GÜNÜN ÖNEMLİ KÖŞE YAZILARI (12 KASIM)
Türk basınında bugün yayınlanan gazetelerden önemli köşe yazıları (12 Kasım).
12 Kasım 2009 Perşembe 09:39
12 Kasım 2009 (Köşe yazıları)
Hey sen! Farkında değil misin, asıl bölücü sensin sen! (Hasan Cemal – Milliyet)
Hasan Cemal, “Kürt açılımı”na karşı çıkanlara hitaben yazdığı yazıda, açılıma engel olanların “asıl bölücüler” olduğunu söyledi. Muhalefeti hedef alan yazısında Cemal, “Kan mı aksın? Ölüm haberleri mi gelsin? Gözyaşı mı aksın? İstediğin bu mu?” diye sordu. Cemal’in kendi üslubuyla “Kürt açılımı” muhaliflerini eleştirdiği yazısından bazı bölümler şöyle:
“(…) Yoksa farkında değil misin?
Barışa karşı bu tavrınla, asıl sen bu ülkenin temeline dinamit koyuyorsun.
Düşün biraz. Kürt yoktur dedin. Kürt dilini yasakladın. Kürt kimliğini inkar ettin. Kürtleri demokrasinin gereği olan insan haklarından yoksun bıraktın. Kısacası:
Kürtleri Türkleştirmek istedin.
Olmadı. 28 isyan çıktı, şimdiki 29. Peki sonuç?.. Yapamadın, başaramadın. Sadece kan ve gözyaşı aktı. Kürtler Türkleşmedi! Yoksa farkında değil misin?
(…) Hey sen! Yoksa farkında değil misin? Asıl sen bu tavrınla, Türkiye’nin temeline dinamit koyuyorsun. Asıl bölücü sen oluyorsun. Farkında değil misin?
Onca yıl Kürtlere Kürt değilsin diyen sensin. Onca yıl Kürtlere Kürtçe konuşmayı yasaklayan sensin. Onca yıl Kürtlerin kendi çocuklarına Kürt adı koymalarını yasaklayan sensin. Onca yıl Kürtçe şarkı, türkü çalınıp söylenmesini yasaklayan sensin. Onca yıl sarı, kırmızı, yeşil renkleri bile yasaklayan sensin. Onca yıl Kürt sözcüğünü, Kürdistan sözcüğünü telâffuz edeni hapse atan sensin. Bilmiyor musun bunları? Bunları yapan sensin.
Bunları yaptığın için Kürtleri soğuttun. Bunları yaptığın için Kürtleri devlete yabancılaştırdın.
Diyarbakır Askeri Cezaevi gibi işkencehaneler kurduğun için, faili meçhul cinayet işleyen çeteler kurduğun için, korkunç hukuk boşluklarında Susurluk’lar, Ergenekon’lar yarattığın için, hukuku askıya alıp insan haklarının canına okuduğun için, bütün bunları yaptığın için dağa ittin insanları...
Bütün bunları yaptığın için Kürtler dağa çıkan insanlara sempati duydu, onların arkasında durdu.
(…) Hey sen! Farkında mısın?
Bu ülke günün birinde bölünürse, senin yüzünden bölünür. Kürt açılımına karşı çıktığın için, demokratik açılıma karşı çıktığın için, barış sürecine karşı çıktığın için bölünür.
Hey sen, asıl bölücü sensin! Ama başaramayacaksın.
Çünkü barış ve demokrasiyi sevenler sana bu fırsatı vermeyecek.”
Vur, vur kafasına kafasına! (Aslı Aydıntaşbaş – Milliyet)
Aslı Aydıntaşbaş da “Kürt açılımı”mının Meclis’e gelmesi ve muhalefetin yaklaşımı üzerine kaleme aldığı yazıda, sergilenen tavırlarla Türkiye’ye travma yaşatılacağını belirtti. Meclis’teki küfürlü oturumlarda Kürt sorunu ve açılımın özüyle ilgili tek bir ciddi tartışma yaşanmadığına dikkat çeken Aydıntaşbaş, hükümetin açılımın tartışılması için 10 Kasım’ı seçmesinin halkla ilişkiler hatası olduğunu, ancak muhalefetin de “Vatanı böldürtmeyiz” edebiyatını bırakıp öze ilişkin açıklamalar yapması, çözüm önerileri sıralaması gerektiğini yazdı. Aydıntaşbaş’ın yazısından bazı bölümler de şöyle:
“(…) İki şey isterdim. Hükümetten duymak istediğim, bu açılım yapılmazsa Türkiye’yi içte ve dışta nasıl bir senaryonun beklediği; muhalefetten duymak istediğim ise, hükümetin adımlarını beğenmiyorlarsa kendilerinin PKK’yı nasıl dağdan indirmeyi planladığıydı.
Maalesef karşılıklı suçlama seanslarında umduğumu bulamadım. Yarın da durumun farklı olacağını düşünmüyorum.
Oysa durum ortada. Adına ne derseniz deyin, bu ülkenin Kürt açılımını yapmama gibi bir lüksü yok. Statüko, içerideki sosyal yapı ve dış dünyadaki gelişmeler nedeniyle artık sürdürülebilir olmaktan da çıktı. Üstelik yapılması gerekenler de üç aşağı beş yukarı belli: Bir yandan Kürt kimliği çerçevesinde özgürlükleri genişletmek, insanların aidiyet hissini güçlendirmek; diğer yandan, havuç-sopa siyasetiyle PKK’yı dağdan indirmek.
Emin olun, bunu bugün AK Parti yapmazsa yarın iktidara kim gelirse o yapacak. Türkiye tarihin doğru cephesinde olmak istiyorsa, bunu ancak Kürt sorununu çözerek yapacak.
Gel gör ki, Ankara egosuna teslim olmuş vaziyette. Kavganın dayanılmaz cazibesi, siyaset erkini esir almış. İtiş kakış ve kan görmek istiyorlar.”
CHP açılımı yavaşlatmayı başardı (Mehmet Ali Birand – Posta)
Mehmet Ali Birand, 10 Kasım’da “Kürt açılımı”nın Meclis’e gelmesi ve CHP’nin gösterdiği tavırla açılım sürecinin yavaşladığını yazdı. Yaşanan manzaraların üzücü olduğunu belirten Birand, bu manzaralar nedeniyle AK Parti yönetiminde derin bir hayal kırıklığı oluştuğunu, Erdoğan’ın CHP’yi yanına çekemediğini kaydetti. AK Parti’nin hiçbir zaman MHP’den destek beklemediğini, ancak CHP gibi Kürt sorununda ilk adımı atmış bir partiden daha anlayışlı bir muhalefet umduğunu yazan Birand, “Eğer CHP biraz esnek veya anlayışlı davransa AK Parti’nin işi çok kolaylaşacaktı” dedi. Birand’ın yazısından bazı bölümler de şöyle:
“(…) Baykal da, Erdoğan’ın bu senaryosunu gördüğünden dolayı olacak, AKP’ye hiç müsamaha göstermedi. Çok sert bir muhalefet yaptı. Açılımın başarılı olması durumunda AKP’nin özellikle Güneydoğu’da oy patlaması yapacağını düşündüler belki de. Baykal, AKP’nin oyunu kesmek ve Açılım aleyhtarı kesimin tüm oylarını da MHP’ye kaptırmamak için kollarını sıvadı ve MHP’nin söylemi kadar sert bir tutum takındı. Baykal bu yaklaşımıyla, Ulusalcı ve laik oylar kadar, milliyetçi oylara da ortak oldu. Bahçeli, bu hiç beklemediği ortağı saf dışı edemeyeceği için, ses tonunu arttırmaktan başka birşey yapamayacak noktaya geldi.
Gördüğünüz gibi, bir yandan Kürt açılımı, öte yandan ise seçim hesapları yapılıyor. Ülkenin en önemli sorunu da abuk sabuk bir yöne kayıyor.
(…) 10 Kasım ısrarı, AKP’ye hiçbir şey kazandırmadı. Hatta Kürt Açılımını bile bir oranda zedeledi. Muhalefetin duyarlığına dikkat edilip, 11 veya 12 Kasım günlerine taşınmış olsaydı, belki yine aynı gerilim yaşanacaktı, ancak işin içine Atatürk sokulmayacaktı.
AKP’liler kabul etmeli ki, ya kafalarındaki hesaplar tutmadı veya hesapsızlıkları nedeniyle gerilim arttı.
Kamuoyuna yansıyan görünüm, ‘Hırçın bir muhalefet’ ve ‘Muhalefetin hırpaladığı bir iktidar’ şeklinde oldu. Kimbilir, belki de AKP’nin istediği budur...”
Açılımın açılımı (İsmet Berkan – Radikal)
İsmet Berkan, ideal bir dünyada Kürt sorununa nasıl çözüm bulunabileceği sorusuna yanıt arıyor bugünkü yazısında. “Herhalde önce hükümet çıkar, sorunu nasıl çözeceğine ilişkin önerilerini/projelerini anlatırdı, büyük ihtimalle parlamentoda. Sonra muhalefet çıkar, hükümetin projeleri/önerileriyle ilgili yapıcı eleştiriler getirirdi. En sonunda da olumluda bir uzlaşmaya varılır, yapılabilir olanlar hemen hayata geçirilir, sorunun kalıcı bir biçimde çözülmesi sağlanmaya çalışılırdı” diyerek ideal bir dünyada çözümün nasıl olması gerektiği konusunda reçete veren Berkan, Türkiye’nin ideal olandan bir hayli uzak olduğunu, bu nedenle çözüm arayışlarının farklı olduğunu yazdı. Berkan’ın yazısından dikkat çeken bazı bölümler ise şöyle:
“(…) Aslında aylar önce de yazdım, kısa süre önce oyun teorisi bağlamında tekrar ettim: ‘Kürt açılımı’ denen şey, biraz da oyunun doğası gereği olarak, hükümet tarafından tek taraflı atılacak adımlarla yürüyecek bir süreç.
Art arda birçok adım atıldıktan, süreç ilerledikten sonra, bir ihtimal PKK’nın da oyuna katılması olasılığı belirecek.
Bunu da hemen olumlu algılamayın, belki de bu tek taraflı yürüyecek sürece PKK’nın cevabı şiddeti yeniden başlatmak ve böylece süreci durdurmaya çalışmak şeklinde olacak.
Ve PKK bu şiddeti yeniden başlatma işini, kusuru Türk Silahlı Kuvvetleri’ni töhmet altında bırakacak, bu sayede hükümetle TSK’nın arasına güvensizlik sokacak, ‘Ergenekon’ tartışmalarını yeniden alevlendirecek şekilde de yapabilir.
Kısacası, ‘açılım’ın kendisi zaten başlı başına büyük riskler içeren bir şey iktidar partisi açısından. Daha şimdiden Ak Parti bir milliyetçi kuşatmanın etkilerini hissediyor. Buna bir de PKK’nın şiddetinin yeniden başlaması, şehit cenazelerinin yeniden gündeme gelmesi eklenirse durum çok vahim olabilir.
Yarın Meclis’te yapılacak oturum o bakımdan benim için bir başlangıç değil. Sürecin ilk dönemlerindeki bir nokta, o kadar.”
Açılımın açmazları (Cüneyt Ülsever – Hürriyet)
Cüneyt Ülsever, “Kürt açılımı” ve “tarihi fırsat” deyimlerinin siyaset arenasına 6 ay önce Mayıs 2009’da düştüğünü hatırlatarak, sözü edilen “tarihi fırsat”ın TSK ile hükümet arasındaki uyum olduğunu yazdı. “Kürt açılımı”yla ilgili henüz somut şeyler bilmediklerini belirten Ülsever, yazısında şu ana kadar ortaya çıkan somut adımları da sıralaayarak durumu eleştirdi. Ülsever’in yazısından bazı bölümler de şöyle:
“(…) Atalay doğru bir özetleme yapıyor. Hedef:
1) Terörün sonlandırılması.
2) Demokrasinin standartlarının yükseltilmesi.
Ancak zaten ‘açılımın’ 6 aydır açılamamasının nedenleri de bu hedeflerde gizli.
İkisi de “yukarısı bıyık, aşağısı sakal” kıvamında. Neden?
1) İkincisinden başlayalım:
Demokrasinin standartlarını yükseltmek TBMM’nin işi. Bazı kanunlarda ve hatta Anayasa’da değişiklik yapmak gerekiyor.
İşte burada AKP’nin içine düştüğü ikilem ve engeller ortaya çıkıyor. Ancak engel muhalefet değil. Bizzat AKP milletvekilleri!
Eğer, hükümet Kürtler adına konuşanların ifade ettiği 1) anayasal kimlik tanımı, 2) ana dilde eğitim, 3) yerel yönetimlere geniş özerklik vb. gibi talepler konusunda ‘açılım’ yapmaya kalkarsa örneğin Diyarbakır, Van, Mardin milletvekillerini tatmin edecek ‘açılımlar’ Edirne, Yozgat, Samsun, Antalya, Erzurum milletvekillerini tatmin etmeyecek. Tersine Edirne, Yozgat, Samsun, Antalya, Erzurum milletvekillerini kızdırmadan yapılacak ‘açılım’ ise Diyarbakır, Van, Mardin milletvekillerinin dişinin kovuğunu doldurmayacak.
AKP demokratik standartların yükseltilmesi konusunda iki arada bir derede.
2) Terörün sonlandırılması ise tek bir şarta bağlı.
Silahı tutanı silah bırakmaya ikna etmek.
Bunun da tek muhatabı var: PKK!
DTP’nin PKK’nın siyasi uzantısı olarak arabuluculuk yapmasına bizzat PKK engel oluyor. DTP çaresizliğini açıkça ifade ediyor.”
Solsuz Meclis hali (Mahmut Övür – Sabah)
Mahmut Övür, Türkiye'de bir muhalefet sorunu olduğunun, 10 Kasım'daki açılım tartışmalarında bir kez daha görüldüğünü dile getirdi. Tartışmaların, küfürleşmelere varan gerilimin eleştirilebileceğini ancak asıl dikkat çekici olanın çözümcü siyaset üretemeyen muhalefet olduğunu belirten Övür, ne CHP ne de MHP’den Kürt sorununun çözümüne ilişkin ter bir öneri gelmediğinin altını çizdi. Övür’ün yazısından bazı bölümler ise şöyle:
“(…) Eski bir CHP'li, bugünkü CHP yönetiminin bu noktaya gelişinin bile kazanç olduğunu şu sözlerle dile getiriyor:
‘CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın SHP'nin 1989 yılında hazırladığı Kürt Raporu çizgisine gelmesi, Kürt açılımı açısından alınmış en önemli mesafedir…’
Doğrusu 'Demokratik Açılım'ın tartışıldığı Meclis Genel Kurulu'nu izlerken, Türkiye'nin sosyal demokrat bir partiye acil ihtiyacı olduğu çok açık biçimde kendini gösterdi.
CHP yönetimini ‘sosyal demokrat olmamakla’ eleştirerek sadece yönetimden istifa eden Ankara CHP Milletvekili Eşref Erdem ise şöyle diyordu:
‘Meclis'teki tartışmaları izlerken üzüldüm. Sosyal demokrat bir parti olsaydı çok daha ciddi bir uzlaşmanın olacağını zannediyorum. Yazık oldu. CHP'nin bu noktaya gelmesi, CHP içinde ciddi bir sol kanadın olmamasından kaynaklanıyor. Parlamentodaki tavrı çok doğru değil. Pankart açmayı TBMM'nin konumu ile bağdaşır görmüyorum. Bunlar TBMM çatısı altında yapılmaması gereken şeyler daha ağırbaşlı tavır koymak gerekir. Sürekli olumsuzun üzerine bir politikayı inşa etmeye çalışan bir anlayış var. Bu anlayışın seçmenden çok fazla rağbet göreceğini zannetmiyorum.’”
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.