DİYARBAKIR'DAN JETLER HAVALANIRKEN
Diyarbakır'da elden ele dolaştırılan Özgür Gündem Gazetesi'nin manşetinde o korkunç fotoğrafı görünce donup kalıyorum. Amberin Zaman yazdı...
24 Ağustos 2011 Çarşamba 05:20
KAN, şiddet ve intikam duyguları. Bu kısırdöngü ne zaman kırılacak? Diyarbakır'da elden ele dolaştırılan Özgür Gündem Gazetesi'nin manşetinde o korkunç fotoğrafı görünce donup kalıyorum. Parçalanmış bir çocuk bedeni, kömürleşmiş suratı melek gibi masum ifadesini koruyor. Bir yanda yetişkin bir insanın eli. Manşet ''Kandil'de vahşet" diye bağırıyor. İddiaya göre pazar günü Türk savaş uçaklarının attığı bomba Iraklı Kürt bir aileye isabet etmişti. Kamyonette seyahat eden aile, dağlarda filan değil Raniya Kasabası'na yakın vuruldu.
Dün Irak Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başkanı Mesud Barzani haberi doğruladı. Saldırıyı şiddetle kınayan Barzani, sınır ötesi operasyonların derhal durdurulmasını istedi. Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin başkanı olduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği Temsilcisi Behroz Galali de korkunç haberin doğru olduğunu savundu dün. Galali, titrek bir sesle maktullerin isimlerin saymaya başladı. 1950 doğumlu Hüseyin Mustafa, 1963 doğumlu eşi Nere, 1990 doğumlu kızları Ruzan, 1996 doğumlu oğulları Zana, 2010 doğumlu torunları Surena, 2011 doğumlu torunları Soli ve akrabaları Auni Hasan. Yani ölenlerin ikisi henüz bebekti. "Sadece dedenin cenazesi tanınacak durumdaydı" diyor Galali. "Mutlaka kaza olmuştur, sivilleri neden hedef alsın Türkiye? Bu konuda Başbakan Erdoğan teminat vermişti" diyorum sıkıla sıkıla. Galali artık öfkesini gizleyemiyor, "Onu kendilerine sorun" deyip telefonu kapatıyor.
Genelkurmay Başkanlığı basın birimini arıyorum hemen. İletişim Dairesi Başkanı Tuğgeneral Baki Kavun, ''Tamamıyla örgüt propagandası, seçtiğimiz hedefler belli, siviller asla hedef alınmamıştır. Olay gerçek değil' diye yalanlıyor haberi. Olayı yerinde araştırmadan kesin kanaate varmak mümkün değil. Sivillerin bilerek hedef alındığını aklım hiç ama hiç almıyor. Ama savaş bu... Kurunun yanında yaş da yanıyor. Afganistan'da, Irak'ta, Pakistan'da...
Peki siviller gerçekten istenmeden dahi olsa öldüyse Türkiye özür dileyecek mi? Soru BDP'nin Suriçi Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş'tan. Ya Silvan'da, Çukurca'da gencecik yaşta şehit düşen askerler için kim özür dileyecek? Soru yine Demirbaş'tan. Demirbaş'ın yerinde olmak istemezdim. 18 yaşındaki oğlu dağda, 24 yaşındaki diğer oğlu ise kasım ayında askerliğine başlayacak. Ya karşı karşıya gelirlerse?
Şiddet yeniden neden tırmandı, tırmandırılıyor? Bu fasit daire nasıl kırılır? "Daha fazla demokrasi, daha fazla reformlarla" demiştik. Ve AK Parti hiçbir hükümetin yapmadığı reformlara cesurca imza attı. 2008 yılında çözüme kısmen de olsak yaklaşmıştık. PKK'nın silahsızlanıp kalıcı bir barışa imza atması kıvamına gelinmişti: Habur fiyaskosu, KCK'lıların tutuklama furyası ve son olarak Tokat Reşadiye saldırısında 7 askerin şehit edilmesine denk. Ardından taraflar sertleşti. Yeniden askeri tedbirlerin ön plana çıktığı, PKK'nın imhası hedeflendiği noktaya gelindi. Yıllarca denendi. Keşke bu tuzağa düşülmeseydi. Kürtler de kendilerine aynı soruyu sormalı. Kendi evlatları nelere alet ediliyor?
Çünkü hepimiz biliyoruz ki bu işi rant haline getiren taraflar -PKK'nın içindeki savaş baronları ve derin devlette kümelenen demokrasi düşmanları-tam da bunu istiyorlar. Kaldı ki bu grupların çıkarlarının zaman zaman PKK'yı her daim koz olarak kullanan başta İran ve Suriye olmak üzere bazı komşu devletlerle de örtüştüğü oluyor. Tıpkı şimdi olduğu gibi.
Nedense BDP çevrelerinde en çok rağbet gören teori, Türkiye, İran ve Suriye'nin PKK'ya karşı şu an ortak hareket ettiği. Buna örnek olarak da İran'ın kendi hava sahasını Türk savaş uçaklarına açması olarak gösteriliyor. Peki Çukurca saldırısının PKK'nın içindeki Suriyeli grubun emirleriyle gerçekleştirildiği iddiasına ne demeli? Ve Habur öncesinde yapılan müzakerelerin odağında bulunan PKK'nın "ılımlı" kanadının başını çektiği söylenen Murat Karayılan nerede? İran tarafından tutuklandığı haberlerinin "asparagas" olduğu söyleniyor; haberi veren TRT ve Anadolu Ajansı hükümetten fırça yiyor, ancak Karayılan ortada yok.
Gerçi Roj TV'de demeci yayınlanıyor ama ne ses bandı var ne de görüntü. Ya harekâttan haberi vardı ve saklanıyor ya da gerçekten İran'ın denetiminde... Eğer böyleyse İran neyin peşinde? Çünkü aynı İran, PKK'nın şahin kanadını temsil eden Cemil Bayık ile içli dışlı. Karayılan'ın tasfiyesi, Bayık grubunun güçlenmesi demek. Şiddetin daha da artması demek.
İntikam ve öfkeyi bir kenara koyup inadına barış demeliyiz. BDP'li siyasetçileri de günah keçisi yapma kolaycılığından vazgeçmeliyiz. Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, örgüte katılımın arttığını geçtiğimiz gün teyit etti. Abdullah Demirbaş'ın ifade ettiği gibi, sivil siyaseti işlevsizleştirirseniz olacağı budur.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.