25 Kasım 2024
  • İstanbul3°C
  • Diyarbakır4°C
  • Ankara-3°C
  • İzmir4°C
  • Berlin11°C

'BU RANDEVUYU VERİRSENİZ DAVUTOĞLU’NUN SONU OLUR'

Tolga Tanış: Davutoğlu, Batı’nın Erdoğan’dan duyduğu rahatsızlığı kullanmaya başladı.

'Bu randevuyu verirseniz Davutoğlu’nun sonu olur'

08 Mayıs 2016 Pazar 11:32

Hürriyet Gazetesi Washington Temsilcisi Tolga Tanış, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la yaptığı söyleşinin ardından AKP genel başkanlığı ve başbakanlık görevlerini bırakma kararı alan Ahmet Davutoğlu'nun ABD Başkanı Barack Obama'dan randevu almasının 'bardağı taşıran son damla' olduğunu yazdı. 

Tolga Tanış, "2014’ün sonunda Hürriyet’e verdiği bir mülakatta, 'TÜSİAD’ın muhatabı cumhurbaşkanı değildir, başbakandır' diyen eski TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer’e köpürmüşken, 18 Mart mutabakatı sonrası aynı minvalde demeçler veren Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz’a sessiz kaldı. Hatta belki bunun tadını çıkardı. Ve o hızla, Washington’a yönelip kendisine baştan çizilen çizgiyi aşmaya çalışınca da bardağı taşırdı" dedi.

"Obama'dan randevu istediği haberini 19 Nisan’da ilk Hürriyet duyurduğunda, o hafta Washington’da yapılan görüşmelerde Yönetim’e söyleyenler olmuştu halbuki. 'Bu randevuyu verirseniz Davutoğlu’nun sonu olur' diyenler vardı" diyen Tolga Tanış, yazısında "Ancak Yönetim de Türkiye’deki anayasa tartışmalarından uzak kalmaya çalıştığından, Türkiye’de yürütmenin başı olan Başbakan’ın böyle bir görüşme talebi olduğunda bunu geri çevirmenin doğru olmadığını hesaplayarak, 5 Mayıs’ı Beyaz Saray takvimine işledi" ifadelerine yer verdi.

Tolga Tanış'ın Hürriyet'in bugünkü (8 Mayıs 2016) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:

İşin içerideki boyutu ön plandaydı elbette.

Başkanlık sistemi başta olmak üzere yönetim tarzı dahil pekçok görüş ayrılığı...

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la bu konularda yaşadıkları farklılıklar nedeniyle gitti.

Ancak asıl önemlisi...

Ayrılığın kökenine gelecek olursak...

Ankara’da kimileri, Davutoğlu’nun bu alanlardaki pozisyonunu dış dünyayla kurduğu ilişkiler ekseninde belirlediğine inandı.

Başbakan’ın Batı’nın görüşlerine yakın politikalar izleme gayreti içinde olduğunu düşündü.

Ve böyle düşünenler için de iki önemli kırılma noktası yaşandı:

1) Avrupa Birliği ile 18 Mart’ta üzerinde uzlaşmaya varılan mülteci anlaşması 2) Davutoğlu’nun 5 Mayıs’ta ABD Başkanı Barack Obama ve Başkan Yardımcısı Joe Biden’la yapması planlanan resmi toplantı.

*

Bu durum baştan nasıl hesaplanmıştı, anlamak zor aslında. Sonuçta Erdoğan 2014’te kendisinden sonra Başbakan olarak Dışişleri Bakanı’nı seçti.

O kişinin dışarıyla kuracağı ilişkiler açısından neden daha farklı bir sonuç çıksın ki?

Ancak burada çok farklı bir siyasi gelenekten bahsediyoruz.

Çünkü örneğin Washington’dan bakınca, eski Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun başbakanlığı dış ilişkiler açısından sınırları çizilmiş bir görevdi.

Mesela Türk dış politikasının taşıyıcı unsuru Türk-Amerikan ilişkilerinde hiçbir zaman yeri olmadı Davutoğlu’nun.

O konu başından beri Erdoğan’ın uhdesindeydi.

Davutoğlu’na ise Avrupa verilmişti.

Erdoğan’ın çok önemsemediği, stratejik açısından zararsız, olursa olur olmazsa olmaz gördüğü romantik bir proje.

İşte Davutoğlu ve Erdoğan’ı ayrılığa götüren süreç de, Davutoğlu’nun kendisine çizilen bu sınırları aşmasıyla başladı. Nasıl mı?

*

Bir defa önce şunu doğru tespit etmek lâzım.

Çünkü biliyorsunuz bizde kör ölünce badem gözlü olur.

Davutoğlu reelpolitikten zaman zaman kopabilen bir siyasetçi.

2010’da Mavi Marmara Olayı’ndan sonra Washington’a gelip ABD Dışişleri Bakanı’nı İsrail’e savaş açmakla tehdit ettiğinde de gerçekçi sınırlar içinde değildi...

2011’de Suriye iç savaşı patladıktan sonra Türkiye’yi batağa sürükleyecek arka bahçe yaratma hayalini kurarken de...

Ama Davutoğlu aynı zamanda Batılı ülkelere yakın durma derdi de olan bir siyasetçiydi.

Mesela ABD’nin İsrail’i Türkiye için feda edebileceğine inanırken bile her zaman uyumlu olma hevesi vardı Davutoğlu’nun.

Nitekim Türkiye Suriye’de bu duruma biraz da o yüzden düştü.

Sonradan dönen Amerikalıların 2011-2012’de ittirmesine kapıldığı için.

Davutoğlu’nun o dönemki ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’la “çak” yaptığı yıllar.

*

İşte Erdoğan’a göre çok daha hesaplı iş yürüten Davutoğlu, buradan ilerledi.

Önce AB’yle anlaşmayı kotardı.

Batı’nın Erdoğan’dan duyduğu rahatsızlığı kullanmaya başladı.

2014’ün sonunda Hürriyet’e verdiği bir mülakatta, “TÜSİAD’ın muhatabı cumhurbaşkanı değildir, başbakandır” diyen eski TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer’e köpürmüşken, 18 Mart mutabakatı sonrası aynı minvalde demeçler veren Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz’a sessiz kaldı.

Hatta belki bunun tadını çıkardı.

Ve o hızla, Washington’a yönelip kendisine baştan çizilen çizgiyi aşmaya çalışınca da bardağı taşırdı.

*

Obama'dan randevu istediği haberini 19 Nisan’da ilk Hürriyet duyurduğunda, o hafta Washinton’da yapılan görüşmelerde Yönetim’e söyleyenler olmuştu halbuki.

“Bu randevuyu verirseniz Davutoğlu’nun sonu olur” diyenler vardı.

Ancak Yönetim de Türkiye’deki anayasa tartışmalarından uzak kalmaya çalıştığından, Türkiye’de yürütmenin başı olan Başbakan’ın böyle bir görüşme talebi olduğunda bunu geri çevirmenin doğru olmadığını hesaplayarak, 5 Mayıs’ı Beyaz Saray takvimine işledi.

Böylece Davutoğlu, kendisine harika bir hafta planlamış oldu.

4 Mayıs’ta Avrupa Birliği Komisyonu Türk vatandaşlarına vize serbestisi verilmesi tavsiyesinde bulunacaktı. Ki oldu.

5 Mayıs’ta da Beyaz Saray’da Biden ve Obama’yla fotoğraf çektirecekti.

Ama işte sonra beklenen oldu.

29 Nisan’da, parti içinde yetkilerinin törpülendiği gün Beyaz Saray randevusunu da iptal etmek zorunda kaldı.

*

Mecazen söylüyorum tabii...

Özgeçmişinde İngilizce biliyor gözükebilir ama...

Özetlemeye çalıştığım nedenlerden artık şu kesinleşti:

Yeni Başbakan İngilizce konuşmayacak.

Almanca da konuşmayacak.

Davutoğlu’nun şanssızlığı, liseyi okuduğu İstanbul Erkek’te ikisini de öğrenmişti.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.