22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır7°C
  • Ankara12°C
  • İzmir15°C
  • Berlin2°C

HEM BM'YE HEM İSRAİL'E VURDU

Birleşmiş Milletler'de konuşan Erdoğan, "buradan bir kez daha İsrail'e seslenmek istiyorum: Barışın yerine ikame edilecek hiçbir şey yoktur" dedi.

Hem BM'ye hem İsrail'e vurdu

23 Eylül 2011 Cuma 12:28

Birleşmiş Milletler'de konuşan Başbakan Erdoğan, "buradan bir kez daha İsrail'e seslenmek istiyorum: Barışın yerine ikame edilecek hiçbir şey yoktur" dedi. Erdoğan, "BM, Filistin halkının yaşadığı insanlık dramının sona ermesini sağlayacak hiçbir adımı atamayacak kadar aciz kalmaktadır" dedi. 

Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) 66. Genel Kurulu'na hitap etti.

Başbakan Erdoğan, yaptığı konuşmada, şunları kaydetti: "Bizim açımızdan Birleşmiş Milletler, kaba kuvvet ve zulüm yerine, uluslararası hak ve adaleti, çatışmayı değil barışı, basit çıkar ve denge arayışlarını değil, insanlık vicdanını hakim kılmaya çalışması gereken bir idealin adıdır. Ben Birleşmiş Milletleri böyle anlıyorum. Bu idealin gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel ise yarım asrı aşkın süredir devam eden Arap-İsrail ihtilafıdır. Bu sorunun halen çözülememesi, aksine her defasında hak ve hukukun siyasi dengeler uğruna heba edilmesi uluslararası adalet duygusuna vurulan en büyük darbedir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin bugüne kadar bu konuda aldığı bağlayıcı nitelikteki, bunun altını çiziyorum, 89 karara İsrail uymamıştır. Ayrıca Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun yani bu çatının altının aldığı fakat İsrail'in hiçe saydığı yüzlerce karar vardır. Daha da acısı, Birleşmiş Milletler, Filistin halkının yaşadığı insanlık dramının sona ermesini sağlayacak hiçbir adımı atamayacak kadar aciz kalmaktadır.

BM'ye eleştiri

Soruyorum, acaba, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi farklı ülkeler için bu tür yaptırım kararları aldığı zaman bu kararlara uymayanlara aynen İsrail'e uyguladığı gibi sessiz mi kalıyor? Yoksa yaptırımları Sudan'da yaptığı gibi sonuna kadar uyguluyor mu? Bunu da kendimize sormak suretiyle şöyle bir kendimizi check etmeliyiz. Bu durum, uluslararası toplumun genelinde büyük bir infiale yol açmaktadır. Bugün gelinen noktada bu sorunun daha fazla çözümsüz kalamayacağı ve uluslararası toplumun artık hızla harekete geçerek, bu kanayan yaraya bir an önce müdahale etmesi gerektiği açıkça ortaya çıkmıştır."

"Sorun, İsrail hükümetinin tutumu"

"Rahatlıkla fosfor bombasını kullanan İsrail, atom bombasını bulunduran İsrail, buna karşı bir yaptırım yok ama çevrede böyle bir havayı hissettikleri anda nasıl yaptırım yaparız bunun gayreti içerisine giriliyor. Adalet bu mu, bu sorulmaz mı?" diye soran Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bu bağlamda sorun, açık söyleyeyim: İsrail hükümetinin tutumundan kaynaklanmaktadır. Bu ülkeyi yönetenler, barış için gerekli adımları atmak yerine her geçen gün barışın önüne yeni bir engel çıkarmaktadır. İşgal altındaki Filistin topraklarıdır İsrail toprakları değil. Ne yazık ki İsrail toprakları olduğunu söylemek, tarihle ters düşmektir. Orada Filistin toprakları işgal altındadır. Orantısız güç kullanan İsrail'dir ama yaptırım uygulanmayan yine İsrail'dir. İşgal altındaki Filistin topraklarında uluslararası toplumun tüm çağrılarına karşı devam eden yasa dışı yerleşimler ile Gazze'ye yönelik abluka bu kapsamda en öne çıkan iki husustur.

Soruyorum: İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde herhangi bir toplumu uluslararası ilişkilerden veya insani münasebetlerden tecrit etmek veya soyutlamak gibi bir şey var mıdır? Benim okuduğum İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde böyle bir şey yok. Bir sandık domatesi Filistin'e sokmak isterseniz İsrail'in iznine tabisiniz ben bunu insani olarak görmüyorum."

"Bir kez daha İsrail'e sesleniyorum"

İsrail'i yönetenlerin, artık bir tercih yapması gerektiğine işaret eden Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: "Birleşmiş Milletler sistemindeki boşluklar, belirli ülkelerdeki lobiler İsrail'e gayrimeşru eylemlerinden dolayı uluslararası hukuk ve adaletten kaçma imkanı verecektir. Ancak, İsrail'in bugün en çok ihtiyaç güvenliği, özellikle söylüyorum, kendisi için beklediği o güveni sağlamayacaktır. İsrail'i yönetenlerin, gerçek güvenliğin ancak gerçek barışın inşa edilmesiyle mümkün olabileceğini görmeleri gerekmektedir.

Buradan bir kez daha İsrail'e seslenmek istiyorum. Barışın yerine ikame edilecek hiçbir şey yoktur. Bugün karşılaştığınız mesele, sadece basit bir 'güvenlik için barış' denklemi değildir. Ortadoğu'da yeşermeye başlayan yeni siyasi ve beşeri coğrafyayı doğru okuyarak, sürekli bir çatışma ve ihtilaf halini sürdürmenin artık mümkün olamayacağını görmeniz gerekmektedir. Uluslararası toplum olarak Birleşmiş Milletlerin kuruluş gayesi olan uluslararası barış ve güvenliğin tesisi idealine inanıyorsak, İsrail'i, bu ülkeyi yönetenlere rağmen barış için zorlamak, bu ülkeye hukukun üstünde olmadığını açık bir şekilde göstermek gerekmektedir."

"Filistin'in tanınmasına desteğimiz koşulsuzdur"

Erdoğan, bu doğrultuda atılması gereken en önemli adımlardan birisinin, Filistin halkının devlet olarak tanınma yönündeki haklı talebinin karşılanması ve Filistin devletinin temsilcilerinin de bu yüce kurulda BM üyesi olarak hak ettiği yeri alması olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:

"Aslında Birleşmiş Milletler 1947 yılında 181 sayılı kararla Filistin'i devlet olarak ilan etmişti ama ne yazık ki bu uygulamaya konulmadı. Türkiye'nin Filistin devletinin tanınmasına desteği koşulsuzdur. Türkiye, Ortadoğu coğrafyasında barışın hakim kılınması için her türlü çabayı sarf etmeye hazırdır. Bu bağlamda Arap-İsrail ihtilafının çözüme kavuşturulması, Filistin devletinin tanınması, Filistinliler arası iç uzlaşmanın sağlanması, Gazze halkının maruz kaldığı gayri hukuki ablukanın kaldırılması için bundan böyle de aktif tutum izlemeye devam edecektir.

Bu tutumumuz, bölgesel barış ve istikrar ile uluslararası hak ve hukuka yönelik bakışımızın ve bu bağlamdaki sorumluluk hissimizin doğal bir sonucudur. Nitekim bir insani yardım konvoyuna, 33 ülkeden insanların bulunduğu bir insani yardım konvoyuna denizden ve havadan uluslararası sularda saldırmak suretiyle 9 vatandaşımızın şehit edilmesi konusuna seyirci kalmak herhalde mümkün değildir. İsrail'e gösterdiğimiz tepki de bu tutumumuzun bir neticesidir. Türkiye, bugüne değin hiçbir devlete karşı hasmane ve çatışmacı politikalar izlememiş, dostluk ve işbirliğini esas alan bir dış politika anlayışıyla hareket etmiştir. İsrail de bundan ari değildir ancak İsrail, kendisine karşı tarih boyunca dostça yaklaşan bir ülkeye ve bu ülkenin halkına karşı vahim bir yanlış yapmış, dahası bu yanlışını görmemekte ısrar etmiştir.

İsrail'den taleplerimiz ortadadır, özür dileyecektir, şehitlerimizin ailelerine tazminat ödeyecektir ve Gazze'den ablukayı kaldıracaktır. İsrail yanlışını düzeltip bu taleplerimizi karşılayacak adımları atmadıkça bu tavrımız değişmeyecektir."

"İsrail halkıyla sorunumuz yok"

Başbakan Erdoğan, "Bu kürsüden özellikle vurgulamak istiyorum: İsrail halkı ile sorunumuz yoktur. Sorun, şimdiki İsrail hükümetinin saldırgan politikalarından kaynaklanmaktadır. Nitekim önceki İsrail hükümetleri döneminde çok yapıcı çalışmalar yaptık, pek çok konuda ilerleme kaydettik. Şimdi ise gerilimin kaynağı sadece sadece mevcut İsrail hükümetidir. Türkiye uluslararası alanda sözüne güvenilir, dostluğu ve işbirliği aranır bir ülkedir. İzlediğimiz bu ilkeli ve kararlı siyasetten asla taviz vermeyeceğiz" diye konuştu.

Rumlara mesaj

Erdoğan, konuşmasında "Kıbrıs'ta yarım asırdır devam eden sorunun, artık adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüme kavuşması gerektiğini" vurguladı.

Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "2004 yılındaki BM Planı, çözümün parametrelerinin belli olduğunu, ancak Rum tarafında çözüm iradesinin olmadığını göstermiştir. Türk tarafı, her zaman çözüm yönünde iradesini ortaya koymasına rağmen halen izolasyondan kurtulamamıştır. Buna rağmen, Kıbrıs Türk tarafı çözüme ve barışa olan bağlılığını korumuş, BM gözetiminde yeniden başlatılan müzakerelere iyi niyetle katılmıştır.

Hedef, müzakerelerin bu yıl sonuna kadar sonuçlandırılması ve çözüm planının gelecek sene başında referandumlarda onaylanmasını takiben birleşik yeni Kıbrıs'ın Avrupa Birliği içindeki yerini almasıdır. Türkiye olarak biz de söz konusu takvim çerçevesinde bir an evvel çözüme ulaşılması için her türlü desteği vermeye devam edeceğiz.

Ancak, Rum tarafının uzlaşmaz tutumu buna izin vermediği takdirde, Kıbrıs Türk halkının geleceğinin bu şekilde ilanihaye sürüncemede bırakılmasına artık daha fazla bir garantör ülke olarak izin vermeyeceğimizi de vurgulamak isterim. Rum tarafının içinde bulunduğumuz kritik aşamada, Ada'nın tek yönetimiymiş veya Kıbrıs Türkleri adına da karar verme yetkisi varmış gibi hareket etmesini kabul edemeyiz.

Rum tarafının kendi başına deniz yetki alanları belirlemeye, bu alanlarda petrol ve doğalgaz aramaya kalkışması, zamanlaması ve muhtemel sonuçları bakımından son derece sorumsuz bir davranıştır. Rum tarafının adeta bir kriz çıkarmaya yönelik bu tek yanlı hareketleri karşısında Türkiye ve Türk tarafı sağduyu içinde hareket edecek, ancak uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını da koruyacaktır. Şimdi ilgili tüm taraflardan beklentimiz, Rum yönetiminin sadece adada değil, tüm bölgede gerginliğe neden olabilecek bu girişimlerinin durdurulması yönünde etkin çaba sarf etmeleridir. Aksi takdirde biz de gereğini yapacağız."

Somali

Somali'deki dramı da gündeme getiren Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: "Uluslararası toplumun da Birleşmiş Milletlerin de tarihi bir sınavdan geçtiği bir dönemdeyiz. Açık söylemek zorundaydım ki; Birleşmiş Milletler, bugün insanlığın umutlarını insanlığın geleceğini tehdit eden korkulara galip kılacak bir liderlik sergileyemiyor. BM, belli ülkelerin çıkarları ve vesayeti istikametinde değil, bütün insanlığın hukukunu korumayı esas almak üzere yeniden yapılanmak ve vizyonunu yenilemek zorundadır.

BM'nin ve uluslararası toplumun acil sorunlar karşısında ne büyük acz içinde olduğunu geçtiğimiz ay Somali'de bizzat gördüm. Somali'de gördüğüm yoksulluğu ve acıyı tarif etmem imkansızdır. Duyarak konuşmuyorum, bizzat yerinde, bakan arkadaşlarla ailemle görmek suretiyle bir lokma ekmek ve bir damla su ihtiyacı karşılanmadığı için on binlerce çocuğun öldüğü 'Somali faciası' bir kaç kelimeyle veyahutla birkaç cümleyle geçiştirilecek bir konu değildir. Bu uluslararası toplum için yüz karasıdır. 20 yıldır yaşanan iç savaş Somali'nin bütün hayat kaynaklarını kurutmuş durumda. Somali halkı, dünyanın gözü önünde adım adım ölüme sürükleniyor. Bugün uluslararası toplum, orada yaşanan acıyı adeta bir film gibi kayıtsızca seyrediyor."

Erdoğan, Somali kaynaklı korsanlık ve terörizmle mücadelede sonuç alınabilmesi için de acilen iç savaşın durdurulması ve ülkenin demokratik birleşik bir yönetime kavuşması gerektiğine işaret etti.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.