KAPLAN: NE KIZILDERİLİ, NE DE KUNTA KİNTE'YİZ
Kaplan, Kürt açılımı konusunda toplumun büyük kesiminden ve medyadan destek alan hükümetin, cesur davranması ve düşüncelerinin arkasında dik durması gerektiğini söyledi.
26 Ağustos 2009 Çarşamba 12:19
DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Kürt açılımı konusunda toplumun büyük kesiminden ve medyadan destek alan hükümetin, cesur davranması ve düşüncelerinin arkasında dik durması gerektiğini söyledi.
DTP, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un açıklamasını olumlu bulan AK Parti'nin bu tavrından rahatsız olduğunu açıkladı. Hükümetin muhalefete özellikle de MHP'ye karşı kürt açılımını savunma şekli de DTP'yi rahatsız etti.
DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, partisinin görüşlerini NTV canlı yayınında anlattı:
"Kürt açılımı çalışmaları başladığı zaman Sayın Gül başta olmak üzere üslup ve yöntem konusunda herkesin dikkatli olması gerektiğine dikkat çekmişlerdi. Daha sonra İçişleri Bakanı da yaptığı basın açıklaması ile dikkat çekti buna. Ancak aradan geçen günlerde baktığımız zaman CHP ve MHP’nin süreci tıkama yönündeki çabaları karşısında AKP sözcülerinin de benzer bir sürece su taşıdıklarını gördüm.
Aynı zamanda Kürt halkının onurunu rencide edici, kırıcı ve süreci tıkayıcı bir takım açıklamalar, sürecin resmi söylemi allayan pullayan bir duruş gibi yansıması, bu açılım konusundaki güveni sarsmaya başladı.
Kürt halkı ne Kızılderili’dir ne de Türkiye'nin Kunta Kinte'sidir. Bunu bir kere bütün partilerin kendi yurttaşlarına çok saygılı bir dil kullanması gerekiyor. Siyaset bir bilimdir, bir mahalle jargonu değildir. Biz çözümü Meclis'te arıyorsak her şeye rağmen bütün tahriklere rağmen, yaratılan gerginliklere rağmen, hükümetin sözcülerinin kendi dillerine ve üsluplarına hem çok dikkat etmeleri gerekiyor.
Sürecin tarafını teşkil edenlerin hassasiyetlerine ve duyarlılıklarına karşı da son derece temkinli ve saygılı olması gerekiyor. 2000’lerde kalmış bir idam cezasını bugün tartışma konusuna çekmek Türkiye için hiç de sorun çözücü değildir. Türkiye bir devlet politikası olarak idam cezasını kaldırmıştır. Bu tartışma yapılan çalışmaların engellenmesi konusunda ve giderek resmi söylem ve tabular çerçevesinde sıkışmaya yol açıyor, sorunun çözümüne katkı sunmuyor.
Biliyoruz ki, demokratik açılım da deseniz, Kürt açılımı da deseniz bir takım değişimleri kaçınılmaz kılan bir sürecin adıdır. Bu süreçte herklesin siyaset olarak projelerini ortaya koyması gerekir. Hangi konuda ne düşündüğünü ortaya koyması gerekir. Yani şunu bir kere kendilerine sorması gerekiyor? Türkiye'de Kürtler yaşıyor mu? Kaç Kürt yaşıyor? Yaşıyorsa dili var mı, kültürü var mı, tarihi var mı? Bunun sorgulanması lazım. Varsa hangi coğrafyada yoğun yaşıyorlar ve hangi coğrafyada bu yoğun kültürel çoğulculuk gereği 21. yüzyılın temel insan hakları konusu olan hakları konusunda hak talepleri vardır. Bunlar nelerdir?
Ülkemizde bir etnik ayrımcılık var mıdır? Veya mezhep ayrımcılığı veya düşünceleri nedeni ile bir ayrımcılık veya azınlık oldukları için bir ayrımcılık var mı? Bu ayrımcılık nasıl giderilir? Ülkenin birliği ve üniter yapı içinde, devlet bütünlüğü içinde. Bunun bilimsel olarak, siyaset bilimi olarak, siyasi etik olarak, siyasi partilerin bunu dillendirmesi ve ortaya koyması gerekiyor.
Şimdi MHP’nin sözcülerinin negatif ve agresif duruşları ortada... CHP’nin bir sosyal demokrat parti olmanın sorumluğunun ötesinde kendi raporlarındaki tespitlerine de sırt çevirerek takındığı olumsuz hava ortada. Böyle bir durumda toplumun büyük kesiminden, sivil toplumdan, aydınlardan, sanatçılardan, bilim insanlarından, akademisyenlerden ve pek çok alanda sorunun çözümü yönünde medyadan güçlü bir rüzgarı almış olan hükümetin, küçük dar polemiklere kendini sıkıştırarak süreci olumsuz bir noktaya çekme, uzatma veya zamana yayma gibi bir çözümsüzlük anlayışı ile duruş gevşekliği gösterme hakkı yoktur.
Cesur bir davranış göstermesi gerekiyor hükümetin ve düşüncelerinin arkasında dik durması gerekiyor. Son yapılan polemikte AKP ile MHP arasında zaman zaman CHP ile arasındaki polemiklerde sanki Türkiye'de milyonlarca Kürt yaşamıyor, bunların bazı sıkıntıları yok, onun üzerine tamamen süreci tıkayan bir dar anlayış var. Bu dar grup anlayışı, siyasi parti çıkarları anlayışı. Ama kimse demiyor 25 yıldır süren bir çatışma var, bunun ağır sonuçları var, akan kan durmalıdır bir şekilde. Bu konuda bir hava var, bir konjonktür var devletin üst kademelerinde...
O zaman bunun üslubunu yöntemini çok iyi seçmemiz gerekiyor. Medyanın önünde konuşulacaklar var, konuşulmayacaklar var. Parti içinde konuşulacak var, dışarı konuşulacak var. Herkesin üslubuna, yöntemine dikkat çektiği bir dönemde özellikle bize bu uyarıları yöneltenlerin kendi üslup ve yöntemleri konusunda biraz daha kendilerini gözden geçirmeleri gerekiyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.