DEMİRTAŞ'A MİROĞLU, CEMAAT, OSLO SORULARI...
Habertürk TV'de canlı yayın konuğu olan BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'tan önemli açıklamalar...
03 Ekim 2012 Çarşamba 10:19
Habertürk TV'nin canlı yayın konuğu olan BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Ece Üner'in sorularını yanıtladı.
Demirtaş AK Parti Kongresi'nden Kürt sorununa, Anadil tartışmalarından Oslo sürecine, CHP'nin çıkışından müzakere sürecine değin bir dizi konuda açıklama yaptı.
İşte Demirtaş'ın Ece Üner'in sorularına verdiği yanıtlar:
Kongrede verdiği mesajlar Kürt tabanını tatmin etti mi?
Bir partinin kendinin iç çalışmasıdır kongre. Sayın Başbakanın duygularını, düşüncelerini derli toplu ifade etmiş olması dışında yeni bir şey görmedik. Orada ilk defa ifade edilmiş, geleceğe dair perspektif değişikliği yaratacak hiçbir şey göremedik.
Ana dilde savunmanın sorun olmaktan çıkarılması ve kamu hizmetlerine erişim önemli adım olarak değerlendiriyor?
Bir partinin kongresinde hedeflerimiz arasında bunlar var demesi bir adım değil. Daha önceki bildirgelerde ana dile ilişkin önemli belirlemeler var. AK Parti'nin bunu ilk kez dile getirdiğini düşünmemek lazım. Bugüne kadar herhangi bir adım atmamasına rağmen AK Parti kongresinde bunların ifade edilmiş olması umut vaat eden bir gelişme değil. 2023'ten bahsediliyor. O zamana kadar bu davalar devam mı edecek, arkadaşlarımız savunma yapmak için 2023 yılını mı bekleyecek?
Başbakan birkaç TV kanalında Öcalan'ı adres gösterdi. Sizce süreç başlamış olabilir mi?
Tahminler üzerine konuşmak istemem. Net ve somut bir bilgimiz yok. Görüşme olup olmadığına dair bilgimiz yok. Şu andaki gidişat, siyasete yansıması, şiddet olaylarının devam ediyor olması, savaş ortamının şiddetlenmesi, İmralı'ya avukatların gidemiyor olmasını düşündüğünüzde bir görüşme olmadığını düşünüyoruz. Ciddi bir temas yok.
Zübeyir Aydar, BBC Turkçe'de Oslo görüşmelerine yeniden başmasına hazır olduğunu belirtti. Sizin bir temasınız oldu mu?
Benim Brüksel'de bulunma nedenim sosyalist partiler kongresi vardı. Ben de sayın Zübeyir Aydar'ın açıklamasını basından takip ettim. Bu açıklamaları önemsedim. Müzakere olacaksa bunu desteklemek çok ahlaki bir tutumdur. Elbette sayın Başbakan'ın açıklamalarını da önemli bulduk. Nihayetinde ölümleri durdurmak istiyorsak, gelen cenazelerden acı duyuyorsak, elimizin taşın altına koyacağız taahhütünde bulunuyorsak, o dönem bu dönemdir. Biz gerek sayın Başbakan gerek Zübeyir Aydar'ın niyetini okumadan bu süreci destekleriz dedik. Halen o noktadayız.
'Elimizi taşın altına koymaya hazırız' diyorsunuz. Ama sayın Başbakan PKK'lılarla kucaklaşmadan ötürü 'BDP'yi muhatap almayız' diyor...
Bu kafa karışıklığı ve tutarsız açıklamalar herkesin birbirine güven duyması gereken ortamda söylenmesi güvensizlik yaratıyor. Tutarsız bir söylem kullanıyor. Siz bu işin muhataplarını dikkate alarak müzakare yapabilirsiniz, biz de BDP olarak bu muhataplardan birisiyiz. Herkesin yapabilecek bir şeyi vardır. Herhangi bir muhatabı dışladığınızda diyalog ve çözüm sürecinin bir ayağı eksik kalır. Sayın Başbakan'ın BDP'ye yönelik sert tutumunu bir kenara bırakması gerektiğini düşünüyorum. BDP'yi dışlayacak ve ötekileştirecek bir söylemden çıkması lazım. Başbakan neredeyse PKK'ye çağrı yapıp, BDP'yle aranıza mesafe koyun diye çağrı yapacak.
Dokunulmazlıkların kaldırılması meselesinde sözler var. Siz bu tür gelişmeye nasıl bakıyorsunuz?
Bu yaklaşımın üç temel yanlışı var. Birincisi Başbakan talimat verdiği için Anayasa suçu işlemiştir. İkincisi yine anayasada dokunulmazlıklarla ilgili görüş belirtemezler, parlamenterler tek tek vicdani kanaatleri doğrultusunda oy kullanırlar. Başbakanın bir grubun başkanı olarak tavır belirtmesi yanlıştır. Üçüncüsü siyaseten yanlıştır. BDP'li milletvekillerin dokunulmazlığı kaldırılarak özel yetkili mahkemelerin kucağına atmak siyasi çözümün iflas etmesi demektir. 550 parlamenterin tamamının dokunulmazlığı kaldırılsın, parlamenterler suç işliyorlarsa vatandaşlar gibi mahkeme huzurunda beyanda bulunup ifade versinler. Biz bunu yapabiliriz. Ama sadece BDP milletvekillerine böylesi yaklaşım siyasi hasmane bir tavır olur. Cevap vermek durumunda kalırız aksi halde.
Nedir cevabınız?
Halihazırda 6 milletvekilimiz tutuklu iken yeniden parlamenterler cezaevine atılırsa ki aralarında eş başkanımız Gültan Kışanak da var. Biz o parlamentonun 24. döneminin çalışamaz hale geldiğini düşünürüz. O parlamentonun bizler açısından tartışmalı olduğu kanaatine varırız.
Bir hukukçu olarak teröristlerle kucaklaşma hukuki miydi sizce?
O coğrafyanın koşulları, oradaki realiteler Türkiye toplumu tarafından iyi bilinmiyor. İstanbul'da, İzmir'de yaşayan vatandaşlarımız 'Ben Hakkari'ye pasaportsuz gitmek istemiyorum' dereler. Hayatı boyunca Hakkari'yi görmemiş insanların Hakkari'yle ilgili ahkam kesmelerini doğru bulmadığımızı söylemek isterim. O karşılaşma sonrasındaki tablonun bütün ayrıntılarıyla keşke Türkiye kamuoyu izleyebilse. Orada 100 araçlık bir konvoy durduruluyor. Arkadaşlarımız uzun süre bekliyor. Anneler çocuklarıyla karşılaşıyor ve kucaklaşıyor. Sonra konvoyun önününün kesildiğini duyunca araçtan inip gidiyorlar. Orada duygusal bir ortam oluşmuş, milletvekillerimiz duygusal bir ortamın üzerine gidiyor. O nedenle oradaki duygusal atmosfer kesinlikle bir çatışma yanlısı, savaş yanlısı, ölüm progpagandası gibi algılanmamalıdır. Oradan yola çıkarak bu gerçekliği kabul edersek o insanların silahlarını bırakıp çözüm gerçekleştiğinde bu toplumda içiçe yaşadığını görmek lazım.
Siz kucaklaşır mıydınız?
Öyle bir ortamda bunu AK Partili milletvekillerine sormak lazım. AK Partili Şırnak Milletvekili o tabloyla karşılaşsaydı ne düşünürdü acaba. Acaba MHP'Li milletvekili böyle bir tablo ile karşılaşsa acaba silahlarına davranıp çatışmaya mı girerlerdi. Burada yapılabilecek tek şey diyalog kurmaktır.
Cumhurbaşkanı sayın Abdullah Gül'ün Meclis'teki konuşması var. Sayın Gül'ün sözleri 'BDP'nin dokunulmazlığı kalkmasın' diye okundu. Ne dersiniz?
Cumhurbaşkanı DEP milletvekillerine yapılana atıfta bulundu. Önemlidir, biz de bu noktadayız. İktidar, ana muhalefet bu konuda serinkanlı olmalıdır. Dokunulmazlığı kaldırarak çok daha ciddi sorunlara yol açacak bir süreci başlatmamalıdırlar. Dokunulmazlık kaldırılacaksa bütün parlamentoda kaldırılsın biz de yargılanalım.
Habur'daki halay meselesisiyle Şemdinli'de teröristlerle kucaklaşma bir ve aynı şeyler mi?
İkisinin gerçekleşme atmosferi ve gerekçeleri farklı ama Türkiye kamuoyuna yansıtılma biçimi açısından aynıydı. Basın mensupları orada çok fazla detay çekti. Ertuğrul Bey ve sayın Gültan Kışanak'ın açıklaması var. Bu ham görüntüler basının elinde ama neden kamuoyunu irite edilecek görüntüler verildi bunun irdelenmesi gerekir. Habur'da ve Şemdinli'de arzu edilseydi yeni bir barış süreci medya tarafından işlenebilirdi. Neden kamuoyunun tepkisini çekebilecek formatta bir yayın yapıldı? Kürt halkı bu görüntülerle irite olmuş değil. İki farklı duygu ortaya çıkmış ve bu atmosfere hizmet edilmiştir.
Kemal Burkay, Orhan Miroğlu gibi isimler çeşitli çevrelerce iddia edildiği üzere sayın Başbakan tarafından kullanıyor mu?
Bilemem. Tarzları, yöntemleri, eleştiri üslupları çokça da çözüm arayışlarına hizmet etmiyor. AK Parti ve Başbakan tarafından kullanılıyor mu, böyle bir iddiam yok.
Leyla Zana 'Bu işi Erdoğan çözer' deyince siz 'Bu saflıktır AK Parti dilinden konuşmaktır' dediniz. Acaba BDP Zana'yı sistemin dışına mı itti?
Sayın Zana'nın o dönemki açıklamalarla ilgili eleştirilerimiz oldu. Ne sayın Zana ne biz, bu partinin ve hareketin karşıtı durumuna düşer. Sayın Zana birçok Kürt siyasetçi gibi büyük bedeller ödemiş, değer katmış, güçlü çabaları olan bir arkadaşımızdır. O dönem biraz daha birbirimizi anlayabilseydik sayın Zana inanıyorum ki o açıklamaları yapmazdı. Zana'nın birçok kelimesinin farklı anlamlara gelecek şekilde yazıldığını belirtmiştir. Ancak polemik olmasın diye tekzib yoluna gitmediğini söyledi. Şu çarpıtmanın düzeltilmesi lazım. Sayın Zana 'Başbakan bu işi çözme niyetindedir'den öte 'kendisi gücü elinde tutuyor isterse çözer' şeklinde ifade ediyor. Ama gazetenin buradaki amacını sorgulamak istemem. Son derece güçlü mesajlar vermek isteyen Zana'nın bir şekilde zor pozisyona düşürülmek istediğini görüyoruz. Buna ne biz ne de sayın Zana izin vermez.
Diyelim ki o röportajdaki sözler çarpıtıldı. 'Silahlar Kürtlerin sigortasıdır' diyen de bir isimdir sayın Zana. O dönemde 'Leyla Zana iki gün önce ABD'li diplomatlarla görüştü ve PKK'ya silah bırakma mesajı verdi'. Doğru mu bu?
Bunlar sayın Leyla Zana'yı yıpratma gayretleri. Böyle bir şey yok. Sayın Zana'nın sözlerini detaylandırmak bize düşmez. PKK'nin silahı Kürtlerin garantisidir meselesine gelince. Sayın Zana orada devletin yaklaşımı karşısında bu sözü söylemiştir. Aslında bunu anlatmaya çalışıyordu. Devlet Kürtlere öylesine yaklaşıyor ki, Kürtler bu hissiyatı sürekli koruyorlar. O günlerde Zana'nın kendisi silahları garanti olarak görüyor diye çarpıtıldı. Biz hep söylüyoruz, sadece Zana değil, silah çözüm değil, çatışmak, ölüm, öldürmek çözüm değil. Tek çözüm diyalog ve müzakere ise bunun koşulların olacağı siyasi zemini nasıl yaratırız bu konuda projeler ortaya koymak lazım. Bu iş daha çok hükümete düşer, kendisi yapamıyorsa bizler siyasi partiler olarak biraray gelip çözüm üretelim.
İkinci Oslo süresi başlarsa destek veririz dediniz. Öcalan'ın Oslo sürecinin başarısızlığa uğramasından sonra örgüt üzerindeki hakimiyetin kaybettiği yorumları var. Katılıyor musunuz?
Hayır. Bunun tek testi var Öcalan'la örgütü görüştürürsünüz. Örgüt Öcalan'ın talimatlarına uyuyor mu, uymuyor mu görürsünüz. Öcalan'ın PKK'yi dinleyeceğine dair garantör biz değiliz. Örgüt sözcüleri kendileri uyacaklarına dair açıklama yaparak. Biz de bu sözlere bakarak kesinlikle uyacaklar diye düşünüyoruz. Biz sadece siyaseten bu görüşmeleri desteklemeyiz. Aktif olarak destekleriz. Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda çözüm için gayret sarfederiz. Kendi üzerimize düşen rolü de siyaset alanında oynayarak bu süreci destekleriz.
Silvan saldırısı sonrasında Öcalan'ın örgüt üzerindeki etkinliği tartışıldı. Acaba Kandil mi, İmralı mı örgüt üzerinde söz sahibi?
Bu çok spekülatif yaklaşım. Sonuca da hizmet etmiyor. Ortada bir lider var ve adada devlet tarafından tutuluyor. Arkadaşlarıyla görüştürülmüyor, ailesiyle görüştürülmüyor. Tecrit kaldırılsın, örgüt üzerindeki hakimiyeti var mı, yok mu görelim.
Zübeyir Aydar, ikinci Oslo'ya hazırız derken, şartsız masaya otururlar mı?
O açıklamanın hatırladığım kadarıyla yabancı bir basın organında çıktı. Orada şunu söylüyor devletin İmralı'ya yaklaşımı bizim için belirleyicidir diyor. Bütün bunlar tartışılabilecek şeyler. Ev hapsi mi olur, başka bir yöntem mi olur. Bunların tartışılmadığı her gün çözümden bir adım daha uzaklaştığımız anlamına gelir. Eğer çözüme katkı sunacaksa Öcalan'ın özgür kalacağı ortamı da tartışmalıyız. Şimdi özellike Suriye'de ciddi problemler yaşanırken, hükümetin önünde sağlıklı çözüm planı olmazsa ne bölgede önemli aktör olamaz. Kürtlere hak verilirse ülke bölünür diye bakmamak lazım. Türkiye toplumu bu kaygılardan hızla kendini arındırmalıdır. Kürtlerin hakları, bu topraklarda, anavatanında yaşadıkları için doğuştan gelen haklarıdır, dolayısıyla kimsenin lütfunda değildir. Kimse Kürtlere ana dilini vermeyecek, bu hakları tanıyacak.Olan bir şeyin tanınması gibi bir problem var. Meseleyi terör boyutundan çıkarıp halk sujesi ve öbjesi olarak temelden tartışılması şiddeti otomatik olarak çözüm noktasına getirir.
Oslo mutabakat metni sızdırıldı. Burada çok çeşitli spekülasyonlar var. Sizce kim sızdırdı?
Bu sızdırma işinin kime yaradığına bakmak lazım. Kendisine zarar verecek kişiler bu sızdırmayı yapmaz. Bir defa hükümet zorlandı mı, zorlandı. PKK zorlandı mı, zorlandı. Türkiye kamuoyunda bir antipati uyandırdı mı, uyandırdı. Dolayısıyla iki taraf bunu sızdırmadı. Bir üçüncü taraf İngiltere ve Norveç söyleniyor. Diğer bir nokta MİT gösteriliyor. MİT'i zorlayarak başka kesimlerin de eline geçmiş olabilir.
MİT'i zorlamak deyince akla cemaat geliyor sanki...
Spekülasyon yapmak istemem. Kime yaradı deyince evet o çevrelere yaradı.
CHP'nin Oslo ile ilgili çıkışına ne diyorsunuz?
CHP'nin karşı çıkarak da olsa Oslo görüşmelerinin yeniden gündeme gelmesi açısından faydalı oldu. Ben CHP'nin tamamının öyle düşündüğü kanaatinde değilim.
Sayın Kılıçdaroğlu, Başbakan bunu seçim öncesi pazarlık malzemesi haline getiriyor dedi. Dolayısıyla 'Başbakan'ın muhatabı Öcalan'dır' dedi...
Bu kaygılar boş kaygılar değil. Bu taktik bir hamleyi zorlayarak stratejik bir değişikliğe evriltebilir miyiz diye düşünüyoruz. Bu taktik hamlenin üstünü kapatalım mı, yoksa değişime zorlayabilir miyiz? Ana muhalefet partisinin bu noktada rolü büyük. İlkesel olarak görüşmelere karşı çıkmammaları önemlidir tabii. Bunları yapmayan bir iktidardan herkes endişelenir. Bu güvensizliğin ortadan kaldıracak şeyin siyaseti güven ortamı yaratacak pozisyonuna çekme çalışmalarıdır. AKP'nin şu anda güçlü bir paradigmasal değişiklikle 'Biz Kürt sorununu çözmeye karar verdik' demediği konusunda ana muhalefetle hemfikiriz. Ama nasıl dönüştürürüz konusunda CHP'nin daha cesur davranması gerekir. Niyet ne olursa olsun Başbakan ve İçişleri Bakanı'nın söylemlerini elimizin tersiyle itemeyiz. Medya bu konuda destek sunmalıdır. Bu müzakereler ortadan kalkarsa alternatifi savaştır.
Nisan ayında eski AKP'li milletvekili Abdurrahman Kurt, KCK iç savaş çıkarır demişti. Kürtler arasında bir savaştan bahsetmişti. M.Ali Birand'da benzer şeyler söyledi. Böyle bir ihtimalin dillendirilmesine ne dersiniz?
Böylesine büyük bir tehlike ve risk görmüyorum. Bizim önerdiğimiz çözüm önerileri dikkate alınırsa bu söylenen tehlikelerin hiçbirini barındırmadığı görülür. Biz bölgesel yönetimler demokratik seçim sistemleri oturtsunlar diyoruz. Herkesin seçime girebildiği ortamda hangi parti hangi egemenliği kurabilir. Bizim önerdiğimiz sistem PKK'nin veya başka bir partinin bir coğrafyada halkın üzerinde hakimiyet kurması mümkün değildir. BDP olarak bir bölge meclisinde iktidarsak, müsaade edin bizi iktidar yapan halkına kendi politikası uzantısında hizmet üretsin. PKK bir bölgeyi silahlı gücüyle egemenlik altında tutacak iddiasını şimdiye kadar duymadık. Varsa böyle bir iddiası hayata geçirmesi mümkün değildir. Yaklaşık 10 bine yakın arkadaşımız tutuklu, bir kısmı açlık grevine başladı. Ben buradan onlara selam gönderiyorum. Müzakere başlasın diye bedenlerini ölüme yatıran arkadaşlarımız var. Silivri'deki arkadaşlarımıza Adalet Bakanlığı'nın talimatıyla saldırı olduğu söyleniyor. Cezaevlerinde dik duran arkadaşlarımızı selamlayarak sözlerimi bitirmek istiyorum.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.