HALK KUTSAL MADDE İSTEMİYOR!
Yeni Anayasa Platformu, 24 il ve ilçede altı bin kişiyle konuştu. Sonuç: Halk kendi anayasasında değiştirilemez madde de istemiyor.
26 Mayıs 2011 Perşembe 13:19
Yeni Anayasa Platformu, 24 il ve ilçede altı bin kişiyle konuştu. Sonuç: Halk kendi anayasasında değiştirilemez madde de istemiyor.
“Türkiye coğrafyasında yaşayan çeşitli dinsel, etnik ve kültürel farklılıklara sahip yurttaşlar olarak, tarihten gelen barış içinde özgürce bir arada yaşama arzu ve irademizi tekrar ediyor ve yeniliyoruz. Bu sözleşme, insanların doğuştan var olan özgürlüklerini kullanabilmelerini sağlamak, sosyal adaleti gerçekleştirmek, her koşulda farklılıkları korumak ve farklılıklarla birlikte bir arada, barış içinde çoğulcu, katılımcı ve şeffaf bir toplumda yaşamak istekleri yönündeki irademizi esas alıyor.”
Bu heyecanlandırıcı pasaj, Yeni Anayasa Platformu (YAP)’nun dün açıkladığı ara raporda yer alıyor. Bir süredir ülke genelinde halk toplantıları düzenleyen YAP, yeni anayasa için halkın talep ve ihtiyaçlarını belirlemeye çalışıyor. Tamamen sivil bir inisiyatif olan grubun içinde Türkiye’nin çok çeşitli iş ve yaşam alanlarından gelen önemli fikir insanları ve uzmanlar bulunuyor. Anayasa Mahkemesi eski Raportörü Prof. Osman Can, Yazar Adalet Ağaoğlu, emekli Diplomat Akın Özçer, eski Askeri Hakim Ümit Kardaş, Avukat Veysel Uçum, Araştırmacı Mehmet Betil, İktisatçı Cemil Ertem, Siyaset Bilimci Bengi Ruken, Sosyolog Alev Erkilet, Yazar Enver Sezgin, Dr. Bengül Güngörmez, Sendikacı Mustafa Paçal ve Diş Hekimi Tatyos Bebek, bu isimlerden sadece birkaçı. Şu ana kadar Malatya, Bolu, Edirne, Diyarbakır, Kars, Erzurum, Batman ve İzmir’in de arasında olduğu 24 ilde ve ilçelerinde 6 bine yakın kişinin katıldığı büyük halk toplantıları yapan YAP, bu toplantıların sayısını 100’e çıkarmayı hedefliyor.
YAP, bu toplantıların sonuçlarını dün ara bir raporla Taksim Larespark Otel’de açıkladı. Rapora göre vatandaş devletin küçülmesini, özgürlüklere karışmamasını ve hizmet etmesini bekliyor. Halk mevcut anayasa ve arkasındaki 100 yıllık ideolojiyi tarihin çöplüğüne çoktan atmış görünüyor. YAP, değişik siyasi görüşlerden vatandaşların ortak taleplerini şöyle özetliyor: Toplum ‘surların içinde’ yaşayanların kendisine anayasa dayatmamasını istiyor. Toplum geleneksel devlet algısından kurtulmaktan yana. Türkiye’nin 100 yıllık siyasal ve ideolojik referanslarının dışında ortak paydalar arayışı öne çıkıyor. Yeni anayasada hiçbir kutsiyete, değiştirilmez dogmalara, ırkçı-şoven, ötekileştirici, dışlayıcı kavrama yer verilmemesini toplum kesin bir talep olarak sunuyor. Halk, yeni anayasanın insan ve doğa merkezli olmasını ve kendi geleceği hakkındaki kararın bizzat topluma ait olması gerektiğini ve yine bunun da barış, özgürlük, kardeşlik, güven esasına dayanmasını şart koşuyor. Toplum vesayetin tasfiyesini, sistemin demokrasi esaslarına göre yeniden yapılandırılmasını istiyor. Yeni anayasa yapılırken izlenmesi gereken yol ve yöntemle ilgili olarak halkın beklentisi raporda “kendi anayasamı kendim yapmak istiyorum” sözüyle özetlenmiş.
Halkın devlet algısı değişti
Raporun ayrıntılarında ise önemli analizler dikkat çekiyor.
Devletin baskıcı, ayrıştırıcı, dışlayıcı ve demokrasi karşıtı kültürünün ve bu kültürün kendini meşrulaştırmada kullandığı lider kültünün terk edilmesine yönelik güçlü bir talep söz konusu.
Toplumun devlet algısı belirli bir olgunluk düzeyini yansıtıyor. Halk, devleti tüm farklılıklarıyla anlayan ve kabul eden, onunla varlık kazanan, yaşamını kolaylaştıran, bu doğrultuda üstlendiği sorumlulukları yerine getirecek biçimde örgütlenmiş, bireyi ve toplumu tanımlamayan ama onun tarafından tanımlanan bir devlet arzuluyor.
Devletin yalnızca parlamentosunun değil, yerelden merkeze tüm karar verici mekanizmalarının dolaylı veya doğrudan demokratik temsile dayanması talebi öne çıkıyor.
Söz konusu devlet olunca askere ve yargıya dair halk toplantılarında çıkan görüş ve düşünceler özel bir yer kazanıyor. Halk, yargı sisteminden başlayarak, tüm idari kuruluşların ve özellikle silahlı kuvvetlerin sisteme rengini veren yapılar olmaktan çıkarılmasını, tüm bu kuruluşların oluşum itibariyle demokratik katılıma dayanmasını, işleyiş itibarıyla da demokratik denetime tabi tutulmasını istiyor.
Taleplerde yurttaşlık konusunun hiçbir etnik aidiyetle sınırlanmaksızın, eşitlik ve adalet temelinde ifade bulduğu da ortaya çıkıyor.
Eşit yurttaşlık temelinde devlet
Anayasa Çalışma Grubu, bu talep ve analizlerden sonra devletin nitelik ve özelliklerine yönelik şu önerileri getiriyor:
...
-Özgürlük ve toplumsal taleplerin karşılanması devletin varlık nedeni olarak kabul edilmeli.
-Devlet eşit yurttaşlık temelinde oluşturulmalı, eşitlik ve sosyal adalet temel ilke olarak benimsenmeli.
-Laiklik ilkesi toplumsal ortak payda olarak kabul edilmeli.
-Hukuk devleti ilkesi yeniden tanımlanmalı.
Raporun ‘kuvvetler ayrılığı’ başlığı altındaki değerlendirmesi dikkat çekiyor: “Geleneksel devlet anlayışında kuvvetler ayrılığından kastedilen vesayetin korunmasıdır. Halkın algısına göre ise egemenliği kullanan üç temel kuvvet olabileceği, yasama, yürütme ve yargı dışındaki hiçbir organın egemenlik kullanan organ yetkisiyle donatılamayacağı anlaşılıyor.
Adem-i merkeziyetçi yönetim şart
Devlet iktidarının tek merkezde, yani Ankara’da toplanması sorun olarak görülüyor. Merkezdeki yetkilerin bir kısmının demokratik usulle yerel yönetimlere dağıtılması isteniyor. Halkın bu talebi raporda şöyle analiz ediliyor: Bu istek, devleti topluma yakınlaştırma, toplumun da devleti kendine ait kılma olarak görülmeli. Devletin siyasal olarak merkezileşmekten çıkarılmasını ve tüm toplumu ilgilendiren ortak kararlar dışındaki kararların yerele bırakılmasını kabul etmek gerekiyor. Raporun en çarpıcı yerlerinden biri de Adem-i merkeziyetçilikle ilgili taleplerin analizi bölümünde ortaya çıkıyor. Adem-i merkeziyetçilik taleplerinin bir kısmının ekonomik ve rasyonel idari yapılanma odaklı, diğer kısmının da kültürel ve kimlik eksenli olmasının sistemin bir bütün olarak çoğulculuk ve rasyonellik temelinde topluma yakınlaştırılması gereğini öne çıkarmakta.
Raporun kapsamında askeri vesayete yönelik değerlendirmeler önemli yer tutuyor: Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmasının yanı sıra eğitim ve doktrin anlayışının bütünüyle yenilenmesi, askerlik mesleğiyle ilgili olmayan konuların eğitim müfredatından çıkarılması suretiyle, ordunun mesleki faaliyet dışında hiçbir alanda kendini söz sahibi görmemesinin sağlanması gerekiyor. Zorunlu askerliğin kaldırılması talebiyle birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin 100 yıllık tarihindeki militarist uygulamaların ve buna dayanarak üretilen kültürün tasfiyesinin talep edildiği anlaşılıyor.
Kültürel kimlik başlığı altında da raporda önemli tesbitler yapılmış: “Kültürel kimliklere yönelik taleplerin ağırlıklı kısmı sosyolojik azınlıklardan çıksa da, bir anayasa inşa edilirken, bu talebin çoğunluk bakımından da geçerli olduğunu görmek gerekir. Örneğin anadilinde eğitim hakkı, çoğunluğun da anadildine eğitim hakkıyla eşit geçerliliğe sahiptir. Bu talebin reddi, çoğunluğun da aynı hakka sahip olamayacağının kabulünü gerektirir.
Siyasal hakların ayrımsız kullanılması önemli bir talep olarak ortaya çıkıyor: “Devletin siyasal yönden etnik, kültürel, dinsel, ideolojik veya yaşam tarzı itibarıyla herhangi bir dışlayıcı referansa sahip olmadığı sürece, siyasal özgürlükleri sınırlama ihtiyacı da duymayacaktır. Başörtülü cumhurbaşkanı veya başbakan olabileceği gibi, Ermeni veya Rum kökenli general ya da emniyet müdürü de olabilecektir.”
Tüm farklılıklar “kurucu unsur” olsun
Anayasa Çalışma Grubu’nun yeni anayasa için hazırladığı önerilerden çarpıcı olanlar ise şöyle:
1. Devlet yapısının değiştirilemez tek referansı insan onuru olmalıdır. Düzen insan onurunun önceliği üzerinden özgürlükçü demokratik bir düzen olarak tanımlanmalı ve tasarlanmalıdır.
2. Anayasayla tüm farklılıkları siyasal yapının kurucu unsuru olarak kabul etmek, bu unsurları farklılıklarını, inançlarını, tercihlerini yaşama, geliştirme ve kültürel miraslarını eğitim yoluyla sonraki kuşaklara aktarma imkanlarına sahip kılmak esastır.
İster federalizm, ister üniter devlet yapısı tercih edilsin; devletin temel işleyişinin adem-i merkeziyetçilik esasına göre tanzim edilmesi şarttır. Demokratik katılım yerelden itibaren, her bir farklılığın kendini kurucu ve değerli olarak göreceği biçimde inşa edilmelidir.
Meclis temel siyasal kararların verildiği mekan olarak düzenlenmeli; meşruiyetini doğrudan seçimle sağlamayan tüm kamu kurum ve kuruluşlarının meşruiyeti meclisin uygun yöntemle belirlenecek iradesine dayandırılmalıdır.
Meclis, devlet başkanlığı, hükümet ve Anayasa Mahkemesi gibi belirli kurumlar dışında hiçbir kuruma anayasada yer verilmemelidir. Devletin etkinliği, kurumsal yapının gerektiğinde hızla değiştirilmesini gerektirmektedir. (Taraf)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.