isteyeceklerini yerine getirmek olacaktır. Şu ‘cunta-darbe’ işine ismi karışan tüm isimleri soruşturmanın selameti için açığa almak, soruşturmanın önünü açmak, sorumluları ‘sivil yargı’ya teslim etmek.

Atabileceği ön ve asgari adımlar bunlar.

(…) Aslında durumun geldiği nokta Başbakan Tayyip Erdoğan’ı can alıcı soruyla yüzyüze bırakıyor. İlker Başbuğ ile görüştüğü vakit, ‘Türkiye’yi yöneten benim’ diyerek ‘askeri, sivil yönetim altına mı’ alacak; yoksa bugüne dek arada bir yapıldığı gibi Genelkurmay Başkanı ile sır paylaşarak ‘uzlaşma yolu’na mı sapacak? Bir ‘İkinci Şemdinli vak’ası’ daha yaşayacak mıyız?”

Radikal

Mehmet Ali Kışlalı / TSK görevi değil mi?

Orduyu yakından tanıyan ve savunan isimlerden biri olan Mehmet Ali Kışlalı bugünkü yazısında da orduya sahip çıktı. Ordunun görevinin ülkeyi korumak olduğunu, “bölünme ve irticaya karşı gereken hazırlıkları, çalışmaları yapması ve önlemleri almasının ana görevi” olduğunu yazan Kışlalı’nın köşesinden bazı bölümler şöyle:

“(…) O halde, son ‘belge’ olayı dolayısıyla yadırganan bu çalışmalardan birinin yasal sınırlar dışına taştığı varsayımıyla, TSK’nın ‘suç’ işlediği iddiasını soğukkanlılıkla irdelemek gerekmez mi? AKP yandaşı medyaya sızdırılan ve aylardır gündemden ayrılmayan belgenin, ‘TSK içinde bir grup tarafından Fethullah örgütü ile AKP’yi parçalamayı, böylece iktidardaki serbest seçimle iş başına gelmiş bir siyasi partiyi uzaklaştırmayı, devirmeyi’ hedef aldığı iddia ediliyor.

Bu ciddi suçlama nasıl ve kim tarafından incelenip karara bağlanmalı? Genelkurmay’da, TSK’nın yasal görevleriyle ilgili çalışmaların nasıl yapıldığı hakkında biraz bilgi sahibi olanlar bilirler. Hazırlıklar, görev saptandığında, kademe kademe yapılır. Onaylandıkça üst kademelere doğru yol alınır. Nihai karar ise genelde Genelkurmay Başkanı’na aittir.

Uzaktan anlaşıldığı kadarıyla, TSK değerlendirmesine göre; çok önemli iki tehditten biri olan ‘irtica’ya karşı neler yapılabileceği incelemesi hiçbir zaman Genelkurmay gündeminden düşmemiştir.

(…) Kanımca; mahut ‘belge’ ortaya ilk defa atıldığında, eğer gerçekten varsa bunun bir alt kademe çalışma yazısı olduğunun vurgulanması, tüm devlet kurumlarının kendi görev alanlarında yapmaları gereken egzersizlere benzer bir çalışma olduğunun kamuoyuna açıklanması gerekirdi.

(…) Mal bulmuş mağribi gibi; her gün bu hazırlık safhasından söz edilip üst düzey komutanların, Genelkurmay 2. Başkanı ya da Harekât Dairesi Başkanı’nın isimleri, hazırlık için verdikleri direktifler gündeme getiriliyor. Onlar konuyla ilgili görevlerini yapmayacaklar mı? Astlarının yaptıkları çalışmaları kontrol edip oluşturmayacak ve hangi kademelerden geçecekse geçirdikten sonra Genelkurmay Başkanı’na sunmayacaklar mı?

Aslında kamuoyuna yansıtılmayacak, Genelkurmay’ın gizlilik taşıyan hazırlıklarıyla ilgili yazıların medyaya yansımaması esastır.”

Milleyet

Fikret Bila / Cumhuriyet Bayramı’na yansıyan sorunlar

Fikret Bila, son yıllarda basının bakışını “cumhuriyet kutlamalarının coşkusundan çok gölgesini hissettiren sorunlu alanlara” çevirdiğini belirtti. Basının, haber değeri gördüğü alanları daha yakından izlediğini, bunun, cumhuriyetin 86. yıldönümüne yansıyan sorunları kamuoyuna yansıttığını belirten Bila, bunları şöyle açıkladı:

“(…) Örneğin, bayram kutlamaları acaba Diyarbakır’da nasıl, diye mutlaka bakılıyor. Neden bakıldığı da açık. Her yıl olduğu gibi bu yıl da basının gözü Diyarbakır’daydı. Belediye Başkanı Osman Baydemir törenlere katıldı mı? Valinin elini sıktı mı? Garnizon komutanıyla tokalaştı mı? Aralarında konuştular mı? Belediye Başkanı İstiklal Marşı’nı söyledi mi? Bu soruların yanıtlarının haber değeri taşıması sorunlu bir alanla ilgili olmasından kaynaklanıyor. Bu alan cumhuriyetin ‘millet’ anlayışıyla sorunlu.

(…) Zirvedeki ilişkiler

Devletin zirvesi de dikkatle izlendi. Başbakan’la ana muhalefet lideri tokalaştı mı? Başbakan’la Genelkurmay Başkanı tokalaştılar mı, yoksa baş selamıyla mı yetindiler? Cumhurbaşkanı hepsiyle ayrı ayrı tokalaştı mı? Aralarında sohbet oldu mu? Bu soruların yanıtları da haberdi.

Çankaya Köşkü’ndeki ilk resepsiyonda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un yarım saat baş başa konuşmaları ‘son dakika’ notuyla haber televizyonlarına yansıdı.

Bu dikkat de devletin zirvesindeki uyumun öneminden, “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nın ıslak imzalı haliyle bu belgeyle birlikte savcılığa ulaşan ihbar mektubundan kaynaklanıyordu. Sorunlu alan ise demokrasiyle ilgili kaygılardı.”

Sabah

Şelale Kadak / Urfa’daki muhtarlar nasıl değişti? 

Ekonomi yazarı Şelale Kadar, Sabancı Vakfı’nın Urfa’da yürüttüğü çalışmalarla yarattığı değişimi bugünkü köşesine taşıdı. Muhtarların eğitimini sağlayan bir projeye değinen Kadak’ın yazısından bazı bölümler de şöyle:

“(…) Sabancı Vakfı'nın Birleşmiş Milletler Kadınların ve Kız Çocuklarının İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Ortak Programı kapsamında yürüttüğü projeleri dinlerken baktım proje sorumluları hep aynı noktaya vurgu yapıyor: ‘Valimiz yardımcı oldu. Belediye Başkanı şu şu kapıları açtı...’

En önemlisi de sanıyorum muhtarlar. Şanlıurfa'da bilinçli muhtarlarla kadın dostu köyler hayalini gerçekleştiren, 'Muhtar ve Muhtar Adayı Eğitim Programı'nın sorumlusu Doç. Dr. Zeynep Şimşek'in önce karşı koyan ardından da projeyi sahiplenen muhtarlarla yaşadığı anıları dinleyince, muhtarların sosyal hayatta ne büyük bir rol üstlenebileceklerini çok daha iyi anlıyorum.

Kız çocuklarının okula gönderilmediği, erken yaşta zorla evlendirildiği, kadının aile içi şiddete maruz kaldığı mahalle ve köylerde muhtarların eğitilmesinin ne demek olduğunu düşünebiliyor musunuz?

(…) Eğitimin ne kadar önemli olduğu ise, yine Şimşek’in muhtarlara yönelik yaptığı ve başlangıçta ‘katılacaklar mı acaba?’ endişesi yaşamasına rağmen tüm muhtarların katıldığı programın bitiminde yaşanmış. Muhtarlar, eğitim öncesi mahalle ve köylerindeki en büyük sorunun yol, elektrik, güvenlik gibi alt yapı sorunları olduğunu belirtmişler. Oysa eğitim sonrası, kadın sağlığı ve eğitim sorunlarının daha öncelikli olduğunu dile getirmişler.

Urfa’daki muhtarlar Zeynep Şimşek'e daha önce hiç böyle bir eğitim almadıklarını söyleyip, ‘Keşke bu eğitimi 20 yıl önce alsaydık. Bugün yaşadığımız sorunların hiçbiri kalmazdı’ demişler.”

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.