22 Kasım 2024
  • İstanbul16°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara16°C
  • İzmir20°C
  • Berlin3°C

ÇATI PARTİSİNDE KİMLER OLACAK?

Demirtaş, Demokratik Özerkliği değerlendirdi: Birlikte yaşamanın kararını verdik. Demokratik Özerklik çözüm için muazzam bir fırsattır.

Çatı partisinde kimler olacak?

25 Temmuz 2011 Pazartesi 19:13

BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş, Demokratik Özerkliği Özgür Gundem gazatesine değerlendirdi: Birlikte yaşamanın kararını verdik. Demokratik Özerklik çözüm için muazzam bir fırsattır

HÜKÜMET UYGULAMAYI TARTIŞMALI

Demokratik Özerklik, sorunu çözmek isteyenlerin işini kolaylaştırmıştır. Bütün topluma aslında bir deklarasyonda bulunmuştur: Biz birlikte yaşamanın kararını verdik. Çözüm için muazzam bir fırsat sunmuştur. Hükümet artık özerkliği, muhataplarıyla tartışıp nasıl pratiğe uygulayacağını tartışmalı. Böyle olursa çözüm bir haftayı alır sadece.

KİMSE KÜRTLERE GERİ ADIM ATTIRAMAZ

Kürt halkı çözüm modelini somutlaştırıp bütün dünyaya göstermişti. Demokratik Özerklik ilanı budur. Şu saatten sonra hiç kimse Kürt hareketinin herhangi bir birimine, geri adım attıramaz. Bu konuda köprüler yakılmıştır. Asgari çözüm modelidir. Sorunu çözmek isteyenlerin işini kolaylaştırmıştır.

Çözüm için muazzam bir fırsat

Seçimler boyunca süren gergin ortam, “Boykot” krizi ve Silvan olayı ile giderek tırmandı. Silvan olayı ile aynı güne denk gelen “Demokratik Özerklik” ilanı ise yeni bir tartışmanın başlangıcı oldu. Başbakan’ın “güvenlik konseptine” dönüş olarak algılanan açıklamaları ve BDP’ye yönlendirdiği oklar, “kurt puslu havayı sever” misali faşist grupların bu zemini fırsat bilmesine neden oldu. Bir yandan çeşitli kentlerde Kürtlere yönelik “organize” saldırılar yapılırken, bir yandan Demokratik Özerkliğin zamanlaması ve Blok vekillerinin farklı açıklamaları üzerinden de “siyasi” saldırılar gündeme geldi. Böylesine “kaotik” bir ortamda “Demokratik Özerklik”in içeriğinin yanı sıra, Kürt meselesinin çözümündeki rolünü tartışmak mümkün olamadı. BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş’a, başta Demokratik Özerklik olmak üzere, Bloğa yönelik spekülasyonları, Meclis’e dönüp dönmeyeceklerini ve çatı partisi çalışmalarını sorduk.

Meclis Başkanı Cemil Çiçek ve AKP’li heyetle görüşmelerde hangi noktaya gelindi?

- Biz, birkaç tutukluyu dışarı çıkarmanın çok ötesinde, demokratik siyasetin tıkalı olan kanallarını çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermek istedik. CHP’nin duruşu bu tartışmaları geriletti. Meseleyi tutuklu vekiller meselesine endekslediler. Oysa sorun tutuklu vekiller değil bu insanların niye tutuklu oldukları meselesidir. Eğer siyaset özgürce, kendi mecrasında akacaksa, Terörle Mücadele Kanunu’ndaki, Türk Ceza Kanunu’ndaki çarpıklıklar ve yeni anayasa bir bütün olarak ele alınarak, sorunlar çözülebilir. Görüşmelerde niyetimiz AKP’li yetkililerce daha iyi anlaşıldı ve en azından bunları tartışmaktan çekinmeyeceklerini belirttiler. Protokoller de bu görüşmelerin kısmen yansıması, yazılı hale getirilmesi idi. Aynı metinde uzlaşamadığımız için şimdilik görüşmeler o haliyle kaldı. Fakat bizim deklare ettiğimiz metin bizi bağlayan bir metin olarak, AKP’nin deklare ettiği metin de AKP’yi bağlayan bir metin olarak kamuoyuna yansıdı.

Bu durumda Meclis’e dönecek misiniz?

- Geldiğimiz aşamada karar artık, kendi grubumuzun inisiyatifindedir. Değiştireceksek yine biz değiştiririz veya devam ettiririz. Çünkü şu noktaya sıkışmasını biz doğru bulmuyoruz; Yani AKP kabul ederse biz Meclis’e gelebiliriz, kabul etmezse gitmeyiz. Bu AKP’ye bağlı bir şey değildir. Başbakan da o havayı yaratmaya çalışıyordu; “buyrun gelin Meclis’e” diyordu. Sanki kendi Meclisi’ne davet ediyormuş gibi. O yetkiyi, icazeti halktan aldık biz zaten. Parlamento’ya dönüş noktasında tümüyle irade bizdedir, yarın da dönme kararı verebiliriz, 1 Ekim’den sonra protestomuzu sürdürme kararı da verebiliriz. Gelişmelere göre bunu değerlendiriyoruz.

Gelişmelerden kastettiğiniz ne? 

- Öncelikle demokratik siyaseti temsil eden Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’na yaklaşım, seçim öncesi ve seçim sonrasında kabul edilebilir değildi. Tümüyle tasfiyeye, diz çöktürmeye dönük bir yaklaşım vardı. Ama bizim öyle kolay teslim alınır bir hareket olmadığımızı bir kez daha gördüler. Bu nedenle kullanılan dille, üslupla, bir uzlaşı anlayışı yansıtılırsa, elbette ki bizim Parlamento’da olmamız gerekir, olacağız da. Parlamento’yu terk etmiş değiliz. Yeni anayasanın inşa sürecine, bir bütün olarak Blok dahil edilecek mi? Bütün bunları niyet düzeyinde de olsa görmek istiyoruz. Bu görüşmeler bu niyetin karşılıklı ifadesi idi. Biz, kapılar kapandı demiyoruz. Ümit ediyoruz ki; AKP de böyle yaklaşacaktır, çünkü kritik bir dönem. Gelişmelerden kast ettiğimiz, bu niyetin daha somut bir şekilde bize yansımasıdır. Onu görürsek tabii ki boykot kararımızı tekrar tartışırız.

Başbakan’ın ‘bizden iyi niyet beklemesinler’ sözleri, bir politik değişikliğe gidecekleri yönünde algılandı. Siz nasıl algıladınız?

- Bunu hep birlikte göreceğiz. Bizim temennimiz Başbakan’ın şunu görmesidir: Biz şu ana kadar kendisinden iyi niyet görmedik. Eğer bütün bu olup bitenler ‘iyi şeyler’, ‘iyi niyetle yapılmış’ şeylerse vay halimize. Çünkü bunun bir adım ötesi artık infazdır, ölümdür. insanı suçsuz yere cezaevine koyduktan sonra “Bu iyi niyetti. Bundan sonra bunu bile beklemesinler” diyorsa 90’lı yılların konseptidir bunun adı. Başbakan’ın böyle bir çılgınlığı aklına getirdiğini de cesaret edebileceğini de düşünmüyorum. Ama biz her türlü şeye hazırlıklıyız. Demokratik çözümse, donanımlı bir grubumuz var, büyük bir halk desteğimiz var. Çözüm konusunda oluşmuş bir irade var. Ama “biz size boyun eğdireceğiz” denirse, biz egemen anlayışın veya egemen şiddetin önünde diz çökecek bir hareket de değiliz. Bedelini de öderiz. Ama Türkiye demokrasi hareketi kazanır, çünkü haklı taleplerimiz var. Emek, Demokrasi, Özgürlük Bloğu yola çıktı bir defa. Zaman zaman yavaşlayabilir, rampa çıkarken zorlanabilir, ama bu gidişatı kimse durduramaz. Emek, Demokrasi, Özgürlük Bloğu bu seçimde, etkili bir güç olduğunu ve bu topraklardan sökülüp atılamayacağını ispatlamıştır.

Bu süreçte medya şöyle bir tartışmayı öne çıkardı. Öcalan’ın ifadeleri ‘BDP Meclis’e gitsin’ şeklinde aktarıldı. Siz nasıl okudunuz Öcalan’ın notlarını?

- Yıllardan beridir psikolojik harekat gereği Kürt hareketinin içine oynanır. Oysa Kürt meselesinin muhatapları birbiri ile çatışır duruma gelirse oradan bir çözüm değil bir felaket çıkar. Kürt sorunundaki muhatapların çözüm konusunda birlik içerisinde olmaları herkesin yararınadır. Şu anda da herkes, demokratik çözümden yanadır. İkincisi; Sayın Öcalan’la Demokratik Kürt Hareketi arasında hiçbir zaman rapor-talimat ilişkisi olmamıştır. Her zaman öneri yapmıştır. Böylesi önerileri diğer partilere, sol veya demokratik hareketlere de yapmıştır. En son boykot meselesiyle ilgili olarak da; tutumumuzu doğru bulduğunu belirtmiş, “mutabakat olursa tabii ki BDP Meclis’e dönsün” demiştir. Ancak basın tek cümleyi alarak haberi vermiştir. Çünkü Öcalan ile devlet ilişkisine çok pragmatist bakıyorlar. Görüşen heyeti kastetmiyorum ama AKP ve medyanın bir kısmı heyetle Öcalan arasındaki ilişkiyi, Öcalan’ı kullanma temelinde ele alıyorlar. Şunu unutuyorlar: Abdullah Öcalan dedikleri kişi, kırk yıldır Ortadoğu’da siyaset yapan ve şu anda dünyanın en muhalif hareketlerinden birinin önderidir. Bunca yıl böyle bir gücü koruyabiliyorsa bu, onun yönlendirilemeyeceğinin somut göstergesidir. Ciddiye alacaklarsa Kürt sorununun bütün aktörleri çözüm konusunda ciddidir. Devlet heyeti de Sayın Öcalan ile görüşürken bu ciddiyetle yaklaşıyor. AKP, medya, bürokrasi, Meclis de meseleyi böyle ele alırsa çok kolay çözülür.

Öcalan’la görüşmelerde önemli protokoller yapılırken, bununla paralel yürümeyen bir hükümet dili ve pratiği var. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

- Kürt sorunu geçen yıl ortaya çıkmış bir sorun olsaydı, şu gelinen aşamayı çok küçük bir ilerleme olarak görebilirdik. Ancak yüz yıllık bir geçmişi olan Kürt sorununu konuşuyorsak bu aşamanın ciddi bir aşama olduğunu görürüz. Devlet orada yaptığı görüşmeleri, politik bir uygulama sahasına dökecek mi bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak devlet daha onbeş yıl önce, “Kürt halkı yok” derken, şimdi o halkın önderiyle görüşerek “bu sorunu nasıl çözeriz” diyor. Niyeti ne olursa olsun, bunun geri dönüşü ve bu çıtanın daha aşağı indirilme şansı yoktur. Bu görüşmeler tarihi bir kırılma ve Kürt sorununun çözümünde önemli bir zemin yaratmıştır. Bu zemini çözüm için kullanabilmek, artık tarafların istekli olmalarıyla ilgilidir. Müzakereler zaman zaman aksayabilir, durabilir, ilerleyebilir ama bir bütün olarak ana gövdenin ilerlediğini düşünüyorum. O ana gövde de demokrasi ve özgürlük mücadelesidir.

‘Silvan’ın süreci sabote etmeye dönük bir eylem olduğu yolunda değerlendirmeler yapıldı. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? 

- Bu olayın soruşturulması lazım. Sıradan bir meseleye benzemiyor. Operasyonların durdurulması için defalarca çağrı yaptık. O operasyonlar sonucu değil midir ki; o kadar Kürt genci, gerillası öldü? Şırnak’ta halkın dağlardan topladığı cenazeler, ne sonucu öldürülen gençlerdi? O dönem hükümet soruşturma açmış olsaydı, Silvan olmayacaktı. Eylemsizliğe rağmen operasyon yapıyorsanız, yine sorun askeri zemine çekilsin diye uğraşıyorsunuz demektir. Ancak ortaya çıkan sonuç şudur ki, artık iki tarafın da kaldıramayacağı kadar ağır bir travma yüklemiştir topluma. Şovenizmin artık sıradan insanlara bile bulaştığını, herhangi bir mahallede patlamaya hazır bir bomba gibi beklediğini gördük. Öte taraftan kabaran ırkçılığın Kürtlerde de büyük bir öfke biriktirdiğini görüyoruz. Bunu tüm siyasi kesimlerin görmesi lazım. Orada ölen çocuklar Kürt sorununun vebalinin yükleneceği çocuklar değil. Yirmi yaşında emekçi çocuklarıdır. Askere gelmeden önce bunlar Metin Lokumcu’nun, gaz yiyen emekçilerin, zam istediği için dövülen işçilerin çocuklarıdır. O zamanlar Başbakan onları elinin tersiyle itiyordu. Ama askerde hayatını kaybedince bütün siyasetçiler için değerli oluyor. Bizler çözebilseydik, bu çocuklar ölmeyecekti dedik her zaman. Normalde Milli Savunma Bakanı’nın istifa etmesi, Başbakan’ın halktan özür dilemesi lazımken, hep birlikte BDP’yi hedef gösterdiler.

Demokratik Özerklik ilanının zamanlamasında sizce de bir sorun var mıydı?

- Uzun süreden beri alınmış kararın pratik uygulamasıydı. DTK çok uzun bir zamandan beridir tartışıyor, BDP’nin parti programının bir parçası. 14’ünde DTK’nin Demokratik Özerklik gündemiyle toplanıp tartışacağı daha önceden duyurulmuştu. Akşam saatlerinde açıklama yapıldı. Bir iki dakika öncesinde de Silvan olayı öğrenildi. Dolayısıyla biz orada bir operasyonun yapılacağını, 13’ü asker 15 kişinin öldürüleceğini bilemiyorduk. Ama bu operasyonu yapanlar DTK’nin o saatte Demokratik Özerklik ile ilgili açıklama yapacağını biliyordu. Eğer birileri zamanlamayı planlamışsa, askeri operasyonları yapanlardır. Fakat bu kadar önemli bir siyasal meselenin böyle bir gündem içinde tartışılmaya başlanması tabii ki yarar sağlamamıştır. Çok daha serinkanlı bir ortamda, herkesin sağ duyuyla tartışıp anlaması gereken bir meseledir. Fakat zamanlaması, Kürt siyasal tarihi açısından tartışılıyorsa geç kalınmıştır, Kürtler kendi siyasal statüsü ile ilgili geç kaldıkları için zaten ‘Kürt sorunu’ diye bir şey yaşanıyor. Kürtler doksan yıldır bekliyorlar, daha kaç yıl bekleyecekler. Aslında son derece demokrasiyi geliştirebilecek bir proje maalesef ki çok kadük bir şekilde tartışılıyor. Önce kendimizi eleştirmemiz gerekiyor. Özerklik, birlikte yaşamanın formülüdür. Birlikte yaşamak istediğimiz kesimlere niyetimizi doğru anlatamazsak, birlikte yaşama formülünü sekteye uğratırız. Bu sekteye uğrarsa özerklik sekteye uğrar. Meseleyi bütün boyutlarıyla bütün Türkiye’ye anlatabilmek, bu projenin öncelikle sahiplerinin boynunun borcudur. Bütün dezenformasyon ve provokasyonları, AKP’nin ve muhalefetin çirkin yaklaşımlarına hiç girmiyorum. Bunlara rağmen bu projeyi ortaya koyacağız diyecek kadar iddialıysak kendimizi gözden geçirmemiz lazım. Çünkü Demokratik Özerklik bir bölünme değil bütünleşme, savaş ilanı değil barış ilanıdır. Ben tansiyon düştükçe, tartışmaların daha sağlıklı bir raya oturacağını düşünüyorum.

Henüz bir toplumsal uzlaşma olmadan nasıl uygulamaya geçireceksiniz peki?

- Şu noktanın iyi anlaşılması lazım. Kürt halkı yıllardır dile getirdiği sorununu, zamana yayılmış bir çürütme değil de, kesin bir çözüm aşamasına taşımak isteniyorsa, kararlılığını bütün dünyaya göstermek zorundadır. Ve çözüm modelini de somutlaştırıp, kesin kararını vermek durumundadır. Demokratik Özerklik ilanı budur. Şu saatten sonra hiç kimse Kürt hareketinin herhangi bir birimine, muhatabına geri adım attıramaz. Bu konuda köprüler yakılmıştır. Asgari çözüm modelidir. Üstelik, sorunu çözmek isteyenlerin işini kolaylaştırmıştır. AKP çözüm konusunda samimi olsa işini kolaylaştırmıştır. Bütün topluma aslında bir deklarasyonda bulunmuştur: Biz birlikte yaşamanın kararını verdik, artık ayrılma, bölünme modellerini tartışmayacağız. Bu birlik kararının stratejik ilanıdır. Kürt hareketi kendi kendini bağlamıştır. Çözüm için muazzam bir fırsat sunmuştur. Hükümet artık özerkliği, muhataplarıyla tartışıp nasıl pratiğe uygulayacağını tartışmalı. Bu böyle olursa Sayın Öcalan’ın da dediği gibi çözüm bir haftayı alır sadece.

Nasıl bir takvim işleteceksiniz?

- Tek başına BDP’nin programı değil. Bir siyasi partinin tek başına inşası da demokratik olmaz. Tek partinin yukardan aşağıya inşası Kemalizm’in tekrarından başka bir şey olmaz. BDP’nin rolü; yerel yönetimler aracılığıyla halka sunacağımız destek varsa, biz bu desteği sunarız. Öncülüğünü yaparız, örgütlenmesi konusunda desteğimizi sunarız. Ama bu iş halkın işidir. Bir mahalle kendi kendini yönetip bir meclise kavuşmak istiyorsa meclisini oluşturacak. Sorunlarını nasıl, kimler aracılığıyla hangi mekanizmalarla çözeceklerine kendileri karar verecek. Bize bağlı olmayacaklar. Yeri geldiğinde bize muhalefet yapacaklar. Sağlık, çevre ve işsizlik sorunlarını tartışacaklar. Bir formül yok zaten. Halk mikro düzeyde her yerde örgütlenmişse bunun adı bir meşru savunmadır. Kapitalizme karşı, kadın katliamına karşı, çevre katliamına karşı meşru savunmadır. Çünkü örgütlü toplum teslim alınamaz. Böyle bir toplumun yaratılması, Demokratik Özerkliğin hayata geçmesidir. Yeni bir iktidar değil yeni bir model yaratılıyor.

Çatı partisi girişiminin de ilk adımı sayılabilir mi?

- Evet. Çatı partisi için uzun süredir devam eden çalışmalar var. Emek, Demokrasi, Özgürlük Bloğu bu çalışmaların en somut halidir. Türkiye’nin her yerinde bu Blok partisi, meclisler şeklinde, üst yapısı kongre meclisi şeklinde örgütlenmelidir. İçinde çok çeşitli kültürel katmanları barındırıp, demokratik ifade mekanizmalarını oturtursa bir siyasi partiden daha fazlasını yapan bir muhalefet ortaya çıkacaktır. Bu muhalefet, tek başına bir iktidarı hedefleyen değil, örgütlü olduğu yerde iktidarın kendisi olan muhalefete dönüşecektir.

Bahsettiğiniz oluşum hangi bileşenlerden oluşacak?

- Geniş bir hazırlık komisyonu kurulmalı bizce. Türkiye’deki bütün kesimleri içine katabilecek genişlikte çalışma yürütmelidir. Tek bir birey bile bu hareketin içinde yer almalıdır. Çevre, kadın, inanç grupları, demokrat muhafazakar dediğimiz kesimler, dergi çevreleri, herhangi bir harekete dönüşmemiş aydın girişimleri gibi tüm kesimleri kapsamalı. Yani Türkiye’deki gidişattan rahatsız, demokratikleşmeden yana, farklılıklara saygılı herkesle birlikte yapacağız.

Demokratik Özerklikle ilgili yansıdığı gibi Blokta bir çatırdama mı var?

- Heveslileri çok ama, hevesleri kursaklarında kalacak. Bloğumuz, partimiz bütün farklılıklarıyla bir arada olmayı, halka söz vermiş bir hareket olarak yola çıktı. Bazı konularda farklı düşündüğümüzü zaten biliyorduk. Belki bunu dile getiriş yöntemi hakkında eleştiri söz konusu olabilir. Çünkü hemen Bloğu bölüp parçalamaya hevesli çok olduğu için, bunlara prim vermeyecek bir tutum içinde olmak lazım. Ortaklaştığımız nokta şudur: Biz Türkiye toplumu için özgürlük istiyoruz. Kürt meselesinde barışçıl çözüm istiyoruz. Kürt halkının siyasi statüsü hakkında uzlaşma içindeyiz. Ayrıca, Emek, Demokrasi, Özgürlük Bloğu’na umut bağlayan, destek verenler asla umutsuz olmalılar. Sanmasınlar ki bu haksız saldırılar bizi yıldırır. Biz inanarak yola çıktık. Ölümleri durduracağız, bu ülkeye barışı getireceğiz, emekten yana, özgürlükten yana düzen kurma konusunda rolümüzü oynayacağız. Demokratik siyaseti asla gözardı edip boş bırakmayacağız. Şiddet toplumu esir almaya çalışabilir ama en karamsar olunan zamanda bile Blok, barışa olan inancını harekete geçirecektir. Kimse faşizan ırkçı dalgaya da teslim olmamalı, bu dalgaya karşı milliyetçi reflekslerle de hareket etmemelidir. Saldırılara karşı meşru savunma hakkı vardır. Ama buna daha milliyetçi değil, daha demokrat olarak cevap verilmelidir.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.