21 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara15°C
  • İzmir19°C
  • Berlin0°C

BİRLEŞİK KÜRDİSTAN KRALLIĞI (I)

'Kürdistan toplumsal yapısı itibari ile ancak Kraliyet ile yönetilebilir. Demokrasiyi ikinci plana atmadığım için Krallığın yetkilerini özellikle sembolik düzeyde ele aldım...'

Birleşik Kürdistan Krallığı (I)

03 Ocak 2015 Cumartesi 12:00

Her şeyden önce, bunun öneri mahiyetinde bir yönetim biçimi taslağı olduğunu belirtmekte yarar vardır. Kürdlerin uzun bir zamandır kendilerine ait bağımsız bir devlet arzuladıkları şüphe götürmez bir gerçektir. Dörde bölünmüş bir ülke olarak Kürdistan’ın her parçasında bağımsızlık fikri her zaman taze kalmıştır. Her ne kadar son yıllarda özellikle Kuzey Kürdistan’da bağımsızlık yerine “demokratik özerklik” kavramı stratejik bir fikir olarak sunuluyor olsa da toplum içerisinde kendisine ait bir devlet isteği halen varlığını korumaktadır.

Fakat bu taslak çalışmasında hedef Kuzey Kürdistan değildir. Bağımsızlığa en yakın Güney parçasıdır. Irak’ın parçalanması artık kaçınılmaz bir olasılık olarak kendisini dayatıyor ve bu parçalanmadan doğacak devletlerden bir tanesi Kürdistan olacaktır. Güney Kürdistan yönetiminin alt yapı hazırlıkları yaptığı aşikardır. Mesud Barzani, 2014’ün son günlerinde bunu “Irak’tan boşanma” olarak dile getirmiştir.

Aslında fiiliyatta devlet ama resmiyette federe bir yapı sözkonusu şuan. Geriye yapılması gereken tek bir şey kalıyor, uygun zamanı geldiğinde bunu devlet olarak ilan etmek!

Peki ama bu devletin yönetim biçimi ne olacak?

Benim esas ilgilendiğim ve bu konuda fikirlerimi gerekli yerlerle paylaşmak istediğim husus da bu. Belki de kuruluş aşamaları sürerken Kürdlerin “nasıl bir yönetim” sorusunu tartışmalarını istiyorum. Onca acı ve bedellerden sonra kurulacak olan bir devletin varlığını sürdürebilmesi, bunun garanti altına alınması en az kuruluşu kadar değerli ve hayatidir. Bu açıdan Güney parçasındaki toplumsal yapılar dikkatle irdelenmeli ve hepsinin yönetimde temsili sağlanabilmelidir. Ne salt bir zümrenin tekelinde olmalı ne de bedel ödeyenler dışlanmalı!

Güney Kürdistan toplumsal olarak aşiret formuna sahiptir. Onlarca aşireti ve belli başlı bazı farklı etnisiteleri barındırır. Yönetim şeklini oluştururken belki de en çok göz önünde bulundurulması gereken nokta budur. Öyle bir yönetim şekli olmalı ki, hem sonuna kadar demokratik hem de sonuna kadar bütün farklı katmanlar yönetimde söz sahibi olabilmelidir.

Demokrasi konusunda özellikle son yıllarda atılan adımlar önemlidir. Güney Kürdistan şuan Ortadoğu’nun tek demokratik yönetimidir adeta. Yönetenlerin seçimle iş başına gelmesi, farklı kimliklerin anadillerinde eğitim görmeleri de dahil bir çok hakka sahip olması, farklı dillerin resmi dil statüsüne sahip olması, yetersizlikler olmasına rağmen basın özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması Kürdistan’ın demokrasi karnesine altın harflerle yazılmıştır. Daha şimdiden doğunun parlayan yıldızı olmuştur. 90 yıllık Türkiye Cumhuriyeti kendi içindeki 20 milyon Kürd’e anadilde eğitim hakkı bile tanımazken, sayıları 1 milyonu bulmayan Türkmenlerin dili Güney Kürdistan’da resmi dil olarak kabul görmüştür. Bu bile Kürdistan’ın Ortadoğu'ya model olması için yeterli bir sebeptir. Ezilen uluslar iktidara geldiğinde genellikle ‘ezen’ uluslara dönüşürler ancak Kürdler bölgenin en çok ezilen ulusu olarak demokrasi sınavını alınlarının akıyla geçiyor. Belki bu açıdan dünya tarihinin tek örneği olmaya adaydırlar.

Müstakbel Kürdistan devletinin yönetim şekline dönmek istiyorum tekrardan. Konuyu fazla dağıtmamak için doğrudan önerilerimi sunmak isterim.

1- Devletin yönetim şekli monarşidir. Adı “Serdarîya Kurdistan a Yekgirtî” dir. Birleşik Kürdistan Krallığı! Kürdistan, Kürd aşiretleri ve diğer etnik unsurlar tarafından Krallıkla yönetilir.

2- Her aşiret bir federasyon şeklinde örgütlenir.

3- Krallar veya Kraliçeler, aşiretler ve azınlık grupların içinden seçilir.

4- Aşiretler ve azınlıklar, kendi içlerinden her sene bir Kral veya Kraliçe çıkarır. Saltanatın başına geçen kişi 40 yaşını geçmiş olmalı. Azınlık gruplardan; Türkmenler, Asuri-Süryaniler, Ermeniler ve Ezidiler, sıra kendilerine geldiğinde Birleşik Kürdistan Krallığının tahtına kendi içlerinden bir Kral veya Kraliçe seçerler.

5- Belirlenmiş sıralamaya göre her aşiretin veya azınlık grubun kendi içinde mutabık kaldığı isim saltanatın başına geçer.

6- Tahtta kalmanın süresi bir yıldır. Bir yıl dolunca sıradaki aşiret veya azınlık grubun seçtiği isim tahta geçer.

7- Bir sefer kendi içinden Kral çıkaran aşiret veya azınlık grup, ikinci sefer Kraliçe çıkarır. Yani bir Kadını saltanatın başına geçirir.

8- Kral veya Kraliçe, Kraliyet sarayında yaşar. Bunun için başkentte saray inşaa edilir. Kraliyet sarayının ismi “Textê Kawa” dır. Yani “Kawa’nın Sarayı”.

9- Kral veya Kraliçe bütün Kürdistan toprağının sahibidir. Saltanattakiler, her aşiret ve azınlık grubundan seçildiği için dolayısıyla Kürdistan’da yaşayan herkes Kürdistan toprağının sahibidir.

10- Kral veya Kraliçenin yetkileri anayasa ile belirlenmiştir.

11- Kral veya Kraliçe, seçimleri kazanan partilere hükümeti kurma görevi verir. Uygun gördüğü takdirde meclisi fesh etme yetkisine sahip değildir. Çıkarılan bütün yasalar Kral veya Kraliçenin onayından sonra hayata geçer. Kral veya Kraliçeler, meclisin imza için gönderdiği yasaları onaylar(!)

12- Kral’ın yanı sıra bir de Kraliyet konseyi vardır. Bu konsey daha çok denetim amaçlıdır. Bu konsey de tıpkı krallar gibi aşiret ve azınlık gruplarının içinden seçilir. Denetim konseyinin görev süresi 5 yıldır.

13- Devletin bütün organları demokratik esaslara göre şekillenir. Yönetim şekli her ne kadar krallık olsa da, esas yöneticiler seçimle iş başına gelen hükümetlerdir. Krallık temsili bir yönetim şeklidir. Toplumdaki farklılıkların birleştirici sembolüdür.

Maddeler tartışmaya açıktır ve daha da genişletilebilir. Ancak kaba taslak olarak böyledir. Bazı konulara ilişkin detaylı bilgileri bir sonraki yazıda açmak istiyorum. Özellikle kadın hakları, azınlıklara ve inançlara yaklaşımı bir sonraki yazıya bırakıyorum.

Bu yazıyı okurken bazılarının “21. Yüz yılda krallık da nerden çıktı” dediklerini duyar gibiyim. Özellikle aşiret lafını duyunca işi feodalizme kadar götürenler de çıkacaktır. Ancak biz tarihimiz ve köklerimizle bugünde yaşıyoruz. Benim burda önerdiğim taslak geriye dönüş mü yoksa bazı şeyleri geriden mi başlatmaktır? Bence önemli olan budur. Kürdistan toplumsal yapısı itibari ile ancak Kraliyet ile yönetilebilir. Demokrasiyi ikinci plana atmadığım için Krallığın yetkilerini özellikle sembolik düzeyde ele aldım. Farklı toplumsal yapıların yönetimde temsilini bulması bizi birleştirecektir. Her aşiretin sırayla yönetimde söz sahibi olması, aşiretçiliğin önünü değil, tam aksine bir ulus olmamızın önünü açacaktır.

Kürdlerin ataları olan ve bundan 4700 yıl önce yaşamış olan Gutiler bu krallık sistemi sayesinde devletlerinin varlığını pekiştirmiştir. 200 yıl boyunca hüküm süren Gutiler sırayla tam 21 tane kral tarafından yönetilmiştir. Her aşiretten bir kişi, devlete ortalama 10 yıl krallık yapmış ve sırası geldiğinde yerini bir sonraki aşiretin namzedine bırakmıştır.

Aslında bu sistem bize hastır ve tecrübesi kanıtlanmıştır. Gutiler daha sonraları Ur hanedanlığı tarafından yıkılmış olsa da bu sistem sayesinde bir arada kalmayı başarmış ve başka bir isimle tarih sahnesine tekrardan çıkmayı başarmışlardır. Dönüşümlü krallık sistemi onlara bir arada nasıl daha güçlü olduklarını kanıtlamıştır.

Biz, farklı lehçelere ve hatta dillere, inançlara sahip bir toplumuz. Bizi bir arada tutmak için onca sebebimiz varken, bizi birbirimizden darma dağın edebilecek de onca sebebimiz vardır. Aynı anne babadan gelme, birbirinden uzakta kalmış ama hayatta kalmak için artık yan yana yaşamaktan başka seçeneği olmayan çocukları gibiyiz. Kürdlerin asırlardır birlik olamamasının nedenleri sosyo-tarihi araştırmalar gerektiren hassas bir konudur.

Kürdlerin kendilerine has karakteristik toplumsal özellikleri vardır. Ulus olmak istiyorsak önce farklılıklarımızı yaşamamız gerekiyor. Hiç kimsenin farklılığına saygı duymadan herkesi aynı potada eritmek bu topraklarda sadece Kemalizme hastır ve onun da nasıl fecii sonuçlar doğurduğu ortadadır. Bence bizim tek millet olma gibi bir derdimiz olmamalı. Biz tek millet olma fırsatını 20. Yüz yılda kaybettik. Belki de hiç araştırılmadığı için tarihsel nedenlerden dolayı asla böyle olamazdık. Bizim tek millet olmaya değil, bir ulus olmaya ihtiyacımız var. Bunun tek yolu da herkesi farklılıkları ile kabul etmektir. Ben bu yüzden “Netew” kavramını daha anlamlı buluyorum.

Belki bazıları bu fikirlerimi demokratik özerklik olarak kabul edilen kavrama yakın görebilir ancak demokratik özerklik bütün bir ulusun başka bir milletin gölgesinde yaşamasıdır. Hatta Kürdlerin uluslaşmasını engelleyici bir statüdür. Kürdleri parçalara ayırıp egemen devletlere eklemlemedir. Ama Birleşik Kürdistan Krallığı tezi bizi parçalayıp egemen devletlere bağlayan değil, tam aksine toplumsal farklılıklarımızı özgürce yaşayabileceğimiz, bir ulus olarak bize ait olan bir devlette yaşamaktır. Özerk değil, bağımsız yaşamaktır. Biz özerk yaşayacak kadar azınlık değiliz bu topraklarda! Bu azınlıkları küçümseyici bir yaklaşım olarak görülmemeli kesinlikle. Demografik bir meseledir.

Özerklik, topraklarını bünyesinde yaşadığın devletin malı olarak görmektir. Kendini, merkezi yönetime bağlı azınlık olarak görmektir. Oysa Kürdistan toprakları hiç bir devletin malı değildir. Sadece ve sadece Kürdler’e ve oradaki köklü azınlıklara aittir. Kürdistan topraklarının Kürdlere ait olması bile başlı başına onlara devlet kurma hakkı tanımaktadır. Bu, uluslar arası hukukta da böyledir.

Devlet, modası geçmiş bir yapı değildir. Eğer öyle olsaydı demokratik gelişmelere ev sahipliği yapan batı dünyası onu aşardı. Avrupa birliği örneği çok verilir. Ama unutulmamalıdır ki, Avrupa birliği kendini fesh eden devletler topluluğu değil, ekonomik çıkarlar etrafında bir araya gelmiş “devletler” topluluğudur! Her ulusun kendisine ait olan devletinin, ekonomik işbirliği çerçevesinde oluşturulan birliğin içinde yer almasıdır. Dünya varoldukça devlet sistemi de varolacaktır. Bütün dünya ulusları tek bir dünya devleti çatısı altında birleşirse bile onları yönetecek olan yine devlet sistemi olacaktır. İnsanı yöneten nasıl beyin ise, toplumu yöneten de devlettir. Beni insan olarak midem veya böbreğim yönetsin diyemezsiniz.

Kadın hakları, azınlık hakları ve inançlarla ilgili kısımlar ikinci bölümde....

Edip Bedihan


Birleşik Kürdistan Krallığı (II)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.