BETON MİLLİYETÇİLİK – MİLLİYETÇİ BETON
“Çağdaşlık” bina dikmek olarak görülürse, evet Türkiye dünyanın en “çağdaş” ülkelerinden biri olmak yolunda beton adımlarla yürüyor. Taraf yazarı Ferhat Kentel yazdı.
03 Eylül 2011 Cumartesi 19:18
30 Ağustos askerî bayramının Ramazan Bayramı’na denk gelmesi üzerine Vatan gazetesi “Çifte bayram kutlu olsun” manşeti atmış. Manşetin altındaki fotoğrafta üzerine dev gibi bayraklar asılmış beton kuleler ve onlara gökyüzünden bakan bir Atatürk görülüyor. Fotoğrafın üzerindeki yazının bir yerinde de şu ibareler var: “Dev bayraklarla donatılan İstanbul Maslak’taki gökdelenlerin silüeti, Ata’nın hayali modern ve büyük Türkiye’nin görüntüsünü yansıttı.”
Atatürk’ün hayalinde buna benzer bir şeyler var mıydı bilemem; muhtemeldir ama önemli değil zaten; işimize gelen hayali, veciz sözü ona yakıştırarak, her türlü numarayı çevirmek mümkün nasıl olsa...
Fotoğraftaki manzaradan gurur duyanların niyetlerinin ötesinde, bir fotoğraf beton cumhuriyetimizi, beton milliyetçilik ideolojimizi ancak bu kadar net ifade edebilirdi dedirtiyor.
“Çağdaşlık” bina dikmek olarak görülürse, evet Türkiye dünyanın en “çağdaş” ülkelerinden biri olmak yolunda beton adımlarla yürüyor.
Ne pahasına?
Fotoğraf-1 pahayı anlatıyor. Silinip, dümdüz edilen, yok edilen kırları, bayırları, tarım arazilerini, ormanları, doğal su kaynaklarını, dilleri, inançları, gelenekleri, insan insana ilişkileri, renkleri, şiveleri, Osmanlı evlerini, Ermeni, Rum, Karadeniz evlerini, kışın soğuğuna, yazın sıcağına dayanıklı evleri, mis kokan domatesleri, hafızaları, tarihi, tevazuu anlatıyor...
Çağdaşlık, kalkınma, modernlik adına, “ulus” olma adına tevhid-i tedrisatla, buldozerlerle, takım elbise ve kravatlarla beyinlerimize ve bağımıza bahçemize girenlerin marifetlerini anlatıyor.
Paranın, sermayenin hükmünü ve hamaseti anlatıyor o fotoğraf.
Ve o sermayenin nasıl doymak bilmez bir iştahla hiçbir engel tanımadığını; o sermayeye yedek olan, sermayeyle yedeklenen milliyetçiliğin “ulusal kalkınma” retorikleriyle, “üretim” için, “üretime gerekli enerji” için sürekli yeni sömürülecek kaynak arayan, en sonunda Allah’ın akarsularını HES’leyip, mengene takıp, Allah’ın ovalarını nasıl kuruttuğunu; kurutamadıklarına da nasıl zehir akıttığını, hormonlu domatesleri, genetiği oynanmış mısırları, kibri, gösterişi, tüketerek adam olmayı anlatıyor...
Kalkınmacı dilin aşağılamak için “su akar Türk bakar” dediği zamanlardan çıktık artık. O “Türk” kendini o kadar çok aşağılanmış hissetti ki, bugün artık “bakmıyor”; alıyor o suyu ve tepe tepe kurutuncaya kadar para çıkarıyor içinden... Milliyetçi oldu yani, hem de kapitalist...
New York’un beton kulelerine özenerek, doğaya ve insana hâkim olma arzusuyla yanıp tutuşan modernizmin ve kapitalizmin kurgusunu nasıl dayattığını; o kulelerin içine tıktığı insanları nasıl hafızasızlaştırdığını, duyarsızlaştırdığını, doğayla, geçmişle bağı kopmuş, travmatize olmuş, güce ve şiddete tapar hale getirdiğini anlatıyor o fotoğraf...
O fotoğraf, kapitalizmi anlatıyor; para, milliyetçi duygular ve kalkınma adına nasıl kafaya geldiğimizi anlatıyor...
Ve bir fotoğraf daha... Yıkılmış, yıkıntıya dönmüş bir gecekondunun kendini nasıl bayrakla savunmaya çalıştığının ama işe yaramadığının resmi... Çünkü o araziye – “yasal” kılıflarla– daha büyük başların sermayesinin ihtiyacı var. O gecekondunun arazisinden “kalkınma” yapacaklar! O kalkınmayı yaptıktan sonra onlar da Türk bayraklarını asacaklar. Onların astığı Türk bayrağı, gecekondununki gibi “savunma” amaçlı olmayacak; üzerimize ideolojilerini boca etmek için; kafamıza vura vura kapitalizmi sokmak için olacak...
Daha derin analiz manaliz yaparak uzatmaya gerek yok, fotoğraflar anlatıyor her şeyi... Betonun ve üzerindeki bayraklı cilanın hükmünü, totalitarizmini...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.