22 Kasım 2024
  • İstanbul12°C
  • Diyarbakır12°C
  • Ankara15°C
  • İzmir19°C
  • Berlin1°C

DEVLET VE KÜRTLER: DEĞİŞEN, DEĞİŞMEYEN...

Radikal gazetesi yazarı Yetvart Danzikyan'ın bugün yayınlanan 'Devlet ve Kürtler: Değişen, değişmeyen...' başlıklı yazısı...

Devlet ve Kürtler: Değişen, değişmeyen...

30 Temmuz 2012 Pazartesi 18:24

Suriye'deki yeni oluşum, devleti, devlet aklını ve bu konulardaki "resmi Türk tezini" aynen devralan AKP'nin tepkisiyle karşılaştı. Türkiye eskiden olduğu gibi şimdi de Kürtlere ne yapacakları söylemek istiyor.

İzninizle yazıya dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın 12 Nisan 2007 tarihinde düzenlediği basın toplantısından bir bölümle başlamak isterim. Cumhurbaşkanlığı seçiminden PKK sorununa kadar çok sayida gelişmeye değinen Büyükanıt, konuşmasının bir yerinde Kuzey Irak’la ilgili olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görüşlerini de açıklamıştı. Şöyle demişti Büyükanıt:

“PKK'nın varlığı orada kök salmıştır. Çünkü Kuzey Irak'ta, Irak güvenlik kuvvetlerinden bir tane silahlı insan dahi bulunmamaktadır. Bugün Süleymaniye hava meydanına indiğiniz zaman, ziyarete gidiyorlar, onu sadece Kürt bayrakları karşılar. Irak bayrağı yoktur. Karşılama töreninde de Kürt milli marşı çalar. Irak'ın marşı yoktur. Şu anda Kuzey Irak'ta durum budur. (...) Şu soruyu bana sorabilirsiniz: 'Peki Kuzey Irak'a bir operasyon yapılmalı mı?' Yapılmalı. Olayın iki boyutu var. Birincisi sadece asker olarak baktığım zaman, evet yapılmalı. Fayda sağlar mı? Evet, sağlar. Olayın ikinci boyutu, siyasi olaydır. Bir hudut ötesi operasyon yapılması için bir siyasi kararın ortaya çıkması lazım. TSK, yasal zeminde görev verildiğinde bu operasyonları yapma gücüne fazlasıyla sahiptir.”

AKP ve AKP medyasının “vesayet dönemi” olarak adlandırdığı yıllardan bir açıklama bu. Bilindiği gibi o dönem, -ve daha öncesi- Kuzey Irak’taki Kürt bölgesine düşmanlıkla yaklaşılan, PKK’nın orada da üslenmesi nedeniyle “gireriz” tehditlerine konu olan, bölgenin lideri Barzani’nin gerek Hükümetler, gerek komutanlar gerekse medya tarafından (Ertuğrul Özkök’ün çabaları burada anılmalıdır) sık sık hedef gösterildiği bir dönemdi. Bu tabii işin perde önündeki yüzüydü. Fakat Türkiye’nin resmi politikasını az biraz bilen herkes biliyordu ki, asıl mesele Kuzey Irak’ta filli bir Kürt devleti kurulmasıydı. Türkiye tarihsel olarak bölgede, yanıbaşında özerk de olsa bir Kürt devleti istememiş, bunu engelleme hakkını kendinde görmüştü. Çünkü topraklarında, dilini ve varlığını reddettiği Kürtler vardı. Bu Kürtler’in akrabalarının Kürt olarak bir devlet kurmaları, resmi politikanın ve o büyük tabunun çökmesi demekti. Tabii sadece Türkiye değil, Suriye, Irak, İran da son yüz yıl boyunca hep bu yönde tavır almışlar, uluslararası diplomasideki çalkantılar sayesinde kurulan Kürt devletleri de kısa süreli olmuş, bu dört devletin uzun vadeli çıkarları, Batı’nın denge politikası ve Kürtler arasındaki anlaşmazlıklar, prematüre Kürt devletlerini boğmuştu. Dolayısıyla Türkiye, “vesayet dönemi” boyunca Kuzey Irak “meselesi”ne yukarıda alıntıladığım mantık çerçevesinde yaklaşmış, hatta neredeyse bölgede PKK varlığını ister hale gelmiştir, zira bu durum Türkiye’ye bölgeye karışma hakkı vermekteydi.

Geliyoruz Suriye’ye. Geçtiğimiz haftanın en spektatüler vakası Suriye’deki çalkantı sonucunda Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde “özerk” diyebileceğimiz bir yönetim kurulmasıydı. Bölgedeki çok sayıda Kürt örgütünün en güçlüsü durumundaki PYD’ye bakılırsa Kürtler aslında bağımsızlık peşinde değillerdi, istedikleri “demokratik özerklik”ti. Ancak Türkiye için esas mesele. PYD ile PKK arasındaki ideolojik yakınlık oldu. Devletin yeni sahipleri buradan hemen gereken mesajı çıkardılar ve Başbakan Erdoğan “hayali haritalara izin vermeyiz” diyerek Türkiye’nin bölgeye müdahale edebileceğini açıkça beyan etti.

Mevcut durumda PKK’nın bölgeye yerleştiği, buradan Türkiye’ye saldırdığı ya da saldırıda bulunacağı yönünde somut bir emare yok. Fakat Başbakan Erdoğan ve AKP yönetimi oldukça sert beyanlarla, Ortadoğu’daki tüm Kürtleri irkiltecek derecede gelişmenin karşısında olduklarını beyan ettiler. Hatta bu konularda rol üstlenmeye pek meraklı bir gazete aracılığıyla “Kürdistan’ı unutun” mesajları bile gönderdiler. Elbette ki bu açıklamalarda “Bizim Kürtlerle meselemiz yok” notunu düşmeye özen gösterdiler, ancak açıklamaların tonuna bakıldığında asıl meselenin, bölgede fiilen özerk bir Kürt yönetiminin meydana gelmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktaydı, Ve çerçeve böyle konunca “gerekirse gireriz” tavrı tüm bu açıklamalara eşlik etti. Tam da burada Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamalardan bir bölümü hatırlamak (Büyükanıt’ın yukarıdaki açıklamaları eşliğinde) faydalı olabilir mesela.

“Yapıya baktığınız zaman, ilginç bir durum söz konusu. Buralar tabii ki hassas ama Türkiye olarak PKK ile PYD’nin işbirliğine sıcak bakmamız mümkün değil. Buradaki yapılanma oradaki Kürtlerin bir yapılanması olarak değerlendirilemez. Bizim hassas dengelerimiz arasında yer almaktadır. Bu oluşuma eyvallah edecek halimiz yok. Barzani ile görüştüm. SUK, Kürtleri de içine almak suretiyle yeni bir adım atıldı. Suriye’nin bölünmesini arzu etmiyoruz. Suriye bölünmeye giderse yarın bir mezhepler çatışmasını getirir.. Kuzeyde oluşacak yapılanma bizim için terör yapılanmasıdır. Buna sıcak bakmamız mümkün değil. (...) Kendi bünyesinde sıkıntı oluşturacak bir terör eylemini, bir yerde kaşıyan yapısı oluşuyorsa oraya müdahale etmek en doğal hakımızdır. Kendi iç huzurumuzu tehdit eden bir adım olur ki, böyle bir adıma eyvallah diyemeyiz. Önümüzdeki hafta Dışişleri Bakanımı Kuzey Irak’a gönderiyorum.”

Görüldüğü gibi konu malum coğrafya ve malum halk olunca dil, söylem hiç değişmiyor. Peki, değişen ne, diye bakarsak, eski devletin, eski MGK siyaset belgesinin “düşman” olarak gördüğü Kuzey Irak ve Barzani yönetimi artık neredeyse dost olmuştur, PKK açısından koşullarda hiçbir değişiklik olmamasına rağmen. Ne değişti de dost oldu Kuzey Irak? Öncelikle Barzani Türkiye’nin bölgeye yönelik “Sünni” temelli politikası içinde yer almayı –şimdilik- uygun buldu. Ve tabii ikinci olarak Barzani bölgeyi Türk müteahhitlere açtı ve bir “ekonomik/ticari işbirliği” ekseninin kurulmasına ön ayak oldu. Böylece bir zamanların düşmanı, artık düşman değil. Fakat bu, devletin Kürtlere bakışında köklü bir değişikliğe gittiğine işaret etmiyor. Suriye’deki yeni oluşum görüldüğü gibi devleti ve devlet aklını aynen devralan AKP’nin, eski resmi görüşe tıpatıp benzeyen tepkisiyle karşılaştı. Türkiye hala Kürtlere ne yapacakları söylemek istiyor, hala Kürtlerin kendisinden izinsiz bağımsız hareket etmemesini istiyor, Türkiye hala Kürtlerin kendi çizdiği çerçeve içinde kalmasını istiyor. Ve Türkiye hala Kürtlerin bölgenin eşit haklara sahip bir halkı olduğunu kabul etmek istemiyor. Özetle devlet aklındaki, Kürt fobisi ve kibri sürüyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemin asli sorularından biri Kürtlerin ne yapacağı kadar, Türkiye’nin de ne yapacağıdır.

Yetvart Danzikyan - Radikal

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.