FIRAT ANLI: GERÇEK 2. CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİMDİ BAŞLADI
20 yıldır Kürt siyasi hayatının içinde olan Fırat Anlı: Kürtler 'Biz alacağımızı aldık' deyip sırtını dönmeyecektir. AK Parti'yle rekabeti en üst seviyeye çıkaracağız..
25 Mart 2013 Pazartesi 04:26
Neden
Eski Yenişehir Belediye Başkanı ve hukukçu Fırat Anlı (42), 20 yıldır Kürt siyasi hareketinin içinde. KCK davası nedeniyle 3 yıldan fazla süre hapis yattı, geçen ay serbest bırakıldı. Hareket içinde önemli bir yeri ve etkisi var. Öcalan’ın mektubu okunduğunda elbette o da Newroz Meydanı’ndaydı. Ne hissettiğini, bundan sonra Kürt siyasetçiler olarak nasıl bir yol izle-yeceklerini konuştuk.
Siz de oradaydınız… Newroz Meydanı’nda Öcalan’ın ‘Silahlı mücadele bitmiştir’ çağrısı okununca kalabalıkta bir şaşkınlık oldu mu?
Şaşkınlık değil de bir garip burukluk diyelim. Yıllardır süren bir şeyin bitmesinin getirdiği bir burukluk. Bu hepimizde vardı aslında. Olacağını biliyorsunuz, basın günlerdir yazıyor ama o anda 30 yıllık mücadele gözünüzün önünden şerit gibi geçiyor. Yaşanan acılar, kaybettiklerimiz, kazandıklarımız… Tümünün bileşkesi bir his yayıldı diyebilirim. Bir de ters Habur psikozuna girildi.
Ne demek o?
Habur’da aşırı bir sevinç yaşamıştık. Bitiyor ne güzel, demiştik. Ama burnumuzdan geldi. Herkes sevindiğine pişman oldu. Travma toplumuyuz biz. Aşırı sevinsek acaba Türkiye ne diyecek diye düşünür olduk. Bir de tabii halen insanlarda bu iş gerçekten bitiyor mu, bitiyorsa nasıl bitecek sorularının cevabı yok.
Sizde var mı o cevap?
Hükümetin tam olarak ne planladığını bilemediğim için net bir cevabım yok. Meclis sürece dahil edilecek mi, sınır dışına çekilmekle ilgili bir mevzuat düzenlemesine gidilecek mi ya da Kürtlerin sivil mücadelesinde ifade özgürlüğünün önünü açacak düzenlemeler yapılacak mı? Henüz bilmiyoruz.
Öcalan niye mektupta bu sorunlara değinmedi sizce?
Mektup daha çok Kürt ve Türk kamuoyuna yazılmıştı. Öcalan’ınki son derece önemli stratejik bir karar. Bu yıla, bu döneme özgü değil. Sınır dışına çekilmenin ötesinde artık silahlı mücadelenin biteceğini söylemek çok başka bir durumdu. Herkes ateşkes çağrısı bekliyordu ama bu kadarını değil açıkçası. O nedenle belli bir süre insanlar bu kararı enine boyuna tartışacak.
“Öcalan’ın kararını doğru bulmuyorum” diyen çıkar mı?
Öcalan çok önemli bir siyasi figür. Bir fenomen. Kürtlerin önemli kısmı için mitolojik diyebileceğimiz bir karakter. O derece etkili. Yüzlerce insanın onun için kendini yaktığını, binlercesinin açlık grevine girdiğini unutmayalım. Bu yüzden ne olursa olsun “Bu kararı verdiyse, başkanın bir bildiği vardır” noktasına gelir Kürtler. Bir yandan da gerçekçi olmak lazım. Newroz alanında bir mektup okundu ve barış geldi sanrısına düşmeyelim. Keşke öyle olsa… Bu yeni durumun hazmedilmesi zaman alacak. Devlet aklına karşı Kürtlerin güvensizliği bu zamanı uzatacak önemli faktör.
Öcalan güveniyor demek ki…
Siz de yazdınız bunu. 1995’ten bu yana Öcalan’ın tüm demeçlerinde ve yazılarında silahsız mücadele vurgusu ve öngörüsü mevcuttur. Dolayısıyla Öcalan bu kararı aslında hükümetten bağımsız aldı. Bir yanda da 2000’de yaşanan geri çekilmeden edinilen tecrübe duruyor.
Nasıl bir tecrübe o?
Sadece geri çekilmeyle, silahların susmasıyla Kürt sorununun çözülmediğini artık biliyoruz. Öcalan’ın söylediği de zaten mücadelenin bitmesiyle ilgili değil. Artık silah kullanılmayacak ama haklar için mücadeleye devam edilecek. Yani Kürtler kendini korumayacak anlamı çıkmasın. Sadece Türkiye’deki hak arayışlarında artık silah kullanılmayacak. Bunu söyleyebiliriz.
Kandil ne yapacak bu durumda?
Öcalan’ın örgüt üzerinde inanılmaz bir etkisi vardır. Tek tek bireylerden tutun da tüm kurumsal yapıya kadar istisnasız onun sözüne uyulur. Tek bir ayrışma olmaz. Ki zaten böyle büyük ve stratejik kararı başka birinin alması da mümkün değildi. Özellikle de Kürt sorununun belki de en zor döneminden geçtiğimizi düşünürsek, Öcalan’dan başkası silah bırakıyoruz diyemezdi.
Kürt sorununun en zor döneminden kastınız nedir?
Kürtlerdeki duygusal kopuşun boyutu çok büyüktür. Bu kopuş 2000’lerden sonra öyle derinlere indi ki görünmezlikten çıktı. Biz Kürt sorununda doğru soruyu soramı-yoruz: Çözüm mü? Barış mı? Çözüm, Kürt sorununa yol açan yasaları değiştirmek, anayasada düzenleme yapmak, anadilde eğitimin önünü açmak hatta Kürtlere özerklik vermek şeklinde olabilir. Bunlar çözümün gerekleridir ama barış anlamına gelmez.
Barış nedir öyleyse?
Sevinçte ve kederde ortaklaşabilmektir. Biz yıllardır birbirimizin kederine seviniyor, sevincine kederleniyoruz. Yasına düğün, düğününe yas gibi bakıyoruz. İnsanlıktan çıktık. Şimdi bu yarayı Türkiye’nin doğusunda ve batısında nasıl kapatacağız, onu öğrenme süreci başladı. Şu anda daha ilk etaptayız. Negatif barışı arıyoruz. Silahların bırakılması insanların canının yanmaması demektir ama asıl hedef horonu birlikte tepmek, halayı birlikte çekebilmek olmalıdır. Biz bunu uzunca bir süredir unuttuk. Bir kuşakla, iki kuşakla giderilebilecek bir yarık değil bu.
Öcalan’ın hellalleşme çağrısı biraz bu kopuşa yönelik miydi?
Evet, Başbakan’ın da böyle bir çağrısı olmuştu. Helalleşme hem İslami hem de feodal referansa göre kültürümüzde önemli bir kavramdır. Ve son noktadır. “Helalleştim” dediğinde artık onun dönüşü yoktur. Cayamazsınız. Öcalan’ın mektubunun en duygusal anı zannediyorum oydu. O gün topluluk iki noktada çözüldü aslında. Birincisi “Biz çok bedel ödedik. Helal olsun” dediğinde. İkincisi de “Zaman helalleşme zamanıdır” sözüyle.
Savaşla birlikte büyüyen ‘fırtına gençlik’ dediğimiz çocuklar nasıl yorumlar bu mektubu?
Ben kaç kez elinde molotof, fırlatmak için bekleyen gençlerin yanına gidip “Serok (başkan) bu yapacağını onaylamaz, sen bilmiyorsun herhalde” diyerek onları vazgeçirmişimdir. Yani bizatihi Öcalan’ın söylemesi gerekmiyor, onun adına biri “Artık bunu yapmayacaksınız” dese bile kâfidir. Tepkilerini uç noktada yaşayan gençleri kontrol için tek şansımız Öcalan’dır. Legal siyaset, hatta Kandil bile zaman zaman onları ikna ve kontrol etmekte zorlanır. Maalesef bu noktaya gelindi.
Kürt siyasi hareketinin bundan sonraki tavrı nasıl şekillenecek?
Bir süredir Türkiye’nin batısında “Bakın kendi kendileri çekiliyorlar, karşılığında biz hiçbir şey vermedik” imasında bulunuluyor. Bu gerçekçi bir yaklaşım değil. Ne Kürtler bunu kabul eder, ne de Türkler buna inanır. O yüzden kamuoyunun doğru biçimde bilgilendirilmesi gerek. Elbette silahsız bir çözüm hepimizin ortak arayışıdır. Ama bunu yapıyor olmamız, taleplerimizden vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyor. Biz AK Parti’yle, özellikle kendi bölgemizde, sonuna kadar siyasal mücadelemizi sürdüreceğiz. Rekabeti en üst seviyeye çıkaracağız. Ve halkımıza yeni dönemi anlatacağız.
Örneğin Suriçi’nde orta yaşlı, ailesinden birilerini çatışmada yitirmiş bir kadına, niye silah bırakıldığını nasıl anlatırsınız?
Savaşın kazananı olmaz. Vurarak, kırarak, öldürerek şunları elde ettik, şunları edemedik hesabı da. Aslında onlar biliyor. Neyi biliyor biliyor musunuz… ‘Ben yoktum. Varlığım inkâr edilmişti. Kürdüm demeye utanıyordum. Dilim yitirilmek üzereydi. Horlanıyordum. Dışlanıyordum. Bir ulusal bilinçten yoksundum. Uzayda bir boşluktum. Artık değilim.’ Bunu ve bu noktaya gelinmesinde Öcalan’ın rolünü biliyor. Yani bu saatten sonra biz bilsek ki, önümüzde uçurum var ama hep birlikteyiz, kimse bir saniye bile düşünmeden uçurumun üstüne yürür. Düşsek de artık biz kim olduğumuzu biliyoruz ve bir bütünüz. Bu gelinen noktayı küçümsememek lazım. O yüzden kimse “Ne kazandık ki silahları bıraktık” demez. Ve kimsenin de bizim siyasi olarak yapacaklarımızdan şüphesi olmaz. Gerçi bu süreçte sarf edilen bazı sözler canımızı acıttı ama olsun.
Ne gibi?
Türkiye’deki sol aydın kesimin şüpheleri diyeyim. Kürt siyasi hareketi bu coğrafyanın fikirsel altyapısı ve tecrübesi en kuvvetli hareketidir. Kürtlerin demokrasi bilincinin küçümsenmesi kırıcı oluyor açıkçası. Bu sürecin parçasıyız diye AK Parti’yle hareket ediyoruz zannedilmesin. Biz dün nasıl işçi hakları, iş güvenliği, insan hakları için uğraşıyorsak, bugün de uğraşacağız. Dün nasıl HES’lere karşıysak bugün de karşıyız. Ve demokrasiyi sadece Kürt bölgesi için değil Türkiye için istiyoruz. Kürtlerin haklarının verilmesi Türkiye’nin tamamı için demokratik bir adımdır, evet. Ama bizim demokrasi anlayışımız sadece kendi hayatlarımızla sınırlı değildir. Bu da böyle bilinsin isterim.
Öcalan’ın mektubunda ‘Ortak birleştirici İslam’dır’ sözlerine ne diyorsunuz?
Doğru çünkü 90 yıllık Cumhuriyet bu toprakların insanlarını birleştirmek için başka bir ortak değer yaratamadı. Yurttaş ve devlet arasındaki ilişki çok kötüydü. Bugün bunun sancılarını yaşıyoruz. Yeni bir paradigma yaratmak istiyorsak, 1923 Cumhuriyeti’nden medet ummamalıyız. Evet, bugün yeni bir Cumhuriyet kurmak zorundayız. Ve bence gerçek ikinci Cumhuriyet şimdi başlıyor. Öncekiler rötuşlardan ibaretti. Artık Kemalizm bu devletin ideolojisi olmaktan çıkmıştır. Ulus devlet kavramı da bu ülkenin giyebileceği bir elbise değildir. Ülkenin farklı etnik, dinsel ve cinsel grupları için sağlıklı bir yaşam alanı oluşturmak şarttır. Ve bunlar için AK Parti’den bir beklentimiz yok. Biz sivil toplum örgütü değiliz ki. Siyasi bir hareketiz, ülkenin ihtiyaçları belliyse, ona göre çalışırız. Örneğin, Türkiye içinde özerk bir Kürdistan devleti kurulsa dahi, Kürtler “Biz alacağımızı aldık” deyip sırtını dönmeyecektir. Çünkü biz Kürt olduğumuz için bu mücadelenin içerisinde değiliz.
Nasıl yani?
Zannedildiği gibi ilkel bir Kürt milliyetçiliği değil bizim yaptığımız. Vedat Aydın, Mehmet Sincar, Ape Musa, Türkiye sendikal ve devrimci hareketinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. PKK’nın içinde de Türkiyelileşme, Türkiye için mücadele etme konusunda yıllardır bir fikir birliği vardır. Evet, hakkı yenen en büyük grup şu anda Kürtlerdir ama bizim demokrasi ve hak mücadelemiz asla bununla sınırlı değildir. Ben kendimi İstanbul’daki, İzmir’deki, Karadeniz’deki mücadelenin bir parçası olarak görüyorum. İş kazaları, Dilovası’ndaki kanser salgını da beni ilgilendiriyor. Biz daha dün yola çıkmış marjinal bir hareket değiliz. (Radikal)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.