KÖŞE YAZARLARI (02 KASIM 2009)
Kürt açılımı’ konusunda dün ile bugünün mukayesesini yapan yazar Nazlı Ilıcak, köşesinde 1990’lı yılların başında SHP ile DYP koalisyonunun Türkiye genelinde önemli bir uzlaşma zemini yarattığını yazıyor.
02 Kasım 2009 Pazartesi 11:07
Köşe Yazarlarından Özetler (02 Kasım 2009)
* PKK’yı aradan çıkarmak (Ferai Tınç - Hürriyet)
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Kürdistan Bölgesi’ne yaptığı ziyaretin, uzun zamandan beri Ankara’da tasarlanan ama son an pürüzleri yüzünden ertelenen bir gezi olduğunu belirten yazar Ferai Tınç, yapılan gezinin Erbil’de de memnuniyetle karşılandığını yazdı. Irak Kürtleri ile Türkiye arasındaki ilişkilerin iki yüzü olduğunu ve Birinci Körfez Savaşı’ndan beri bunun böyle olduğunu kaydeden Tınç, şunları yazdı:
“(...) İlişkiler bazen çok iyi gidiyor, bazen öyle bozuluyor ki tarafların birbirlerini aşağılayıcı açıklamalarına kadar varıyor iş.
Bunun nedeni açık. Neden PKK’nın bölgedeki varlığı.
Kürdistan Yönetimi ile Türkiye’nin ilişkileri ne yazık ki PKK’nın ipoteği altında sürüyor.
İlişkiler PKK’ya bağlı olarak devam ettikçe bu durumun değişmesi de zor. Çünkü PKK sadece dağın tepesindeki bir kampta yaşayan tecrit edilmiş bir grup değil. Bölge halkının bir parçası.
Kaldı ki Barzani ve Talabani, bundan bırakalım yirmi yılı, on yıl önceki kadar bile her şeye hakim değiller. Seçimler sırasında bölgede muhalefetin güçlendiğini gösteren gelişmeler de bunu ortaya koyuyor.
PKK da kuzey Irak siyaset sahnesinin de bir unsuru haline geldi. İstesek de istemesek de siyasi denklemin bir parçası oldu. Son seçimlerde, kendilerine bağlı partiler kapatıldı ama PKK Barzani’ye destek verdi.”
Kürdistan Bölgesi ile ilişkilerde PKK meselesinin çözümünü Irak’lı Kürtler’den beklemenin bırakılması gerektiğini kaydeden Ferai Tınç, ilişkilerin merkezine PKK’yi değil, enerji işbirliğinin yerleştirilmesinin daha mantıklı olduğunu yazdı.
* Güçlü devlet, kelle uçuran devlet midir gerçekten? (Aziz Üstel – Star)
PKK tarafından Türkiye’ye gönderilen ‘barış grupları’nın karşılanmasında yaşananların sona erdiğini belirten yazar Aziz Üstel, “Ama burada asıl önemli olan, kimilerinin , ‘vur, kır, parçala... Dağdan ineni zincire vurup deliğe postala!’ söylemlerine devletin kulak asmamasıdır. Suçluya da, hak etmese de, layık olmasa da, insanca yaklaşan devlet, güçlü devlettir aslında!” diyerek devletin öc alamayacağını yazdı.
Devletin serin kanlı davranmak zorunda olduğunu kaydeden Üstel, devletin ne bireye, ne de toplumun şu yada bu kesimine küsemeyeceğini, sırt çeviremeyeceğini belirterek, “(...) Bu 'lüks' sadece bireyler için geçerlidir. Devletinse böyle bir 'lüksü' yoktur.
Güçlü devlet, küskünlükleri, çatışmaları, kavgayı, kargaşayı ortadan kaldıran devlettir. Bu gün Kürt sorunu diye bir sorun var mı Türkiye’de? Var.
Bu sorun silahla çözülebiliyor mu? Valla çok uzun yıllardan bu yana çözülemedi...
Son 25 yılın bilançosu 40 bin ölüdür. Eğer Türkiye bu sorunu, şehit vermeksizin çözebilecekse niçin bu yolu denemesin?” diye yazdı.
* 'Dün'ü kaybettik; 'bugün'ü yitirmeyelim (Nazlı Ilıcak – Sabah)
‘Kürt açılımı’ konusunda dün ile bugünün mukayesesini yapan yazar Nazlı Ilıcak, köşesinde 1990’lı yılların başında SHP ile DYP koalisyonunun Türkiye genelinde önemli bir uzlaşma zemini yarattığını, halkın oy versin ya da vermesin bu koalisyon hükümetini desteklediğini belirtti.
Öcalan’ın 15 Mart 1993 tarihinde yaptığı basın açıklamasında 15 Nisan tarihine kadar ateşkes kararı aldığını belirten Ilıcak, Başbakan Demirel başkanlığındaki hükümetin 8 Nisan'da açıkladığı planda, Olağanüstü Hal uygulamasının kalkacağı, pişmanlık yasasının kapsamının genişletileceği, yatırımlara ağırlık verilerek işsizliğin önleneceğii, radyo ve televizyondan Kürtçe yayın yapılacağını açıkladığını yazdı.
Aynı şekilde Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın da 13 Nisan günü “PKK’ya af” formülünü hayata geçirdiğini belirten Ilıcak, bunların ardından Öcalan’ın ateşkesi süresiz olarak uzattığını kaydetti.
Ancak 24 Mayıs tarihinde 33 eri taşıyan otobüse PKK’nin silahlı baskını sonrasında ateşkesin fiilen sona erdiğini kaydeden ılıcak şöyle devam etti:
"(...) Demek istiyorum ki, yeniden seneleri kaybetmek niyetinde değilsek, dikkatli adımlar atmalı, provokasyonlardan kaçınmalıyız. Şehit yakınları, Habur kapısında cereyan edenlerden dolayı elbette rencide oldu. Ama protesto gösterilerinin yaygınlaşması, kutuplaşmaları derinleştirirse, gene bir uzlaşma sağlanamaz. Yeni şehitler gelir; yeniden canlar yanar. Bunu mu istiyoruz!"
* Kastımız yoğundur efendiler (Yıldırım Türker – Radikal)
Türkiye’de insan hakları savunucularından Leman Yurtsever’e Ankara 27. Asliye Ceza Mahkemesi’nden 3 ay 15 gün hapis ve 400 TL. adli para cezası kararı çıktığını köşesine taşıyan yazar Yıldırım Türker, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi ve “Hayata Dönüş Katliamı”nın mimarı olarak gösterilen dönemin Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun’un şikayeti üzerine Yurtsever’in bu cezaya çarptırıldığını belirtti.
Mahkemenin kararında Yurtsever’e ceza artırımı uygulamasını, “Sanık Leman Yurtsever İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi olduğu, diğer sanıklarla eylem ve kasıt birliği altında Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri görevini yürüten müşteki Ali Suat Ertosun'a karşı yaptığı kamu görevi nedeniyle ‘İnsan Hakları Utanç Belgesi’ başlığı altında belge göndermek suretiyle vakar ve şahsiyetine ilişkin kişilik değerlerine saldırıda bulunduğu sabit olduğundan 765 sayılı TCK’nın 482/2 maddesi uyarınca ceza vermek gerekmiştir” gerekçesiyle verdiğini belirten yazar Türker, mahkemenin kararında Yurtsever’in ‘kastının yoğun’ olduğu gerekçesiyle ceza artırımına gittiğini kaydetti.
Yazar Türker, Leman Yurtsever’e verilen cezanın, Ali Suat Ertosun’a gönderilen ‘utanç belgesi’nden kaynaklandığını belirterek, “Ben, kastı yoğunlardan biri olarak Leman’ın yanında olduğumu bildirir, buracıktan kendimi ihbar ederim” diye yazdı.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.