DİYARBAKIR'DAKİ TAYYİP ERDOĞAN
Radikal gazetesi yazarı Cengiz Çandar'ın bugün (03.06.2011) yayınlanan 'Diyarbakır'daki Tayyip Erdoğan' başlıklı makalesi...
03 Haziran 2011 Cuma 09:49
Radikal gazetesi yazarı Cengiz Çandar'ın bugün (03.06.2011) yayınlanan 'Diyarbakır'daki Tayyip Erdoğan' başlıklı makalesi...
Diyarbakır'daki Tayyip Erdoğan
Sadece 'din kardeşliği' söylemi Kürtleri tatmin etmez. Bunu, 'yeni ve özgün bir asimilasyon modeli' olarak göreceklerdir.
Eğer Kemal Kılıçdaroğlu ile Tayyip Erdoğan, birer gün arayla, söz gelimi, Diyarbakır’da değil de Erzincan ya da Afyon’da konuşacak olsalar, Devlet Bahçeli de mutlaka Erzincan ya da Afyon’a gideceğini söylese, merak uyandırır mıydı?
Cevabın ‘hayır’ olduğu belli.
Demek ki Diyarbakır’ın bir özelliği var. O özelliği Kürt sorununu simgeleyen merkez olmasından kaynaklanıyor. Zaten bu seçim, adı öyle ilan edilmemişse de Kürt sorunu üzerinde bir seçim.
Yeni anayasadan başlayarak birçok konu, 12 Haziran 2011 seçimlerinden sonra gündeme gelecek ki, bunların hepsi şu ya da bu şekilde Kürt sorununun nasıl çözülebileceği veya soruna nasıl el atılacağıyla ilgili.
Bu nedenle, Diyarbakır’da konuşma yapan liderlerin, orada nasıl karşılandıkları, ne ‘mesaj’ verdikleri, konuşmalarının her bir kelimesi didik didik edilerek kafaları ve çeneleri yoruyor.
Kılıçdaroğlu’nun 9 yıl gibi uzun bir aradan sonra Diyarbakır’a ayak basmasının ne anlama geldiğini, Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır konuşmasının ne olup ne olmadığını önceki gün yorumladık.
Sıra Erdoğan’ınkinde.
Anahtar Erdoğan’da
Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır ziyaretlerini ve konuşmalarını her zaman çok önemsedim. Çünkü Erdoğan, Kürt sorununun çözümünün anahtarını elinde tutacak güçte bir lider.
Bugün, 2005’te Diyarbakır’a gidip “Kürt sorunu vardır ve devletin bugüne kadar yaptığı hatalardan dolayı özeleştiri yapılması gerekiyor” mealinde, cılız bir topluluk önünde yaptığı konuşmadaki gücünden çok daha güçlü.
Erdoğan, sadece Türkiye’de güçlü profil çizen bir siyaset adamı değil. Son yıllar onu ‘Ortadoğu sokaklarının gözbebeği’ haline getirdi. Uluslararası sahnede önemsenen ve ciddiye alınan bir lider o.
Cesur da. Kürt sorununu çözebilmek için ‘olmazsa olmaz’ özelliklerin birçoğuna sahip. O yüzden, Diyarbakır’daki Erdoğan’ı özellikle önemsedim ve önemsemeye devam ediyorum.
Geçen yıl eylül ayında, Anayasa Referandumu öncesinde Diyarbakır’da yaptığı konuşmayı, İtalya’da bir konferans nedeniyle gittiğim Como Gölü kıyısında, kendi yapacağım konuşmaya gecikme pahasına, otel odasında bilgisayar ekranında nefesimi tutarak izlemiştim.
Diyarbakır’da önceki günkü konuşması ise 12 Haziran 2011 seçimleri adı öyle konmamışsa da, esas olarak ‘Kürt sorununa dair bir seçim’ olacağı ve seçim sonrası Türkiye’nin geleceği açısından olağanüstü önemli olduğundan her zamankinden daha da dikkatli izledim konuşmasını.
İtiraf etmeliyim ki, son konuşması Diyarbakır’da bugüne kadar yaptığı konuşmaların gerisinde kaldı. Sorun risk katsayı giderek ilerlerken, Başbakan’ın Diyarbakır performansını gerilemiş gördüm.
Mesaj?
Bu konuşmada geleceğe yönelik, hiç değilse bir kulpuna asılabileceğimiz hiçbir mesaj yoktu. İkili ayağa dayanan bir konuşma: Din kardeşliği ve yapılmış ve yapılacak hizmetler vurgusu.
Korkarım, sorunun içine girdiği evre ve bununla bağlantılı olarak Kürt halkının ruh hali göz önüne alınırsa, bu iki vurgu Diyarbakır ve bölge için pek anlam ifade etmeyecek.
Seçim sonrası sorunun çözüm yolunda adım atılacağına ilişkin hiçbir ipucu vermeyen bir konuşma. Asimilasyon ve inkâra son vermiş olduklarını haklı olarak vurgulayan Başbakan, anadilde eğitim konusunda, Kürtlerin Kürt kimliği ile yönetime demokratik katılımı konusunda hiçbir şey söylemezse, Kürtler, ‘din kardeşliği’ni, isimlerinin Kürt olarak telaffuz edildiği ‘yeni ve özgün bir asimilasyon modeli’ olarak göreceklerdir.
Diyarbakır’ı ve bölgeyi bildiğim kadarıyla, ‘hizmet ve proje’ vaatlerinin Kürtleri heyecanlandıracağını hiç sanmıyorum. Onların heyecan duymak istedikleri şeylerin, Başbakan’ın söyledikleriyle hiç ilgisi yok. İlerleme sandığınız, birkaç yıl önce nasıldı şimdi nasıl argümanlarını yürüttüğünüz uygulamalar, çıta çok yükseldiği vakit, onun altında kalırlar ve sandığınız sonuçları üretmezler.
Örneğin, TRT Şeş, belki devlet açısından ‘büyük’ bir adımdı, ama Kürtler için ‘geç kalınmış küçük’ bir adımdı.
Nitekim, Diyarbakır, Başbakan’ı bağrına pek basmadı. Şehre 9 yıl sonra ayak basan Kılıçdaroğlu’nun –ki 4000-5000 kişi toplamış- üç misli kalabalık toplamak çok büyük başarı sayılmaz. Hatta BDP hattının aynı meydanda ha deyince 100 bin kişi topladığı, Diyarbakır’da Nevruz’ların ortalama 500 bin kişiyle kutlandığı dikkate alınırsa.
Sıra ‘balkon konuşması’nda
Ben yine de Başbakan’dan Kürt sorununun doğru biçimde çözümü konusunda umutlarımı kesmedim. Diyarbakır konuşmasından sonra beni arayan Diyarbakırlılar, “Böyle bir konuşmadan sonra balkon konuşması bekleme” diye beni uyardılar ama ben yine de seçim sonuçları belli olduktan sonra, seçim kampanyasındaki konuşmalarından çok farklı bir ‘balkon konuşması’ bekliyorum ondan.
Suriye ve Türkiye
Suriye sokakları rejimi sarsarken, Ortadoğu gözlemcileri Suriye’yi Türkiye ve İran dış politikalarının mengenesi arasına sıkışmış halde diye tasvir ediyorlar. Erdoğan’ı ‘demokrasiye geçişten yana değişimci’, Khamanei’yi ise ‘statükonun destekçisi’ olarak değerlendiriyorlar. Böyle bir Tayyip Erdoğan, Suriye sınırının bizim tarafta kalan bölgesinde değişime gözlerini kapayamaz.
Erdoğan’ın seçim sonuçlarına kadar kartlarını göğsüne sıkı sıkı yapıştırmış duracağını, göstermediğini; ama seçimden sonra Kürt sorununun doğru biçimde çözümü yönünde açılacağını umut ediyorum.
Ya da öyle inanmak istiyorum.
Şimdi, şimdiye kadar söylemediklerini söyleyeceği ‘balkon konuşması’nı bekliyorum.
Cengiz Çandar - Radikal
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.