22 Kasım 2024
  • İstanbul17°C
  • Diyarbakır16°C
  • Ankara17°C
  • İzmir21°C
  • Berlin3°C

‘İYİ ÇOCUKLAR’ DIŞARIDA, ‘TAŞ ATANLAR’ İÇERİDE‏

Yargıtay taş atan göstericilerin üzerine ateş açarak bir insanın canına kıyan askere “bölgenin özellikleri” gerekçesiyle hiçbir ceza vermedi.

‘İyi çocuklar’ dışarıda, ‘taş atanlar’ içeride‏

30 Eylül 2009 Çarşamba 11:35

Yargıtay taş atan göstericilerin üzerine ateş açarak bir insanın canına kıyan askere “bölgenin özellikleri” gerekçesiyle hiçbir ceza vermedi. “Bölgenin özellikleri” ibaresinde kendini ifşa eden bu ayrımcı anlayış yeni değil. Zira bölgede ‘güvenlik’ güçleri tarafından gayrı-meşru bir biçimde şiddet uygulandığına ve bu şiddeti uygulayanların ya tahliye edildiklerine ya da beraat ettiklerine şimdiye kadar pek çok kez şahit olduk.

Mesela Uğur Kaymaz, 12 yaşındaki kömür gözlü o güzel çocuk, küçük bedenine sıkılan 13 kurşunla öldürüldü. Uğur’a ve babasına kıyan özel harekât polisleri hukuki süreç boyunca tutuksuz yargılandı. Üstelik ‘güvenlik’ gerekçesiyle görev yerleri ve mahkemenin görüleceği yerler bölgenin dışına taşındı. Rahatları bozulmasın diye her tür önlemin alındığı bu dört polis beraat etti, yani hukuki olarak ‘aklandı’. Bu da yetmedi, polislerin iddiasının aksine herhangi bir çatışma olmadığı kanıtlanmasına rağmen ilkokul 5. sınıfa kayıtlı bir öğrenci olan Uğur ile tüm resmî belgeleri mevcut bir kamyon şoförü olan babası Ahmet Kaymaz yargı kararıyla “terörist” ilan edildi...

Yola çıkmaya hazırlanan babasıyla, ayağında terlikleri kamyona battaniye taşırken katledilen Uğur “terörist çocuk” olurken, Kasım 2005’te Şemdinli’de sivillere zarar vermek kastıyla bomba yerleştirirken ‘suçüstü’ yakalanan ve bir kişinin ölümüne sebebiyet veren askerlerden biri dönemin GK Başkanı Büyükanıt tarafından “iyi çocuk” ilan edilmişti. Askerî yargı da bu tanımlamaya katılıyor olacak ki sivil mahkemenin 39 yıla mahkûm ettiği askerleri tahliye etmekte hiçbir bir beis görmemişti. Hülasa, adalet ile bağını büsbütün koparmış olduğu anlaşılan bu ayrımcı kararlardan güç alanlar, bölgede yaşayan vatandaşlarımızı Türkiye’nin diğer bölgelerinde yaşayanlardan çok daha farklı bir muameleye tâbi kılıyorlar.

“Onlar da taş atmasın” diyenleri duyar gibiyim, o halde mezkûr kararı incelemeye devam edelim: Taş atanları öldürmeyi meşrulaştıran kararda görevli askerler için “mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan dolayı sınırın aşılmasının cezasızlık nedeni” olabileceği belirtilmiş. Bir tarafta eli silahlı askerler, diğer tarafta ise taşlardan başka hiçbir şeyi olmayan, çoğu çocuklardan oluşan bir topluluktan bahsediyoruz. Sizce bu denklemde yargı tarafından “heyecan, korku ve telaşı” mazur görülmesi gereken eli silahlı askerler midir yoksa Uğur Kaymaz gibi nicelerini aklının bir köşesinde tutan ve biraz da bu yüzden eli taş tutan çocuklar mıdır? “Bölge’nin özellikleri” suçun meşrulaşmasına vesile oldukça, bölgede görev yapan polis ve askerlerin –görevlerini ne kadar iyi yapıyor olurlarsa olsunlar- işkenceler, faili meçhul cinayetler, infazlar, vb. ‘meşrulaştırılmış’ suçların temsilcisi olarak görülmesi ve bu yüzden bölge insanında “heyecan, korku ve telaş” hatta öfke uyandırması çok mu abes? Üstelik bu asker ve polisler hemen her tür eylemliliğe orantısız güçle tepki gösteriyorsa, önce çocukların taşa sarılmasını mı ayıplamamız gerekiyor?

Peki, Yargıtay tarafından bir insanı öldürmek bile “sınırın aşılması” diye mazur görülürken, çocukların taşa sarılması neden başka bir ‘sınırın aşılması’ olarak yorumlanıp mazur görülemiyor? Vatandaşları öldüren ‘güvenlik’ güçlerinin beraatını onayan Yargıtay üyeleri nasıl oluyor da taş attığı için 16 yaşındaki bir çocuğu 25 yıla mahkûm edebiliyor? Cevabı, vicdanlarımızda saklı bu sorular çoğaltılabilir...

BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olmasına rağmen Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde bu çocukların bazıları tutuklu olarak Ağır Ceza Mahkemelerinde 20 yılı aşkın cezalar almalarına yol açabilecek çok ciddi suçlarla yargılanıyor. AKP Milletvekili Abdurrahman Kurt, Çocuklar İçin Adalet Çağrıcıları’nın düzenlediği toplantıda TMK mağduru çocuklarla ilgili düzenlemenin Meclis’te ‘halledilecek’ ilk mevzu olacağına dair söz vermişti. Bu sözün tutulması hem hükümetin bölgede yıllardır yapılan adaletsizliklerle arasına mesafe koyabilmesi hem de açılıma dair güven tazelenmesi açısından son derece elzem.

Dört aydır tutuklu olmasına rağmen hakkında hâlâ dava açılmayan Y.S’nin sözleri ile bitiriyorum zira ‘içeride’ ömürleri ziyan edilen bu çocukların vebali tüm ‘dışarıda’kilerin üzerinedir; bilinsin: “Lise 1 öğrencisiydim. Okullar açılıyor, ben içerdeyim. Okulumu çok seviyordum, elimden aldılar. Hakkımda kaç yıl ceza istiyorlar, bilmiyorum. İlk defa bayramda evden uzaktayım. Akşam yattığımda en çok annemi düşünüyorum. Arkadaşlarımızın çoğu ceza almış. Dışarı çıkacağımı düşünüyordum. Arkadaşlar ‘Sen de ceza yiyeceksin’ dediler. Her akşam televizyonda bizimle ilgili haber çıkacak diye bekliyoruz ama bahseden yok.”

Hilâl Kaplan / Taraf

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.