HÜRRİYET'E ADETA SAVAŞ AÇTI!
Doğan Grubu'nda ilginç bir iç çatışma yaşanıyor. Cengiz Çandar bugünkü yazısıyla Hürriyet'e adeta savaş açtı.
18 Nisan 2010 Pazar 11:26
Doğan Grubu'nda ilginç bir iç çatışma yaşanıyor. Cengiz Çandar bugünkü yazısıyla Hürriyet'e adeta savaş açtı. Demokrat Yargı kurucu eş başkanı ve Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can 16 Nisan günü Hürriyet'in skandal sürmanşetiyle rencide edilmek istenmişti. Hürriyet'in benzer manşetlerle linç ettiği Orhan Pamuk, Ahmet Kaya, Hrant Dink gibi isimlerin arasına Osman Can'ın eklendiği yönünde eleştirilere Çandar'dan destek geldi. Çandar hem Hürriyet'e çakmış, hem yazarlarına. Son olarak da Enis Berberoğlu üzerine çarpıcı şeyler söylemiş Çandar...
Osman Can’a “suikast”...
Bu yazının dün yayımlanması gerekiyordu. “Ahmet Türk ve medyanın Ogün Samast’ları” başlıklı yazımın ertesi gün Hürriyet gazetesiyle ilgili bir yazı sanki Hürriyet’e karşı bir kampanya yürütüyormuşum gibi bir izlenim uyandırır düşüncesiyle erteledim. Hata etmişim.
Ertelememiymişim.
Taraf gazetesinin dünkü birinci sayfasını görünce, Ahmet Altan’ın “Aile” başlıklı şapka çıkarılacak yazısı ile Ergun Babahan’ın Star gazetesinde aynı konudaki köşesini okuduğumda geriye düşmüş olmaktan ötürü yüzüm kızardı. “Kişilik suikastı” ya da “kişilik katli”nin ne olduğunu gayet iyi bilen, buna defalarca, üstelik çoğunlukla Hürriyet gazetesinin “kalemleri” tarafından maruz kalan birisi olarak Osman Can’a yönelik “kişilik katli”ne çok daha çabuk tavır almalıydım.
Zaten 16 Nisan tarihli Hürriyet gazetesini elime aldığımda, o anda“utanç duygusu” ve öfkeyle yüzüm kızarmıştı. Hürriyet logosunun üzerinde tanıdık bir insanın fotoğrafı, Osman Can. İster istemez, göz, Osman Can fotoğrafı üzerine odaklanıyor. Fotoğrafın üzerinde ise sürmanşet: “Yargıda savaş bel altına indi”.
Sürmanşeti okuduğunuz vakit, Osman Can’ın eşiyle ilgili, hiçbir haber değeri taşımayacak ve kamuyu asla ilgilendirmeyen “belden aşağı vuruş”un Hürriyet’in birinci sayfasına taşındığını görüyorsunuz.
“Yargıda savaş bel altına” inmiş falan değil, “bel altına inen” Hürriyet gazetesinin kendisi. Demokrat Yargı Derneği’nin EşBaşkanı Doç. Dr. Osman Can’a yönelik bu “kişilik katli”ne, tam karşısında yer aldığı Yarsav bile karşı çıktı. “Yargı mensuplarına bugüne kadar yapılan tozlu mermili tehdit mektupları ve fiili tüm saldırılara karşı olduğu gibi özel yaşama ilişkin saldırıları da Yarsav olarak şiddetle kınıyoruz” diye açıklama yaptı.
Böylece Hürriyet’i “ofsayta” düşürmüş oldu.
***
Açık söyleyeyim, Hürriyet’in 16 Nisan tarihli birinci sayfasında o fotoğrafı ve sürmanşeti görünce yüzüm kızardı, utanç duydum ama şaşırmadım. Çünkü, Hürriyet’in genlerine yerleşmiş bir şey bu. Benzer örnekleri yıllar içinde defalarca gördük.
Ve şaşırdım. Hem de çok şaşırdım. Çünkü gazetenin yeni bir genel yayın yönetmeni var. Enis Berberoğlu. Bu gibi konularda, “kişilik katli”nde onun çok titiz olacağını ve Hürriyet’in genlerindeki bu bozukluğa “radyoterapi” uygulayacağını sanmıştım.
Basireti mi bağlandı acaba?
Hadi gazetesinin köşelerindeki “Ogün Samast’ları” o yerleştirmedi; onlara ve onların “orkestra şefi”ne hükmedemiyor, künyesinde Genel Yayın Yönetmeni sıfatını taşıdığı gazetesinin birinci sayfasını da mı görmüyor; gazetenin sürmanşeti ondan habersiz mi atılıyor?
Enis Berberoğlu, Başbakan’ın dış gezilerine sürekli katılıyor. Başbakan’ın “duyarlılıkları”nı yakından seziyor olmalı. Başbakan dün edebiyat dünyasının şahsiyetleri önünde konuşurken, “Ben Orhan Pamuk’a reva görülenleri elbette unutmuyorum. İfade özgürlüğü daraltıldıkça sorunların çözüm imkanı o kadar zorlaşmıştır” dedi.
“Orhan Pamuk’a reva görülenler”???
Hürriyet gazetesinin arşivine bakın, anlarsınız.
Sadece o mu? Başbakan’ın yakın geçmişte ismini andığı Ahmet Kaya’yı “kişilik katli”ne kim, neresi hedef kıldı?
Hürriyet gazetesinin arşivine bakın, anlarsınız.
Hrant Dink’le ilgili olarak da Hürriyet arşivine bakılabilir.
Enis Berberoğlu, bu “sicili” bir nebze düzeltirsin diye umut etmiştik. Hata mı etmişiz?
Hata etmediğimizi göstermek için fırsatlar tükenmiş sayılmaz.
Hürriyet, bir kez daha “kişilik suikastı” yapmıştır. Yani bu suikast “faili meçhul” türünden değildir. Enis Berberoğlu, faili kendisi değilse –ki, sanmayız- bu son “suikast”ın failini “adalet”e bir an önce teslim etmelidir.
Osman Can’a “suikast”...
Bu yazının dün yayımlanması gerekiyordu. “Ahmet Türk ve medyanın Ogün Samast’ları” başlıklı yazımın ertesi gün Hürriyet gazetesiyle ilgili bir yazı sanki Hürriyet’e karşı bir kampanya yürütüyormuşum gibi bir izlenim uyandırır düşüncesiyle erteledim. Hata etmişim.
Ertelememiymişim.
Taraf gazetesinin dünkü birinci sayfasını görünce, Ahmet Altan’ın “Aile” başlıklı şapka çıkarılacak yazısı ile Ergun Babahan’ın Star gazetesinde aynı konudaki köşesini okuduğumda geriye düşmüş olmaktan ötürü yüzüm kızardı. “Kişilik suikastı” ya da “kişilik katli”nin ne olduğunu gayet iyi bilen, buna defalarca, üstelik çoğunlukla Hürriyet gazetesinin “kalemleri” tarafından maruz kalan birisi olarak Osman Can’a yönelik “kişilik katli”ne çok daha çabuk tavır almalıydım.
Zaten 16 Nisan tarihli Hürriyet gazetesini elime aldığımda, o anda“utanç duygusu” ve öfkeyle yüzüm kızarmıştı. Hürriyet logosunun üzerinde tanıdık bir insanın fotoğrafı, Osman Can. İster istemez, göz, Osman Can fotoğrafı üzerine odaklanıyor. Fotoğrafın üzerinde ise sürmanşet: “Yargıda savaş bel altına indi”.
Sürmanşeti okuduğunuz vakit, Osman Can’ın eşiyle ilgili, hiçbir haber değeri taşımayacak ve kamuyu asla ilgilendirmeyen “belden aşağı vuruş”un Hürriyet’in birinci sayfasına taşındığını görüyorsunuz.
“Yargıda savaş bel altına” inmiş falan değil, “bel altına inen” Hürriyet gazetesinin kendisi. Demokrat Yargı Derneği’nin EşBaşkanı Doç. Dr. Osman Can’a yönelik bu “kişilik katli”ne, tam karşısında yer aldığı Yarsav bile karşı çıktı. “Yargı mensuplarına bugüne kadar yapılan tozlu mermili tehdit mektupları ve fiili tüm saldırılara karşı olduğu gibi özel yaşama ilişkin saldırıları da Yarsav olarak şiddetle kınıyoruz” diye açıklama yaptı.
Böylece Hürriyet’i “ofsayta” düşürmüş oldu.
***
Açık söyleyeyim, Hürriyet’in 16 Nisan tarihli birinci sayfasında o fotoğrafı ve sürmanşeti görünce yüzüm kızardı, utanç duydum ama şaşırmadım. Çünkü, Hürriyet’in genlerine yerleşmiş bir şey bu. Benzer örnekleri yıllar içinde defalarca gördük.
Ve şaşırdım. Hem de çok şaşırdım. Çünkü gazetenin yeni bir genel yayın yönetmeni var. Enis Berberoğlu. Bu gibi konularda, “kişilik katli”nde onun çok titiz olacağını ve Hürriyet’in genlerindeki bu bozukluğa “radyoterapi” uygulayacağını sanmıştım.
Basireti mi bağlandı acaba?
Hadi gazetesinin köşelerindeki “Ogün Samast’ları” o yerleştirmedi; onlara ve onların “orkestra şefi”ne hükmedemiyor, künyesinde Genel Yayın Yönetmeni sıfatını taşıdığı gazetesinin birinci sayfasını da mı görmüyor; gazetenin sürmanşeti ondan habersiz mi atılıyor?
Enis Berberoğlu, Başbakan’ın dış gezilerine sürekli katılıyor. Başbakan’ın “duyarlılıkları”nı yakından seziyor olmalı. Başbakan dün edebiyat dünyasının şahsiyetleri önünde konuşurken, “Ben Orhan Pamuk’a reva görülenleri elbette unutmuyorum. İfade özgürlüğü daraltıldıkça sorunların çözüm imkanı o kadar zorlaşmıştır” dedi.
“Orhan Pamuk’a reva görülenler”???
Hürriyet gazetesinin arşivine bakın, anlarsınız.
Sadece o mu? Başbakan’ın yakın geçmişte ismini andığı Ahmet Kaya’yı “kişilik katli”ne kim, neresi hedef kıldı?
Hürriyet gazetesinin arşivine bakın, anlarsınız.
Hrant Dink’le ilgili olarak da Hürriyet arşivine bakılabilir.
Enis Berberoğlu, bu “sicili” bir nebze düzeltirsin diye umut etmiştik. Hata mı etmişiz?
Hata etmediğimizi göstermek için fırsatlar tükenmiş sayılmaz.
Hürriyet, bir kez daha “kişilik suikastı” yapmıştır. Yani bu suikast “faili meçhul” türünden değildir. Enis Berberoğlu, faili kendisi değilse –ki, sanmayız- bu son “suikast”ın failini “adalet”e bir an önce teslim etmelidir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.