ESAD GİTSE DE KALSA DA...
Milliyet yazarı Serpil Çevikcan'ın bugün yayınlanan 'Esad gitse de kalsa da' başlıklı yazısı...
20 Temmuz 2013 Cumartesi 11:47
PKK, Öcalan’ın 1979’da Suriye’ye geçişinden itibaren bu ülkede ciddi biçimde örgütlenmeye başladı ve baba Esad’ın himayesinde kök saldı.
O dönemden, Suriye’de 2 yıldır hüküm süren iç savaşın başlangıcına kadar gelen zaman tünelinde PKK’dan söz ederken Suriye’yi dışarıda bırakmak imkansız.
Suriye’deki yönetim boşluğunun baş gösterdiği ilk günlerden itibaren ise örgüt, eğitim ve organizasyon kabiliyeti olan çekirdek kadrolarını Kuzey Suriye’de görevlendirdi. Adeta bir “özel kuvvetler” çalışması yürüttü. Şimdilerde PYD’nin silahlı kolu YPG’nin 14 bin militanı olduğu belirtiliyor.
Türkiye, Barzani kanalını kullanarak Suriye’deki Kürtler üzerinde kontrollü baskı politikası izledi ancak istediği sonucu alamadı. PYD ile yürütülen temasların da hükümetin beklediği sonuçları tam olarak vermediği son 48 saatte ortaya çıkan sıcak gelişmelerden anlaşılıyor. Elbette, sınırımızın hemen öte yanında şekillenen yeni bir Kürt otonom yönetimi birçok açıdan Türkiye’yi etkileyecektir. Ancak, bu gelişmelerin “çözüm sürecini” nasıl etkileyeceği konusu elimizdeki sıcak patatesi daha da yakıcı bir hale getiriyor.
“PKK daha talepkar olacak”
Bu açıdan bakıldığında, doktora tezini PKK konusunda yazan, TOBB Üniversitesi öğretim üyesi Nihat Ali Özcan’ın dünkü sohbetimizde yaptığı bazı değerlendirmelere kulak vermek gerekiyor.
Suriye’deki iç savaşın, Hıristiyanlar, Nusayriler, Sünni Araplar ve aşiret grupları üzerindeki etkilerini gözardı ederek tek başına Kürtlerle ilgili gelişmeleri ele almanın yanlış olacağını belirten Özcan, şunları söylüyor:
“Kuzey Suriye’deki askeri gelişmelerin doğal olarak politik sonuçları olacak. Bu sonuç, sadece Suriye’de kalmayacak, doğal olarak PKK’nın faal olduğu bütün alanları etkileyecektir. Bu etki alanının içine çözüm sürecini de dahil etmek gerekir. Bu bağlamda, PKK’nın Suriye’de ne elde ettiğine bakmak lazım. Yeni resim, PKK’nın Suriye’de askeri, politik, diplomatik, psikolojik ve ekonomik kapasite inşa ettiğini gösteriyor. Bütün bunların PKK’nın lider kadrosunda yaratacağı özgüvenle örgüt hem daha talepkar hem daha baskıcı hem de daha ısrarcı olacaktır.”
“Batı’yla kanalları açılır”
Özcan, PKK-PYD açısından bu kazanımları şöyle açıyor:
“PKK, Suriye’de ABD’nin terör örgütleri listesinde olan El-Nusra’ya karşı bunu elde etti. Etnik bir hareket, batı için her zaman radikal İslamcı bir gruba tercih edilir. Bu da ona batılı başkentlerde daha fazla diplomatik kanal kurma fırsatı sunacaktır. Hatta Türkiye’nin, tutumunu değiştirmesi için batı kaynaklı baskılara maruz kalması hiç sürpriz olmaz. PKK, başlangıçtan bu yana Suriye’de politik hedefini net olarak ortaya koydu, durumu iyi değerlendirdi, sadece kendi amacına odaklandı. Öyle ki, Kandil Suriye’deki güvenlik boşluğundan yararlanarak 2 yılda hatırı sayılır bir askeri kapasite organize etmeyi başardı. Bu askeri kapasite sadece Kuzey Suriye’de değil PKK’nın ihtiyaç duyduğu her alanda kullanılacaktır. Üstelik, askeri ekipman açısından sivil savaşın devam ettiği Suriye’de hiçbir sıkıntısı olmayacağı gibi kolaylıkla sofistike silahlara sahip olacaktır.”
Hükümete çifte baskı
PKK’nın coğrafi olarak bölgeyi kontrol etmesinin, askeri açıdan da örgüte bir “derinlik” kazandıracağını belirten Özcan, bunun Türkiye’yi daha geniş bir alanda güvenlik kaygısına iteceğini kaydediyor. Özcan, şöyle diyor: “Bölgedeki bu başarı, PKK’nın özgüvenini yükseltecektir. Yine Suriye’de sayıları 3 milyona varan bir Kürt kitlesini doğrudan kontrol ediyor olması, bunu engelleyecek bir otoritenin bulunmaması daha da güçlenmesine yardımcı olacaktır. Bütün bunların sonucunda PKK, hükümetle görüşmelerinde çıtayı yüksek tutacaktır. Kuzey Suriye’deki son gelişmeler Kürtler üzerinde pozitif Türkler üzerinde negatif algı yaratacaktır. Bu da hükümetin manevra yeteneğini ciddi anlamda daraltabilir. PKK’nın Kuzey Suriye’de politik bir ‘şey’ haline gelmesi, Türk kamuoyunda bazı soru işaretlerinin oluşmasına neden olacaktır. Bu tartışmalar, hükümeti çözüm süreci açısından baskı altında bırakabilir.”
Özcan bunları söylüyor.
En yalın gerçek de şu: Düne kadar Esad’ın gitmesiyle kalması denklemi arasında sıkışan Türkiye, Esad gitse de kalsa da artık sınır boyunda ikinci bir özerk Kürt bölgesi oluştuğu gerçekliğini hesaba katmadan adım atamayacak.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.