İLKSEL YÜZLEŞMELER
"Onur. Kendisini tutsak edenlerin işkencecilerin suratına onurlu bir söz söyleyerek ölmesini gerektirir."
11 Eylül 2018 Salı 00:36
Aklı başında, hayatın soğuk ve sıcağını tatmış! Hayatın acı tadını almış, ilim ve ahlak medresesinden gelmiş, içi tatlı hayaller ve renkli arzular yerine hayır, tecrübe ve bilgiyle dolu, alnında hüzün ve keder çizgileri okunan gözlerinden yüzlerce şehidin hatırası saklı bulunan ve içinde siyah ve soğuk küle oturmuş yüzlerce yakıcı ateş bulunan bir insan için yeni yolların yeni yolcularına nasihat etmek ve hayır dilemek, ne şımarıklık ne de tatsızlık! hikayem oldukça uzun, bugünden kalma kan, utanç, korku, korkusuzluk, doğruluk, yalan, ihanet, fedakarlık, şahadet dolu hatıralarımız var, ne diyeyim? Nasıl bir ateş? Nasıl bir ateş? Bütün okyanuslar üzerime dökülse yine de bu ateş sönmez. Ne alevler! Öyle sözler vardır ki ateş alır kül olur… bu ateşin aydınlığında, biz o kelimeleri tek tek görüyoruz. Masum ve üzgün çehreleri ateşler arasında gözüküyor. Benim iyi, güzel ve temiz çocuklarım. Bu yolu çok iyi tanıyorum ben, yolun nereye gittiğini, nasıl bir sefer olduğunu ve bu yolun yolcusunu nelerin beklediğini çok iyi biliyorum.
Ölümlülüğümüz içinde tanırız kendimizi.
Önümüzde bir olanaklar silsilesi şeklinde uzanan bir dünya içinde amellerde bulunuyoruz; aldığımız inisiyatifler yoluyla tanıdığımız dünya maişet, kaynaklar, araçlar, yollar, riskler, sığınaklardan oluşan bir alandır. Dünyanın sunduğu olanakları sahip olduğumuz/oldurulduğumuz! Bir güç sayesinde kendisi için olanaklı bir konum tasarlayıp kendimizi o konuma fırlatma gücü sayesinde kavrarız. Amelde bulunmak, şimdi burada evet şimdi burada konumlanmış olan varoluşumuzu ilerideki olanaklı bir konum adına terk etmektir.
Gerçek ve Hakikat; mülk edinmiş ve şu an da bir temsil içinde muhafaza etmekte olduğumuz her şeyin toplamından ibaret değildir. Gerçeklik ve Hakikat, önümüzde birçok anlama ve kavrama olanağı şeklinde de uzanır. Kavradığımız olanaklar, düşüncelerimizin sıkı sıkıya sarıldığı basit diyagramlar değildir. Gerçeklik ve Hakikat olumsaldır; ulaşmaya uğraştığımız olanakları gerçek kılan şey, şeylerin nihai bir biçimde anlamlarının olanaksız oluşudur. Aynı esma-i ilahi’nin farklı farklı tecellileri dereceleri olduğu gibi esma-i ilahiler arasındaki farklılıklarında kendi içindeki sonsuz derece ve farklılıkları gibi.
Gerçek dünya önümüzde olanaksızlık uçurumu üzerinde asılı duran bir olanak konfigürasyonu şeklinde uzanır. İnsan kendisini destekleyen konumun olumsallığı hissiyle ve ilerisi için olanaklı konumlara fırlatabileceği hissiyle amelde bulunur. Olanaklılık odakları olarak kavranan dışsal şeylere yönelen her hareketimizde, gerçekliğin olumsallığı bizim inisiyatiflerimize ve sahip olduklarımızın iktidarsızlığın nihailiğine açıldığını hissederiz. Amel için de var olmak demek, kendimizi kendi güçlerimizi kullanarak iktidarsızlığın nihailiğine fırlatmak demektir. Görme olanaklarımız yönünde atacağımız her adımı desteklemeyi vaat eden görünüm, iktidarsızlığın nihailiğinden çıkan yolların tuzaklar ve pusularla dolu olduğunu hissederiz. Bizi çevreleyen dış dünyadan sıyrılmaya çalıştıkça ölümümüze doğru ilerleriz. Bu dünyanın bütün yarıklarında ölüm gizlidir. Bütün bağlantıların ötesinde ve bütün yolların altında bir uçurum uzanır. Kavrayış gücümüz menzilimizin içindeki şeylerin üstünde durduğumuz zeminin ötelerine açan, duruşumuzu kendi içinde dayanağı olmayan baş döndürücü bir duruş ve bu varoluşumuzu kılan şey, işte ilerledikçe görünmeye başlayan bu olanaksızlık uçurumu.
Amelde bulunmak kişinin kendisine form vermesidir. Kişi sahip olduğu güçlere açık olanaklar tahayyül eder ve kendini bu olanaklara fırlatır. Benim için gelen bir ölümün gölgesinin beni içine ittiği çöller. Bir tek bana ait olan çarpıntıyla ve kendini hisseden, kendine sarılan ve olmak isteyen hayatın Sıçaklığıyla titreyen endişede eninde sonunda bir olanaksızlık anıyla karşılaşacağına dair bir önsezi vardır. Endişe, herkese açık olan yollarda kaçamayacağım tuzaklar olduğunu hisseder. Dünyanın yolları ve zamanı varlığını sürdürecek, ötekilerin önüne olanaklarla dolu görünümler açmaya devam edecektir. Hayatıma usul usul yaklaşan olanaksızlıkta, benim için değil herkes için, ötekiler için olanaklar sunan ufku ölümün gölgesinin kapladığını gördüm; “Bütün varlığımla insan ve insanlık adına ağlıyorum." Ölümün gölgesi herkese açık olan bitimsiz olanaklar düzeni içinde sadece benim için olanaklı olanın sınırlamasını mı çizer? Bana özellikle bana. Usul usul yaklaşan ölüm, beni destekleyen toprağı ve onun sadece benim için barındırdığı gözleri, sadece benim ellerimin yumuşaklığı için yüzeye çıkan hatları ve orada sadece benim öpüşlerim ve okşayışlarım için bulunan kardeşlerim tek tek öne çıkarır. Onun karanlık ışığına, endişe bütün bunları seçen basireti bulur. Kişi işte o zaman ötekilerin farkına varır.
Onur. Kendisi tutsak edenlerin işkencecilerin suratına onurlu bir söz söyleyerek ölmesini gerektirir. Onur, hiç kimseyle ortak bir şeyleri olmayanlarla kurduğu ortaklığı! Beyan etmesi gerektiriyor. Bir yaban cemaatinde idam edilen kişinin yiğitliğini, söylediği sözleri (Qazî Muhammed’in) hatırlayarak.
Çığlıkların ve hıçkırıkların içinde kayboldukları boş göklerde, içlerinde boğuldukları zindanın beton duvarlarında ve içlerinde battıkları sessiz gezegenin kaya katmanlarında teknolojik işkence mekanizmasının gıcırtısını duyar. Yine de o gecenin ve sisin içinde bir leş sesleniş yankılanır. İğrenç kokuların sarmaladığı bataklıklarda yaşayan kırkayaklarla, sıçanların, kurtların patırtısı kımıldanır ve yankılanır içindeki o dirençte. Kişi gider çünkü kendini gitmek zorunda hisseder, kişinin elini incelik ve şefkatle yaptığı her hareket, ötekinin yararlanabilirliliğinin kendisine yönelttiği buyruğu tanır. Kişi ötekiler için ve ötekilerle birlikte acı çekmekte zorundadır! Hiçbir ilaç ya da teselli fayda etmediği ve öteki çekip gittiğinde duyulan keder, kişinin kederlenmek zorunda olduğunu bilir. Teselli dokunuşu; ölümlü ve acıya duyarlı bir kişinin, zahiren hiçbir yere, hatta hiçliğe bile gitmeyen bir zamanın içine gömülmekte olan bir başkasına refakat etmesidir.
Kardeşine uzanan el, kardeşinin savunmasızlığıyla, yorgunluğuyla ve acısıyla temas kurup kardeşinin ölümün yerine uzanmasını sağlar. Bu el tuhaf bir buyruğa boyun eğer. Bu ölüm beni ilgilendirmektedir.
Hüseyin Siyabend Aytemur
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.