BİR İLK: 'TÜRKİYE’DE KÜRDİSTAN KONFERANSI'
17-18 Eylül günlerinde Diyarbakır’da düzenlenen ‘Türkiye’de Kürdistan Konferansı’na delege olarak katılan yazarımız Fehim Işık, izlenimlerini ilkehaber için yazdı.
19 Eylül 2011 Pazartesi 21:35
Hazırlık çalışmaları bir yılı aşkındır sürdürülen ‘Türkiye’de Kürdistan Konferansı’ 17-18 Eylül günlerinde Diyarbakır’da Clasis (Grennpark) otelde gerçekleşti. 170 civarında delegenin katıldığı konferans, iki gün boyunca yaşanan yoğun tartışmalardan sonra yayınlanan sonuç bildirisi ile tamamlandı.
Bu düzeyde bir konferansın ilk olması bir yana, hazırlık çalışmalarını bile Kürt siyasetinin en azından yakın tarihi açısından belki 30-40 yıl öncesine de taşıyabiliriz. Bu yönüyle konferans belki çok yıllar önce düzenlenmeliydi. Bu gecikmeye rağmen, konferans Kürtlerin son 30 yılda gerçekleştirdiği en önemli çalışmalardan biridir. Çünkü ne Kürtler, ne de Kürdistan’da yaşayan diğer uluslar, halklar, inançlar, kimlikler bu düzeyde bir araya gelmemişti; daha da önemlisi, hiç bu kadar tahamülkar ve seviyeli tartışmamıştı.
Konferans delegeleri, daha 16’sının akşamında Diyarbakır’da toplanmaya başladılar. Konferans 17’nin sabahında erkenden, saat 9’da başlayacaktı. Öyle de oldu. Küçük bir aksama nedeniyle konferans saat 9.30’da başladı.
Günler öncesinden delegelere gönderilen programda konferansın hazırlığını yürüten Kürdistanlı yapılar biliniyordu. Basına da yansıyan davet listesinde 17 siyasi parti, hareket ve STK’nın adı yazılıydı. Verilen bilgilere göre delege dağılımlarında da belli bir oran tutturulmuştu. Ancak salona ilk girildiğinde tahmin edilenden daha öte, olağanüstü şaşırtıcı bir hava vardı. Şimdiye kadar neredeyse hiç yan yana gelmeyen, birlikte siyaset yapmayan, yapamayan, bazıları da tarihin bir döneminde yolları birbirinden ayrılmış, deyim yerindeyse her biri daha çok kendi cenahından, kendi mahallesinden, kendi zihninden siyaset yapan çokça ‘farklı kimlik’ salonda karma bir şekilde iç içe oturuyorlardı. İki sıra ardı ardına dizilen toplantı masalarının oturma planı yapılırken kurumsal sıralamaya önem verilmediğinden, belki de delegelerin adlarının yazılı olduğu isimlikler alfabetik sıralama ile yerleştirildiği için oturanlar arasında bir siyaset ve kimlik kaynaşması göze çarpıyordu. Ön masalara ağırlıkla Kürdistanlı farklı ulusal, dinsel kimlikler, kurumların temsilcileri ile aydın, akademisyen ve yazarlar, ikinci sıra masalara ise ağırlıkla organizasyonda görev alan siyasi partilerin temsilciler dışındaki delegeleri yerleştirilmişti. Oturma planı ile verilen mesaj bile çok açıktı: “Örgütlülük önemlidir, siyasetin ana gövdesini örgütlü güçler oluşturur; ama onlar işler yolunda yürüdüğü zaman pekala mütevazi davranıp geriden de izleyebilirler.”
Delegelerin tespitinde de ufak tefek aksamalar olsa bile ciddi bir özen gösterildiği belliydi. Hiçbir kesimin tek başına ağırlık gösteremeyeceği bir oran göze çarpıyordu. Siyasi partilerin her birine kitlesellik farklılıklarına bakılmaksızın 5’er delege, henüz partileşmemiş siyasi hareketlere, sivil toplum örgütlerine ise 1 ile 3 arasında değişen sayıda delegeler verilmişti. Kurumsal kimliği ile konferansa katılanlar dışındaki kanaat önderleri, aydınlar, akademisyenler, yazarlar ise günlerce süren toplantılar sonrasında önerilerle tespit edilmiş ve 60 civarında delegenin de bu yolla konferansa katılması sağlanmıştı.
Oturumlara ve tartışmalara geçmeden önce duyguları kabartan açılış seremonisini anlatmakta yarar var.
Konferansın ilk oturumu, yani siyasi parti temsilcilerinin görüşlerini açıklayacakları ‘Kürtler Arası Birlik ve Diğer Halklarla Ortak Yaşama’ oturumunun ilki, basına açıktı. Yaklaşık bir buçuk saat süren bu oturumun açılışını Konferans Tertip Komitesi adına Nıjad Yaruk yaptı. Açılışın hemen akabinde Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir yaklaşık 5 dakika süren bir hoş geldin konuşması ile duygularını kısaca açıkladı. Doğrusu bu kısacık açıklama bile binyılların özlemini dışa vuruyordu: ‘Birlik ve birlikte yaşam’ Baydemir’in konuşmasında öne çıkan bir olguydu. Siyasi partiler ve kurumlar adına ise sırasıyla DTK Eş Başkanı Ahmet Türk, KADEP Genel Başkanı Şerafettin Elçi, HAK-PAR Genel Başkanı Bayram Bozyel, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ÖSP Genel Başkanı Sinan Çiftyürek ve TDŞK Sözcüsü İmam Taşçıer 15’er dakika konuştular.
‘Kürtler Arası Birlik ve Diğer Halklarla Ortak Yaşama’ başlığının tartışılacağı ilk oturumda konuşan başkan ve temsilciler, neredeyse birbirinin aynı sözcüklerle duygularını dile getirdiler. Her birinin konuşmasında öne çıkan, sorunun şiddetsiz çözümü için bir an önce çatışmaların son bulması, Kürtlerin ve diğer halkların statülerinin belirlenmesi ve tanınması, Kürdistan’da Kürtler, Ermeniler, Süryaniler, Araplar, Mıhelmiler ve Türkmenlerin yanı sıra Müslümanlar, Aleviler, Êzidiler ve Hıristiyanların demokratik bir özyönetim altında kendi kendilerini yönetme isteği öne çıkıyordu.
Ahmet Türk konuşmasında, “Dünya şunu bilsin ki biz barış için uğraşıyoruz. Demokrasi, özgürlük ve barış için mücadele veriyoruz.” diyordu. Şerafettin Elçi ise “Kürt halkı özgür olmak istiyor. Onurlu bir yaşam istiyor. Bu ortak paydaları işlemeliyiz,” derken, Bayram Bozyel, “Türkiye tarihi Kürt halkının hak ve özgürlük taleplerini inkar ve baskı ile bastırılamayacağının tarihidir,” vurgusunu öne çıkarıyordu. Selahattin Demirtaş konuşmasında, “Bu gün Kürtlerin varlığı verilen mücadele ile kabul ettirilmiştir. Artık Kürtlerin statüsüzlüğüne son verme zamanı gelmiştir,” sözleriyle konferansı selamlarken, Sinan Çiftyürek, “Hepimiz Kürt halkının kendi kendini yönetmesini istiyoruz. Biz Kandil’dekilerin silahlarını susturması için önce Türkiye’nin operasyonlara son vermesini istiyoruz,” sözleriyle delegelere sesleniyordu. Basına açık bölümün son konuşmacısı İmam Taşçıer ise “Bu konferans Kürt halkının sesine kulak vermek için bir fırsattır. Hükümete, devlete kararlığımızı göstermeliyiz,” sözleriyle birliğin önemine dikkat çekiyordu.
Konferansın basına kapalı bölümünün her iki gününde de canlı tartışmalar yaşandı. Belki daveti yapan 17 kurumdu. Ama katılımcılar arasında kurumsal kimliği ile konferansa icabet eden Kürtlerden Ermenilere, Süryani, Türkmen, Mıhelmi ve Araplara kadar, 50’ye yakın kesim vardı. 120 civarında delege bu kurumları temsilen hazır bulundukları konferansta, kendi kimlikleriyle, görüşlerini alabildiğine özgür, ama bir o kadar da sorumluluk ile dillendirdiler. Yeri geldi, en sert eleştiriler yapıldı. Ermeni halkının temsilcileri, 1915 soykırımında Kürtlerin rolünü anlatarak, Ermenilerin gaspedilen varlıklarına dikkat çektiler. Kendi nesillerinin son temsilcileri olarak birkaç köye sığınıp kalan Êzidiler ile Mıhelmiler, “Biz Kürdistan coğrafyasının solmamak için el üstünde tutulması gereken son renkleriyiz,” diyorlardı. Süryaniler, yeniden bir arada ve mutlu yaşamanın özlemini dillendiriyorlardı. Kürtler ise bir türlü birlik olamamamın, birlikte mücadele edememenin günümüze yansıyan acı sonuçlarını tartışıyorlardı. Ama herkesin istediği tek sonuç vardı: “Konferanstan, özellikle Kuzey Kürdistan’da güçlü bir birlik iradesinin artık ortaya çıkması ve mutlaka, ama mutlaka, hangi koşullar altında olursa olsun Kürdistan Genel Konferansının toplanması.”
Konferans ne kadar coşku verse de bir o kadar stresliydi. Yılların uzaklığını, farklı mücadele yöntemlerini iki günde net sonuçlara ulaştırmak o kadar kolay değildi. Bu durum sonuç bildirisi hazırlanırken çokça tartışıldı. İkinci günün son 7-8 saati bir yandan yoğun anayasa tartışmaları ile geçerken, tüm kulaklar da sonuç bildirisini hazırlayacak komisyonun toplandığı ‘Kartal Yuvası’ndaki odaya çevrilmişti. Son saatlere doğru sonuç bildirisi komisyonunun trafiği hızlandı. Siyasi parti liderleri, etkin şahsiyetler ardı sıra komisyon odasına çağrılarak, metne üzerinde uzlaşılacak son biçim verilmeye çalışıyordu. Gerginlikler de oluyordu, ara ara. Sinirden kıpkırmızı olmuş yüzlerin yanı sıra umudun yeniden yeşerdiği anlarda da gülücükler yansıyordu bu suratlara. Uzlaşmak elbet zordu, ama uzlaşma diye de bir mecburiyet vardı. Herkes uzlaşmaya mecburdu. Bunun aksi adım atacak herkes Kürdistanlılar karşısında sorumlu olacaktı.
İkinci günün akşamı saat 8’e doğru komisyonun uzlaştığı ve metnin delegasyona sunulacağı haberi geldi. Hemen akabinde de uzlaşılan metin Nıjad Yaruk tarafından delegasyona okundu. Kısa bir tartışma akabinde, küçük bir iki düzeltme ile metin oy birliği ile kabul edilerek, alkışlandı.
Tüm zorluğuna rağmen Kürdistanlılar zoru başarmış, tarihlerinde bir ilke imza atmışlardı. Bu ilki de Diyarbakır’ın ortasında, meşru ve bir o kadar da haklı olmanın verdiği güçle tüm Dünyaya ilan ediyorlardı.
Tüm gözlerde bir ışıltı vardı; tabi bir de korku.
Herkesin korkusu, yine birilerinin çıkıp Kürtleri aldatacakları ve fedakarca geliştirilen, özveriyle sürdürülmesi gereken bu sürece sekte vuracaklarıydı.
Kürtler bir daha aldatılmayacak kadar deneyimli. Bu deneyim için ağır bedeller de ödediler.
Hepimizin umudu, aldatmaya çalışanların aldanması...
Fehim Işık
Kürdistan Konferansı sonuç bildirgesi TAM METİN
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.