IŞİD'İN IRAK'TAKİ İLERLEYİŞİNİN ARDINDA YATAN NE?
El Akbar gazetesinde yayınlanan bir makalede, IŞİD'in "neredeyse Bağdat'a ulaşan" sürpriz saldırısının ardında yatan sebepler tartışıldı
12 Haziran 2014 Perşembe 09:02
El Akbar gazetesinde yayınlanan bir makalede, IŞİD'in "neredeyse Bağdat'a ulaşan" sürpriz saldırısının ardında yatan sebepler tartışıldı.
IŞİD'in Irak'taki hızlı ilerleyişinin nedenlerinin tartışıldığı makale şöyle;
"Musul'un düşüşü, IŞİD'in birkaç gün önce Samarra'ya yaptığı saldırıdan hemen sonra geldi. Militanlar, Samarra'daki Şiiler için büyük önemi olan İmam Hasan El Askeri’nin türbesini yıkma girişiminde bulunmuş, amaçlarının bölgeyi bir mezhep savaşına sürüklemek olduğu iddia edilmişti. Ancak IŞİD, Samarra'dan püskürtülmüştü.
Ancak saldırının boyutu, IŞİD'in Musul Askeri Havaalanı'nı ele geçirmesiyle belirginleşti ve ortaya bir dizi soru çıktı.
IŞİD böyle bir zaferi nasıl kazandı, Irak Ordusu ve güvenlik güçleri neredeydi, yapılan tezgahın derinliği neydi? Sorular çoğaltılabilir ancak en önemli 3 başlık şu; Bu operasyona kim karar verdi, hedefi ne ve neden şimdi?
En kolay akla gelen yanıtlardan biri; Suriye'den gerçekleşen kitlesel göç(militanların geçişi) ile birlikte Katar, Türkiye ve Suudi Arabistan'ın Nuri El Maliki'nin kendisini Irak'ın tek gücü haline getiren seçim zaferinden öc almak için buna yeltendikleri. Henüz kimse bu teoriyi doğrulayacak ya da çürütecek bilgiye sahip değil fakat bilgi sahibi olan taraflar, bahsedilen göçün, Suriye’de başarı kazanan IŞİD‘in gelişimi göz önünde bulundurulduğunda olasılık dışı olduğuna inanıyor. Öte yandan çıkarları kesişse bile, bu üç ülkenin IŞİD'i kontrol edebileceği iddiası gülünç bulunuyor.
Durumu özetleyen en mantıklı analizin 2 boyutu bulunuyor. İlki, IŞİD'in Suriye'de değişen durumu akıllıca kavradığı, ufukta görünen ABD-İran uzlaşısı doğrultusunda bölgede kendilerini de kapsayan aşırı grupları tasfiyesinde anlaşıldığını sezmesi.
Bu durumun tohumları ilk olarak Suriye'de ortaya çıktı ve militanların denetimindeki Anbar eyaleti üzerinde devletin kontrolünün sağlanması için yapılan askeri hazırlıklar tespit edildi. Tüm bunlar IŞİD'e kendi pozisyonlarını güçlendirmek ve gelecekteki tasfiye ihtimalini kırmak için saldırı nedeni verdi.
IŞİD'e yönelik Amerikan tuzağı ihtimali
İkinci boyut ise IŞİD’e yönelik bir Amerikan tuzağı ihtimaline işaret ediyor. Bu, Saddam Hüseyin Kuveyt’i işgal etmeden önce ABD’nin onu saf dışı bırakmak için bölgesel unsurların desteğini sağlamak amacıyla yaptıklarına benziyor.
Musul’un düşüşüne yönelik uluslararası tepkiler ikinci analizi destekler nitelikte. Washington’un silahlar da dahil “gerekli tüm yardımları” yapma konusundaki istekliliği hemen dile getirilişinin ardından, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon “derin endişelerini” ifade etti.
Bu analizle ilgili sorun, IŞİD’in bu saldırıyla birlikte Irak’a yönelik kendi angajman kurallarını, yani Kürtler'le silahlı çatışmaya girmeme konusundaki kararını çiğnemiş olduğu gerçeğini göz ardı ediyor oluşu. Bir karmaşa ortamında, Bağdat ve Erbil arasında tartışma konusu olan Ninova, Salahaddin ve Kerkük’ün kontrolünü elde tutmanın Kürtler'in çıkarına olduğu açık. Öte yandan, IŞİD Kürt bölgesinin sınırında kendi üslerini kurarken, Kürdistan’ın istikrarıyla övünen Kürt otoritelerinin oturup gelişmeleri seyretmeyeceği de kesin gibi. Son gelişmeler Erbil ve Bağdat’ı aynı mevziiye yerleştiriyor. İki tarafı da tehdit eden bu yakın tehlikenin önünü kesmek için, her ikisi de farklılıklarını bir kenara koymak zorunda.
Analize dair diğer sorun ise şu soruyu yanıtlamıyor oluşuyla ilgili: Liderleri, bu operasyonun Irak’taki tüm partileri ve bölgede bu gelişmelerden etkilenecek tüm tarafları kendilerine karşı birleştireceğini bildiği halde, IŞİD neye güvenerek böyle bir harekete kalkışıyor?
IŞİD'e karşı halk direnişi mi örgütlenecek?
Muhtemelen yaşanan gelişmelerin en çarpıcı boyutu, Irak rejimini teşhir etmesi oldu. Eşi benzeri görülmemiş yolsuzluklarla anılan yönetim, harap olmuş Irak’ı yeniden inşa etme sürecinde başarısız olmakla kalmadı, kendi silahlı kuvvetlerini oluşturmayı da beceremedi. 1,1 milyon kişilik bir ordu, etnik olarak homojen sayılabilecek güney bölgelerinde bile güvenli bir ortam oluşturmaktan aciz durumda. İslamcı gruplar geçmişten bugüne bu bölgede Bağdat, Necef ve Kerbela’yı birbirine bağlayan ana yolları kapatıp duruyor. Her gün düzinelerce insanın Bağdat’ta gerçekleşen saldırılara kurban gitmesi ya da Irak ordusunun binlerce kayba rağmen Felluce’ye girmeyi becerememesi de cabası.
Bu tabiri kullanmak pek uygun olmasa da olan bitenin tek olumlu çıktısı; Iraklı siyasi güçleri, birbirleriyle uğraşmayı bırakıp farklılıklarını bir kenara koyarak, ayrım gözetmeksizin herkesi hedef alan ve ülkeyi kasıp kavuran bu yönetim krizini aşmaya zorlaması olacak. Bu anlayış Necef’teki Şii otoritelerince de desteklenir görünüyor, zira halkı silahlandırarak IŞİD’e karşı bir halk direnişi örgütleme planı basına sızmış durumda. Öte yandan, böyle bir adım, nasıl başlayacağını herkesin bildiği ancak nasıl sonuçlanacağını kimsenin bilmediği türden olacağa benziyor." (soL)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.