ENSARİOĞLU VE PKK REALİTESİ...
Taraf yazarı Alper Görmüş'ün bugün yayınlanan 'Ensarioğlu ve PKK realitesi...' başlıklı yazısı...
20 Temmuz 2012 Cuma 10:38
Muazzam bir hakikati keşfetmiş havalarıyla piyasaya sürülen, aslında totolojiden başka bir şey olmayan bir “tespit” son zamanlarda hayli revaçta...
Bu tespite göre, başlattığı silahlı mücadeleyle Kürt sorununu gözler önüne seren ve onu uzun yıllar boyunca taşıyan PKK, son birkaç yıldır Kürt sorunundan kopmuş, “kendisi için örgüt” haline gelmiştir... Devamla: “Kürtler PKK’nın umurunda bile değildir, PKK kendisinden başka kimsenin hakkıyla ilgili değildir...”
Bu görüşler, PKK’nın Kürtlerin siyasi, toplumsal, kültürel haklarının yanı sıra kendi kurumsal, örgütsel “hak”kı üzerinde de titizlendiğini tespit ederek bir yanıyla gerçeği ifade ediyor. Fakat “siyasetin doğası” ve “siyaset yapanların iktidar hedefleri” gibi meseleleri ıskaladığı için PKK’nın “kendi kurumsal, örgütsel hakkı” doğrultusundaki reflekslerini doğal bulmuyor, kabul etmiyor ve o noktadan itibaren totolojiye düşüyor.
Siyaset, fedakârlık, iktidar
Bu yaklaşım sahipleri, PKK’ya zımnen şöyle seslenmiş oluyorlar:
Sen, Kürtlerin siyasi, kültürel vb. hakları için ortaya çıktığını, bu amaç doğrultusunda idealistçe bir mücadele içine girdiğini söylemiyor musun? Madem öyle, seni dışarıda bırakacak olsa da senin taleplerini içeren bir çözüm ihtimali ortaya çıktığında neden huzursuzlanıyorsun? Yoksa sen, “İsterseniz anayasada Kürtlerin bütün taleplerini karşılayın, beni kaale almaksızın bu ülkeye barış gelmez” mi demek istiyorsun? Senin meselen “Kürtlerin hakları” değil mi, öyleyse sen buharlaşıver şöyle, çekil kenara, devlet de senin talip ettiğin hakları Kürt halkına versin!
Doğru; Türkiye Cumhuriyeti Devleti PKK’nın dile getirdiği bütün siyasal, toplumsal ve kültürel talepleri kabul etse ve bunları gerçekleştirse dahi, PKK kendisini siyaset dışında bırakacak hiçbir çözüme razı olmayacaktır.
Peki buradan, Kürtlerin PKK’nın “umurunda bile olmadığı” sonucu mu çıkar. Şüphesiz ki hayır. Siyasetin salt bir “fedakârlık” ve “hizmet” işi olduğuna dair siyasetçi yalanlarına inanırsanız, PKK’nın “bensiz çözümü torpillerim” tutumunu ahlak dışı bulabilirsiniz. Oysa siyaset öyle bir şey değildir. Siyaset, esasen sağladığı manevi “fayda” nedeniyle yapılır: İktidar duygusu...
Gürbüz Özaltınlı’nın dediği gibi: “Siyaset ne kadar yüceltilmiş amaçlar arkasından sunulursa sunulsun ‘iktidar’ için yapılır. ‘İktidar’ ne kadar ‘halk için’, ‘hizmet için’, ‘millet için’ isteniyor olursa olsun bir ayrıcalıktır.”
PKK’lılar “bu dünya”dan ellerini eteklerini çekmiş yüce gönüllü yaratıklar değil. Onlar da siyaseti esasen “iktidar” için yapıyorlar.
Doğru, PKK “bensiz olmaz” diyor da...
PKK’nın “sadece kendi hakkı için savaşan bir örgüt” haline geldiği fikirleri, geçtiğimiz yaz aylarındaki saldırılardan sonra (bilhassa Silvan saldırısından sonra) liberal-sol-demokrat çevrelerde de taraftar bulmaya başlamıştı. Ben, Silvan saldırılarından sonra kaleme aldığım “Doğru, PKK ‘bensiz olmaz’ diyor da...” başlıklı yazıda bu görüşleri eleştirmiş, şöyle demiştim:
“Devletin, Kürtleri gerçekten tatmin edecek adımlar atmaya hazır olduğu varsayımını bir an için hakikat sayalım ve soralım kendimize: Bu koşullarda dahi PKK’dan ‘uzamasını’, ‘buharlaşmasını’, ‘kenara çekilmesini’ istemek gerçekçi midir? Hayır, değildir; meğerki PKK’lılar iktidar hırsları olmayan, yıllardır dağda zor koşullarda yaşayıp savaşmaları karşılığında hiçbir şey talep etmeyen derviş ruhlu insanlar olsunlar. Oysa değiller... Onlar da insan ve onlar da herhangi bir siyasi mücadelenin bütün yürütücüleri gibi, amaçladıkları siyasi-toplumsal düzen gerçekleşme aşamasına doğru ilerledikçe yeni düzen içinde yer alma ve giderek ‘yönetme’ arzuları daha da büyüyor.
“Bu sonuç, verili insan malzemesi gözönüne alındığında ‘eşyanın tabiatı’ faslından, kaçınılmaz bir sonuçtur... Hangi mücadelenin önderleri ve fiili yürütücüleri mücadele sona erdikten sonra kenara çekilmiş ve her şeyi, adına savaştıkları halka bırakmıştır?”
Ensarioğlu: “PKK’yı dışlayarak çözüm olmaz”
“PKK realitesi”nin “Kürt realitesi”nden de çetin, kabulü daha zor bir “realite” olduğu artık iyice ortaya çıkmış durumda. Devlet bunu bir türlü kabullenemediği için “Kürt sorunu”yla “PKK sorunu”nun farklı sorunlar olduğunu söylüyor ve o nedenle nihai çözüm konusunda gerekli cesur adımları atamıyor.
Böyle bir strateji, belki PKK henüz “kendinde bir gerilla örgütü” olarak eylemlerine başladığı, henüz halkla bütünleşmediği, “temsil” iddiasının henüz “kendinden menkul” bir iddia olduğu 1980’li (bir ölçüde de 1990’lı) yıllarda mümkündü. Artık mümkün değil.
Geçtiğimiz günlerde, Adalet ve Kalkınma Partisi Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu her şeyin gelip tıkandığı noktayı mercek altına aldı ve gazetecilerle gerçekleştirdiği bir sohbet toplantısında, cesaretle, PKK’yı dışlayarak herhangi bir çözümün mümkün olamayacağını söyledi. Hürriyet’in haberinden aktarıyorum:
“AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, Doğu ve Güneydoğu’daki gelişmeler karşısında çözümün dışında kaldığını hisseden PKK’nın, ekonomik yatırımları engellemeye çalıştığını söyledi. Örgütün, kamu inşaatlarında iş makinelerini yakma ve adam kaçırma eylemlerine yöneldiğini belirten Ensarioğlu, şunları söyledi: ‘Kürt sorununu çözerken, PKK’yı görmezden gelen, örgütü orta yerde bırakan bir çözüm, PKK’da böyle reflekslere sebep olabiliyor. O yüzden bu çözüm sürecine PKK’yı da dahil etmek ve PKK’ya da bir çözüm sunmak zorundasınız. Bunun adına, belki BDP’nin ya da AK Parti’de siyaset yapan bizlerin, inisiyatif geliştirip hem diyaloğu geliştirmemiz, hem de şiddetin son bulması ile ilgili güvenlik tesis etmemiz gerekir.”
Galip Ensarioğlu, daha sonra kendisini arayan Kurtuluş Tayiz’e de şöyle dedi: “Örgüte sesleniyorum: Sizin temsilciniz kim; İmralı mı, BDP mi, yoksa Kandil’in bizzat kendisi mi? Buna karar verin. Samimi ve ciddi olarak birini muhatap seçsinler, yetkilendirsinler, ona güvensinler, muhatap seçtikleri adamın arkasından da iş çevirmesinler, bunu gören devlet de onlara güvensin, diyalog kursun, oturup konuşsun. Artık kimse ölmesin, öldürmesin ve bu akan kanı da sonuçlandıralım.”
Nasıl bir siyaset?
Ensarioğlu’nun sözleri, dünyadaki benzer çatışmaları diyalog yoluyla çözmüş ülkelerin deneyimleriyle de uyum içinde...
Güney Afrika’daki elli yıllık siyah-beyaz savaşında “düşman” tarafların saflarında, bilahare de barış müzakerelerinin ön sıralarında yer aldıktan sonra deneyemlerini aktarmak üzere geçtiğimiz yıl Türkiye’yi ziyaret eden iki Güney Afrikalıdan biri olan Roelf Meyer’in sözleriyle:
“Güney Afrika’da çok uzun zaman boyunca, AUK’nin bir grup terörist olduğuna inanılıyordu. ‘Onlarla müzakere olmaz’ deniyordu. Ama De Klerk Başkan olduğunda tüm bu felsefe değişti. (...) Hakikat şu, gerçek lider olmayan liderle müzakere yapamazsın.”
Tamam, Ensarioğlu’nun dediği gibi PKK’yı siyaset dışında bırakarak bir çözüm mümkün değil. Peki, buradan, PKK’nın demokratik olmaktan çok uzak, otoriterliği ise gün gibi açık siyasetini istediği gibi uygulayabileceği bir vasattan mı söz ediyoruz? Kuşkusuz ki hayır.
Dolayısıyla, çözüm sadece devletin şimdi dağda savaşanların demokratik bir siyaset içinde iktidar için yarışmalarını meşru görmesinden geçmiyor. Bunun paralelinde PKK’nın da siyasetin otoriter-totaliter biçimlerini terk edip demokratik biçimlerini benimsemesinden geçiyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.