BİRLEŞİK KÜRDİSTAN KRALLIĞI (II)
"Biz, tarihin bir yerinde, belki bir kuytuluğunda, belki dün belki dünden de daha eski bir karanlık gününde ve belki de tüm zamanlar boyunca parçalı yaşayacak biçimde birbirimizden dağıldık."
04 Ocak 2015 Pazar 12:27
Yazının birinci bölümünden sonra olumlu olumsuz bir çok tepki aldım. Zaten amaç tartışmaya açmaktı. Bu çalışmanın bir diğer ve en önemli amacı, Kürdleri bağımsızlık fikrinin gerçekleşebilirliliğine inandırmaktır. Hazırlamaktır. Güney parçasındaki gelişmelerin seyri malum. Bugün olmasa da yarın bu rüya mutlaka vücut bulacaktır. Önceki bölümde de belirttiğim gibi, müstakbel Kürdistan devletinin kuruluşu kadar, onun ayakta kalması ve bunu garanti altına alabilecek alt yapının oluşturulması da bir o kadar elzemdir. Biz farklı parçalardaki Kürdler olarak bu konuda sadece fikirlerimizi belirtebilir ve oradaki kardeşlerimize önerilerimizi sunabiliriz. Sonuçta kendi yönetim şekillerine karar verecek olanlar Güney Kürdistan’lılardır.
İşin bir de başka bir tarafı var. Siz istediğiniz kadar diğer parçalardaki Kürdlere ütopik fikirler aşılayın, Güneyde kurulacak olan bağımsız bir Kürd devleti ve onun demokratik, ekonomik alandaki ilerleyişi bağımsızlık fikrini bütün Kürdlerin kafasına bir daha vazgeçmemek üzere yerleştirecektir.
Genel olarak bazı olumsuz tepkilere ışık tutmayı önemli buluyorum. Sonuçta bu bir tartışma!
Özellikle sosyal medya üzerinden yapılan değerlendirmelerde yanlış bazı noktaları tespit ettim. Bir yazı yazıldığı zaman hemen şu sorulur; “ amacın ne, kime hizmet ediyorsun?”
“Kime hizmet ediyorsun” sorusu bile başlı başına Kürdler’deki parçalanmışlığı, güvensizliği ve dağılmaya ne kadar meyilli olduğumuzu gösteren en büyük kanıttır. Oysa benim tezimin ana fikri zaten bu dağılma ihtimalini ortadan kaldırmaya dönüktür. Güven oluşturmak ve farklılıklarımızdan korkmamaktır. Önceki yazıda da belirttiğim gibi, bizi birbirimizden darmadağın edebilecek onlarca konu sayabilirim ve hepsi de kesinlikle yabana atılmayacak cinsten. Tarih boyunca parçalı durmanın yansımalarıdır bunlar.
Biz, tarihin bir yerinde, belki bir kuytuluğunda, belki dün belki dünden de daha eski bir karanlık gününde ve belki de tüm zamanlar boyunca parçalı yaşayacak biçimde birbirimizden dağıldık. Bu, sosyo-tarihi bir gerçektir. Bu, Kürdler arasındaki farklı lehçelerin farklı dillere dönüşebileceği kadar güçlü bir gerçektir. Bu gerçek, hücrelerimize, kanımıza işleyecek, karakterimizi bölünmüşlük üzerine oluşturacak ve bizi bize düşman edecek kadar güçlüdür. Bu gerçek, yanıbaşındaki aşiret düşmana karşı toprağını ve namusunu savunurken, ona sırtını dönecek, belki de yetmeyecek, onun düşman karşısında yenilmesini arzulayacak kadar aşağılık ve lanetli bir gerçektir.
“Küçük olsun benim olsun” mantığıdır. Ben buna, yoldan çıkmış bağımsızlık duygusu diyorum. Dünyada, kendi karakterinde özgürlük duygusunu en çok barındıran birey belki de Kürd bireyidir. Ama bu özgürlük bizim bildiğimiz türden değildir. Etrafı egoizmin duvarları ile örülmüş, çirkin bir özgürlük anlayışıdır.
Tarihimiz bunların utanç örnekleri ile doludur. O yüzden ben, Kürdlerin bugünkü duygu ve düşüncelerinin tarih kadar yaşlı olduğuna inanırım. Dünyanın bütün toplumları çoğaldıkça bütünleşen, Kürdler ise çoğaldıkça küçülen, parçalanan bir yapıya sahiptir. Toplumun en küçük birimi olan aile de bile nicelik arttıkça birbirinden uzaklaşma ve yabancılaşma yaşanıyor. Parçalanmışlığın sonucu yanlızlık ve yanlızlığın sonucu dışa bağımlılıktır. Kendi öz kardeşine yabancılaşanın yanlızlığına çözüm ararken en büyük dayanağı yabancı insanlardır. Kürdler, anlaşamadıkları yerde parçalandıkça birbirlerine kin beslediler ve kendi haklılıklarının ortaya çıkması için öz kardeşlerinin hep yenilmesini istediler. Bu durum dışarıyla yani düşmanla ittifakı doğurdu. Bu yüzden ben hep şuna inanırım; Kürdler düşmanlarını beslediği kadar, onların gücüne güç kattığı kadar kendilerine yetmiş olsalardı bugün bu tartışmaların hiç birini yapmıyor olacaktık. Birbirlerine olan kinlerinden dolayı düşmanlarını besleyen tek toplum Kürdler’dir!
Tarih, aslında bizim için hiç yürümedi. Hep yerinde saydı çünkü biz değişmedik. 1992’den 1997’e kadar süren “Brakuji” savaşları halen hafızalardaki yerini koruyor. Bütün taraflar birbirini alt etmek için kendi sömürgecileri ile kola kola girdi. Beslediğimiz düşmanlar devlet oldular, imparatorluk oldular biz halen devlet mi kuralım, yoksa özerklik mi alalım noktasındayız!
Tezimin amacı, Kürd karakteri üzerine değerlendirmeler yapmak değildi aslında. Ancak suçlayıcı ve subjektif değerlendirmeler karşısında bazı hususları aktarmak zorunda kaldım. Belki bazı değerlendirmelerimi ağır veya haksız bulan insanlar olacaktır lakin güzelliğin bir diğer yarısı kendini saklayan kusurlardır. Siz istediğiniz kadar güzel olun, kusurlarınızı kabul etmediğiniz sürece “acaba” sorusu tüm hayatınız boyunca beyninizin bir köşesini daima işgal edecektir.
Kraliyet tezini ortaya atarken, bir çok tepkiyle karşılaşacağımı biliyordum. Özellikle ilk bakışta insanlarda “orta çağ” algısını oluşturuyor. Bazı insanlar bu yüzden beni, Kürdlerin kazanımlarının arttığı bir dönemde onları Avrupa’ya karşı karalamaya çalıştığımı iddia etmiş. Doğrusu hangi Avrupa’dan bahsettiklerini anlayamadım. Üçte ikisine yakın bir oranda kraliyet ile yönetilen Avrupa mı? Mesela, Güney Kürdistan’da 4 tane resmi dil var iken, 3 farklı etnisiteden oluşmasına rağmen sadece bir tane resmi dile sahip olan Büyük Britanya Krallığı mı?
Tezimin merkezi Güney Kürdistan ile Barzani ismi kafalarda zorlama ile yan yana getirilince doğal olarak kime hizmet ettiğimi sorguluyor bazıları. Oysa ben bütün aşiret ve azınlık grupların dönüşümlü olarak yöneteceği bir Kraliyetten söz etmiştim. Yanlış anlaşılmasın diye yetkilerinin sembolik düzeyde olacağını belirttim. Bu tezdeki amaç, kendisinin farklı olduğuna inanan bütün toplumsal kesimlerin yönetimde temsilinin sağlanmasıdır. Bizi bir arada tutacak ve aynı vatana ve devlete sahip olduğumuz hissini yeşertecek olan bir projedir. Geriye dönüşle veya feodalizm ile yakından ve uzaktan alakası yoktur. Kaldı ki biz ne kadar ileriye gitmişiz ki geriden başlayalım! Biz, kemikleşmiş ve birlik rüyalarımızı kabusa dönüştüren karakteristik özelliklerimizle tarihin başlangıcında bir yerlerde, aynı bölünmüşlüğümüz ile duruyoruz daha. Bu projenin amacı, bizi oradan toplamaktır. Zaten gayrı-resmi olarak krallar tarafından yönetilmiyor muyuz? Her parti kendisini mutlak doğru ve Kürdistan’ın yegane sahibi olarak görmüyor mu? Bu defacto bir krallıktır zaten. Ve karanlık arayanlar varsa bunu bu defacto krallıklarda aramalıdır.
Birleşik Kürdistan Krallığı tezinde devletin esas yönetim şekli demokrasidir. Partiler seçimlere girer ve kazanan, hükümeti kurma hakkına sahip olur. Hükümeti kurmakla görevli olan parti, kabinenin 3’te 1 oranında bakanlıklarını ana muhalefet partisinden ve azınlık gruplardan seçer. Bu biçimde toplumun temsiliyet oranı daha fazla artar.
Birleşik Kürdistan Krallığı, bütün dini inançlara eşit mesafede durur. Hiç bir dinin diğerine üstünlüğü olmadığı gibi, devletin dine karışma yetkisi de yoktur. Herşeyin merkezinde “insan” vardır.
Kadınlar yasalar önünde devletin eşit yurttaşlarıdır. Yaşamın her alanında eşit haklara sahiptirler. Kadına karşı işlenen suçlarda cezalar en üst seviyede tutulur.
Birleşik Kürdistan Krallığında idam cezası yoktur.
Devletin temel görevi, tüm yurttaşlarına eşit şekilde mutlu ve huzurlu bir hayat sunmaktır. Özellikle ekonomik alanda hiç kimse farklı dini veya etnik kimliğinden dolayı ötekileştirilemez. Eğitim sistemi çağdaş dünyanın standartlarına göre şekillenir. Bilim, felsefe ve teknolojik eğitim alanlarına yatırımlar en üst düzeydedir.
Devletin ideolojisi yoktur. Herşey bireyi geliştirmek ve gelişmesine yardımcı olmak içindir.
Edip Bedirhan
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.