22 Kasım 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara12°C
  • İzmir16°C
  • Berlin1°C

BU ÜLKENİN MÜSLÜMAN AYDINLARI NEREDE?

Birgün gazetesi yazarı Akın Olgun'un bugün yayınlanan "Ölüyorlar" başlıklı yazısı...

Bu ülkenin Müslüman aydınları nerede?

05 Kasım 2012 Pazartesi 11:25

Bu ülkenin Müslüman aydınları ortada yok?

Bu ülkenin sanatçıları, bilim adamları, demokratları, entelektüelleri utangaçca konuşuyorlar?

Başbakanın dünyanın gözünün içine baka baka, cebine iliştirdiği kebaplı yemek resimleri ile “âlem yapıyorlar” şeklinde pazarladığı ucuzluk hiç mi rahatsız etmiyor kimseyi?

Bu ölü eti yiyiciliğe, bu insansızlığa söyleyecek hiç mi sözünüz yok?

Yüzlerce insan bedenini ölüme yatırmış, yüzlerce insan her gün dirhem dirhem eriyor.

Bilmiyorsunuz elbet bunun ne olduğunu. Açlığın bir bedeni nasıl tükettiğini, etin kemikten ayrışmasını, akan kanın damarlardan çekilmesini ve safranlı kusmaların ölüm habercisi olduğunu, uyuduğunuz ranzanın, yatağın, yorganın nasıl vücudunuzun her yerine batarak acılarla uykusuzluğu harmanladığını bilmezsiniz. Ses’e, ışığa karşı duyuların nasıl isyan ettiğini...

Açlığa yatan bir bedenin en yaşamsal kaynağı olan suyu şekeri bile reddederek kustuğunu ve son nefese tutulan kırık bir aynaya yansımayan yaşamın ölüm haberi olduğunu.

Bir bedenin kendi içine çökerek nasıl ufaldığını bilmezsiniz.

Ama en azından içinizde insani bir kırıntı varsa onunla empati kurabilirsiniz. Bunu deneyebilirsiniz.

Yalan söylüyor Başbakan.

Tıpkı Şevket Kazan, Mehmet Ağar, Hikmet Sami Türk gibi.

Aynı ahlakın, dilin, kültürün temsilcisi olduklarını kanıtlıyor.

“Yaradılanı yaradandan dolayı severiz” diyen Başbakan, yaradılanı yalanlayarak, aşağılayarak, yok sayarak, en iğrenç, en düşkün yöntemle “yiyorlar” diyerek inkâr ediyor.

Neden? Niçin? Ne uğruna bu inkâr?

Müslüman aydınlar susuyorlar.

Mavi Marmara’da katledilenler için avazı çıktığı kadar bağıranlar, söz konusu Kürtler olunca seyrediyorlar. Ana dilde eğitim talebinin şeytanlık olduğuna, Kürtçenin medeni bir dil olmadığına dair tüm söylemleri hasıraltı edip demokrasi tespitleri yapıyorlar.

Sinirleri alınmış et kıvamında, iktidarın ağzına düşüyorlar.

Operasyonel bir dil ile zulmü ve haksızlığı meşrulaştırıp, karşısında duranları lanetliyorlar.

İktidar ayarlı bir ahlak, duruş ve dil ile niyet ettikleri nimetleri kollayarak susuyorlar.

“Komşun açken tok yatan bizden değildir” üzerine Ramazan’dan Ramazan’a hitabetli konuşmalar, yazılar, programlar yapıp hayırlara vesile söz cümbüşleri ile dolanıp duruyorlardı. İşte yüzlerce aç insan karşınızda ama nedense gözünüze görünmüyorlar.

En temel insan hakları için açlığa bedenini yatırmış olanları komşudan saymadıkları için “zındık” temelli terör edebiyatı ile ölmelerini seyrediyorlar.

Her iktidar direnenleri şeytan olarak, iç ve dış mihrakların kuklaları olarak lanse etmiştir. Ermeniler, Yahudiler, Kürtler, komünistler, İslamcılar devletin güvenlik politikasının kurbanları olarak seçilmiş, baskı ve zor temelli bir yönetim biçimi devletin kutsanması ve yüceltilmesi üzerine inşa edilmiştir.

Hiç ders çıkarmayan bir toplum olduğumuz için, her defasında kim düşman olarak gösterildiyse onun üzerine çullanmaya devam ediyoruz hala.

Bugün de farklı değil.

Dışarıda binlerce insan, bulunduğu her yerde direniyor. Tüm baskı ve sansüre rağmen insanlar sokaklarda ölümleri durdurmak için sesini yükseltiyor. İktidar ise direnenleri, haklarını talep edenleri, sadece asker ve polis ile değil, sivil faşist güçleri örgütleyerek, “şeytan” ”dinsiz”, “sapkın” söylemleri ile taşlatarak bastırmaya çalışıyor.

Yönetememe krizini halkları karşı karşıya getirerek kotarmaya çalışıyor. Oysa bu dil, bu şiddet sadece ve sadece uçurumu büyütüyor, kin, nefret ve öfkeyi geri dönüşümü olmayan bir yola sokuyor.

Müslüman aydınlar seslerini çıkartmayarak, bu gidişe dur demeyerek, cesaretlerini ve duruşlarını iktidardan yana ricat ettirerek büyük bir suça ortak oluyorlar.

Aydın olmanın tüm değerlerin, alınıp satılabilen bir mal haline getirilmesine gönüllü aracılık ediyorlar.

Bu kirlenme ve yozluktan bir demokrasi ve insanlık çıkmıyor.

Açlık grevi ile ölüm sınırına gelmiş insanların karşısına aylar önceki yemekli bir sohbetin resimlerinin yeniymiş gibi manşetten basılıp servis edilmesine “bu ne ahlaksızlık” demek önce Müslüman aydınlara düşer lakin, Mehmet Bekaroğlu gibi bir iki insanın dışında çıt çıkmıyor.

Taleplerin meşruluğunu değil, çözümü değil, operasyonu konuşturanlar ölümlerin vebali ile yüzleşecekler.

Yarın çok geç olacak ve bugün ses çıkarmayanlar cezaevlerinden çıkacak her ölümün sorumlusu olacaklar.

Nereye giderseniz gidin onların aileleri ise yakanıza yapışacak, utanç ise hepimize ait olacak.

Akın Olgun - Birgün

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.