'ÇÖZÜM SÜRECİ'NE 4 PARTİDEN 3 FARKLI GÖRÜŞ!
BDP Milletvekilleri tarafından TBMM'ye sunulan ‘Toplumsal barış ve müzakere’ yasa tasarısı üzerinden siyasi partilerin 'çözüm süreci' görüşleri...
17 Şubat 2014 Pazartesi 11:06
‘Toplumsal barış ve müzakere’ yasa tasarısı Türkiye'nin resmi makamları ile PKK lideri Abdullah Öcalan arasında görüşmelerin yürütülmesi için somut çerçeve öngörüyor.
Bu yasa tasarısının geleceği nedir? Türkiye’nin ana partilerinin temsilcileri bu konudaki görüşlerini paylaştılar.
BDP'den eski Siirt Milletvekili Osman Özçelik:
"Bu çözüm süreci ile igili beklentiler gerçekten yüksek düzeydeydi. Tabi çözümün yapılabilmesi için Hükümet’in bazı düzenlemeler yapması lazım. Fakat görüyoruz ki, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Başbakan sorunun çözümünden çok, yasal düzenlemeler yapmaktan çok sorunun sürece yaymak, çürümeye bırakmak, Kürtlerin taleplerinden vazgeçmesini beklemek gibi bir anlayışla davranıyor. Daha önce de PKK lideri sayın Öcalan ateşkes yapmıştır ve dört yıl süreyle PKK herhangi bir silahlı çatışmaya girmemişti ve güçlerini Türkiye’nin sınırları dışına çekmişti. Fakat bu 4 yıllık bir süre içinde Devlet hiçbir adım atmamıştı. Ve açıklamayı şöyle yapıyordu: PKK’nın savaşma gücü kalmadı, biz PKK’yı yendik, sorun bitti. Ancak daha sonra görüldü ki, mesele PKK’nın yenilmesi değil, PKK, daha şiddetli çatışmalar yaratabilecek güçte olduğunu gösterdi ve bizim de hiçbir şekilde arzu etmediğimiz yaniden çatışma süreci başladı. Şimdi bugün de ona benzer bir durum söz konusu. Yani Devlet, işte sayın Öcalan’ın geçen seneki Nevruz’da yayınladığı mesaj, Nevruz’da okunan bildirisi sorunun şiddet yoluya değil, barış yoluyla çözülmesi ve demokratik yollarla çözülmesine fırsat tanımak için ateşkes ilan etti ve PKK militanları, PKK gerillaları buna uyup silahlı güçlerin büyük bir bölümünü yurtdışına çekti. Ancak bu konuda Devlet’in, AKP’nin sorunu çözmeye yönelik gibi bir çaba içinde olmadıklarını görüyoruz. Yani, hala anadilde eğitim sorunu çözülmemiştir, Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası demokratikleşmiş değil, Anayasa görüşmeleri sona erdirildi ama Anayasa’da herhangi bir değişiklik yapılmadı. Yani Anayasal değişiklik yapılmadan sorunun demokratik yollardan çözümüne dair herhangi bir gelişme olamaz. Bu işin temeli, Anayasa ve Anayasa’nın değiştirilmesi, demokratikleştirilmesidir. AKP’nin böyle bir niyetinin olmadığını görüyoruz. Devlet’in, Hükümet’in tutumu bu sorunun çözümünü sürece yaymak ve çürümeye bırakmaktır. Kürtlerin taleplerinden vazgeçmelerini beklemek gibi bir niyetleri var. Ama bu asla doğru bir yaklaşım değildir. Kürtler hiçbir zaman taleplerinden vazgeçmeyeceklerdir.
Bilindiği gibi, Abdullah Öcalan Kürtlerin siyasi temsilcisidir. Tabi bir kişi, bir lider, bir halkın % 100’nü temsil ettiği iddiasında bulunamaz. Nasıl ki, Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’de her kesimin oyunu almış biri değilse sayın Öcalan da Kürtlerin ağırlıklı olarak siyasi temsilcisidir ve 3,5 milyon insan imzasını vererek beni siyaseten temsil eder demiştir. Ve silahlı çatışmayı başlatan, örgütü kuran sayın Öcalan’dır. Bu nedenle sorunun çözümüne ilişkin görüşmeleri sayın Öcalan’la yapılması gerekir, diyoruz. Sayın Öcalan’la birtakım görüşmelerin yapıldığını anlıyoruz. Sayın Öcalan’la yapılan bizim milletvekillerimizin yaptığı görüşmelerden anlıyoruz ki, Devletin bazı kurumları sayın Öcalan’la bazı görüşmeler yapıyor. Ama bunun resmi bir düzeyde yapılması lazım. Ve bunun bir görüş alış-verişinden çok resmi müzakereye, tartışmaya ve sorun çözmeye yönelik projelerin tartışıldığı ortama dönüşmesi için yasal zemininin hazırlanması lazım. Ve bütün bunlar için de öncelikle sayın Öcalan’ın özgür olması lazım. Yani, müzakere özgür, eşit koşullardaki taraflar arasında olur. Eğer koşullar eşit değilse, taraflardan biri özgür değilse, yapılan görüşmelerin adı müzakere olmaz, ve o tür müzakerelerden sağlıklı sonuç çıkmaz diye düşünüyoruz. Bu nedenle yasal olarak Sayın Öcalan’la görüşmelerin bir kanun çerçevesinde yapılması ve Sayın Öcalan’ın da özgürleşmesi gerekir. Ve gerçekten çözüm isteyen bir Hükümet varsa bunu kabul etmesi lazım diye düşünüyoruz.
Daha önce defalarca PKK, tek taraflı olarak ateşkes ilan etmişti. Ama her seferinde Devlet bu ateşkese olumsuz cevap verdi. Yani, ateşkes hiçbir zaman iki taraflı olmadı. Gerçi bu son süreç biraz daha umut verici, yani son ateşkeste Devlet de eskisi kadar operasyon yapmıyor. Bu olumlu bir gelişmedir. Yani, yeniden bir savaş başlarsa daha önceki tecrübelerden, deneyimlerden biliyoruz ki, her ateşkesten sonra yeniden Kürtlerin silaha sarılması, silahı kullanmaları durumunda şiddet hep yükselmiştir. Bu nedenle Sayın Öcalan da korkuyor ki, yeniden bir çatışma başlarsa, yeniden bir silahlı çatışmalı süreç başlarsa bir önceki dönemden çok daha ağır sonuçları olabileceğini uyarısını yapıyor. Biz de aynı düşüncedeyiz. Gerçekten yeniden bir çatışma sürecine, bir savaş sürecine girerse Türkiye, iki taraftan da çok ağır, telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir. Çok ağır bir savaş sürecine girme tehlikesi var. Bu nedenle kesinlikle biz böyle bir çatışmalı süreçten yana değiliz, sorunumuzun demokratik ve barışçıl yollardan çözümünden yanayız. Öcalan da bunun uyarısını yapıyor."
CHP'den İzmir Milletvekili Prof. Dr. Birgül Ayman Güler:
"Önce çözüm dedikleri şeyi tanımlamak gerekir. Çözüm dedikleri süreç, “isediklerini kabul et, yoksa bak silah kullanırım, yoksa terör uygularım, kabul etmezsen kan akıtırım” tehdidinden ibarettir. Biz çözüm süreci denen şeyi hiç de barışçıl ve demoktratik bulmuyoruz bu nedenle. Türk ulusuna terörle ya da terör tehdidi ile hiçbir şeyi kabul ettiremezler. Böyle söyleyip bunu çözüm süreci diye sunmak, ikiyüzlülüktür diye düşünüyorum. O nedenle bu süreç provoke ediliyor konusu, benim için anlamsızdır. “Şimdiye kadar 50 bin kişi öldü, daha 500 bin kişi de mi ölsün?” – demiş Öcalan. Bunların yaklaşımı bu. Yani, çözüm süreci dedikleri şey, “bak kabul et, yoksa çok kan akıtırım!” tehdidiyle geliyor. Bu barışçıl ve demokratik bir tavır değil, bu hem Türkiye’yi hem Dünya’yı aldatmaktan başka hiçbir şey değildir.
BDP’liler, “basına bir teklif sunduk”, dediler. Meclis sitesine baktım. Orada henüz bu teklif görünmüyor, yayınlanmamış. Söylediklerinden hareketle söyleyebilirim ki, bu teklif Öcalan, Kandil, BDP ve Hükümet arasında yürüyen görüşmelere hukuki bir çerçeve kazandırma teklifi. Bir defa, müzakere heyetleri kurulsun, Öcalan’a gitsinler, ayda bir değil, mümkünse her gün gitsinler isteniyor. Ama en önemlisi, bu müzakerelere bir gözlemci heyet katılsın talebi var. Daha önce BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak bir açıklama yapmıştı. Bir Avrupa devleti gözlemci olmalıdır, demişti. Söz konusu gözlemci heyet bir yabancı ülke heyetidir. Bu mandacılıktır. Bu, Türkiye’nin bağımsızlığına meydan okumadır. Aynı zamanda bu, Kürt sorununun emperyalist merkezlerinin güdümünde olduğunu da kanıtlar.
Biz 1923 yılından bu yana ülkemizin hiçbir sorununa herhangi bir yabancı devletin gözetimini kabul etmedik. Mandacılığa karşı, emperyalizme karşı mücadele verdik. Şimdi bu kişiler Türkiye’yi adeta yabancı devlet gözetimine sokmak için mücadele ediyorlar. Sözüm ona, söyledikleri bu Kürt Sorunu denen sorunun kimler tarafından yönetildiği bence açığa çıkar. Onlar yalnızca kendilerine değil, aynı zamanda dayandıkları bu güçlere de bir yasal statü kazandırmaya çalışıyorlar. Türkiye’de bunu hiçkimseye kabul ettiremezler. Çünkü taleplerinde samimi değiller. Anadilde eğitim diyorlar. Bunu insan hakkı olarak sunuyorlar. Ama hemen ardından “statü” dedikleri bir şeyin temel koşulu olduğunu da ilan ediyorlar. Yani, insan haklarından başlayıp gerçekte ayrılıkçı statü sözlere ediyorlar. Dolayısıyla, talepleri ikiyüzlü. Bir şey söylüyorlar, ama o, söylemedikleri bir şeye bağlanıyor. Yıllardır aynı şey yaşadık. Artık Türk ulusu çok açık görüyor bu samimiyetsizliği. Statü dedikleri bir şeyi alabilmek için ulusal yapıyı ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Biz, dile getirdiklerinin arkasında ne var, bunu çok iyi görüyoruz. Ayrılıkçılık var. Bu nedenle böyle davrandıkları sürece Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taleplerini kabul ettirmelerini mümkün görmüyoruz."
MHP'den Iğdır Milletvekili Dr. Sinan Oğan:
"Ortada bir çözüm süreci, bir müzakere süreci falan yok. Hükümet maalesef Türkiye’nin belli bölgelerini PKK’nın kontrolüne bırakmış durumdadır. Onun için bir tarafta veren, öbür tarafta da alan, aldıkça daha çok talep eden bir süreç var. Ve biz bu sürecin zaten varlığını doğru bulmuyoruz ki, onu engellemeye çalışanların kimler olabileceğinin altını çizelim. Böyle bir süreci biz kabul etmiyoruz. Bu, Türkiye’yi bölünmeye götürecek bir süreçtir. Ve bu süreçten de hiçbir şekilde ne Türkiye’nin ne bölge halkının herhangi bir fayda sağlamayacağı kanaatindeyiz. Biz çözüm sürecinin yanlış bir süreç olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’nin böyle bir sürece ihtiyacı yok. Böyle bir süreç Türkiye’yi bölünmeye götürür.
BDP açıkça PKK’nın taleplerini bir kanun içerisine yerleştirmek ve bunun da Meclis üzerinden kanunlaştırmak istemektedirler. Bu PKK’nın taleplerinin Meclis’te hangi isim altında olursa olsun Meclis’e gelmesini biz yanlış buluyoruz. Hükümet’in görevi, PKK’nın taleplerini parlamentoya getirmek değil, terör örgütü PKK’nın ortadan kaldırılımasını sağlamak olmalıdır. Hükümet’in görevi, oradaki vatandaşlarımızın sorunlarını çözmek olmalıdır. Ama Hükümet bugün maalesef ki Türkiye’nin o bölgedeki bölge insanlarını PKK’ya teslim etmiş durumdadır. O sebeple bu süreç baştan sona yanlıştır."
AKP'den Prof. Dr. Yasin Aktay:
"Bu tür provokasyonlar, çözüm süreci başladığı günden itibaren, hatta öncesinden itibaren hep vardı, var olmaya da devam ediyor. Çözüm sürecinin olup olmaması tartışmalara bağlı değildir. İnsanlar çözüm sürecine karşı ikna edici argümanlarla karşı çıkmıyorlar. Birileri bu süreci baltalamak için, bu süreci sabote edebilmek için de birtakım provokasyonlar yoluyla konuşuyor. Provokasyonlar yoluyla bu süreci engellemeye çalışıyor. Hatta çözüm sürecine karşı olmadığını söyleyen birileri de bu tarz provokasyonlar yoluyla göstermeye çalışıyor. En basitinden geçenlerde sayın Selahattin Demirtaş bir konuşmasında seçimden sonra işte özerklik sürecinin inşası yönünde bir beyanı olmuş ancak bunu sanki seçimlerden sonra özerkliği ilan edeceğiz şeklinde manşetten veren gazeteler oldu. Bu gazeteler, bir şekilde Türkiye kamuoyunda Kürt siyasi hareketinin Türkiye’den bölünmek istediği yönünde bir algı yaratmaya çalışıyor ve çözüm sürecinin bu insanları fazla cesaretlendirmiş olduğu yönünde bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Böylece Türkiye kamuoyunda çözüm sürecine olan desteği azaltmaya çalışıyorlar.
Tabi ki, bu tür provokatif sözlerin olduğu yerlerde gerçekten eğer olmuş olsa bunun Türkiye’nin genel halkına anlatmak kolay değildir. Onda biraz zorlanılır. Çünkü çözüm süreci böyle bir şey içermiyor. Yani, bir bölgenin diğer bölgelere nazaran neredeyse bağımsızlığını ilan etmesi gibi bir şey asla içermiyor. Ancak sanki böyle bir şey içeriyormuş gibi algı yaratılarak çözüm sürecine olan halk desteği engellenmeye çalışılıyor. Tabi ki, çok şükür, terör neredeyse 14 aydır Doğu’da hiç şiddet hadisesi cereyan etmiyor, hiç kimse ölmüyor, analar ağlamıyor. Bu aslında çözüm süecini bir hayli kolaylaştıran bir şey oluşturuyor. Buradan hareketle çözüm sürecini baltalamak biraz daha zor. Ancak bazen BDP içerisinde de PKK içerisinde de, Türkiye’nin genel milliyetçi ve ulusalcı kesimleri içerisinde de, hatta bazı liberal kesimler içerisinde bile bu çözüm sürecini baltalamak için, çözüm sürecini sabote etmek içim ellerinden gelenini esirgemiyorlar.
BDP’li vekiller, sonuçta Türkiye Cumhuriyeti yapısı içerisinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi yapısı içerisinde vekillerdir. İstedikleri kanun teklifini sunmak hakkına da sahiptirler. Ancak bunun kabul görüp görmemesi, Meclis içerisindeki diğer parlamenterlerini ikna etmesine bağlı bir şeydir. Böyle bir yapı, böyle bir şeyin uygunluğu değerlendirmek, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne düşmüş olacak ki, ben Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin içerisinde şu anda böyle bir şeyin kabul göreceğini düşünmüyorum. Ancak bu, BDP’li milletvekillerinin de Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı içerisinde olabildiğine özgür bir hareket alanına sahip olduklarını gösteriyor. Bu da aslında Kürt sorununun Türkiye’de çözülmüş olduğunun en önemli göstergelerinden biridir. Yani, herkes istediği öneriyle gelebiliyor, istediği tartışmayı Meclis çatısı altında veyahut da Meclis çatısı dışında da artık tartışma düzeyde kalması şartıyla yapabiliyor.
CHP’nin çözüm sürecinin karşısında bir pozisyon almış olduğu son derece doğrudur. BDP’liler bu konuda çok yanlış bir teşhis yapmış olmuyorlar. Aksine CHP baştan beri çözüm sürecine karşı bir pozisyon alıyor. BDP’li vekillerin Öcalan’la Hükümet arasında herhangi bir anlaşma olmadığı ve bütün çözüm sürecinin sadece BDP’lilerin çabalarıyla yürüyor olduğu düşüncesi ise, bu onların kendi iddialarıdır. BDP, bir siyasi partidir ve AK Parti’ye ve Hükümet’e muhalif bir siyasi partidir. Neticede evet, çözüm sürecinin bir parçasıdırlar, önemli bir tarafıdırlar veya tarafın sözcüleridirler, ancak bu, onların Hükümet’le hep aynı paralelde davranmalarını gerektirmiyor. Aksine Hükümet’in yaptığı adımları yetersiz görebilirler. Hükümet de onların birtakım siyasetlerini zaten yanlış buluyor. Çözüm süreci zaten birbiriyle her konuda anlaşan iki tarafın adımlarıyla yürümüyor. Aksine belli bir diyalog zemininde ve bazen birilerinin beğenmemesi ve eleştirmesi sürecinde yürüyor. Ancak şunu yine de net bir biçimde söyleyeyim, Hükümet bu konuda çözüm sürecinde son derece kararlıdır ve adımlarını kararlı atmaktadır. Bugün en azından kan akmamaktadır. Bu bir ölçüde yer yer BDP ve PKK içerisinde birtakım unsurların tahrik edici tavırlarına rağmen Hükümet bu konuda askeri bir operasyon yapmamaktadır. Buna mukabil bir sürü yasal düzenlemeleri, demokratikleşme paketini hayata geçirmiştir, geçirmektedir. Öbür tarafta, BDP’liler şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi içerisinde ve yasal zeminde her düzeyde her çeşit iddialarını hiçbir baskı altında kalmaksızın ve yargılanmak tehdidi bile olmaksızın ifade edebilmektedirler. İfade özgürlüğü konusunda bir hayli ilerleme katedilmiştir. Zaten çözüm sürecinin bir boyutu da ifade özgürlüğüdür ve ifade özgürlüğü konusunda pratik olarak şu anda sergilenmekte olan manzara çözüm sürecinde Hükümet’in ne kadar kararlı bir biçimde ilerliyor olduğunun en iyi göstergesidir." (Rusyanın Sesi)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.