ERDOĞAN'DAN KAZLIÇEŞME BOMBALARI
Başbakan konuşmasında, hazine giderlerinin yarısı kesilen AK Parti'nin kampanya giderlerini nasıl karşıladığıyla ilgili suçlamalara yanıt verdi.
05 Eylül 2010 Pazar 18:05
Başbakan Erdoğan, partisinin Kazlıçeşme Meydanı'nda düzenlediği mitingde, İstanbul'daki ilçelerin isimlerini tek tek sayarak, mitinge katılan ve katılmayan bütün vatandaşları selamladığını belirtti.
Erdoğan, "Delikanlım işaret aldığın gün atandan, yürüyeceksin; millet yürüyecek arkandan. Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan'dan. Elde sensin dilde sen, gönüldesin baştasın. Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın. Delikanlım işaret aldığın gün vatandan. Ulubatlı Hasan'dan selam getirdim Fatihin İstanbul'u fethettiği yaştasın" diye Fetih Marşı'ndan satırlar okudu.
Vatandaşların ilgisine teşekkür ettiğini kaydeden Erdoğan, vatandaşların demokrasi mücadelesine sahip çıktığını, bu sevgi hareketine hizmet verdiklerini, destek verdiklerini, hayır dualarını eksik etmediklerini ifade etti.
Erdoğan, Ramazan ayının İstanbul'da daha bir güzel olduğunu vurgulayarak, "Kadir Gecesi güzeldir. Ama Şehri İstanbul'da Kadir Gecesi bir başka güzeldir. Bayram huzurdur, kavuşmadır, dayanışmadır. Ramazanı şerifinize, mübarek kadir gecenizi, ramazan bayramınızı tebrik ediyor, mübarek olsun diyorum" dedi.
İstanbul'dan önce 36 şehirde mitinge katıldığını, bakanlar ve genel başkan yardımcılarıyla 81 ili büyük bir sevdayla dolaştıklarını ve dolaşmaya devam edeceklerini dile getiren Erdoğan, kendisinin bayramı İstanbul'da geçireceğini ve ilçe ilçe gezerek vatandaşlarla bayramlaşacağını söyledi.
Türkiye'nin tek yürek olduğunu, coşkuda, heyecanda kardeşlikle birleştiğini belirten Erdoğan, "Türkiye bir kez daha demokraside, özgürlükte, hukukta adalette birleşti. Bu bayram demokrasi bayramı olacak. Özgürlükler bayramı, adalet bayramı hukuk bayramı, ramazan bayramı olacak. Türkiye evet diyor, büyük Türkiye isteyenler evet diyor, ileri demokrasi ve özgürlük isteyenlere evet diyor. Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstün olmasını isteyenler evet diyor. Türkiye'de çetelere dur demek isteyenler evet diyor.
Türkiye yargıdaki siyasallaşmaya, kadrolaşmaya dur demek için evet diyor. Türkiye huzur, kardeşlik için, dayanışma, kardeşlik için evet diyor. Peki ne İstanbul ne diyor? Maşallahınız var. İstanbul evet diyor mu? Türkiye'nin özeti burada İstanbul" şeklinde konuştu.
12 Eylül'de 2 seçenek
İnsanların önlerinde 2 seçenek olduğunu, bunlardan birinin darbe anayasası, diğerinin milletin anayasası olduğunu ifade eden Erdoğan, darbe anayasasını sandığa gömeceklerini kaydetti.
Egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu ve bunun tartışılamayacağını kaydeden Erdoğan, şunları söyledi:
"Ama bunun tartışılmasını isteyenler var. İşte 12 Eylülde onlar cevaplarını sandıkta alacaklar. Çünkü son gece kaset oyunlarıyla bize fatura kesmek istediler. Aday değilim dediler. Genel Başkanıyla kol kola evinde fotoğraf çektirdiler. Ama aradan 24 saat geçti. Birde baktık ki adayım dediler. Bu nasıl dürüstlük. Söz ağızdan bir kere çıkar. Siyasetçinin ağzından söz çıktıktan sonra onu bağlar. Sayın Kılıçdaroğlu bize dürüstlük dersi verme. Bu ülkede başörtülü bacılarımı tuttun rahibelere benzettin. 24 saat önce farklı, 24 saat sonra farklı biz alıştık. Sizin zaten tavrınız hep bu. Utanmadan sıkılmadan 'hükümet görevini yapsın' dedi. Hükümet onun talimatıyla değil ama eşeği sağlam kazığa bağlamak için, güvenlik güçleri görevini yaptı. Bunun Avcılar Belediyesi tarafından yapıldığı meydana çıktı. Dürüst ol, dürüst ol. Bu sizin ilk yanlışınız, ilk yalanınız değil. Daha çok yaptınız
bunu."
"Cibiliyet" dedi!
Erdoğan, İçişleri Bakanının açıklama yaptığını, CHP'nin milletten ve hükümetten özür dilemesi gerektiğini söylediğini belirtti.
Bunun bir cibilliyet (yaratılış) meselesi olduğunu kaydeden Erdoğan, şunları ifade etti:
"Sen kalkacaksın bu ülkede benim başörtülü bacıma rahibe benzetmesi yapacaksın. İşte onun için buradan çıkınca kapı kapı dolaşacağız. 12 Eylülde sandıklarda bunlara en güzel cevabı vereceğiz. Aynı şeyi 411 olayında yaşamadık mı? Orada da yaşadık. Anayasa değişikliğine karar verdik, eğitim özgürlüğü ellerinden alınan, inanç özgürlüğünün gereğini yerine getiremeyen kızlarımız için bu Anayasa değişikliğini yaptık. Şimdi ana muhalefetin lideri çıkmış 'başörtü
meselesini ben hallederim' diyor. Kimse inanmıyor. Kimsenin inanmadığını anlayınca, televizyonlarda şunu demeye başladı 'olur da bir gün başını örter bir gün açar' Bu milleti elinde keklik, elinde oyuncak mı zannediyorsun? O senin karakterin. Ama benim milletimin karakteri bu değil. İnancının gereğini yapıyor. Bunlar Anayasa Mahkemesine götürdü. Bunların istediği istikamette karar çıktı. Peki Anayasa Mahkemesine gitmesinde, ey Kılıçdaroğlu senin imzan yok muydu? Kimi aldatıyorsun. Dürüst ol dürüst ol."
Pranga benzetmesi
Anayasa Mahkemesini değiştirdiklerini, yeni bir teşkilat yapısı oluşturduklarını anlatan Erdoğan, yüksek mahkemenin üye sayısını 11'den 17'ye çıkardıklarını söyledi.
Mevcut 4 yedek üyenin asil üye olacağını, ayrıca 2 üyenin hukukçulardan seçileceğini belirten Erdoğan, bu süreçte Meclisin doğrudan üye seçmeyeceğini, hukukçularca seçilen üyelerin Meclis tarafından tercih edileceğini anlattı.
Erdoğan, baroların 3 isim göndereceğini, birini Meclisin tercih edeceğini, Sayıştay'ın 2 üye için 6 isim vereceğini, Meclisin de bu isimlerden 2'sini tercih edeceğini kaydetti.
Avrupa ülkelerinde anayasa mahkemesinin üyelerinin neredeyse tamamını Federal Meclis veya Federal Konsey'in seçtiğini, bazılarında ise hükümetin belirlediğini dile getiren Erdoğan, yapılan yeni düzenlemede hükümetin böyle bir seçim yapmadığını söyledi.
Erdoğan, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunda (HSYK) ise hükümetten sadece Adalet Bakanı ve müsteşarın bulunduğunu, bunu da kendilerinin getirmediğini, yıllar önce var olan bir uygulama olduğunu belirtti.
Şu anda HSYK'ya kürsü hakimlerinin 15 yıllık hakim ve savcılardan 10 üye seçeceklerini, bunların şimdi bunu bile hazmedemediklerini ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Niye? Çünkü daha önce onların arka bahçesiydi. Şimdi milletin ön bahçesi olacak, onun için... Bu hazımsızlık nereye kadar gider bilemem. Ama benim bildiğim bir şey var. Adalet mülkün temelidir. Ve inşallah bu olacak. Artık üstünlerin hukukuna değil, hukukun üstünlüğüne gidiyoruz. Çünkü ileri demokrasi bu, özgürlükler bu. Aksi takdirde işte korsanlar, işte çeteler bunlarla mücadele verdik, bunlarla uğraştık. Ayaklarımızdaki prangaları kırmakla uğraştık. 7.5 yılımız böyle geçti. Artık bu prangaları kırmakla uğraşmak istemiyoruz. Sadece biz milletimize efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geldik deyip hizmet etmek istiyoruz. Söz sende, karar sende, yetki sende, mühür sende. Şimdi soruyorum; çetelerle mücadeleye evet mi? Büyük Türkiye, itibarlı Türkiye'ye evet mi, ileri demokrasiye evet mi, aydınlık bir Türkiye'ye evet mi?"
Kalabalıktan "Evet" sesi yükselmesi üzerine Erdoğan, İstanbullulara "kararımız, oyumuz ve tercihimiz" diye sordu ve her birine "evet" yanıtını aldı.
Neyin kırılma noktası?
Başbakan Erdoğan, İstanbul'un kararını verdiğini, halk oylamasına kalan bir haftalık süre içinde gece gündüz demeden, kapı kapı dolaşacaklarını söyledi.
"Çünkü bu bir kırılma noktasıdır. Bu bir sıçrama noktasıdır. Bunu sizlerle aşacağız" diyen Erdoğan, çünkü kendilerinin güçlerini halktan ve haktan aldıklarını kaydetti.
Erdoğan, Şeyh Edebali'nin "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" dediğini hatırlatarak, "Bursa'nın temelinde işte bu var. Edirne'nin temelinde işte bu var. İstanbul'un ruhunda işte bu var. Süleymaniye'nin, Fatih'in, Ayasofya'nın, Topkapı'nın, Dolmabahçe'nin harcında, mayasında, ruhunda, özünde işte bu anlayış var. Bizim sevgi medeniyetimizin kültürümüzün, tarihimizin kökeninde bu ilke var. Bu zihniyet var. İnsanı yücelteceksin ki devlet yücelsin, insanı yaşatacaksın ki devlet yaşasın, insanı güçlendireceksin ki devlet güçlensin" diye konuştu.
Milli irade
Türkiye'de 27 Mayıs 1960'ta bir darbe yapıldığını ve seçimle gelmiş bir başbakan olan Adnan Menderes ile seçimle gelen bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idam edildiğini hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Siyasetin üzerine çöktüler. Milli iradeyi boğmak istediler. Demokrasiyi ortadan kaldırmak istediler. Yaptıkları darbe milleti vurdu, Türkiye'nin gelişimine darbe vurdu. Hakka hukuka darbe vurdu. Ama hedeflerine ulaşamadılar. Milletin demokrasi yürüyüşünü engelleyemediler. 12 Mart'ta tekrar demokrasiye müdahale ettiler. Aynı şekilde 12 Eylül'de bir kez daha demokrasiyi kesintiye uğrattılar. Bitmedi, 28 Şubat'ta bir kez daha milli iradeyi küçümsediler.
Siyasetin üzerine karabasan gibi çöktüler. Siyasetin üzerine vesayeti yerleştirdiler. İnsanı değil devleti merkeze aldılar. 'İnsan için devlet' değil, 'Devlet için insan' dediler. Vatandaşına hizmetkar olan değil, vatandaşına buyurgan olan anlayışı egemen kıldılar. Halbuki yeri geldiği zaman bunlar 'Atatürkçüyüz' diyorlardı. Ama Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk şu ifadeyi kullanıyordu; 'Millete efendilik yoktur, millete hizmet etmek vardır' diyordu. Bunlar akşam başka, sabah başka. Sanal korkular yaydılar. Sanal tehditlerle milleti sindirdiler. Çetelerle mafyayla sinsi örgütlenmelerle ülkeye millete istikamet çizmek istediler. Şimdi mafya var mı, şimdi çeteler var mı? Bunların karşısında bütün tehditlere karşı dimdik durduk. Yılmadık, usanmadık, böyle devam ettik, böyle devam edeceğiz."
Başbakan Erdoğan, internette takibe takılanların olduğunu, İmralı'yla görüşenlerin bulunduğunu da belirterek, şöyle devam etti:
"Bütün bunlar niçin yapılıyor? '12 Eylülde 'evet'i engelleyelim. Sakın ha sandığa gidilmesin'. Bunun kampanyasını yapanlar var. Ama Diyarbakır coştu.
Diyarbakır güçlüydü. Diyarbakır 'evet' dedi. Ve ben Diyarbakırlı kardeşlerime şunu söyledim; 'AK Parti iktidarı hiçbir etnik unsurun iktidarı değildir. AK Parti iktidarı Türkiye'deki 73 milyonun iktidarıdır. Türk de benim kardeşim Kürt de benim kardeşim. Laz'ı da Çerkez'i de Arnavut'u da, Boşnak'ı da, Roman'ı da, Arap'ı da, Gürcü'sü de hepsi benim kardeşim. Çünkü biz yaratılanı Yaradan'dan ötürü seviyoruz, makam mevkiden dolayı değil, para puldan dolayı değil. Onların hepsi gelip geçici. Cumhurbaşkanı olsan ne yazar, başbakan olsan ne yazar, Genelkurmay başkanı olsan ne yazar, bakan olsan ne yazar. Bir gün gelecek öleceksin 2 metre bir mezara gömecekler ve 'Cumhurbaşkanı niyetine' demeyecekler. 'Er kişi niyetine' diyecekler. 'Başbakan niyetine' demeyecekler. 'Er kişi niyetine' diyecekler. Ben boydan biraz daha farklı mezar istiyorum. Durum bu. Öyleyse kime neyin afrasını tafrasını yapıyoruz. Mütevazı olalım. Gurur kibir...
Bunların hiçbirisi bir yere taşımıyor. Önemli olan bu kubbede hoş bir sada bırakmak. Bunu başarmamız lazım."
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.