22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara13°C
  • İzmir18°C
  • Berlin1°C

GÜNÜN ÖNEMLİ KÖŞE YAZILARI (18 KASIM)

Türk basınında bugün yayınlanan gazetelerden önemli köşe yazıları (18 Kasım).

Günün önemli köşe yazıları (18 Kasım)

18 Kasım 2009 Çarşamba 10:23

Bir kez de aynaya bakarak söyleyin! (Mehmet Y. Yılmaz – Hürriyet)

Mehmet Yılmaz, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in, “Dersim isyanı”nın bastırılmasına yönelik sözlerine yönelik eleştirilerin haklı olduğunu belirterek, Öymen’in “Sözlerim çarpıtılıyor” savunmasının da “Atatürk’ü mü eleştiriyorsunuz” sözlerinin de yaptığı siyasi hatayı ortadan kaldırmadığını yazdı.

Dersim isyanının bastırılış biçimini, PKK’ye yönelik olarak örnek göstermenin “sosyal demokrat olduğunu iddia eden” bir partinin yöneticisine yakışmadığını kaydeden Yılmaz,

Öymen’in siyasi hatasının, toplumun bir kesimine hâkim olan “ikiyüzlülüğü” ve “siyasi oportünizmi” bir kez daha ortaya çıkardığını belirterek, şunları yazdı:

“(...) Bugüne kadar Dersim isyanının bastırılış biçimini 'kendisine dert edinenler' sadece solcular ve Alevi Kürtler'di.

Memleketimizin siyasi İslamcılarının da, geleneksel sağ siyasetçilerinin de böyle bir meseleleri olduğunu hiç hatırlamıyorum.

Hele hele Alevi Kürtlerin problemlerini kendi meseleleri gibi algıladıklarını hiç!

Sivas’ta Madımak katliamını bile ne kadar kınayabildiler ki 70 yıl önce yaşanmış bir acıyı içselleştirebilsinler?

Yani diyeceğim o ki Onur Öymen’i eleştirirken söyledikleri sözleri bir kez de aynaya bakarak tekrarlamaları gerekiyor.” 

Dersim katliamının emrini kim verdi? Atatürk mü, İnönü mü? (Sevilay Yükselir – Sabah)

Dersim katliamı ve Öymen’in sözlerini ele alan Sevilay Yükselir, “Devlet bir türlü ele geçiremediği isyancı başı Seyit Rıza'yı yakalamak konusunda çaresiz kalmıştı ve maalesef bu çaresizlikle önce Dersim'in köylerini şuursuzca havadan bombalatmış, yetmeyince de dağlara çıkıp avladıkları masum sivilleri sorgu sual etmeden kıtır kıtır kesip, kanlarını da Munzur'a akıtmıştı!” diye yazdı.

Öymen’in, Alevilere, “Şimdi ben Atatürk'ün Dersim'de yaptıklarını anlatırken size hakaret mi etmiş oluyorum? Onun yaptıklarını anlattığım ve övdüğüm için bana faşist diyorsunuz. O halde Atatürk'e ne diyorsunuz?” diye sorduğunu anımsatan Yükselir şunları yazdı:

“(…) Yedi göbek CHP'li ve Alevi bir ailenin evladı olarak cevap vereyim efendim size...

Üzgünüm ama eğer bu katliama Atatürk yol verdiyse, ne yazık ki çok faşizan ve tarihi bir hataya imza atmıştır!

Ama benim bildiğim kadarıyla öyle değil. Çünkü o dönemin tanıklarının ağzından defalarca yazılıp çizilenlere göre, Dersim'de katliamın olduğu tarihlerde Atatürk çok hastaydı ve ölüme karşı savaşıyordu. Katliam emrini o değil, İsmet İnönü vermiştir.

Neyse... Her kim yaptıysa... Dersim'de izlenen yol kime aitse... Mühim değil..

Asıl mühim ve korkunç olan, 71 yıl evvel işlenmiş olan bu kafatasçı ve ırkçı katliamı, bugünün Türkiye'sinin en sosyal demokrat partisinin genel başkan yardımcısının millete referans olarak göstermesidir!”

Hatasız kul olmaz; Mustafa Kemal dahil (Hakan Albayrak – Yeni Şafak)

Hakan Albayrak, İmam-Hatip Lisesi'nde kendilerine peygamberlerin “zelle” denilen küçük hatalar yapabildiklerinin öğretildiğini belirttiği yazısında, “CHP'li Onur Öymen, Dersim katliamıyla ilgili sözlerini eleştirenlere cevap verirken 'Atatürk hata yapmaz!' dediğine göre, Mustafa Kemal'i peygamberlerden bile üstün görüyor” diye yazdı.

Öymen’in, “Cesareti olan Atatürk'e itiraz etsin, Atatürk hata yaptı desin” diye meydan okuduğunu kaydeden Albayrak şu görüşleri dile getirdi:

“(...) Tabii ki itiraz ederiz, tabii ki hata yaptı deriz, ne var ki bunda?

Buyurun; Mustafa Kemal'in ‘asil kan’ vurgusu, milleti zorla Batılılaştırma siyaseti, ayaklanmaları bastırma tarzı, ezanı Türkçeleştirmesi, Türk müziğinin radyolarda çalınmasını bir dönem yasaklaması, kendi heykelini diktirmesi (veya buna göz yumması), din hakkındaki mülahazalarını okullarda ders olarak okutturması, Kazım Karabekir'i dışlaması vs, vs, vs, yanlıştı diyorum.

İsteyen aksini savunabilir, benim yanıldığımı ileri sürebilir, oturur tartışırız; ama ‘Atatürk'e hata yakıştırmak mı? Tövbe haşa!’ diyen bir adamla neyi, nasıl tartışacaksın? (…)”

Çiçek: Dinleme yargının içinde, partiyle ilgisi yok (Fikret Bila – Milliyet)

Fikret Bila, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in dinleme olayına ilişkin yaptığı görüşmeyi köşesine taşıdı. Bila’nın aktardığına göre Çiçek özetle şunları söyledi:

“(...) Dinlemeler hâkim kararıyla yapılıyor. Bunun siyasi partiler hukukuyla bir ilgisi yok. Yeni bir kapatma davası Türkiye’yi altüst eder. Daha önce açılan kapatma davası sırasında 4 ay boyunca Türkiye’nin nasıl sıkıntılar yaşadığı ortada. Böyle bir girişim ekonomik ve siyasi istikrarı çok olumsuz etkiler. Ekonomik değerler çok olumsuz etkilenir. Ayrıca siyasi istikrar da çok olumsuz etkilenir. Bunları yaşadık. Bu süreçte neler yaşadığımızı herkes biliyor. Eğer bu gelişmeler yeni bir kapatma davası geliyor biçiminde algılanırsa her şey altüst olur.

Türkiye bir 3. dünya ülkesi değil. Soyut iddialarla böyle davalar açılamaz. Birisi böyle bir yorum yaptı diye hukukun temel ilkeleri çiğnenemez. Konu edilen dinleme olayları yargının kendi içindeki olaylardır. Bu olaylarla iktidar partisi arasında bağlantı kurulması yanlıştır.”

Türkiye: Ortadoğu'nun merkezinde; İsrail-Suriye-Fransa üçgeninde (Cengiz Çandar – Radikal)

Türkiye’de gündmin çok hızlı değiştiğini yazan Cengiz Çandar, bunlardan birinin de Türkiye’nin İsrail-Suriye arasında arabuluculuk rolü olduğunu yazdı.

Netanyahu’nun, Sarkozy ile görüşmesinden sonra İsrail hükümetini toplayarak, Suriye ile ‘ön koşulsuz, doğrudan’ ya da ‘dürüst bir arabulucu’ ile müzakerelere başlamaya hazır olduğunu açıkladığı, ancak Türkiye’nin arabuluculuk rolüne uygun olmadığını belirttiğini yazan Çandar, şu görüşleri kaleme aldı:

“(…) Netanyahu’nun arkasından Paris’e gidip Sarkozy ile görüşen Başşar Esad, ‘Türkiye’siz olmaz’ diyerek Fransa’nın arabuluculuğunu kabullenmedi.

Suriye Devlet Başkanı’nın Türkiye’ye (ve Tayyip Erdoğan’a) gösterdiği ‘vefa’nın gerekçesini, benim görüştüğüm bazı Arap gözlemci dostlarım iki nedene bağladılar:

1. Türkiye, bölgenin ‘tartışmasız güç merkezi’dir, Türkiye-Suriye ilişkileri ‘stratejik’ bir özellik kazanma doğrultusundadır ve dolayısıyla Türkiye’nin içinde yer almayacağı hiçbir bölgesel düzenleme Suriye tarafından kabul görmeyecektir.

2. Sarkozy ile birlikte Fransa, Filistin-İsrail ihtilafındaki geleneksel Filistinlilere yakın tutumunu İsrail’e daha yakın bir konuma kaydırmıştır. Türkiye’nin yerini İsrail yanlısı bir Fransa arabuluculuğunun alması da Suriye’nin işine gelmez. Nereden bakılsa, Ortadoğu, Batılı güçler arasında, esas olarak, ‘Amerika’nın alanı’ sayılmaktadır, Fransa, Amerika’nın yerine geçemez. Türkiye ise bu nedenle de ‘denklem dışı’ bırakılamaz.”

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.