22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır7°C
  • Ankara12°C
  • İzmir15°C
  • Berlin2°C

FEHİM TAŞTEKİN: KÜRTLER TARİHİ TRAJEDİYİ FIRSATA ÇEVİRDİ

Gazeteci Fehim Taştekin, Suriye’de iç savaş ve Kürtlerin konumları konusunda değerlendirmelerde bulundu.

Fehim Taştekin: Kürtler tarihi trajediyi fırsata çevirdi

27 Mart 2014 Perşembe 08:57

Gazeteci yazar Fehim Taştekin, Suriye’de yaşanan iç savaş sırasında Kürtlerin son derece stratejik bir akılla hareket ettiğini belirterek Kürtlerin tarihi trajediyi bir fırsata çevirdiğini ifade etti.

Fehim Taştekin, Suriye’de iç savaş ve Kürtlerin konumları konusunda yaptığı değerlendirmelerde Kürtlerin savaşın yaşadıkları bölgelere taşmasını önleyip öz yönetimlerini kurduklarına dikkat çekerek “Kürtlerin bölünmüş yapısı isteseler de bu bölgeyi bütünüyle ellerinde tutamayacaklarını düşündürüyordu bana. Fakat olaylar Kürtlerin böylesi bir adım atmalarına imkan da verdi. "Bu bir tarihi fırsat" dememin nedeni, öncelikle rejim Kürt cephesi açmak istemeyerek Kürtlere kendi alanlarında hareket imkanı sunmuş oldu” dedi.

Kürtlerin uluslararası alanda radikal İslamcı Selefi grupların sızmasını engellemelerinin uluslararası alanda müthiş bir ilgi topladığını belirterek “Amerika da dahil hiç kimse Kürtlere "Aferin!" demiyor. Kürtleri muhatab almak istemiyor ama bir tarafıyla da Kürtlerin bu yaptığını da görmezden gelemiyor. Kürtler burada kriz yönetiminde kendi iç dinamiklerini fevkalade mobilize etmeyi başardılar. Bir şeyi yapmak istersiniz, onun için bir insan kaynağınız olacak, silah gücünüz olacak ve bunu mobilize edebileceksiniz. Bu yönetsel bir yetenek gerektirir. YPG de bunu yaptı. Başka bir şey daha yaptı. "Ben sadece Kürtlerden ibaret bir ülke, ve Kürtler için savaşmıyorum" dedi. Diğer etnik unsurları, dinsel unsurları da kendi içine almayı başardı şeklinde konuştu.

Gazeteci Fehim Taştekin'e sorulan sorular ve yanıtları... 

-Ortadoğu'ya dönecek olursak. Sıcaklar kuzeye kaydı gibi görünüyor oysa Rojava, Şam, Halep hala oldukça karışık. Türkiye'nin gündemine zaman zaman girmekle birlikte, gündemden de hiç çıkmıyor. Bir sabah uyanıyoruz, savaş başlamış oluyor. Akşama savaş bitti sanıyoruz. Tüm bu karmakarışık Ortadoğu gündeminin son zamanları için neler söyleyeceksiniz?

Şimdi Suriye'de Proxy savaşını (Vekalet Savaşı) yürüten, aktörlerin kendi aralarında ciddi sorunlar ortaya çıktı. Ve sahada rejim güçleri son zamanlarda Kalamun Savaşı'nı kazanır bir görüntü veriyorlar. Yani Lübnan hattını önemli bir ölçüde muhaliflerden temizleyebildiler. Hizbullah'ın, İran'ın desteğiyle önemli ölçüde mevzi kazandığını görüyoruz. Aktörler arasında Suudi Arabistan ile Qatar çok ciddi olarak birbirleriyle kanlı bıçaklı hale geldiler. Suriye yüzünden değil tabi. İhvan nedeniyle ve Mısır'daki darbe ve darbeci yönetime yaklaşımları nedeniyle aralarında ciddi bir kriz var. Diplomatik ilişkiler kesilmiş durumda. Bu Suriye'deki işbirliğini etkileyebilir tabii ki. Muhalifler açısından ciddi bir dağılma söz konusu hatta yabancı savaşçıların Suriye'den ayrılmaya başladığına dair iddialar geliyor. Bunlar daha çok Suriye yanlısı kanallardan geliyor. Ama El Kaide'nin orada fiili bir hakimiyet kurması karşısında Esad rejiminin argümanları çok güçlendiği için muhalefet savaşını bu sefer Kaide'ye karşı yönlendirdi ve kendi aralarındaki çatışmalar da binlerce kişi öldü. İki Kaide grubu birbiriyle çatıştı. Selefi gruplar IŞİD'la çatıştılar. Bu çatışma rejimin işine yaradı. Saha böyle bir gelişme söz konusu fakat Kuzey hala son derece belirsiz ve kendi haline terk edilmiş durumda. Türkiye'nin sınırlarının olduğu bölgelere yöneldiği takdirde iş nasıl değişecek bilmiyoruz. Şimdi Amerika, Suudi Arabistan'la birlikte silahlı grupları yeniden organize etmeye çalışıyor. En azından pazarlık gücünü tamamen kaybetmemek için bunu yapıyor. Ama buradan da çok netice alamıyor. Güney Cephesini kurdular, yeniden organize ettiler. Kuzey'de bir cephe kurdular, İslami Cephe ismiyle. Bu cephe hem Kaide'ye hem rejime karşı savaş veriyor. Ama buradan hiçbir şekilde rejimi zorlayacak bir netice elde edemediler. Güney cephesinde de ne çıkar onu bilmiyoruz. Ben çok fazla rejimi zorlayabileceklerini düşünmüyorum. Çünkü Hizbullah ve İran son derece kararlı rejimle birlikte hareket etmek konusunda. O iki cepheden gelen katkı rejimin elini önemli ölçüde güçlendiriyor. Kriz bu şekilde uzun süre devam edebilir.

-Geçtiğimiz hafta Qamişlo'da, çok fazla kan dökülen çatışmalar yaşandı. YPG ve diğer muhalifler arasındaki çatışmaların yanı sıra, YPG ile Esad arasında da çatışmalar ara ara nüksediyor. Benzeri çatışmalar oldu geçtiğimiz hafta. Siz Esad'ın gücünü Rojava üzerinde test etmesini, bu bölgede zaman zaman güç gösterisi yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kamışlı'da, Haseke'de bir adı konmamış mutabakat var. Yani rejim güçleri ile YPG güçleri birbirlerini gördükleri zaman sırtlarını dönmeyi tercih ediyorlar. Çatışmamayı tercih ediyorlar. Kaçınılmaz çatışmalar oluyor. Burada çatışmamak Kürtlerin de işine geliyor. Esad'ın da işine geliyor. En azından yeni bir cephe açılmış olmuyor ve Esad başından beri belli yerlerde Kürtlere zarar verdi. Bombalamalar yaptı. Fakat genel çerçeveyi bozmadı. Kürtlerle yeni bir cephe açmama konusundaki tutumunu değiştirmedi. YPG de bunu istemiyor. Orada gücünü nereden alıyor? Bir kere iç dinamikler açısından Türkiye'de önemsizleştirilen bir şey var, Esad'ın şöyle ya da böyle bir halk desteği var! Hala şehirlerde Esad için gösteriler yapılıyor. Bu aslında Esad'dan ziyade, devletin varlığını korumak isteyenlerin tepkileri. Dış güçlere karşı bir duruş var. Hangi ülkeyi bu şekilde karıştırsanız, iç dinamikleri o devletin etrafında kenetlenirler. Bunun gücüdür bu. Ana omurga hiçbir zaman çökmedi. Saddam devrildiğinde bir gün içerisinde bütün askerler üniformalarını çıkardılar. Ertesi gün Irak Ordusu yoktu!

-Bu nedenle Suriye'nin bölgesindeki hiçbir ülkeye benzemediği söyleniyor ya...

Yani bu gücün sebebidir ki, çatışma başladı diye askerler üniforma çıkarmadı. Terk edenler oldu ama bunlar çok değil. Savaşmak istemeyenler gittiler. Arap milliyetçiliğinin, Suriye milliyetçiliğin bu güçte etkisi çok. Esad'tan çok hoşlandıkları için değil, ülke kurtulsun mantığındalar. Azınlıklar da kendi kaderlerini Esad'la özdeşleştirdiler ve Esad rejimi yıkıldığı takdirde kendilerinin de yok olacağını düşündüler. Bu yüzden var güçleriyle savaştılar. Muhaliflerin elinde kent olarak sadece Rakka var. Diğer kentlerin tümünün kontrolü devletin elinde. Halep bölünmüş durumda. Ama Halep'in de iskeleti rejimi ayakta tutan güçlerin elinde. Bu rejimin nereden beslendiğinin fotoğrafı budur.

KÜRTLER TARİHİ TRAJEDİYİ TARİHİ FIRSATA ÇEVİRDİLER

-Sizin Suriye'nin kuzeyi-Türkiye'nin sınır dediğiniz bölgeye, Rojava'ya dönecek olursak. Bölge kantonlara ayrıldı ve meclislerini kurdular. Yönetimsel çalışmalar yapılıyor. Üstelik de modelleri bir çok Avrupa ülkesinin standardını aşacak ölçüde yüksek. Rojava'yı nasıl görüyorsunuz siz?

Kürtler son derece stratejik bir akılla hareket ettiler ve hem savaşın ateşinin kendi sokaklarına, evlerine taşınmasını önlediler hem de öz yönetimlerini kurdular. Yani tarihi trajediyi tarihi fırsata çevirdiler. Bu açıdan önemli bir modeldir.

-Suriye'de çatışmaların ilk başladığı dönemde, Rojava'nın bugününü tahmin ediyor muydunuz?

Hayır, beklemiyordum. Belli karışıklıklar kontrol edilemez diye düşünüyordum. Kürtlerin bölünmüş yapısı isteseler de bu bölgeyi bütünüyle ellerinde tutamaycaklarını düşündürüyordu bana. Fakat olaylar Kürtlerin böylesi bir adım atmalarına imkan da verdi. "Bu bir tarihi fırsat" dememin nedeni, öncelikle rejim Kürt cephesi açmak istemeyerek Kürtlere kendi alanlarında hareket imkanı sunmuş oldu. Bir diğeri, buraya gelen Radikal İslamcı selefi grupların sızmasını Kürtler önleyerek uluslarası alanda müthiş bir ilgi topladılar. Adı konulmamış bir meşruiyet elde ettiler. Amerika da dahil hiç kimse Kürtlere "Aferin!" demiyor. Kürtleri muhatab almak istemiyor ama bir tarafıyla da Kürtlerin bu yaptığını da görmezden gelemiyor. Kürtler burada kriz yönetiminde kendi iç dinamiklerini fevkalade mobilize etmeyi başardılar. Bir şeyi yapmak istersiniz, onun için bir insan kaynağınız olacak, silah gücünüz olacak ve bunu mobilize edebileceksiniz. Bu yönetsel bir yetenek gerektirir. YPG de bunu yaptı. Başka bir şey daha yaptı. "Ben sadece Kürtlerden ibaret bir ülke, ve Kürtler için savaşmıyorum" dedi. Diğer etnik unsurları, dinsel unsurları da kendi içine almayı başardı.

-Suriye gibi etnik ve dinsel anlamda oldukça karışık bir ülke için Rojava'nın şimdiki yönetsel yapısı ne ifade ediyor?

Araplar, Ermeniler, az da olsa Çeçenler temsil ediliyor. Kürtler kendi kentlerini kendi kasabalarını, köylerini bu ateşten koruma başarısını bir prestij olarak, güç olarak kullanıyorlar. Ve bunda da haklılar! Kontrol ettikleri yerlerde büyük oranda çatışma yok, yangın yok, bombardıman yok. Yer yer çatışmalar da olmuyor değil tabi. Çok ciddi kayıplar oldu. Ama şuan Suriye'nin geneline oranla daha güvenli ve korunaklı bir yer. Bu da Kürtlere büyük bir prestij getirdi. Türkiye'ye rağmen, silahlı gruplara rağmen, hatta Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne rağmen... Bunu başardılar. Bu Suriye gibi mezhep ve etnisine açısından çok kozmopolit bir yerde akla en uygun modeli ürettiler. Tabi yarın neye dönüşür bilinmez ama şuanda bir model iddiası var ve çok değerli. Ve eninde sonunda Kürtler, Şam'da bir anlaşma masasına oturacaklar. Taleplerini büyük ölçüde kabul ettirecekler. Bununu kaçışı yok artık. Ben rejim yapısı varlığını sürdürürse, Esad demek istemiyorum rejim yapısı varlığını sürdürürse Kürtlerin bu kazanımlarının çok daha hızlı kabul edileceğini düşünüyorum.

İRAN ROJAVA'YA ŞAM'DAN BAKIYOR

-Son olarak aktörlerden biri İran, tüm bu gelişmelerin neresinde duruyor?

İran, rejime paralel bir tepki veriyor. Kendi Kürt bölgesinde ciddi sorunlar olmasına rağmen Rojava'yla daha kanalları açmayı ve Rojava'yı destekleyen pozisyonunu sürdürmek istiyor. Bu tamamen İran'ın, Şam'dan baktığını gösteriyor.

-Kürtlerin güçlenmesini bir tehdit olarak da görmüyor mu İran? Üstelik bunca ırkçı idam cezaları yaşanıyorken.

Fakat dikkat edin, aynı zamanda Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin iyi ilişkiler içerisinde olduğu yönetim Bağdat'tan çok, İran.

-Tabi Federal Kürdistan'ın Bağdat'tan çok İran'la arasının iyi olmasının, KDP'nin niteliğiyle de ilişkisi yok mudur? Buna bir çıkar ilişkisi çerçevesinde bakmak gayet normal değil mi?

Kuşkusuz öyle. İran'ın PJAK'tan dolayı PKK ile sorunu var ve PYD'yi de onun uzantısı olarak gördüğü için, KDP'yle ilişkisi ile eşit görülemez PYD ile ilişkisi. Ama emin olun İran ezbere politika yapmaz! "Kırmızı çizgim var" diyen bir ülke değil. Sürekli olarak farklı bölgelerde, farklı diyaloglara giren bir yönetim anlayışı var. Çatışma ve kriz bölgelerinde enteresan ve ilginç ittifaklar gerçekleştirebiliyor. O nedenle "Benim düşmanım PJAK'tır" diyerek PYD'yi düşman ilan etmez. Türkiye düz kafa, düz mantıkla "PKK ile savaşıyorum, PYD'de de onun uzantısı, o nedenle PYD'de de benim düşmanım" mantığıyla hareket ediyor. İran bu kadar düz değil. "PJAK benim düşmanım ama PYD ile iyi ilişkiler kurabilirim" diyor.

-Gayet pragmatistçe yani...

Evet, bu konularda İran çok esnek ve mantıklı bakabiliyor. Pragmatist davranıyor. Bu tür yönetim anlayışından da karlı çıkıyor çoğu zaman denilebilir. (Jinda Zekioğlu-anf)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.