03 Mayıs 2024
  • İstanbul17°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara16°C
  • İzmir22°C
  • Berlin21°C

KCK DAVASINA DİREKMAN CEMİL ÇİÇEK BAKSA

İnsan hakları savunucusu Margaret Owen, Diyarbakır’daki KCK duruşması için, “Bu tiyatro,” demiş.

KCK davasına direkman Cemil Çiçek baksa

24 Ekim 2010 Pazar 13:41

İnsan hakları savunucusu Margaret Owen, Diyarbakır’daki KCK duruşması için, “Bu tiyatro,” demiş. Elbette Batı’nın ilim ve fennini alıp fena yanlarını almamalıyız, lâkin 78 yaşındaki bu İngiliz kadın acaba ne demek istemiş diye insanın aklına takılıyor. Ayrıca, madem bir şey demiş, cevap vermezsek millet olarak değerlerimiz hasar görmez mi?

“Sen tiyatro görmemişsin lan kaltak, kalleş İngiliz, orospu!” Bu cevabı oylasak yüzde kaç evet çıkar acaba?

Bir cevap da şöyle olabilir: “Yüce Türk yargısı bağımsızdır, hukuk üstündür, tiyatro babandır!” Veya: “Tiyatro senin sülalen, ananı çıkar sahneye, ananı!”

Ne ayıp! Bizim içimizden hiç böyle şeyler söyleyecek seviyesizler çıkar mı? Milletimizin değerleriyle bağdaşır mı bunlar? Hele milliyetçi gençlerin tahrik olması neticesinde kadını linç etme gibi girişimler asla olmaz.

Amacı şüphesiz Sevr’i ve adını şu an hatırlayamadığım başka fenalıkları hortlatmak, memleketi bölmek, emperyalizme peşkeş çekmek filan olması gereken bu hatun, bir defa, ne arıyor Diyarbakır’da? Memleketimize gelmesin demiyoruz, gelsin. Turist döviz getirir. Fena bir maksadı olmasa Antalya’ya gelir, Fethiye’ye gelir. Niye gelsin Diyarbakır’a?

Başbakandan rica ediyorum, bazen bizi azarlamak için kullandığı üslûpla haddini bildirsin hatuna. Zira yılanın başını erkenden ezmezse yakında kendisinin başı büyük belaya girecek. KCK davasından AKP hükümetinin beklediği anlaşılan sonucu alabilmesi için, yargılananların doğrudan terör eylemleriyle bağlantılarının ortaya konması gerekecek. Bunun için kimbilir neler uydurulacak ya da en azından kılıfına uydurulacak. Bizde afiş asan öğrencileri beş-on yıl hapis yatırmak için keşfedilmiş “örgüt üyeliği” formülleriyle Türkiye dışında –Myanmar falan hariç- hiçbir yerde kimseyi ikna edemeyecekler. Öbür yandan, hukuk kavramının Türkiye’de ne anlama geldiğini, yargı denen mekanizmanın sahici hukukla ilişkisini bizden başka kimse normal bulmadığı için, bu davada olup bitecek her türlü rezalet hükümetin hanesine yazılacak. O zaman göreceğiz bakalım dünyanın yükselen yeni değeri Türkiye’yi.

Yargıtay başsavcısına, tam başörtüsü meselesi halledilmeye yüz tutmuşken çıkıp ortalığı karıştırdı, “bizi eskiye geri götürdü” diye kızıyorlar. Sanki KCK davası gibi bir hançer demokrasinin böğrüne saplanmamış gibi, tam da bu davanın başladığı günlerde, Abdurrahman Bey bu defa Meclis’e buyruk verme fantezisini açığa vurdu, hemen liste başına oturdu. Halbuki Abdurrahman Bey’le hükümetin aynı saflarda yeraldığı demokrasi katliamının hakkı o sıra.

Televizyonların büyük iştahla, “terör örgütü PKK’nın şehir uzantısı” demeyi hiç sektirmediği KCK davasının ilk duruşmalarından anladığımıza göre, devlet, hükümet, hep beraber, Kürtlere şunu söylemekteler: Sizin sivil siyasetçilerinizin ellerine kelepçeleri bilerek vurduk, onları sıraya bilerek dizdik, fotoğraflarını size gösterdik ki, açılım maçılım laflarından yanlış bir şey anlayıp da hayale kapılmayın. Biz elimize geçen her fırsatta sizi aşağılayacağız; iki kere iki dört. Kendinizi özgür hissetmeyin. Adil bir şekilde yargılanacağınızı sakın ha sanmayın. Mahkemede Kürtçe de konuşturmayız, hiçbirinizi tahliye de etmeyiz. Haddinizi bilin!

Kendine Müslüman ve zoraki demokrat hükümetimiz, Kürt nüfus üzerindeki siyasî çekişmeye kendini öyle kaptırmış ki, başbakan BDP’den sözederken “önce silahı bıraksınlar” diyebiliyor. Yani Meclis’te silahlı bir partinin milletvekilleri mi var? Bu en azından açık bir tehdittir. BDP’lileri tehdit ediyor, “sizi PKK’lı ilân ederim, ona göre davranırız” demeye getiriyor. KCK davasının sunuluş tarzı da zaten ezcümle Kürt siyasetçilerini “terör örgütüne üye” ilân etme hedefinin açıkça güdüldüğünü ortaya koyuyor.

Buradaki öncelikli sorun hükümetin (AKP’nin) demokrat olup olmadığı vs. değil, bana kalırsa. Bundan daha temel meseleler var:

Önce, Kürt sorununun hükümet ve devlet düzeyinde hâlâ kavranmamış oluşu. PKK’ya silah bıraktırılacak, BDP veya o da kapatılınca açılacak partinin kitle desteği apartılacak, Kürt sorunu bitecek sanıyorlar galiba. Valla hiç alınmasınlar, çok değiştik, araya mesafe koyduk falan demesinler, bu mantık Necmettin Erbakan’ın “nasıl olsa bir gün herkes bizden olacak” teranesini andırıyor. Böyle diyorsun, birarada yaşaman gereken farklılıklardan kurtuluyorsun.

İkincisi, “Kürt sorunu”nun en önemli bileşenleri ağırlıkla psikolojik-duygusal; bunu bu memleketi yönetenler bir türlü kabullenmek istemiyor. KCK davasının başlangıcında yapılacak bir-iki jest o kadar çok adımı mümkün kılabilirdi ki. Ama hayır! Biz üstünüz, bizim dediğimiz olur, siz haddinizi bilin, istersek sizi şöyle yaparız böyle yaparız. Karışmasın o İngiliz karı da oradan!

Hükümet, AKP ve lideri, şimdiye kadar hazmı kolay olmayan pek çok çam devirdiler. KCK davası bunlara benzemeyecek. Bu dava böyle 12 Eylül’ün, sonucu baştan belli örgüt davalarından biriymiş gibi sürdürülürse bir süre sonra sivil siyasetten, bütün Türkiye için demokratik çözümden bahsedebilecek Kürt kalmayacak.

Başbakan şöyle mi düşünüyor acaba: Nasılsa hepsi PKK’lı olmaz, kalanlar da dindardır, bize oy verir. Aslında bir yandan o bölgede savaş sürse fena olmaz, atmak istemediğimiz demokratikleşme adımlarına bunu bahane ederiz... falan... mı?

Ümit Kıvanç

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.