KEMAL BURKAY: PYD BUGÜNE KADAR TÜRKİYE’YE KARŞI HERHANGİ BİR TERÖR EYLEMİNDE BULUNMADI
Kürt siyasetçi-yazar Kemal Burkay güncel siyasi gelişmeleri K24'ten Adem Özgür'e değerlendirdi.
01 Ekim 2019 Salı 12:32
CHP’nin Suriye konulu konferansını ve Kılıçdaroğlu’nun ifadelerini değerlendiren Kürt siyasetçi ve yazar Kemal Burkay, “CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun söz konusu beyanına benzer açıklamalar daha önce de yapılmıştı. Yani onun güvenliğe ilişkin açıklamaları hükümetinkinden pek farklı değil. Bu milliyetçi bir söylem ama gerçekçi değil” dedi.
Washington ile Ankara arasında Rojava’da oluşturulacak “güvenli bölge” planının detaylarının ortaya çıktığı gün düzenlenen konferansta konuşan Kılıçdaroğlu, “Ülkemiz çok uzun süredir terör örgütlerinin hedefi altındadır” diyerek, Türkiye’nin “kendi güvenliğini sağlamak için” sınır bölgelerine gerçekleştirdiği operasyonları “meşru” olarak değerlendirdi.
Kürt siyasetçi Kemal Burkay ile yapılan söyleşi şöyle:
CHP’nin düzenlediği Suriye konulu konferansa ABD, Rusya, İran, Irak ve Suriye’den temsilciler ile çok sayıda gazeteci ve STK katıldı. CHP neden böyle bir organizasyonu gerçekleştirme gereği duymuş olabilir?
Suriye’deki durum son yıllarda uluslararası bir boyut kazandı ve onun bir komşusu olarak Türkiye de mülteciler sorunu ve bu ülkeden kaynaklanıp Türkiye’yi etkileyen diğer birçok nedenle Suriye sorununa taraf haline geldi. Suriye konusunda Türk hükümetinin izlediği tutum, iç politikada da büyük tartışma konusu. Öyle olunca ana muhalefet partisi CHP’nin bu konuda bir konferans düzenlemiş olması doğaldır, geç bile kalmıştır.
Konferansın başından sonuna kadar ana vurgu “Suriye’nin toprak bütünlüğü” idi ve Ankara ile Şam’ın yeniden diyalog kurması gerektiğine işaret edildi. Ancak konferansın geneline baktığımızda Kürtler yoktu. CHP’nin Rojava’dan bahsetmemesi ve Kürtlerin geleceğine dair bir açıklama yapmaması nasıl yorumlanabilir?
Evet, konferans boyunca yapılan konuşmalarda ve sonuç bildirisinde Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması gerektiğine vurgu yapıldı ama yeni Suriye’nin nasıl bir şey olacağından, özellikle de Kürtlerin durumundan söz edilmedi. Konferansın çağrılıları arasında da Kürtler yoktu. Bu ise Türkiye dahil, konferansın tüm katılımcıları bakımından gerçekçi bir tutum değil. Çünkü Suriye’yi tam bir yıkıma, yüzbinlerin ölümüne, milyonların göçüne yol açan bu durumun nedenleri üzerinde durmuyor.
Bir başka deyişle, Suriye neden bu duruma düştü, temel nedenler ne?
Temel nedenler kuşku yok ki ülkede demokrasi yokluğu, temel insan hak ve özgürlüklerinin geçerli olmayışı idi ve bunlardan biri de Kürt sorunu idi. Kürt halkı Suriye’de de temel hak ve özgürlüklere sahip değildi. Bu nedenle rejime karşı çeşitli biçimlerde baş gösteren tepkiler, sonunda büyüyerek ülkeyi bu duruma getirdi.
Şimdi sorun şudur: Suriye’ye barış getirmek için ne yapmalı. Bunun için on yıl öncesine mi dönmeli? Besbelli bu mümkün değil. Yapılması gereken demokratik ve federal bir Suriye inşa etmektir. Çekilen tüm acılara rağmen insanları bir arada yaşamaya razı edecek olan budur. Tüm insanlar, tüm farklı gruplar hakları olan özgürlüklere kavuşmalı, bu ise çağdaş standartlarda bir demokrasi ve federalizmdir. Ama konferans böylesine sorun çözücü bir yaklaşım ortaya koymaktan uzak kaldı.
Türkiye’nin sınır operasyonlarına değinen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Türkiye'nin kendi güvenliğini sağlamak amacıyla Suriye toprakları üzerinde sürdürdüğü terörle mücadelenin meşruluğuna inanıyoruz” dedi. Kılıçdaroğlu’nun “meşruluk” söylemi salt parti yaklaşımıyla mı ilgili yoksa resmî ideolojinin yeniden üretimi mi?
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun söz konusu beyanına benzer açıklamalar daha önce de yapılmıştı. Yani onun güvenliğe ilişkin açıklamaları da hükümetinkinden pek farklı değil. Bu milliyetçi bir söylem ama gerçekçi değil. Ankara hükümetinin Suriye konusunda izlediği politikalar pek de güvenlikle ilişkili değil. Türkiye bir komşu olarak Suriye’de olayların barışçı bir çözüme ulaşması için çaba gösterebilirdi. Ama açık biçimde taraf oldu, muhalefete destek vererek Şam hükümetini karşıya aldı.
İkinci olarak da başlangıçta PYD dahil -ki Salih Müslim sık sık Ankara ve İstanbul’u ziyaret edip devlet ve hükümet yetkilileri ile görüştü- Suriye Kürt partilerinin liderleri ile görüştü. Ama daha sonra Kürtlerin Suriye’de bir statü elde etmeleri gündeme gelince buna şiddetle karşı çıktı. Türk hükümeti PKK-PYD ilişkilerini gerekçe göstererek bunu terörle mücadele olarak gösteriyor. Ama Suriye Kürtleri, PYD’den ibaret değil. ENKS içindeki birçok parti PYD’den çok daha eski kuruluşlar ve kitlelerle iyi bağları var. Kaldı ki PYD de bugüne kadar Türkiye’ye karşı herhangi bir terör eyleminde bulunmadı.
Kanımca Türkiye’nin yapması gereken Suriye Kürt hareketiyle, yani Rojava ile dostça bir ilişki kurmaktı. Bunun, Güney Kürdistan’la olduğu gibi iki tarafa da büyük yararı var. Türkiye neden demokratik ve federal bir Suriye’yi desteklemesin?
CHP’ye gelince, son konferansın sonuç bildirisinde ve Kılıçdaroğlu’nun açıklamasında olumlu bir yan varsa o da şu: Türkiye’nin Suriye sorununa böylesine taraf olması haklı olarak eleştiriliyor. ÖSO ve benzeri örgütlere verilen desteğin sonlandırılmasını istiyor. Bu aşamadan sonra da Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını giderek azalması gerekirken artırma çabalarını yanlış buluyor ve bunun Türkiye’nin güvenliğine yarar değil, zarar verdiğini söylüyor. Kanımca bu olumlu ve önemli bir belirlemedir.
Bir de işin Türkiye tarafı var. CHP, ‘Kürt Sorunu Raporu’nu güncelledi, seçim döneminde Kürt kentlerinde mitingler gerçekleştirdi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde Kürtçe kursların açılacağı sözü verildi. CHP’nin paradigması değişiyor mu?
Son yerel seçimler sırasında Kürt seçmenden ve Kürt siyasi çevrelerinden belli bir destek gören CHP’nin Kürt sorununa yaklaşımında ve kullandığı dilde az da olsa bir değişim gözleniyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Kürtçe kurslar açmak konusundaki açıklamaları da elbet olumlu. Ama besbelli, Kürt sorunu gibi büyük, geniş boyutlu bir sorunun çözümü veya bu doğrultuda yol almak için çok daha köklü bir değişim gerekir. CHP henüz bundan uzak. AK Parti hükümeti ise attığı bazı olumlu adımlardan da geriye düştü. Temennim, hem hükümetin yeniden olumlu bir tutuma yönelmesi, gerekse CHP’nin gerçek bir sosyal demokrat partiye yaraşır cesur, değişimci politikalara yönelmesi. Çünkü Kürt sorunu ancak böylece çözüm yoluna girer. Ülkeye barış ve demokrasi ancak böylece gelir.
Kürtler ana muhalefet partisine ne kadar güveniyordur?
Pek de güvenmiyorlar. Bir güven oluşması için CHP’de somut, ciddi bir değişime gerek var.
Kürt sorununun kalıcı çözümü, anayasanın değiştirilmesi ve silahların susması gibi temel meselelerde CHP’nin ya da muhalefetin bir etkisi söz konusu olabilir mi?
Elbet olur. CHP köklü bir parti. Bugünün ana muhalefet partisi olarak bu rolün bilincine varabilsin, kendisini yenilesin. Bunu yapabildiği ölçüde Kürt halkından ve genel olarak barış ve demokrasi güçlerinden büyük ölçüde destek alıp iktidara gelebilir ve çözüm programını hayata geçirebilir. Bunun için elbet anayasanın, adem-i merkeziyetçi bir çözüme elverecek şekilde değişmesi gerekiyor.
Öte yandan PKK’nin tümden silah bırakarak hem Kürt halkının barışçı-siyasal mücadelesine, hem de yeni bir diyalog ve çözüm sürecine yolu açması da gerekir. Zaten PKK’nin Kürt halkı için temel hiçbir talebi yok. Dile getirdiği görüşlerin devlet sözcülerinkinden bir farkı yok. Öyle olunca silahlar ne için? Ya da silahlar gerilime yol açmaktan, Kürt halkının siyasal mücadele yollarını zorlaştırıp tıkamaktan başka neye hizmet ediyor?
Son olarak, Türkiye’de kısa vadede bir barış veya çözüm umudu görüyor musunuz?
Ne yazık ki görmüyorum. Ama hem Türk devleti ve hem de PKK’nin bugün izlediği politikalarla, bir sonuca ulaşmaları mümkün değil. Barış ve çözüm için hem Türk tarafı on yıllardır izlediği ve bir türlü bırakamadığı yanlış yol ve yöntemleri, inkâr ve baskı politikasını terk edip Kürt halkının temel haklarını tanımalı, hem de Kürt yurtsever hareketi yanlışlardan dersler çıkarıp, barışçı, siyasal bir mücadele hattı üzerinde gücünü birleştirmeli. Öte yandan, önü tıkanan suyun birikip başka kanallar bulması ve sonunda önündeki bendi aşması gibi, uzun olmayan bir erimde olumlu bir değişim bence kaçınılmazdır. (K24)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.