22 Kasım 2024
  • İstanbul15°C
  • Diyarbakır14°C
  • Ankara13°C
  • İzmir20°C
  • Berlin3°C

DEMİRTAŞ: ÖCALAN TEK BAŞINA KARAR VERMEK İSTEMİYOR

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Özgür Gündem gazetesinden Zana Kaya'nın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. 2. Bölüm...

Demirtaş: Öcalan tek başına karar vermek istemiyor

30 Haziran 2013 Pazar 10:10

7. İmralı görüşmesini anlatan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Öcalan’ın sürecin şeffaf ve demokratik şekilde yürütülmesini istediğini; halkın, demokrasi güçlerinin üzerindeki yükü paylaşmasını beklediğini kaydetti

“Basından, kültürden, siyasetten sanata kadar çok büyük şahadetler sonucunda yüzlerce kurum yaratıldı” diyen Demirtaş, “Şimdi bunları büyütmenin zamanıdır. Daraltmanın değil, büyütmenin zamanı. İşte demokratik çözüm dediğimiz şey budur” dedi.
 

ARTIK BÜYÜMENİN ZAMANIDIR

Demokratik çözüm sürecinde bir aşamayı daha geride bırakıyoruz. 2. aşama olarak tarif edilen süreç, yoğun bir tartışma, demokratik eylemlilik, yasal ve anayasal düzenlemeler dönemini kapsıyor. Bir yandan Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin talepleri ve ihtiyaçları etrafında bir tartışma, örgütlenme ve demokratik eylemlilik içinde olması; bir yandan da hükümetin demokratik adımlarla sürece katkı sunması bekleniyor.

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, röportajımızın bugünkü bölümünde, PKK Lideri Sayın Abdullah Öcalan’ın halktan beklentilerini, koşullarını ve ikinci aşamanın ayrıntılarını anlattı.

İkinci aşamada sürecin daha çok demokratik adımlar üzerinden gelişeceği belirtiliyor. Siz hükümetle bir görüşme yaptınız. Hükümetin önümüzdeki sürece dair takvimi nedir?

Bizim hükümetle yaptığımız görüşmede hükümet bazı hazırlıklar yaptığını ve hazırlıklarının güçlü olduğunu ifade ediyor. Sayın Başbakan da bir iki gün içinde yol haritalarını ve neler yapacaklarını açıklayacaklarını belirttiler. Biz de bu açıklamayı merak ediyoruz doğrusu; beklentileri karşılar mı karşılamaz mı o açıklamadan sonra ancak söyleyebiliriz. Ama şu kesin; hükümet bazı adımlar atma hazırlığındadır, bazı adımlar atmadan sürecin ilerlemeyeceğini iyi biliyor. Yani bu sürecin oyalama, kandırma, aldatma süreci olmayacağını, bunun bir yöntem olarak asla tutmayacağını kendileri de biliyor. Böyle bir niyette olmadıklarını göstermek istiyorlar. Biz de bunu görmek istiyoruz.

Sayın Öcalan’ın 2. aşamaya ilişkin değerlendirmesinde bir vurgu dikkati çekti; halkın ve demokratik güçlerin inisiyatif almasına dönük çağrısı oldu. Nasıl bir inisiyatif alınmasını bekliyor?

Sayın Öcalan bütün bu sürecin en katılımcı, en demokratik ve en şeffaf bir şekilde yürütülmesini istiyor. Kendisi İmralı’da her konuyla ilgili karar veren pozisyonda olan bir kişi olmak istemiyor. Kendisine bu konularda dayatmada bulunulsa bile kendisi böyle yapmak istemiyor. Halk ne yapmak istiyorsa, nasıl yaşamak istiyorsa, hangi hukukla, hangi haklarla, hangi çerçevede yaşamak istiyorsa halk kendisi tartışmalı. Ama halk dediğimiz şey bir partiden de ibaret değil. Bunun sivil toplum ayağı var, kadın ayağı var, inanç, emek, işveren kesimleri var, köylüsü, öğrencisi, işçisi var, yani herkes bu tartışma sürecine kendisini katmalıdır. Paneller, medya, gösteriler, mitingler aracılığıyla, elindeki imkân ve olanak neyse bütün onları kullanarak bu tartışma sürecine halk kendisini katmalıdır. Bundan ortaya çıkacak sonuç şu olacaktır; bir halk, bütün katmanlarıyla birlikte bu taleplerin arkasındaysa, devletin bunları kabul etmeme, bunları elinin tersiyle itme gibi bir lüksü olamaz artık. Sayın Öcalan, halkın taleplerinin farkında olmadığından bunları istemiyor; halkın taleplerini, beklentilerini çok iyi biliyor. Ama bu beklentilerin görünür hale, örgütlü hale gelmesi ve bir halkın bütünlüklü olarak bunları savunabilmesi için bunları istiyor. Yoksa Kürtlerin ne istediğini bilmeyen bir kişi değil. Ama bunları halka mal etmek istiyor, kendisi bu konularda tek başına karar vermek istemiyor. Demokratikleşmenin ve demokrasinin de gereği budur, bu katılımcılık gerçekleşmediği müddetçe sürecin zaten ilerlemesi de mümkün olmaz.

Süreçte ortaya çıkabilecek tıkanıklıkları aşmak ve demokratik bir yapının inşası için halk, demokrasi güçleri ne tür mekanizmalar kurabilir?

Bir defa Kürt halkının artık şunu düşünmesi lazım. Evet Kürt halkı için gerilla bir güvenceydi. Fakat gerilla yok diye Kürt halkının çaresiz, karamsar, umutsuz bir pozisyona girmemesi lazım. Onun yerine askeri olmayan, silaha dayanmayan meşru savunma mekanizmalarını oluşturması lazım. Ekonomik alanda, sosyal alanda, kültür alanında, toplumsal yaşamda, siyaset alanında; yani toplumun kendini koruyabileceği mekanizmaları oluşturması lazım. Bu da ancak örgütlülükle olur.

Şimdi açlığa karşı kendini nasıl savunacak, yoksulluğa karşı nasıl savunacak; gerilla mı savunacak halkı, yok! İnsanlar kooperatifler kurabilirler, işverenler, işçiler, köylüler bir araya gelip ortak yatırımlar yapabilirler. Çevreye duyarlı, emeğe saygılı yatırım birlikleri kurabilirler.

Kültürel alanda devletten mi bekleyeceğiz sadece; hayır! Kendi ders kitabını basabilirler, eğitim yapılabilecek sınıflar, okullar açabilirler. Kurmanci, Zazaki eğitim yapabilecek, bütün ders kitapları basılıp öğrencilere bir sonraki eğitim yılında hizmet sunacak hale getirebilirler. Devlet mi bize müziğimizi, tiyatromuzu, sanatımızı öğretecek, hayır! Halk en özgür şekilde tiyatrosunu, sinemasını, filmini, medyasını örgütleyebilir; mevcut kazanımlardan yola çıkarak, bunları büyütebilir, daha örgütlü hale getirebilir. Uluslararası alana açılabilir. Bunların hepsi kendi alanında örgütlenmesi ve başarılması gereken işlerdir.

Tarım alanından balıkçılığa kadar, turizmden spora kadar her alanın artık bir demokratik ulus bilinciyle ve kendi özgünlüğüne dayalı olarak büyümesi gerekiyor. Şimdiye kadar bu alanların tamamı savaşın etkisi altında kalmış, savaşın dili, tarzı, yarattığı kültürün etkisi altında kalmış alanlardı. Şimdi bu alanların muazzam bir patlama yapmasını bekliyoruz, arzuluyoruz. Evet, şu ana kadar çok zorlu koşullarda bu alanlar kendilerini var etmeyi başardılar. Çok büyük bir emek ortaya koydular. Basınından, kültüründen, siyasetinden sanatına kadar çok büyük şahadetler sonucunda bu kurumlar, kurumsallaşmalar yaratıldı. Şimdi bunları büyütmenin zamanıdır. Daraltmanın değil, büyütmenin zamanıdır. İşte demokratik çözüm, yeniden inşa dediğimiz şey budur.

Bunları devlet mi yapacak, hayır! Biz yapacağız, halk yapacak. Halkın üstüne düşen sorumluluk budur işte. Sayın Öcalan, “bundan sonra görev halkındır” derken, halk dağlara çıksın, gerilla yerine savaşsın demiyor herhalde; halk da böyle anlamıyor tabii ki. Bütün bu alanların kendi ayakları üzerinde durabilecek şekilde kendini örgütlemesinden söz ediyor.

Örneğin her gittiğimizde Urfa’yı mutlaka örnek verir. Urfa, 10 tane Hollanda kadar ekonomik değere sahip bir şehirdir. Ama Urfa’nın yüzde 70’i işsiz. Şimdi buna bir çözüm bulmayacak mı siyasetçiler, sivil toplum örgütleri... Halk buna bir çözüm bulmayacak mı? Urfa aç, sussuz, perişan mı olacak? Hollanda dünyanın en zengin ülkeleri arasındayken 10 tane Hollanda kadar zenginliğe sahip, potansiyele sahip Urfa açlıkla boğuşacak! Bu devletin sorunu değil, halkın sorunudur. Halk çözüm bulmalıdır buna. Siyaset, sivil toplum örgütleri buna öncülük yapmalı. İşveren örgütleri öncülük yapmalı, sendikalar öncülük yapmalı, kadın örgütleri öncülük yapmalı. Herkes kendi alanından projeler üretmeli, çözümler bulmalı. Bu işsizliği yenmek zor değil. Yani Mezopotamya toprakları binlerce yıldır kimseyi aç bırakmadı; bu dönem niye aç kalıyoruz, işsiz kalıyoruz! Bunların doğru sorgulanması ve çözüm üretilmesi lazım. Kürt sorununun çözümünün en önemli ayağı budur işte. Devlet çözmeyecek bizim bütün sorunlarımızı. Biz kendimiz sorunlarımızı çözerken kendi yapımızı da kendi demokratik toplumumuzu da inşa edeceğiz. Kürt’ün devleti budur işte. Kendi kendini yönetebilmek budur. Biz ulus-devlete karşıyken bir kaostan, yönetimsizlikten söz etmiyoruz. Ulus-devletin yerine demokratik yönetim modeli inşa edilmesi lazım. Demokratik Özerkliğin ruhu da budur. Bunları yapamazsak sorunlarımızı çözemeyiz. AKP’den el açıp avuç açıp sorunlarımızı çözmesini de bekleyemeyiz herhalde. Sayın Öcalan işte buna, toplumun kendi kendini demokratik şekilde yöneten örgütlenmelerine işaret ediyor.

Görüşmede Ortadoğu’nun genel durumu, Suriye-Rojava konusu gibi başlıkları ele alabildiniz mi?

Özellikle Suriye’deki gelişmeleri yakından takip ediyor. Şunu belirtti; Suriye’de en doğru çizginin PYD çizgisi olduğu her gün daha fazla ortaya çıkıyor, oradaki çözüm bütün halkların özgürlüğünü ve özerkliğini dikkate alan bir çözüm olabilir. PYD başından beri bunu savunuyordu. PYD’nin de içinde bulunduğu Kürt Birliği, en doğru politikayı yürüttü. Türkiye’nin de bunu dikkate alan bir politika üretmesi gerektiğini belirtti. Giderek aslında Suriye-Türkiye sınırının anlamsızlaşması gerektiğini söylüyor. Avrupa’dakine benzer, sınırın anlamsızlaşması gerektiğini söylüyor. Sınır, sosyal açıdan, ekonomik açıdan, kültürel açıdan anlamsız hale gelmeli. Çünkü iki toplum, iki bölge arasında öyle bir tarihsel ilişki var ki, o sınırlar gereksizdir. İrademiz dışında konulmuş sınırlardır. Bu sınırları anlamsızlaştıracak düzeyde bir siyaset geliştirilmeli ve halklar arasında sınır değil, daha fazla ilişkiyi sağlayan bir hukuk geliştirilmeli. Kendisi bu konuda umutlu olduğunu söylüyor. Giderek de bu çözümün gelişebileceğine inanıyor. Türkiye’deki süreç ilerledikçe bunun Suriye Kürdistanı’na, Suriye’ye de yansıyacağını, yansımaya da başladığını tespit edebiliyor.

Amed’de Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı gerçekleşti. Konferanstan çıkan bildirge Sayın Öcalan’a ulaştırılacaktı; kendisi nasıl değerlendirdi?

Bildirgeyi kendisine ulaştırdık, konferansı başarılı bulduğunu belirtiyor, sonuçlarının iyi olduğunu düşünüyor. Konferanstan çıkan bir birlik komitesi var, bu komite Sayın Öcalan’la görüşmek istiyordu, bunu da kendisine ilettik. Bakanlık izin verirse görüşmeden mutluluk duyacağını belirtti. Süreç ilerledikçe bu görüşmeler gerçekleşebilir.

Son olarak, Sayın Öcalan’ın halka bir mesajı var mıydı?

Görüşmeye giderken, Pervin Hanım’ın Iğdır Kongresi hazırlığı vardı. Özellikle Iğdır şahsında bütün Serhat halkına özel selamları vardı. Êzidî toplumuna ayrıca ve özel selamları vardı. Çıra TV’yi duymuştu, kurulmuş olmasından duyduğu memnuniyeti belirtiyordu. Alevi toplumunun bu dönemde, barış mücadelesinin içerisinde olmasını çok önemsediğini, aynı zamanda Alevi toplumunun taleplerinin kabulü için bu süreci yürüttüklerini belirtiyordu.

Özgür Gündem’i yakından takip ediyor. Köşe yazarlarını ayrı ayrı takip ediyor ve selam söylüyordu. Köşe yazılarını diğer arkadaşlarla derinliğine tartıştığı anlaşılıyordu. Özgür Gündem kendisi için büyük bir bilgi kaynağı. En çok örnekleri ve haber kaynağını gazeteden gösteriyor. Gazeteye ve gazete çalışanlarına selamı vardı. TV’leri izleyemiyor ama çalışanlarına selamları vardı, Nûçe TV, Stêrk Tv, Gün Tv gibi kanallara selam söylüyordu. Çalışmaların, özellikle sürecin derinliğine uygun bir şekilde büyümesi gerektiğini ve basın çalışanlarının da, basın kuruluşlarının da bu sürece katkı anlamında çok daha iyi çalışmalar yapması gerektiğini belirtiyordu. Bütün halka ayrıca selamları vardı.

Koşullarının düzeltilmesini bekliyoruz

Sayın Öcalan’ın koşullarının değiştirilmesine ilişkin bir düzenleme olacak mı? Sayın Öcalan farklı heyetlerle, toplumsal kesimlerle ilişki kurabilecek mi?

Sayın Öcalan’ın şu anda kaldığı hücre dar bir hücre. Kendisi de ifade ediyor, hem uyku uyuması hem de nefes alması zor. Bu kadar ciddi bir sorumluluk üstlenen bir önderin böyle bir hücrede kalmaya devam etmesi doğru olmaz. Bunun mutlaka değişmesi gerekir. Hükümetin de bunu dikkate alacağını düşünüyoruz. Önümüzdeki günlerde yerinin değiştirileceğini düşünüyoruz. İmralı Cezaevi içerisinde daha geniş bir mekâna geçeceğini düşünüyoruz. Dışarıyla ilişkilerinde de daha özgür olması lazım. Bu konuda da hükümetin kapalı olacağını düşünmüyorum. Süreç ilerledikçe bu tür gelişmelerin yaşanma ihtimali yüksektir. Bunlar olağanüstü şeyler değil aslında, olağanüstü olan Sayın Öcalan’ın şu anki pozisyonudur. O adada yaşamak tecrittir aslında. O da yetmiyor beton bir cezaevinin içerisinde 14 metrekarelik bir hücreye koymuşlar. Bir yandan barışı savunup, bir yandan bu barışı gerçekleştirecek lideri tecritte tutamazsınız. Uluslararası hukuk var, iç hukuk var. Sayın Öcalan’ın oradaki çalışmalarının kolayca yürütülebileceği bir ortamın yaratılması gerekiyor. Bu konuda ilerleme olabileceğini düşünüyorum.

Barışın yükünü PAYLAŞALIM

1. aşamaya halkın katılımını nasıl değerlendirdi Sayın Öcalan?

Sayın Öcalan, 1. aşamanın başarıyla geliştiğini düşünüyor. Halkın bu sürece bağlılığını, desteğini biliyor. Kürt halkının fedakârca yaklaşımını biliyor. Tabii ki bundan memnuniyet duyuyor. Ama ilginç bir şey söyleyeyim: Halkın kendisine bu kadar bağlı olması kendisini bir açıdan da zorluyor. Ben burada dört duvar arasında bazen çaresiz kalıyorum, imkânlarım çok kısıtlı, halkın ve sizlerin benden beklentisi yüksek olunca ben zorlanıyorum, bütün bu beklentileri gerçekleştirmek benim için tarihi bir görev ve onur ama aynı zamanda çok da zorlandığımı belirtmek istiyorum diyor. Yani bu duyguyu iyi anlamak gerekiyor. Evet, halk çok bağlı kendisine, büyük bir destek de var ama bu kendisinin omzundaki yükü de artırıyor. Bu yükü paylaşabilmenin tek yolu sürecin başarısı için bütün kurumların, halkın elinden gelen bütün imkânları kullanarak sürece destek olmasıdır.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.