'EY EBUZER! ONU ANNESİNİN RENGİNDEN DOLAYI MI AYIPLIYORSUN?'
Bülent Arınç’ın, “Kürtçe bir medeniyet dili değildir” sözü, en hafif deyimiyle medeniyetsizlik ve bilgisizlik örneğidir...
10 Şubat 2012 Cuma 11:27
ilkehaber- özel Bülent Arınç’ın, birkaç gün önce bir Tv kanalında “Kürtçe ana dil de eğitim olmaz, çünkü Kürtçe medeni bir dil değildir” şeklindeki akıllara ziyan sözü, en hafif deyimiyle medeniyetsizlik, nezaketsizlik, ırkçılık ve bilgisizlik örneğidir.
Evet medeniyetsizliktir. Çünkü düşünün bir insan yönetici olacak ve kendi milyonlarca vatandaşının gözünün içine bakarak senin dilin olan Kürtçe medeni değil, dolayısıyla sen de medeni değilsin diyecek. Söyler misiniz Allah aşkına bunu diyen bir insan medeni midir sizce. Zerre kadar medeniyetten nasibi var mı? Normal bir vatandaş dahi kendi komşusu hakkında böyle bir söz kullanır mı. Bir çocuk bile kendi arkadaşına bu nezaketsizliği yapar mı? Nerede kaldı bir bakan.
Bu söz Kemalistlerin, cumhuriyetin kuruluşundan beri, dindar Müslüman çoğunluk, Kürt, Alevi, gayri müslim v.s. kendi dışındakiler için kullandıkları “Bunlar gericidir, yobazdır, çağ dışıdırlar, uygar değiller, iç düşmandır” gibi uygarlıktan nasipsizliğin göstergesi olan hakaret dolu sözlerini hatırıma getirdi. İşin garip tarafı yıllarca bu hakarete maruz dindar kesime mensup bir kişinin aynı insanlık dışı ittihamı ve hakareti Kürtler için kullanması. Kemalistler despotik ve Türk ırkçılığı anlayışı ile Kürtlere bunu hep yapardı; önce Kürtçe diye bir dil yoktur filan dediler. En son Kürtçe de dildir ama çok karışık bir dildir dolayısıyla bu dilde yayın yapılamaz dediler. Kürtlerin çabaları sonucu bu bahaneler de tutmadı ve TRT de 24 saat Kürtçe yayın ve üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı bölümleri açmaya mecbur kalındı. Şimdi de Kürtlerin ve her milletin ana sütü gibi helal ve doğal bir hakkı olan ana dilde eğitim taleplerine ayak direyip bahane üretiyorlar. Nasıl ki dün Kürt ve Kürtçe yoktur deyip diretenlere karşı, Allah’ın izniyle bu gün Kürtçe önündeki amansız ve imansız engelleri aşıp kendini düşmanlarına da kabul ettirmiş ve kendisini inkar edenleri maskaraya ve onların o kem sözlerini hezeyana çevirmiştir. Siz göreceksiniz Sayın Arınç da bu sözüyle, alnına kara bir leke alarak- çok değil kısa bir zaman sonra- gülünç bir duruma düşeceği gibi, o sözü de hezeyanlar defterine kaydedilecektir. Tabi eğer tüm Kürtlerden ve kamuoyundan özür dileyip bu dehşetli hatasını telafi etmezse.
Nezaketsizliktir. Çünkü bir toplumda bir insanın, karşısındakinin medeniyetsiz olduğunu ima eden bir kapalı sözü dahi çok ayıp kaçar. Sahibini de, muhatabını da terletir, kızartır ve en kısa zamanda telafi hissini uyandırır hassas vicdanlarda. Sayın Arınç hiç ima ve iphama gerek duymadan lafını şak diye yapıştırdı. Vay canına cesareti görüyor musunuz. Ve kaç gün oldu hala bir beyan yok. Seksen küsur yıldır bu Kemalist askeri vesayet sisteminin, Kürtlere yaptığı, Üstad Bediüzzaman’ın 5. Şua’da dediği gibi, Firavun’un Hz. Musa’nın kavmine reva gördüğü zulümden aşağı değildir. Ve ülkemizde bu zulme en çok payanda olan ve Kürtlerle ilgili en küçük bir hak talebine karşı çıkanlar, ülkücülerdir. Buna rağmen biz Kürtler, ne Kemalistlerden ve ne de ülkücülerden Arınç’ın bu sözü kadar kaba ve hoyratça bir hakaretli ifade işitmedik. Evet onlar da her fırsatta Kürtlere hakaretlerini sürdürüyorlar; fakat yine de kapalı, ustaca- sözde ve içi boş ta olsa- kardeşlik söylemleri eşliğinde ve zekice yapıyorlar bunu.
Bu söz, aynı zamanda Kürtçe hakkında bir bilgisizlik örneğidir. Bana öyle geliyor ki Kürt tarihini ve edebiyatını ciddi şekilde okumadan, bilinçaltındaki resmi eğitim bilgi/sizliği ile o lafı etti. Çünkü bu devlet Cumhuriyetin kuruluşundan beri, korkunç kara propagandalarla genel Türk kamuoyunun bilinçaltına şunu yerleştirdi: “Efendim Kürt diye bir millet yoktur. Kürtçe diye bir dil zaten yoktur. (Hatırlarsanız daha birkaç ay önce Diyarbakır da bir mahkeme, Kürtçe savunma yapan bir sanık hakkında, “Sanık bilinmeyen bir dilde savunma yaptı, demişti ve savunmasını kabul etmemişti) Kürtçe derme çatma bir dildir. Birbirini anlamazlar. Zaten Kürtler tarihte ne devlet kurmuş ve ne de Kürtçe yazılmış bir kitap var,” gibi iftira ve zırvalarla, bu gün artık deli saçması olduğu ortaya çıkmış ve dalga geçmek ve eski saçmalıklara örnek olarak aktarılan hezeyanları, devlet imkanlarını kullanarak ha bire pompaladı. Zaten yalan ve talan üzerinde kurgulanmış resmi tarihten, başka ne beklenebilir ki. İşte bu ırkçı resmi eğitim tezgahından geçen her kes, az-çok bu kirden kapmıştır ve çok az kişi kendini bundan koruyabilmiştir kanaatimce.
Halbuki Sayın Arınç resmi ideolojinin bu tortusunu üzerinden atıp basit bir araştırma yapsaydı, Kürtlerin teşkil ettiği medeniyetleri, kurduğu devlet ve imparatorlukları ve ta bin küsur yıl önceye dayanan yüzlerce Kürtçe enfes edebi yapıtlar bulunduğunu görecekti. Yazı ve edebiyatın ilk beşiği olan Dicle ve Fırat arası bereketli hilal denen Mezopoyamya’nın hala Kürtlerin coğrafyası ve tarihte de anayurtları olduğunu öğrenecekti. Kürt medreselerinin bin 1390 yıldır(Kürtlerin Müslüman oluşundan beri) Kürtçe anadilde eğitime-ilk, orta, lise ve üniversite seviyesinde -fiilen kaynaklık ettiğini ve bu medreselerde okutulan otuz civarındaki ders kitabının yarıya yakınının Kürtçe ve diğerlerinin de Arapça olduğunu ve eğitimin de bütünüyle Kürt dilinde yapıldığını görecekti. Ve Kürtler ve Kürtçe hakkında böyle bir sözü kullanmaktan haya edecekti kendisi. Ve Kürtçe’nin yıllarca süren ve koskoca devlet imkanlarının kullanılarak dehşetli inkar, imha ve asimilasyon politikalarına maruz bırakılmasına rağmen, yine de dip diri ayakta ve atakta olması, bu tarihsel dayanak ve dinamikten kaynaklandığını derk edecekti. Ve Kürtlerin seksen küsur yıllık- Dersim’den Zilan’a, Ağrı’dan Koçgiriye v.s.- uğradığı Kemalist katliamlara, kırımlara, zindanlara ve işkencelere rağmen, hala bu hak taleplerinde ısrarcı olmaları, bu güçlü ve zengin tarihten geldiğini anlayacaktı. Diyarbakırlı şair hemşerimizin dediği gibi: “Onlar sanıyorlar ki biz sussak, mesele kalmayacak. Halbuki biz sussak, tarih susmayacak. Tarih sussa, hakikat susmayacak. Onlar sanıyorlar ki bizden kurtulsalar, mesele kalmayacak. Halbuki bizden kurtulsalar, vicdan azabından kurtulmayacaklar. Vicdan azabından kurtulsalar, tarih azabından kurtulmayacaklar. Tarihin azabından kurtulsalar, Allah’ın gazabından kurtulmayacaklar.”
Kürt tarihi ve Kürt edebiyatı ile ilgili iki karşılaştırmalı örnek vereyim. Gerçi tarihleri, şahısları, dilleri yarıştırmak ve onları karşı karşıya getirmek, şık değil ve gereksizdir fakat madem medeniyetsizlik gibi ciddi bir hakaret söz konusudur. Eğer bu iftiranın çürüklüğü, açıkça izah edilip ispatlanmazsa, atılan bu pis çamurun izi kalabilir.
Evet Kürtçe medeni bir dildir. Kürtçe ve Türkçe edebiyatı ile ilgili basit bir karşılaştırmalı araştırmada bulunan biri, hemen görecektir ki tarihte ilk Kürtçe ve Türkçe eserler birbirine yakın dönemlerde çıkmıştır. Kaşgarlı Mahmut’un Türkçe Divanı(1073) ile Tahir- i Uryan’ ın Kürtçe divanı(1010) birbirine yakın tarihlerdedir. Hakeza ilk Türkçe ve Kürtçe gazeteler, piyesler, romanlar v.s modern edebiyat ürünleri de, aynı yüzyılda ve birbirine yakın dönemlerde çıkmıştır.
İlk örnek: Bediüzzaman’ın verdiği bir karşılaştırmalı örnek var. Der ki: İslam hikmet şiirinde ve aşk makamında üç şahıs ve eserleri öndedir. Bunlardan biri Mevlana Celaleddin- Rumi, ikincisi Mevlana Cami ve üçüncüsü Mola Ahmed-i Cezeri’dir. Çok ilginçtir bunlardan ilkinin eseri Farsça, diğerininki Arapça ve üçüncüsününki Kürtçedir. Sayın Arınç’a bu Kürtçe şaheseri incelemesini tavsiye ederim. Türkçe bu sıralamada yok. Tabi bu Türkçenin medeni dil olmadığını göstermez.
İkinci örnek: Türklerin ve Kürtlerin kurduğu bir çok devlet ve imparatorluk içinde Türklerin kurduğu Osmanlı ve Kürtlerin kurduğu Eyyubi İmparatorluklarını karşılaştıralım. Eyyubilerin kurduğu medeniyet, gösterdiği adalet hem tüm İslam dünyasını ve hem de düşmanları olan Hristiyan Avrupa’yı kendine hayran bıraktı. Evet fazilet odur ki düşmanları dahi ona şahitlik etsin. Avrupalılar Kürt hükümdarı Seladaddin Eyyubi’yi öve öve bitiremiyorlar. Onun hakkında yüzlerce övgü dolu kitap, roman, v.s yazmışlar. Ben birkaç yıl önce Şam’daki Büyük Selahaddin’nin kabrini ziyaret ettim. Baktım ki kabrinin yanında ihtişamlı ve altın kaplamalı bir boş kabir var. Sordum tarihçe levhasını gösterdiler ve Arapça aynen şunlar yazılı idi: “1900 ler de Şam’ı ziyaret eden Alman Kralı, Büyük Kürt hükümdarı Selahaddin’in kabrini bakımsız görmüş. Ülkesine dönüşte, onun adil ve insaniyet perver bir düşman olmasına hürmeten bu kabri onun için göndermiştir.” Ama Osmanlı Türk sulatanları ise kardeş katli ile, harem sefası ve işki sofraları ile anılıyorlar. İçeriden Aleviler diyor ki Yavuz bize soykırım uyguladı, Ermeniler diyor ki Osmanlı bize soykırım yaptı. Dışarıda yani Avrupalılarca da barbar olarak anılıyorlar. Ben sadece dış ve iç gözlemleri aktardım. Yoksa bunlar benim görüşlerim değil. Ve ben bu eksik ve yanlışları medeniyetsizlik ve medenilik olarak değerlendirmiyorum. Yoksa her devlette ve her millette de iyiler de, kötüler de var kuşkusuz.
Ek bir örnek olarak daha bugünlerde yapılan bir araştırma: “Fransa'da yayın yapan tanınmış dil dergilerinden Le Français Dans Le Monde dergisi dünyanın en etkili dilleri listesini yayınladı. Derginin 335...’inci sayısında yayınlanan listede, resmi dil olmamasına rağmen Kürtçe, binlerce dil arasından etkili ve zengin dil olarak ilk 31’inci sıraya yerleşti. Derginin "etkili ve zengin dil" kriterleri ise, Kürtçe’nin karşı karşıya olduğu toplumsal zorluklar dikkate alındığında oldukça ağır kriterler... Kriterlerde, 'Dili konuşan insanlar sayısı', 'İnternetteki saygınlığı', 'Resmi dil olduğu devletlerin sayısı', 'Yapılan çevirilerin toplamı', 'Bu dille yapılan film, müzik ve yayınlanan kitap sayısı' ve 'Bu dille yazılan gramer kitapları ve dil çalışmaları' gibi temel kriterler bulunuyor. Derginin 5 kritere göre yaptığı çalışma sonucunda İngilizce'nin, dünyanın en etkili dili olduğunu belirlendi. Kürtçe ise, batı dillerinin kültürel mirası, yazılı edebiyat ve sanat üretimlerine rağmen listede saygın bir konumda yer aldı. Kürtçe binlerce dil içerisinde çok sayıda dili geride bıraktı ve batı dilleri içerisinde de kimi dilleri geride bıraktı. Listede Türkçe de yer aldı. Türkiye’nin Cumhuriyetin ilanından sonra Türk Dil ve Tarih Kurumu’nu kurması, yaygın ve örgün eğitimi Latin harfleriyle Türkçe olarak zorunlu hale getirmesi ve yazılı literatüre devlet destekleri sağlamasına rağmen Türkçe, Kürtçe’den sadece 6 sıra ilerde yer aldı.”
Irkçılığa örnek bir söz: Arınç’ın bu sözü, ırkçılık kokuyor diyeceğim ama inanın dinden, İslam dininin ilkelerinden az buçuk haberdar olan biri, bunun hafif kaldığını ve bu sözün düpedüz ırkçılık olduğunu teslim edecektir. Eğer ırkçılığa örnek bir söz istense, kesinlikle bundan daha uygun bir söz düşünemiyorum.
İslam inancına göre ilk ırkçılığı yapan kimdir biliyor musunuz? Şeytan! Nasıl mı? “Ey Allahım” dedi şeytan: “Sen beni ateşten yarattın ve Adem’i de topraktan. Öyle ise ben ondan üstünüm, ” dedi ve lanetlendi. Şimdi İslam inancına göre Türk te, Kürt te Hz. Adem’den gelmiyor mu? Evet. Cenab-ı Hak Kur’an da “Ben sizi farklı kavim ve milletler şeklinde yarattım, birbirinizi tanımanız için. Dillerinizin ve renklerinizin farklılığı, Allah’ın ayetlerindendir. Üstünlük yalnız takvadadır.” (Hucurat ve Rad Sureleri) demiyor mu? Evet. O halde dillerin ve milletlerin farklılığı, medeni ve medeniyetsiz diye bir ayırıma tabi tutuluyor mu? Hayır. Modern bilim neye göre ayırıyor dilleri? Dil ailelerine göre. Kimisi Hint Avrupa dil ailesine mensup, kimisi Ural Altay dil ailesine v.s… O halde bilimde, dillerin medeni ve medeniyetsiz diye bir ayırımı var mı? Hayır. Ya evrensel insan hakları sözleşmeleri ve hukuk, temel insan hakkı olan anadilde eğitim hakkını, dilin medeni olup olmamasına göre bir ayırıma tabi tutarak mı öngörüyor? Hayır. O halde “Kürtçe medeni bir dil değildir. Onun için Kürtçe ana dil de eğitim olmaz ve izin vermeyiz” diyen biri “Biz Türkler ve dilimiz olan Türkçe medeniyiz. Siz Kürtler ve diliniz olan Kürtçe medeniyetsizsiniz” demeye getirerek ırkçılığın daniskasını yapmıyor mu? Bu kişi “Ben Türküm, üstünüm. Dolayısıyla üstün hakka sahibim” diyerek dinen, ilmen, hikmeten, vicdanen, insaniyeten yasaklı, lanetli ve insanlık dışı olan ırkçılık suçunu işlemiş olmuyor mu?
Hani meşhurdur. Ebuzer isimli sahabi, Bilal-i Habeş’e hasbel beşer bir hata ile “Kara kadının oğlu” diye bir söz söyler. Hz. Peygamber buna çok öfkelenmiş ve bu öfkesini ağır ve korkunç bir ifade ile Ebuzer'in yüzüne vurmuştur: "Ey Ebuzer! Onu annesinin renginden dolayı mı ayıplıyorsun? Demek sende hala cahiliyye asabiyeti/ırkçılığı var." Hz. Peygamberin bu güzel sözü bütün sıcaklığı ile Ebuzer'in hassas kalbine ulaştı. Ebuzer son derece etkilendi ve üzüldü. Alnını yere koydu ve Bilal alnına basmadığı müddetçe kafasını yerden kaldırmayacağına yemin etti. Şahsen ben de Sayın Arınç’ın da hasbelbeşer bu vahim sözü sarf ettiğine inanmak istiyorum. Başını yere koyarak kendisini rencide etmesini elbette istemeyiz biz Kürtler. Ama Sayın Arınç gibi dindar ve daha önce Kürtler ve genel konularda oldukça vicdanlı ve ileri beyanları olan biri biz Kürtler ve Kürtçemiz için sarfettiği -ki dil, bir milletin kimliğidir, Bediüzzaman’ın tabiri ile “kaderinin ayinesidir”- bu talihsiz sözden dolayı da, insanlığın ve medeniliğin bir gereği ve bir göstergesi olan bir özür beyanını da esirgemez bizden diye düşünüyoruz.
Nevzat EMİNOĞLU
Avukat
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.