KCK: 3 TALEBİMİZ KARŞILANMAZSA YENİ BİR MÜCADELE DÖNEMİ BAŞLATILACAK
KCK, çözüm sürecinde gelinen aşamaya ilişkin tutumunu bir deklarasyonla açıkladı.
10 Ekim 2013 Perşembe 16:51
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı açıkladığı deklarasyonda, Kürtlerin temel taleplerini üç madde halinde sıralayarak, “Bu temel talepler karşılanmadan ayrıntıda konuşulan ve yapılanlar hiçbir anlam ifade etmez” vurgusunu yaptı.
Kürt kimliği ve kültürünün anayasal güvenceye alınması, demokratik özerkliğin tanınması ve anadilde eğitimin kabul edilmesini isteyen KCK, “Bunlar Kürt halkının vazgeçilmez talebidir” dedi.
İşte KCK’nin deklarasyonu:
“Kürt sorunu, Türk devletinin Kürtlerin varlığını inkar ederek kültürel soykırıma uğratıp Türkleştirme politikası sonucu ortaya çıkmıştır. Kürtlerin bu politikaya yönelik her itirazları şiddetle bastırılmıştır. Kürtler susturulduktan ve itiraz edemez hale getirildikten sonra ekonomik, sosyal ve kültürel politikalarla kültürel soykırım hızlandırılmıştır. 1970’li yıllara gelindiğinde yaşamı sürdürmek için Kürtlere Türkleşmekten başka çare bırakılmamıştır. Bu nedenle Kürtlüğünden kaçırtan bir siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel ve psikolojik ortam yaratılmıştır. Kürtlük beyaz katliamla yok olma sürecine sokulmuştur.
PKK YOK OLMAYA KARŞI BİR İSYAN VE MÜCADELE GÜCÜDÜR
PKK, Kürtleri yok olmayla karşı karşıya getiren bu kültürel soykırımcı politikaya karşı bir isyan ve mücadele gücü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Gençlik başta olmak üzere Kürt halkı kısa sürede PKK’yi kültürel soykırımcı sömürgeciliğe karşı kurtarıcı bir güç olarak karşılamıştır. PKK’nin söylemi, yaşamı ve pratiğinin bir ve tutarlı olduğunu görmüş ve PKK etrafında toplanmaya başlamıştır. 12 Eylül öncesi binlerce kadro ve sempatizanı, yüzbinlerce taraftarı olan bir hareket ortaya çıkmıştır. Devletle işbirliği içinde olan geleneksel yerel otoritelerin toplum üzerindeki etkisi kırılırken, PKK’nin halk içindeki itibarı yükselmiştir.
Türkiye’deki devrimci demokrasi hareketinden, özellikle de PKK öncülüğündeki Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin yükselişinden kendi sonlarını gören kültürel soykırımcı sömürgeci güçler, 12 Eylül 1980’de faşist bir askeri darbe gerçekleştirdiler. Bu askeri darbeyle PKK’nin kökünü kazıyıp Kürt halkının özgürlük umudunu dirilmeyecek biçimde tarihe gömmek istediler. Sadece PKK kadro ve sempatizanlarını zindanlara doldurmadılar, tüm Kürdistan’ı bir zindan haline getirdiler. Bu kök kazıma harekatı ve zulmüne karşı PKK kadro ve sempatizanları zindanda direnirken, PKK Önderliği ve kadroları da Ortadoğu alanında her koşulda direnecek bir örgüt yaratma mücadelesi verdiler. Önder Apo ve kadrolarının her koşulda mücadele edecek örgüt yaratma çabasıyla zindan direnişinin birleşik etkisi 15 Ağustos 1984 gerilla hamlesini yaratmıştır. Üç beş eşkıya olarak tanımlanan Kürdistan özgürlük gerillası halkın desteğiyle her türlü imha saldırılarını boşa çıkarmıştır. 1990’lı yılların başında gerilla direnişi diriliş devrimi olarak tanımlanan halk serhıldanlarını yaratmıştır. Gerilla ile halk serhıldanının birleşmesi yenilmez bir Özgürlük Hareketi ortaya çıkarmıştır.
PKK KÜRT SORUNUNU TÜRKİYE’NİN GÜNDEMİNE KOYDU
Gerilla ve halk serhıldanlarının gelişimi Kürdistan halkında ulusal ve siyasal bilinci geliştirmiştir. Sadece Kürdistan’da özgürlüğü için mücadele eden bir halk gerçekliği ortaya çıkarmamış, Kürt sorununu da Türkiye’nin gündemine koymuştur. Kürt gerçeği ve halkın talepleri artık gizlenemez ve üstü örtülemez hale gelmiştir. Kürt sorunu Türkiye aydınları, toplumu ve siyasetçileri içinde de tartışılmaya başlanmıştır.
Önder Apo, Kürt gerçeği ve talepleri inkar edilemez hale getirildikten sonra, Kürtlerin özgürlük ve demokratik yaşam sorunlarını Türkiye sınırları içinde çözmeyi tercih etmiştir. 1988 yılından itibaren Türkiye’ye sorunları diyalog ve siyasal yöntemlerle çözme çağrısı yapmıştır. 1993 yılında Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Kürt sorununun askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini anlamış, Kürt Halk Önderine mesaj ileterek, ateşkes olursa siyasi yollardan çözüm arayışı içine gireceğini belirtmiştir. Önder Apo, siyasal çözüm yoluna şans vermek için 1993 Mart’ında tek taraflı ateşkes ilan etmiştir.
TEK TARAFLI ÇÖZÜM GİRİŞİMLERİ BOŞA ÇIKARILDI
Ancak Önder Apo’ya mesaj ileten ve siyasal çözüm yöntemini devreye koymak isteyen Turgut Özal bizzat devlet içindeki çözüm istemeyen güçler tarafından katledilmiştir. Turgut Özal’ın katledilmesiyle birlikte Önder Apo’nun demokratik çözüm girişimi sonuçsuz kalmıştır. Siyasal çözüme zemin sunmak için başlatılan süreç Turgut Özal’ın katledilmesiyle akamete uğrayınca çok şiddetli savaş yılları yaşanmıştır.
Önder Apo 1995 Aralık ayında Refah Partisinin iktidar ortağı olmasından sonra Necmettin Erbakan’dan gelen mesaj üzerine yeniden tek taraflı ateşkes ilan etmiştir. Ancak devlet imha operasyonlarından vazgeçmeyince bu ateşkes uzun sürmemiştir. Necmettin Erbakan’ın bu yıllarda gönderdiği mesajlara hep sıcak bakılmıştır. Eğer adımlar atılırsa olumlu karşılık verme yaklaşımı içinde olunacağı mesajı iletilmiştir. Ne var ki derin devlet Erbakan’ı da 28 Şubat muhtırasıyla etkisiz hale getirmiştir.
Türk devleti 1997 ve 1998 yıllarında bazı aracılarla mesajlar göndermiş olsa da, bunların mücadeleyi durdurup oyalama ve zaman kazanarak Özgürlük Hareketi’ne yönelik tasfiye harekatları yapmak için yapılan girişimler olduğu 1998 9 Ekim komplosuyla netleşmiştir.
Önder Apo, Kürt sorununu inkar ve imhaya dayalı savaş politikalarıyla ortadan kaldırma yaklaşımlarını ısrarla dayatan devlet içindeki güçlere karşı, demokratik çözüm yolunu gündemleştirmek için sürekli çağrılar yapmıştır. 1998 1 Eylül’ünde yaptığı konuşma ve ilan edilen ateşkes bunun en somut ifadesidir. 1 Eylül’deki bu konuşma incelenirse Önder Apo’nun demokratik çözüm iradesinin o zaman da ne kadar güçlü olduğu görülür. Ancak 1998 1 Eylül ateşkesine komplo ile karşılık verilmiştir.
Uluslararası güçler ve Türkiye’deki işbirlikçileri Önder Apo’nun çözüm politikalarını reddetmiş ve komployu Önder Apo’nun esaretine kadar sürdürmüşlerdir. Ancak Önder Apo bu komplonun Kürt, Türk, Arap, Fars, tüm bölge halklarına karşı bir tuzak olduğunu görerek bu komplonun amaçlarını boşa çıkarmayı halklara karşı sorumluluğun gereği bilmiştir. 1998 yılında ilan ettiği ateşkesi esaret altında tutulduğu İmralı’da 2 Ağustos 1999’da aldığı gerillayı Türkiye sınırları dışına çıkarma kararıyla yeni bir aşamaya taşımıştır. Böylece Kürt sorununun çözümü açısından Türk devletine önemli bir zemin ve fırsat sunmuştur. Ancak Türk devleti geri çekilmeyi PKK’nin zayıflığına yorarak inkar ve kültürel soykırım politikasına devam etmiştir. PKK’yi tasfiye edebileceğini düşünerek Kürt sorununun çözümünde hiçbir adım atmamıştır.
1 HAZİRAN TASFİYE GİRİŞİMLERİNİ SONUÇSUZ BIRAKTI
Kültürel soykırımda ısrar edilip hiçbir adım atılmayınca Kürt Özgürlük Hareketi gerillanın geri çekilmesi ve çatışmasızlık durumuna son vererek 1 Haziran 2004’te yeni bir gerilla direnişi hamlesi başlatmıştır. Çünkü AKP 2002 yılının Kasım ayında iktidara geldikten sonra PKK’nin çözüm için neredeyse yalvarırcasına yaptığı uyarılara hiçbir olumlu karşılık vermemiştir. Hatta iktidar partisinin lideri Tayyip Erdoğan “Düşünmezseniz Kürt sorunu da olmaz” diyerek devletin klasik inkar, imha ve kültürel soykırım politikalarını sürdüreceğini açıkça ortaya koymuştur.
1 Haziran 2004 hamlesi, devletin ve AKP iktidarının düşündüğü gibi PKK’nin zayıflamadığını göstermiştir. AKP, kimi Kürt siyasetçilerini kullanarak Kürt Özgürlük Hareketi’ni bölme ve zayıflatma girişimlerinde bulunsa da PKK içindeki tasfiyeci-provokatif girişimler gibi bu tür girişimler de sonuçsuz kalmıştır. AKP hükümeti gerilla direnişi ve halk serhıldanları karşısında giderek çok sıkışmıştır. Kürt Özgürlük Hareketi 2005 yılında kısa süreli bir ateşkes yaparak çözüm zemini sunma iradesini ortaya koysa da AKP hükümeti bazı söylemler dışında pratik bir adım atmamıştır.
2006’DA AKP ARACI GÖNDERDİ
2006 yılında gerçekleşen serhıldanlar ve gerilla direnişi AKP’yi daha fazla zorlamıştır. Bu direnişler karşısında fazla ayakta kalamayacağını düşünen AKP hükümeti aracılar göndererek ateşkes ilan edilmesini istemiştir. Kürt Halk Önderi bazı adımlar atılacağı düşüncesiyle 1 Ekim 2006’da ateşkes ilan edilmesini istemiştir. 1 Ekim 2006’da ilan edilen ateşkese de olumlu bir karşılık verilmemiştir. Hatta devlet içindeki derin güçler tarafından Kürt Halk Önderine yönelik zehirleme girişiminde bulunulmuştur. 2007 Mayıs’ında AKP hükümeti hem PKK’yi hem asker-sivil bürokrasiyi idare etme politikasını sürdüremeyeceğini görerek Dolmabahçe mutabakatıyla PKK’nin tasfiye edilmesi konusunda Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’la anlaşmışlardır. AKP’nin ve siyasal İslam’ın devlet içine alınması bu mutabakat sonucu gerçekleşmiştir.
Bu mutabakat sonucu AKP 2007 22 Temmuz seçimlerinde yeniden iktidar olduktan sonra PKK’yi tasfiye etme konseptinin dış ayağı da 5 Kasım Erdoğan-Bush görüşmesiyle oluşturulmuştur. Bu ortamda 2008 Zap harekatı başarısızlıkla sonuçlanınca AKP hükümeti ile asker-sivil bürokrasi arasında PKK’yi tasfiye etmede yeni bir konsept benimsenmiştir. İlker Başbuğ ile Başbakan Erdoğan arasında mutabık olunan bu konsepte göre PKK’ye yönelik tasfiye harekatının güçlendirilmesi için devletin çok teşhir olduğu dil ve kültür alanında bazı yumuşamalara gitmek gerekecektir. Kürtçe televizyonunun açılması gibi konuların 29 Mart 2009 yerel seçimleri öncesi gündeme gelmesi bu nedenledir.
YOL HARİTASINA OPERASYONLARLA YANIT VERİLDİ
Bu süreç aynı zamanda Oslo görüşmelerinin yürütüldüğü süreçtir. Oslo görüşmeleriyle birlikte çatışmasızlık da sağlanmıştır. Operasyonlara karşı misilleme eylemleri dışında gerilla eylemleri alt düzeyde tutulmuştur. 29 Mart yerel seçimleri öncesi Türk devletinin de açıkça uyduğu bir çatışmasızlık ortamı gerçekleşmiştir.
Bu süreçte yapılan yerel seçimlerden Kürt demokratik hareketi büyük başarıyla çıkmıştır. Kürt demokratik hareketinin seçimden başarıyla çıkmasının demokratik çözümün önünü açacağı düşünülerek KCK 13 Nisan’da çatışmasızlık ortamını sürdüreceğini ilan etmiştir. Buna cevap 14 Nisan’da siyasi soykırım operasyonlarıyla verilmiş, içlerinde belediye başkanları, il ve ilçe yöneticileri olmak üzere yüzlerce Kürt siyasetçi tutuklanarak zindanlara atılmıştır. Mevcut Kürt demokratik örgütlenmesi ve demokratik siyasi gücüne devletin tespit ettiği yeni Kürt politikasının kabul ettirilemeyeceği görülerek bu yeni konseptin önündeki engeli kaldırmak için bu tutuklamalar yapılmıştır.
Kürt Özgürlük Hareketi buna rağmen çatışmasızlığı sürdürmüş, Önder Apo çözüm için bir Yol Haritası hazırlamıştır. Bu Yol Haritası’na olumlu cevap verilmeyince Türk devletinin niyetini ve politikalarını netleştirmek için Barış Gruplarını Türkiye’ye göndermiştir. Bunlara karşı verilen cevap, siyasi soykırım tutuklamalarını ve askeri operasyonları arttırmak olmuştur.
AKP 2012 YILINDAKİ SAVAŞIN SONUÇLARINI GÖRDÜ
Bu nedenle 2010 Mayıs ayı sonunda çatışmasızlık son bulmuş, çatışmalar ve gerilim artmıştır. AKP hükümeti 2010 Eylül referandumu öncesi Önder Apo’ya başvurarak çatışmasızlık istemiş, Hareketimiz de Önder Apo’nun isteği üzerine 13 Ağustos’ta ateşkes kararı almıştır. AKP bu çatışmasızlık ortamında 12 Eylül referandumunu kazanmıştır. Ancak AKP hükümeti verdiği sözleri tutmamış, siyasi soykırım saldırıları ve askeri operasyonlarını sürdürmüştür. Buna rağmen Önder Apo Hareketimizden 12 Haziran 2011 seçimlerine kadar çatışmasızlık içinde kalınmasını istemiştir. 2011 yılında Oslo görüşmeleri çerçevesinde Önder Apo üç protokol hazırlamış ve hükümete sunmuştur. Ancak ne bu protokollere cevap verilmiş, ne de demokratik çözüm çalışması yapması için Önder Apo’nun koşullarında değişikliğe gidilmiştir.
Bu durum karşısında DTK 14 Temmuz’da Demokratik Özerklik ilan ederek Kürtlerin kendi demokratik ve özgür yaşamlarını inşa etme kararı almıştır. Kürtlerin Demokratik Özerkliği ilan etmesine çok öfkelenen AKP hükümeti aynı gün askerlerin yaptığı operasyona gerillaların karşılık vermesini de gerekçe yaparak askeri ve siyasi soykırım operasyonlarını arttırmıştır. Böylece 2012 sonbaharına kadar süren savaş, gerilla direniş tarihindeki en büyük ve en kapsamlı savaş dönemi olmuştur.
AKP hükümeti kapsamlı bir savaşla Kürt Özgürlük Hareketi’ni bitireceğine inanmıştı. Kimi iç ve dış güçler AKP’yi bu konuda teşvik etmişlerdi. Ancak yoğun çatışmaların yaşandığı bu savaşta zorlanan Türk ordusu ve AKP hükümeti olmuştur. AKP hükümeti 2012 yılındaki savaşın 2013’te sürmesi halinde iktidarını kaybedeceğini görmüştür. İmralı’ya heyetler göndererek çatışmasızlığın sağlanmasını talep etmiştir. Önder Apo AKP hükümeti ve devletin Kürt sorununun askeri güçle ezilemeyeceğini anladığını düşünerek, görüşmeler sonucu Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun demokratik çözümünün sağlanmasına zemin sunmak için gerillaların çatışmasızlık konumuna geçmesini istemiştir. 21 Mart 2013 tarihinde de Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümünü hedefleyen bir demokratikleşme manifestosu sunmuştur. Tüm halkları ve demokrasi güçlerini heyecanlandıran, büyük bir umut ve coşkuyla karşılanan bu manifesto, aynı zamanda Ortadoğu’daki tüm sorunların çözümünü içeren bir proje olarak tarihteki yerini almıştır.
İKİ AŞAMADA DA ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPTIK
Önderliğin 2013 Newrozu’ndaki bu manifestosunda çatışmasızlıkla birlikte gerillanın geri çekilmesi iradesi de ortaya konulmuştur. Kürt Özgürlük Hareketi Önderliğin manifestoda ortaya koyduğu demokratikleşme projesinin yaşam bulması için çatışmasızlığı sağlamış, esirleri bırakmış ve gerillanın Türkiye sınırları dışına çıkışını başlatarak geri çekilme iradesini de göstermiştir. Kürt Özgürlük Hareketi iki aşamada da üstüne düşenleri yaparak sorunu demokratik siyasal yollardan çözme yaklaşımını pratikleştirmesine rağmen, AKP Kürt sorununu yaratan devletin yürütme gücü olarak hiçbir adım atmamıştır.
Eğer araştırılırsa dünyada yaşanılan bu tür sorunlarda hiçbir taraf böyle tek taraflı adım atmamış, makul bir yaklaşım göstermemiştir. Önder Apo ideolojisi ve yeni paradigması gereği bu adımları atarak Türkiye ve Ortadoğu’da sorunların çözümünün halkların kardeşliği temelinde sağlanması konusunda örnek olmak istemiştir.
HİÇBİR YASAL VE PRATİK ADIM ATILMADI
Önder Apo’nun manifestosunda vurguladığı fikir, ideoloji ve demokratik siyasi mücadelenin ortamı yaratılması için hiçbir yasal ve pratik adım atılmadığı gibi, bu sürecin başlatıcı tarafı olarak Önder Apo’ya süreci başarılı bir biçimde yürütmesinin imkanı da sağlanmamıştır. Esir askerler bırakılmasına rağmen hasta tutsaklar bile zindanda bir bir yaşamını yitirmeye mahkum edilmiştir. Binlerce siyasi tutuklu, onlarca gazeteci ve avukat zindanda tutulmaya devam edilmiştir.
Önder Apo görüşmeler sonrası çatışmasızlık sağlatıp gerillanın geri çekilmesini başlatmasına rağmen ne çatışmasızlığın, ne geri çekilmenin, ne de karşılıklı atılacak adımların takibini sağlayacak bir mekanizma kurulmuştur. Bu görüşmelerin ve Kürt Özgürlük Hareketi tarafından atılan adımların resmiyette tanınması ve anlam bulmasından özenle kaçınılmıştır. Atıldığı söylenen adımların hiçbirinde Kürt sözcüğüne yer verilmediği gibi, Kürt sorunuyla ilgili hiçbir şeyin açık ve legal olması da istenmemektedir. Akil İnsanlar komisyonlarını hükümet kendisi oluşturduğu gibi, bu grupların Önder Apo’yla görüşmesi de sağlanmamıştır.
Çatışmasızlık da, askerlerin bırakılması da, gerillanın geri çekilmesi de anlamsız kılınmıştır. Atılan bu önemli adımlar değersizmiş ya da olmamış gibi hiçbir karşılık bulmamıştır. Atılan bu çok önemli adımlar karşılık bulmadığı gibi, gerillanın çekilişini fırsat bilerek yeni karakolların ve kültürel soykırım ve askeri amaçlı barajların yapımı hızlandırılmıştır. Bu tutumlar bile AKP hükümeti ve Türk devletinin sürece nasıl yaklaştığını göstermiştir, göstermektedir.
İmralı’da görüşmeler yapan Önder Apo, Kürt Özgürlük Hareketi’nin üzerine düşenleri yaptığını, sıranın AKP hükümetinin ikinci aşamanın gereklerini yerine getirmesine geldiğini vurgulamasına rağmen, AKP sanki görüşmeler olmamış, hiçbir adım atılmamış gibi hareket etmiştir. Bırakalım gerillanın geri çekilişine anlam vermeyi, çatışmasızlığa bile gereken değer verilip ona göre bir yaklaşım gösterilmemiştir. Başbakan, Bakanlar, Milletvekillerinin konuşmaları, üslubu başlatılan bu önemli sürece ciddi yaklaşmadıklarını ortaya koymuştur. Ortada bir süreç ve bu sürecin muhatapları yokmuş gibi hareket edilmiştir.
SÜRECİ CİDDİYETSİZ BİR HÜKÜMETİN İNSAFINA BIRAKAMAYIZ
Kürt Özgürlük Hareketi AKP’nin bu ciddiyetsiz ve sürece anlam vermeyen tutumunu değerlendirerek gerillanın geri çekilişini durdurma kararı almıştır. Geri çekilme gibi büyük adım atma iradesinin ortaya konulmasına bile değer vermeyen yaklaşımlar karşısında bu kararı almak zorunda kalmıştır.
Tek taraflı gösterilen büyük fedakarlıklara değer verilmeyen bir ortamda Kürt Özgürlük Hareketi’nin bu adımı atması kadar doğal bir şey olamaz. Kırk yıllık Özgürlük Mücadelesi yürüten bir hareketin ve otuz yıldır en zor koşullarda direnen ve yirmi bin şehit veren gerilla gücünün Kürt halkının özgür ve demokratik yaşam geleceğini ciddiyetsiz ve hiçbir adım atmayan hükümetin insafına bırakması beklenemezdi.
Kürt Özgürlük Hareketi gerillanın geri çekilişini durdurmuş, ama çatışmasızlığı sonlandırmayarak hükümete demokratikleşme ve demokratik çözüm için adım at uyarısı yapmıştır. Çatışmasızlığın sürdürülmesiyle; demokratikleşme ve demokratik çözüm için sunulan zemini doğru değerlendirmesi için hükümete bir fırsat tanındığı gibi, atılan adımlara değer vermeyen gayri ciddi tutumlar sürdürüldüğü takdirde çatışmasızlığın da anlamsız hale geleceği gösterilmek istenmiştir.
Hükümet Kürt Özgürlük Hareketi’nin gerillanın geri çekilişini durdurma kararının ciddiyetini ve uyarılarını görmüş, ancak bu uyarıyı da kendine göre savuşturma yoluna başvurmuştur.
Türk devleti, Önder Apo’nun başlattığı sürecin gereklerini yerine getirmeyerek, Önder Apo’yu ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni çözümün tarafı ve muhatap olarak görüp adım atmayarak süreci daha baştan tıkatırken, sürecin tıkandığı durumda bile eski anlayış ve yaklaşımla hareket etmiştir. Önder Apo “Hiçbir adım karşılıklı kararlaşmadan, hiçbir paket tartışılıp karşılıklı mutabık kalınmadan çözüm için yapılmış olmaz” demesine ve bu yönlü uyarısını ciddi biçimde yapmasına rağmen hükümet paket tartışmaları ve hazırlanışında görüldüğü gibi “Ben bildiğimi okurum” tutumunu sürdürmüştür. Önder Apo süreci kurtarmak için demokratikleşme zihniyeti olanların kabul edeceği öneriler sunarak esnek yaklaşımlarını sürdürmüştür. Ancak AKP hükümeti Önder Apo’nun esnek ve süreci kurtarmaya yönelik yaklaşımlarına ve önerilerine de bir karşılık vermemiştir.
PAKET HAYAL KIRIKLIĞI YARATTI
Kürt Halk Önderi ve Kürt Özgürlük Hareketi “Biz süreci tek taraflı yürütemeyiz, bu süreç iki taraflı hale gelmeli” dediği halde hükümet haftalarca demokratikleşme paketi açacağım diyerek iki taraflı bir sürecin var olduğu gerçeğinin üstünü örtmeye çalışmıştır. Haftalardır propagandasını yaptığı paketi yine günlerce hazırlığı yapılan bir propaganda gösterisiyle açıklamıştır.
Açıklanan paket başta Kürtler olmak üzere demokrasi güçlerinde hayal kırıklığı yaratmıştır. Hayal kırıklığı yaratması da kaçınılmazdı. Çünkü yöntemi, yapılışı demokratik olmayan paketin içeriğinin de demokratik olması mümkün değildir. Özellikle Kürt sorunu söz konusu olduğunda yöntemi ve yapılış tarzının içeriği belirlemesi kaçınılmazdır. Alevi örgütlenmeleri paketi kendileri ve genel demokratikleşme açısından değerlendirdikleri için biz bu deklarasyonda bu konuyu değerlendirmedik.
İçeriğinin Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin taleplerini karşılamadığı açıktır. Öyle ki Akil İnsanların hazırladığı raporlar dahi ciddiye alınmamıştır. Sadece başta Kürtler olmak üzere kamuoyunda teşhir olmuş, meşruiyeti kalmamış ve kendileri açısından da kambur hale gelen “andımız” gibi ırkçı ve çağ dışı uygulamaları kaldırarak Kürt halkı ve demokrasi güçlerinin demokratik çözüm taleplerinin savuşturulmak istendiği görülmektedir. Böylelikle demokrasi güçlerinin hükümet üzerindeki demokratikleşme yönündeki baskılarını hafifleterek seçimlere gitmek istediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle bu pakete en iyimser bakışla bile seçim paketi yakıştırması yapılmıştır. Demokratikleşmeyi frenleyen paket değerlendirmesi de yapılmaktadır. AKP’liler ve yandaşları dışında hiç kimse bu paket demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü için önemli bir adımdır dememiştir. Binlerce demokratik siyasetçinin sudan gerekçelerle zindanlarda tutulduğu bir ortamda demokratik zihniyette olan hiç kimse “Demokratikleşme yönünde adımlar atılmıştır” diyemezdi, dememiştir. Bu pakette bırakalım Kürt sorununun çözümünde adımlar bulunması, Türkiye’nin genel demokratikleşmesi konusunda bile adım atma iradesi görülmemiştir.
Kuşkusuz bu paket kamuoyu tarafından esas olarak Kürt sorununun çözümü ve bu temelde Türkiye’nin demokratikleşmesi çerçevesinde ele alınmıştır. Çünkü Kürt hareketi ve Önderliği tarafından başlatılan bir süreç vardı. Paketin de bu sürecin gereği olarak Kürt sorununu çözmesi yönünde önemli açılımları kapsaması gerekirdi. Ama paket çözüm amacıyla değil de, oyalama için hazırlandığı için sadece Kürtlerde değil, demokratikleşme yönünde beklentisi olan tüm kesimlerde de hayal kırıklığı yaratmıştır. Mezhepçi zihniyet ve milliyetçi anlayışların halkları birbirine boğazlattığı bir bölgede halkların kardeşliğini, tüm farklılıkların özgünlüğünün özerkliği ve özgürlüğünü esas alan ve makul bir çözüm yaklaşımı ortaya koyan Önder Apo’nun ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin bu yaklaşımlarına gereken değerin verilmemesi Türk devletinde ve siyasi karar alıcılarında milliyetçiliğin ve inkarcılığın ne düzeyde olduğunu göstermektedir.
KÜRT SORUNU OYALAMA PAKETLERLE ÇÖZÜLMEZ
Kürt sorunu yüz yıllık ağır bir sorundur. Acımasız katliamlar yapılmış ve sürekli bir kültürel soykırım politikası uygulanmıştır. Bu uygulamalar son otuz yılda onlarca insanın kaybıyla sonuçlanan şiddetli bir savaşa sebep olmuştur. Türk devletinin yürüttüğü kirli savaş sonucu maddiyatla ölçülemeyecek ağır tahribatlar, yıkımlar yaşanmıştır. Kürtler özgürlüğü ve demokratik hakları için mücadele ederken, Türk devleti insanlık suçu olan kültürel soykırımı gerçekleştirme amacına ulaşmak için tarihin en kirli savaşlarından birini yürütmüştür. Böyle bir kirli savaş yürütüldüğü resmi olarak kabul edilmese de Türkiye kamuoyu böyle bir savaşın yaşandığını her gün bir boyutuyla öğrenmektedir. Halktan insanlar da “Doğuda kötü şeyler yapılmış” diyerek bu gerçekliği kabul etmiş görünmektedir.
Kürt sorunu, oyalama sağlayan, imaj çalışmasının bir parçası olan seçim propagandası yapılacak paketlerle ve bazı göstermelik adımlarla çözülemez. Yüz yıllık köklü ve ağır bir soruna böyle yaklaşmak ciddiyetsizlik olduğu gibi en hafif deyimle Türkiye halklarına hakarettir. Türkiye halkları ve Kürtler bu sorunun çözümünü beklemektedir. Türkiye halkı ve Kürtler sürece, AKP oyalama yaparak seçime kadar idare etsin diye değil, Türkiye demokratikleşecek ve sorunlar çözülecek beklentisiyle destek vermiştir.
Kürt sorunu, Kürtlerin varlığını yok sayma, Kürtlerin iradesini tanımama ve muhatap almamadan kaynaklanmıştır. Dolayısıyla bu sorun Kürtlerin varlığını resmi olarak kabul etmek, muhatap almak ve iradesini tanımakla çözülür. Bu konularda eski yaklaşım tümden bırakılmadığı takdirde zihniyet değişiminden söz edilemez. Dolayısıyla sorunlar çözülemez. Kürt sorununun ortaya çıkışını ve çözümünü bu çerçevede ele almadan çözüme kavuşturmak mümkün değildir. Kürtleri eşit ve onurlu bir halk olarak muhatap almadan, Kürt halkının iradesini tanıyıp saygı duymadan yapılacak her şey oyalama ve aldatmadan başka bir anlama gelmeyecektir.
AKP hükümeti sorun yaratan zihniyet gibi “Kürtleri, hatta Kürt dilini resmi olarak tanımam, hiçbir resmi belgede zikretmem, Kürtleri bir ulusal toplum ve halk olarak kabul etmem, hiç kimse Kürtleri temsil etmez” diyor. Yani hiç kimseyi, hiçbir kurumu Kürtler adına muhatap almam diyor. Bu yaklaşım tamamen Kürt sorununu yaratan, Kürtleri kültürel soykırıma uğratmak isteyen zihniyet ve pratiğin ifadesidir. Bu yaklaşımda olanlar Kürt sorununun çözümünü gerçekleştiremezler, sorunun çözümünü gerçekleştiren adımlar atamazlar.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı paket de Kürt sorununu yaratan zihniyetle hazırlanmıştır. Türkiye’deki demokrasi güçlerinin görüşleri alınmadığı gibi, Kürtleri muhatap almadan ve iradesini tanımadan tek taraflı hazırlanmıştır. Bunun anlamı da, Kürtleri farklılıkları olan bir toplum, bir kimlik olarak tanımamaktır. Kürtler hala üzerinde kültürel soykırımcı egemenlik sürdürülmek istenen ve kendi olmaktan çıkarılması amaçlanan bir toplum olarak ele alınmaktadır.
Kürt sorununu bu zihniyet ve yaklaşım yaratmıştır. Bu zihniyetin hazırladığı paketten de sorunların çözümünün amaçlanmayacağı açıktır. Nitekim paket Kürt sorununun çözümü için değil, başka amaçlar için hazırlanmıştır.
TÜM DÜNYA ÖRNEKLERİ GİBİ MÜZAKERE İKİ TARAFLI OLMALIDIR
PKK, KCK ve BDP Kürtlerin tümünün olmasa da, Kürtlük bilincinde olan, Kürtlük adına talepleri olan toplumun çok önemli bir bölümünü temsil etmektedir. Onlarca yıldır siyasi alanda yaşananlar bu gerçekliği kanıtlamıştır. Bu açıdan Önder Apo’nun, PKK’nin, KCK’nin ve BDP’nin Kürtleri büyük oranda temsil ettiği inkar edilemez gerçekliktir. Devletin dolaylı dolayışız yıllarca bu kurumlarla ilişki içinde olması ve görüşmeler yapması bu gerçeğin ifadesidir. Eğer çözüm isteniyorsa bu gerçekliğe doğru yaklaşılmak durumundadır. PKK’yi, KCK’yi tasfiye etme ve bu sorundan kurtulma gibi ucuz yaklaşımlar Türkiye halklarına daha fazla acı çektirme ve birçok şeyi kaybettirme anlamına gelmektedir.
Bir yıldır kamuoyunun önünde cereyan eden gelişmeler bulunmaktadır. Başbakan ve AKP hükümeti İmralı’ya heyetler gönderip Önder Apo’yla görüşmeler yaptırmıştır. Bunun sonucu tüm Türkiye kamuoyunun ve dünyanın bildiği gibi bir süreç başlamıştır. Bu sürece bizzat Başbakan ve hükümet çözüm süreci adını vermiştir. Bunun da demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü anlamına geldiği bilinmektedir. Bu sürecin de iki taraflı başladığı açıktır. Dünyada bu tür sorunlarda iki taraflı olmayan bir süreç görülmemiştir. Müzakere ve çözüm her zaman iki taraf arasında gerçekleşmiştir. Bu, özellikle Kürt sorununda da böyle olmak zorundadır.
Kürt tarafı Önder Apo’yu baş müzakereci olarak ilan etmiştir. Eğer bir süreç varsa, bu devam edecekse bunun iki tarafı olacaktır. Bunun da görüşmeler, tartışmalar, bunun sonucunda müzakere ve mutabakatla yapılması ve gelişmesi gerektiği en bilinen gerçekliktir. Kürt sorununun Kürtleri muhatap almama ve iradesini tanımamadan kaynaklandığı dikkate alındığında atılacak adımların ve hazırlanan paketin Kürt tarafını muhatap almadan yapılması durumu aslında süreci bitirmek anlamına gelmektedir. AKP hükümeti böyle tek taraflı tasarruflarla süreci sabote etmiş bulunmaktadır. Eğer bir süreçten ve Kürt sorununun çözümünden söz edilecekse bunun iki taraflı irade, müzakere ve mutabakatla gerçekleşmesi gerektiği herkes tarafından takdir edilecek temel bir yöntemdir. Buna uymamak ve gereklerini yerine getirmemek en hafif deyimle süreci yok saymaktır.
Newroz’da ortaya koyduğu manifestoya stratejik yaklaşan ve sürecin başlatıcı tarafı olan Önder Apo’nun sürecin ilerlemesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından çok hassas ve sorumlu davrandığı kamuoyunca bilinmektedir. AKP hükümeti egemenlikçi zihniyet ve kompleksle sürecin ruhuna uygun davranmadığı ve tartışılan konuların hiçbirisini yerine getirme iradesi gösteremediği halde Önder Apo ve Özgürlük Hareketimiz halklara duyduğumuz sorumluluğun gereği süreci ilerletme ve AKP’yi adım atmaya zorlama açısından makul ve sabırlı davranışını korumuştur. Hareket olarak böyle bir sorunda yapılması gereken fedakarlıkları en üst düzeyde yaptık ve yapma iradesini de ortaya koyduk. Ancak Türk devleti egemenlikçi ve Kürtleri ciddiye almayan yaklaşımla atılan adımlara değer vermeyip süreci ilerletecek hiçbir adım atmayarak süreci tıkatmıştır.
AKP ‘TASFİYE ETME ENSTRÜMANI’ OLARAK YAKLAŞIYOR
Özgürlük Hareketi olarak 9 defa ateşkes ilan ederek demokratik çözüm için zemin sunma sorumluluğunu şimdiye kadar yerine getirmeye çalıştık. Ne var ki bu ateşkesler bir çözüm yaklaşımıyla ele alınmamış, oyalama, zaman kazanma ve tasfiye için fırsat olarak görülüp heba edilmişlerdir. Önder Apo’nun bir yıla yakın sürdürdüğü son ateşkese de farklı bir yaklaşım gösterilmemiştir. Kuşkusuz ilan ettiğimiz ateşkeslerin Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü açısından hiçbir olumlu kazanım getirmediği söylenemez. Özgürlük Hareketimizin Kürt sorununun çözümüne nasıl yaklaştığı ve makul bir çözüm arayışı içinde olduğu konularında iç ve dış kamuoyunun önemi bir bilince sahip olmasında önemli bir rol oynadığı tartışmasız bir gerçektir. Ancak Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından önemli sonuçlar yaratmadığından çatışmaların zemini ortadan kaldırılamamış, dolayısıyla da gerilim ve çatışmalar bugüne kadar sürmüştür.
Türk devletiyle yıllardır görüşmeler yapılmaktadır. Kürt Özgürlük Hareketi Türk devleti ve AKP hükümetinin oyalama ve zaman kazanma için bu görüşmeleri yaptığını bilmesine rağmen zaman içinde yaklaşımları değişir düşüncesiyle sorun yapmamıştır. Ancak gelinen aşamada görüşmeleri hala oylama ve Önder Apo’yu da bir araç haline getirme biçiminde ele alan yaklaşımlar sorunu ağırlaştırmaktan ve çözümsüzlüğü derinleştirmekten başka bir anlam taşımamaktadır. AKP’nin Önder Apo ve Kürt Özgürlük Hareketi çok ciddi yaklaşmasına rağmen İmralı görüşmelerini bir tartışma yeri gibi zaman kazanma ve oyalama haline getirmesi, soruna ciddi yaklaşmadığının ve bir çözüm politikası olmadığının kanıtıdır. Zaten bu nedenle görüşmeler ve tartışmalar bir müzakere ve çözüm projesi ortaya koyma haline gelememektedir. Daha doğrusu AKP bu görüşmeleri oyalama ve zaman kazanarak Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme enstrümanı ve aracı olarak değerlendirmektedir. Hükümet yetkililerinin zaman zaman bu görüşmeleri kullanılan bir enstrüman olarak değerlendirdikleri bilinmektedir. Sadece Önder Apo ve Kürt Özgürlük Hareketi’yle yapılan görüşmelere değil, yasal demokratik Kürt siyasi hareketiyle yapılan görüşmeler de aynı zihniyetle yaklaşılmaktadır.
SAVAŞI ROJAVA’YA TAŞIRMA SÜRECİ SABOTE ETMEKTİR
Türk devletinin Kürt sorununda bir çözüm politikası olmadığı ve Önder Apo’nun başlattığı sürece doğru yaklaşmadığı Rojava’da gerçekleşen demokratik devrime düşmanlığıyla da kendini dışa vurmuştur. Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de çatışmasızlık sürerken, Türkiye’nin çeteler eliyle savaşı Rojava’ya taşırması süreci sabote etmek anlamına gelmektedir. Kuzey’de çatışmasızlık sürerken Rojava’da savaşın bizzat Türk devleti tarafından kışkırtılması ve yaygınlaştırılması sürece karşı sorumsuz ve ciddiyetsiz yaklaşmasının Rojava’da en tehlikeli hal almasıdır. Kuzey Kürdistan ve Rojava Kürdistan’daki durum birbirinden ayrı ele alınamaz. Rojava’da Kürtlerin özgür ve demokratik yaşamı boğulmak istenirken Kuzey Kürdistan’da sorunun çözümü için adım atılacağını söylemek politikadan hiç anlamayanların bile inanacağı bir durum değildir. Rojava’da Kürt halkı üzerinde katliam politikaları izlenirken, Kürtlerin hak kazanmaması için her türlü kirli ittifak içine girilirken Kuzey Kürdistan’daki halkın AKP’nin bir çözüm politikası olduğuna inanması beklenemez.
Türkiye’nin Kuzey’deki sürece yaklaşımıyla Rojava’daki tutumu aynı zihniyetin farklı biçimdeki dışa vurumlarıdır. Türkiye’nin Rojava’daki tutumuna bakarak Kuzey’deki tutumunu, Kuzey’deki tutumuna bakarak Rojava’daki tutumunu anlamak mümkündür. Bu açıdan biri yanlışken diğeri doğru olamaz. Kuzey Kürdistan’daki sürece neden doğru yaklaşılmadığını Rojava’daki tutuma bakarak anlamak mümkündür. Çünkü Türkiye’nin Rojava’ya yaklaşımı esas olarak Suriye politikası üzerinden değil, Kürtlerin Rojava’da hak kazanmasının Kuzey Kürdistan’daki Kürt politikasını doğrudan etkileyeceği kaygısıyla şekillenmektedir.
Eğer bir çözümden söz edeceksek en başta zihniyet değişikliği gerekmektedir. Bunu başarmanın koşulu ise Kürtleri muhatap almak ve iradesini tanımaktır. Bunu sağlamadan atılan adımlardan ve çözümden söz etmek büyük bir aldatmacadır. Buna inanmak da bu aldatma ve çözümsüzlüğe ortak olmaktır. Mevcut gerçeklik bu kadar yalındır.
3 TEMEL TALEP
Kürt sorununun içerik olarak çözülmesinin temel koşulları vardır. Bu temel talepler karşılanmadan ayrıntıda konuşulan ve yapılanlar hiçbir anlam ifade etmez.
Bu temel talepler, parametreler ve koşullar bellidir. Bunlar birbirinden koparılmayacak biçimde bir bütünü ifade ederler.
Birincisi: Kürtlerin varlığının, kimliğinin, Kürt kültürünün anayasal ve yasal güvenceye alınması, Kürt kimliğiyle düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün tanınması.
İkincisi: Kürtlerin bir toplum olarak kabul edilmesinin gereği özyönetiminin, yani demokratik özerkliğinin kabulü.
Üçüncüsü: kültürel soykırımla yok edilmek istenen bir halk olmasından dolayı her düzeyde anadilde eğitiminin kabul edilmesidir.
Bunlar Kürt halkının vazgeçilmez talebidir. Bu üç temel talep karşılanmadan inkar ve asimilasyonun bittiğinden ve kültürel soykırımdan vazgeçildiğinden söz edilemez. Olsa olsa inkar, asimilasyon ve kültürel soykırımın yeni koşullarda sürdürülmesinden söz edilebilir. İnkar, asimilasyon ve kültürel soykırıma son verecek bu üç temel talep de ancak demokratik bir anayasayla karşılanacak ve birbirini tamamlayan taleplerdir. Biri olmadan diğerleri anlamlı olamaz. Kürtlerin Kürt kimliğiyle özgür ve demokratik yaşamı ancak bu üç öğenin bütünleşik varlığıyla mümkündür. Bunların nasıl somutlaşacağı ve pratikleşeceği ise tartışma, müzakere ve mutabakatla belirlenir. Kürtler muhatap alınmadan, iradesi tanınmadan, temsilcileriyle müzakere yapılmadan da bu temel taleplerin, hakların tanınması gerçekleşmez. Çünkü muhataplık ve Kürtlerin siyasi iradesini tanıyıp tanımama Kürt sorunu konusunda zihniyet değiştirip değiştirmemeyle bağlantılıdır. Çözüm iradesi ortaya koyma da bu konuda eski zihniyeti ve yaklaşımı bırakmayla belli olur ve pratikleşir.
Kürtleri muhatap almadan, siyasi iradesini tanımadan, dolayısıyla müzakere yapılmadan da bu sorun çözülür demek, en başta da Kürtleri kandırmak, oyalamak anlamına gelir. Bunun da “Alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete” yaklaşımının günümüzdeki pratikleşmesi olduğu açıktır.
DEMOKRATİK SİYASİ ÇÖZÜMDEN YANAYIZ
Kürt Özgürlük Hareketi olarak demokratik siyasi çözümden yanayız. Her zaman da tercihimiz bu yönlü olmuştur. Önder Apo yirmi yıldan fazladır bu yönlü çaba göstermektedir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin teorik yenilenmesi ve paradigma değişikliği de bu yönlü çözümü koşullamaktadır. Önder Apo nasıl bir çözüm istediğini 2013 Newrozu’ndaki manifesto niteliğindeki açıklamasıyla ortaya koymuştur. Kürt Özgürlük Hareketi de tüm örgütleri ve bileşenleriyle bu yönlü çözümden yanadır.
Bu yönlü çözümü Hareketimiz Türk devletiyle müzakere temelinde pratikleştirmeyi bugün de tercih etmektedir. Önder Apo ve Özgürlük Hareketi’nin makul yaklaşımı ve sabrı böyle bir yolu tercih etmesi nedeniyledir. Bu yaklaşım, Türk devleti ve AKP hükümeti için tarihi bir şans ve fırsattır. Ancak bu şans ve fırsata şimdiye kadar hoyratça yaklaşılmıştır. Eğer bu tutumdan vazgeçilir, Önder Apo ve Özgürlük Hareketi gerçek anlamda muhatap alınır, rollerini oynamaları için yasal düzenlemeler yapılır, Kürt sorununun çözümü konusunda müzakerelere geçilir ve tarafsız gözlemci heyetlerin bulunduğu ve toplumun önemli kesimlerinin bizzat katılımının ve düşüncelerinin alındığı bir çözüm süreci içine girilirse, Hareket olarak üzerimize düşeni bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da tereddütsüz olarak yerine getireceğimiz açıktır.
ÇATIŞMASIZLIĞIN NASIL SÜRECEĞİ AKP’NİN TUTUMUNA BAĞLI
Eğer Kürt sorununun çözüm diyalektiği ve gerekleri yerine getirilmez, bugünkü tutumda ısrar edilir ya da bugünkü tutum farklı biçimde sürdürülmek istenirse Hareketimiz bu durumu değerlendirecek, teorik çizgimiz ve paradigmamız doğrultusunda özgür ve demokratik yaşamı kendi iradesi, gücüyle yeni yol ve yöntemlerle gerçekleştirme yoluna gidecektir. Özgür ve demokratik yaşam hakkının tanınmadığı bir ortamda Kürtlerin özgür ve demokratik yaşamlarını kendi irade ve güçleriyle gerçekleştirmeleri meşru bir haktır. Bu çerçevede çok boyutlu bir yeni mücadele dönemi başlatılacaktır. Çatışmasızlığın nasıl sürüp sürmeyeceği, Hareket olarak hangi yol ve yöntemi tercih edeceğimiz AKP hükümeti ve Türk devletinin önümüzdeki günlerdeki tutumuna bağlı olacaktır.
Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi on yılların gösterdiği gibi ancak mücadeleyle gerçekleştirilebilir. Önder Apo 2013 Newrozu’nda en fazla da Kürt halkına ve demokrasi güçlerine seslenmiştir. Bu çözüm yoluna ve sürece Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin sahiplenmesini istemiştir. AKP hükümeti, Türkiye halklarının ve Kürt halkının desteklediği süreçte hiçbir adım atmayarak ve bu süreci dar siyasi yaklaşımlarla heba ederek demokratikleşme zihniyeti ve iradesinde olmadığını göstermiştir. Bu açıdan AKP’nin süreci boşa çıkaran bu tutumuna tavır alınması önemlidir. İster devletle müzakere yoluyla, isterse halkımızın kendi iradesi ve gücüyle özgür ve demokratik yaşamı sağlama tercihi olsun, her ikisinde de halkımızın ve demokrasi güçlerinin tutumu ve mücadelesi sonuç alıcı olacaktır. Bu açıdan demokrasi güçlerini ve tüm halkımızı Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü doğrultusunda kendisini daha örgütlü kılmaya ve mücadeleyi çok boyutlu geliştirmeye çağırıyoruz.
Başta Ortadoğu’nun ilerici demokratik güçleri olmak üzere ilerici demokratik insanlık ve uluslararası güçler Önder Apo’nun demokratik çözüm hamlesini ve attığı adımları yakından ve somut olarak görmüşlerdir. Kürtlerin nasıl bir çözüm konusunda tercihlerini ortaya koyduklarına şahit olmuşlardır. Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi tüm Ortadoğu’yu ve dünyayı da doğrudan etkileyecek karaktere sahiptir. Bu nedenle ilerici demokratik insanlığı ve sorumlu uluslararası güçleri de Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda Kürt halkı ve demokrasi güçlerinin yanında yer almaya çağırıyoruz.
Türkiye başta olmak üzere tüm bölge ülkelerinin halklarına karşı sorumlu siyasi güçlerini de Önder Apo’nun tüm Ortadoğu’nun özgür ve demokratik yaşamını sağlayacak paradigması ve çözüm yolunu desteklemeye ve bu konuda sorumluluklarını yerine getirmeye çağırıyoruz.”
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.