24 Kasım 2024
  • İstanbul9°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara3°C
  • İzmir11°C
  • Berlin9°C

DOĞU–BATI KARDEŞLİK PLATFORMU ÖRNEKLİĞİ...

Hasan Postacı yazdı: Kürd sorununda ikincil aktörlerin vizyonu ve Doğu–Batı kardeşlik platformu örnekliği...

Doğu–Batı kardeşlik platformu örnekliği...

22 Eylül 2012 Cumartesi 12:58

Kürd sorununda, Düşük yoğunluklu savaş koşullarına tekrar dönüldüğü, askeri operasyonların hız kesmeden devam ettiği, PKK’nin de tüm imkânlarını kullanarak kendi silahlı gücünü kanıtlamaya çalıştığı bir süreçten geçiyoruz. Şiddet ve çatışma sarmalında devlet-PKK arasına sıkışmış olarak, çözümsüzlüğü her geçen gün derinleştirildiği, tüm sivil, siyasi aktörlerin devre dışı kaldığı doksanlı yıllara geri dönüldüğünü, hatta daha ağır bedellerin ödenmeye başlandığını gözlemliyoruz.

Ak parti kendi kuruluş misyonunun aksine süreci, devlet aklının kibirli, kirli, aklı selimden uzak, silahtan başka enstrüman tanımayan, sorunu sadece “terör sorunu” sığlığında tanımlayarak askeri operasyonlardan başka bir pratik ortaya koyamayan mekanizmaların insafına terk etme noktasına gelmiştir.

Açılım politikaları ile atılmış olan TRT ŞEŞ, olağanüstü halin sona erdirilmesi, Kürdçe’nin seçmeli dil olarak okutulması ve üniversitelerde Kürd ilinin eğitimine yer verilmesi gibi çözüme katkı sağlayacak düzenlemeleri,  “Kürd sorunu çözüldü, terör sorunu var” formatında sonlandırması ve adeta elimden gelen bu kadar, silahlar susmayana kadar başka bir şey yapılamaz noktasına getirmesi Ak partinin artık çözüme dönük ezber bozacak sivil siyasi adımlar at-a-mayacak olduğunu gösteriyor.

Bu sürecin kırılma noktası ise 12 Haziran seçimleridir. Dolaysıyla herkes artık şunu görmelidir ki; Ak parti açılım politikalarını sonlandırmış ve sorunu “PKK ve terörü” bitirme sorunu olarak tanımlayıp bunun üzerine güvenlikçi politikalara dönüş yapan köklü bir strateji değişikliğine gitmiştir. Kürd sorunu ile ilgili uygulamalarda her sıkıştığında TRT ŞEŞ vb. argümanlara dönüp dönüp sarılması geçmişin sermayesini de tüketmeye başladığını gösteriyor.

Bir yanda silahları bırakırlarsa, askeri operasyonlar da biter gibi üzerine düşen ve hükümet olmaktan kaynaklanan sorumluluğu görünmez kılan ama toplumun da öfkesini üzerinden uzaklaştırarak sorunun kaynağı terör örgütüdür algısı üreten söylemler geliştirirken, diğer yandan KCK tutuklamaları ile zaten sivil siyasetin imkânlarının budandığı bir süreçte BDP’li kimi vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırmanın ve hatta partinin kapatılmasına varacak gelişmelerin önünü açması temelde Kürd sorununu güvenlikçi politikalara havale ettiğini gösteriyor.

Kürd sorununun çözümünü Ak Partiye bırakan tüm İslami yapı ve çevrelerin, Ak partideki bu stratejik değişimi görerek insiyatif almaları ve sorumluluklarını yerine getirecek duyarlılıklar üretmenin zamanın geldiğini fark etmeleri lazım. Eğer bu yapılmazsa Ak Parti’nin gölgesinde “siyasi koruculuk” yapma durumuna düşmekten kendilerini kurtaramazlar.

PKK ise, Suriye üzerinden hesaplaşmaların yaşandığı sürecin çelişkilerini siyasi ranta dönüştürme çabası ile İran ve Suriye üzerinden elde ettiği yeni imkânlarla kendi gücünü yine çatışmalar ve şiddet üzerinden kanıtlama yolunu seçmiştir. Silahlı mücadele tercihi konjonktürel olarak yakın vadede PKK için bir fayda sağlayabilir. Ancak Kürd halkının özgürleşmesi ve temel haklarına kavuşması boyutunda kırılmalara yol açacağını, yaşatılan savaş koşullarının Kürdistan’da trajik ve ağır bedellerin ödenmesi sonuçlarını ortaya çıkaracağını belirtmek gerek.

PKK bir yandan silahlı mücadele stratejisini, sivilleri bile hedef alacak şekilde, adam kaçırmalara, şantiye basmalara varacak düzeylerde kontrolsüz ve ilkesiz bir şekilde ortaya koyarken diğer yandan BDP’li vekillerin Silahlı PKK’lilerle basına boy boy resimler vermeye zorlayarak sivil siyasi zeminin tüm imkânlarını da sabote ederek BDP’yi devre dışı kalmaya itiyor. Bu bağlamda BDP’ni kapatılmasına varacak sonuçlar sanırım en çok PKK ve derin devlet içinde bu kirli savaştan rant sağlayanların kazanımı anlamına gelecek ve en çok onları hoşnut kılacaktır.

  • Altan Tan’ın, Kürdistan İslam Konferansı çabası ise verilen mesajın oldukça kucaklayıcı olmasını bile anlamsız kılan, bunu BDP/DTK şemsiyesi altında yapmasıdır. Altan Tan, Ak Partinin açılım politikalarını mahkûm ederken, sitemin dini, koruculuk sitemini ve feodal düzenin imkânlarını kullandığından yola çıkarak mahkûm ediyor ve eleştiriyordu. Şimdi İslam konferansının BDP/DTK çatısı altında ve Altan TAN’ın organizasyonunda yapılması da benzer şekilde İslami önder ve âlimlerin, İslami söylemin PKK tarafından araçsallaştırılması anlamına gelir. PKK’nin durduğu yerin Kürd Kemalizmi öykünmeciliği olduğunu ve temel ideolojik paradigmasının Müslüman Kürd halkını laik seküler bir değişim misyonu üzerine kurulduğunu Sayın Tan’ın da çok iyi bildiğini düşünüyorum.        

Küresel boyutta bakıldığında ise, Kürd sorunu bir kez daha Ortadoğu’nun kanayan coğrafyasında, çok uluslu, kirli emperyalist hesaplaşmaların aracı olmaktan kendini kurtaramayacak duruma getirilmiştir. Koşullar her geçen gün tüm parçaları ile Kürdistan’ı olası bir bölgesel savaşın en kanlı coğrafyası haline gelme tehlikesine, trajedisine sürüklendiği endişesini derinleştirmektedir.

Aynı şeyler yapılarak farklı sonuçlar elde edilemeyeceği gerçeğini aklı başına herkes bilirken, Kürd sorununa dönük daha önce onlarca kez denenmiş yöntemlerde ısrar etmenin arkasında bir takım kirli ve derin hesaplardan başka ne olabilir?

Bu durumu bir kader olmaktan çıkaracak en önemli faktörlerin başında, sivil siyasi ikincil aktörlerin ortaya koyacağı etkili sahiplenmeler ve duyarlılıklar gelir. Kirli siyasi hesapların dışında çözüm odaklı, şiddeti ve çatışmacı dil ve enstrümanları dışlayan ve hatta telin eden yaklaşımlar ancak süreci çözüm yönünde değişime zorlayabilir. Çözüme dönük alışılagelmişliğin dışında bir aklı devreye sokacak, toplumsal tüm kesimleri bu sorun merkezli ortak bir duyarlılık etrafında toplamayı hedefleyen, çözüme dönük etkili projeleri, uzun vadeli, sürekliliği olan güçlü sivil zeminlerin üretilmesi ancak devlet ve Ak parti güdümünden, PKK vesayetinden kurtulmuş, bağımsız, sivil ikincil aktörler tarafından gerçekleştirilebilir.

  • Apolitik zeminde kalmayı tercih etmiş gelenekçi kimi yapıların bile kucaklarında buldukları bu ateş topu karşısında artık sesiz, duyarsız ve anlamsız iyi niyetli bekleyişlerine bir son vererek neler yapabileceklerini konusunu kendi ana gündemlerine almalarının zamanı geldi geçiyor.

Bu sorumluluk alanının iki boyutu var. Birincisi Ak parti ve diğer siyasi aktörlere çözüme dönük etkili, yapıcı bir muhalefet ortaya koymak. Bu muhalif duruşu, sürekli, canlı diri ve dinamik bir sürece dönüştürmek. İkinci boyutta ise, sorunun çözümüne katkı sağlayacak program ve projeler üretmek. Akademik, entelektüel imkân ve birikimleri bu sorunun çözümüne katkı sağlayacak çabalara dönüştürmek.

 Öncelilikle Kürt sorunu özelinde neler yapılabileceğine dair her sivil toplum kuruluşu özel bir komisyon kurmalı. Bu komisyon İslami bağlamda sorunu tanımlama, soruna İslami bir bakış açısı üretmeden tutun da çözüme katkı sağlayacak projeler üretmeye, kendi dışındaki tüm oluşum ve çevreler ile bu bağlamda, diyalog, dayanışma ve işbirliği yapmaya uzanan etkili stratejik planlama ve yol haritası oluşturma ile işe başlayabilir. Bu çabaların, dünyanın çeşitli yerlerine, Afrika’dan uzak Asya’ya, ihtiyaç sahibi ve çeşitli felaketler yaşayan ülkelere yardım götürmek, yurt ve okul açmak kadar, en az buralara yapılan sahiplenmeler kadar önemli olduğu gerçekliğini görmek gerekiyor. Çünkü bu doğrudan bizim birinci dereceden sorumlu olduğumuz kendi kanayan coğrafyamızda her tarafı yakmaya devam eden bir sorun. 

Bu konuda umut veren,  küçük ama anlamalı bir takım teşebbüsler, çabalar var. Bu çabaların bazıları konjonktürel süreçte, olaylar bazında ortaya konulan vicdani sahiplenmeler. Örneğin Uludere olayı ile ilgili hala devam eden duyarlılıklar. Yine belli özel günler vesilesi ile ortaya konulan çeşitli eylemlilikler gibi. Ama tüm bu çabalar sürekliliği olan, tüm toplumsal kesimleri çözüm merkezli ortak duyarlılıklar etrafında toplayabilecek güçlü bir sivil etkiye dönüştürülebilmiş değil.

Bu konuda 2010 yılında Bursa merkezli başlatılan Doğu-Batı Kardeşlik Platformu benzer bir duyarlılığın sonucu olarak ortaya çıkmış. Platformun kurucuları ve destekçileri arasında Yeni Asya çevresi gibi gelenekten gelen yapıların bulunması, Ülkenin birçok farklı ilinden il bazında katılımların sağlandığı buluşmaları gerçekleştirmesi ve en önemlisi sadece Kürd sorununda çözüme katkı ve üzerimize düşen sorumlulukları ifa etme çabasını önceleyen bir odaklanmaya kendini tanımlaması onu geleceğe dönük farklı ve önemli bir işleve sahip olma potansiyeli taşıması bağlamında önemli kılıyor.

Fakat bu platformun hem organizasyon ve kendini yapılandırma sürecine dönük belirginleştirememesi ve hem de geleceğe dair duruş, söylem ve yol haritasını oluşturabilecek program ve projelere sahip olmaması güçlü bir ses olmasının önündeki en önemli engeller.

Platformun son İstanbul buluşmasına, Hakkâri’den Bitlis’e, Kayseri’den Antalya ve Tekirdağ’a kadar otuzun üzerinde ilin katılması geleceğe dair umut veren bir tablo olduğunu da belirtmek gerekir.

Platformun adını bile seçerken, hiçbir tarafı ajite etmeyecek, itici ve baştan mahkûm edici bir çağrışım yapmayacak, birleştirici bir tanımlamanın yapılması, kuruluş misyonu olan bu kirli savaşın iyice yıprattığı, zayıflattığı duygusal bağları yeniden canlandırmak ve sorunun tüm mağdur, mazlum ve acı çeken kesimlerini, coğrafyalarını ortak bir zeminde buluşturmak ve kaynaştırmak bağlamında en büyük sorumluluğun İslami kesimlere düştüğünü biliciyle Müslümanlar tarafından kurulması ayrıca önemli bir boyut olarak vurgulamak gerekir.

Ancak seçilen adın süreç içerisinde, sorunun gerçek yüzünü örten, geçiştiren ve bir takım farklı görüş ve yaklaşımları başından mahkûm eden bir olumsuzluğu üretmesine de izin verilmemelidir. Yani her tarafa kendini şirin gösterme takiyeciliğinin çözüme fayda sağlamaktan öte, erteleyici, geçiştirici, örtücü sonuçlar doğuracağını bilmek gerekir. Tersine böyle bir platformum, ezber bozan, aykırı bir aklın özgür düşünme zeminini üretme ve gelişimine güvenli bir iklimini oluşturduğu oranda sorunun çözümüne katkı sağlayacaktır. 

Platformun misyonu, kendini asimilasyonun, inkâr ve ret politikalarının uygulanmasında kullandığı sistemin araçsallaştırdığı dini söylemin dilinden ayrıştırdığı oranda anlamlı hale gelecektir. Yani bu platform “şehrin öte yakasından gelen adamın” misyonunu üstlendiği oranda adil ve vicdani sorumluluğunu yerine getirmiş olur.

Platformun son İstanbul buluşması, Türkiyelilik üzerinden, adalet, özgürlük, eşitlik kardeşlik değerleri zemininde Kürd sorununa en üst düzeyde sahiplenme göstereceğini ve sadece bu sorunun çözümüne katkı merkezli sürecini şekillendireceğini deklare etmesi oluşumun kendi siyasi eksenini ve duruşunu netleştirmesi bağlamında ileri bir mesafe aldığını gösterir.

Sonuç bildirgesinde, sorunun kök nedenleri ve çözümün ana başlıkları üzerine değiniler yapılması ve Uludere gibi olaylar karşısında kendini devlet ve sistem dilinden ayrıştırarak, adalet talebinde bulunması önemli artılar olarak görmek gerek.

Geleceğe dönük çözümün en etkili unsurları olacağını düşündüğüm platform benzeri ikincil siyasi aktörlerin etkileri, kendi organizasyon gücü ve toplumsal tabanı kuşatıcılığı oranında belirginleşecektir. Bu sürecin kaderini ise platform benzeri oluşumların bileşenleri olan sivil toplum kuruluşlarının sahiplenmeleri ve üst düzeyde göstereceği duyarlılıklar belirleyecektir.      

Hasan Postacı

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.