09 Mayıs 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır21°C
  • Ankara20°C
  • İzmir22°C
  • Berlin13°C

BDP İLE DEVLET ARASINDA GEÇEN 24 SAAT

Önceki gün Türk savaş uçaklarının İstanbul semalarında alçaktan uçarak halk arasında panik yarattığını öğrendim. Amberin Zaman yazdı...

BDP ile devlet arasında geçen 24 saat

27 Ağustos 2011 Cumartesi 11:20

Uludere
ÖNCEKİ gün Türk savaş uçaklarının İstanbul semalarında alçaktan uçarak halk arasında panik yarattığını öğrendim. Meğerse jetler bir film çekimi için uçuyormuş.

Acaba ağızları yüreklerine gelen İstanbullular, Güneydoğu'da yaşasaydılar ne hissederlerdi? Çünkü o alçak uçuşlar buralarda olağan bir durum. Ancak bu uçaklar gösteri yapmıyor, bomba taşıyorlar ve o bombaları şu sıralar Kuzey Irak'taki PKK hedeflerine yağdırıyorlar. Hakkâri'de dün askeri konvoya düzenlenen PKK saldırısının yaşandığı yoldayız. Uludere İlçesi'nin az ötesinde Ortasu Köyü'nde. Dağların öteki tarafında Irak var. Atılan havan toplarının sesleri sürekli yankılanıyor.

Dağ tepelerinin birinde Barış Anneleri toplanmış. Kiminin oğlu askerde, kiminin dağda. "Operasyonlar durana kadar inmeyeceğiz" diye diretiyorlar. Çoğu oruçlu. Bunalıtıcı bir sıcak var. Dağ akrep ve yılan kaynıyor. Ve de tepeye giden yolun önünde nöbet tutan askerlere göre mayın... Annelerin yanına çıkmamıza izin vermiyorlar. Sebep? "Komutan öyle talimat verdi." İkna olmayacaklarını anlayınca Şırnak'a doğru dönüyoruz, ancak askerler tekrar yolumuzu kesiyor.

Önde yan yana dizilen onlarca asker canlı barikat kurmuşlar. Amaçları karşı taraftan Barış Anneleri'ne katılmak isteyen ve aralarında BDP milletvekilleri Ayla Akat Ata ve Sebahat Tuncel'in de olduğu yüzlerce kişiyi engellemek. Onlar da geri dönmeyi reddederek oturma eylemi yapıyorlar. Daracık dağ yolunda trafik kilitleniyor. Uçağımı kaçıracağımı anlayınca içimdeki bencil ses, "Bu BDP'liler de artık iyice fazla olmaya başladı" diyor. Gittikçe öfkeleniyorum.

Oysa bir önceki gece Ayla Akat'ın Diyarbakır'daki evinin balkonunda oturup uzun uzun sohbet etmiştik. Avukatlık günlerinden beri tanıdığım genç kadın son derece sakin ve makul biri. Eğer Başbakan halen tutuklu olan altı BDP'li milletvekilinin özgür kalmasını sağlayacak kanun değişikliğini yapmayı yazılı olarak taahhüt ederse (vekilliği düşürülen Hatip Dicle için ayrı bir formül gerekiyor) BDP'li milletvekilleri Meclis'e gelip yerlerini alacaklar. Ancak Ata oldukça karamsar. Aleyhinde en az yüz ayrı dava açılan Ata, "Beni hapiste ziyaret edersiniz belki" diyerek acı acı gülümsüyor.

O sözleri hatırlayınca kendimden utanıyorum. Oturma eylemi, sivil protesto yöntemi. Şiddetle aranıza mesafe koyun dediğimiz BDP bu tür eylemlere başvurduğunda kızmaya ne hakkımız var?

Ancak bölgedeki güvenlik yetkilileri, BDP'lilerin hiçbir şekilde özgür iradeleriyle hareket etmediklerini savunuyorlar her zamanki gibi.

"Bunu bizlerle baş başa kaldıklarında kendileri de itiraf ediyorlar" diyor görüştüğüm üst düzey bir emniyet görevlisi. Tepedeki Barış Anneleriyle geçtiğimiz günlerde sabahlayan görevli kadınlardan bazılarının dönmek istediğini ancak örgütün izin vermediğini, hatta taşlarla duvar örülüp inmelerinin engellendiğini söylüyor.

Görevlinin anlattıkları, sonradan okuduğum eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'in, ordunun zafiyetini gözler önüne seren ses kaydıyla kısmen örtüşüyor.

Askerlerin katı hiyerarşik yapısı, müdahale gücünü ve hızını aksatıyor. Ortasu'da bir uzman çavuş, son kertede Malatya'daki İkinci Ordu Komutanı'nın kararlarını beklemek zorunda kalıyor. Emniyet ve ordu güçleri arasında net bir koordinasyon eksikliği hissedildiği gibi güven eksikliği de seziyorum. Hakkâri yolunda eylemin yarattığı kargaşada emniyet güçleriyle askerler arasında tanık olduğum iletişim, daha doğrusu iletişimsizlik bunun en canlı örneği.

Sorun en nihayet çözüldüğünde kendimi Şırnak Valisi Vahdettin Özkan'ın evinde buluyorum. Valiyi dinledikçe içim ferahlıyor. Son yıllarda bölgeye yollanan demokrat profilli bürokratlardan olan vali, halkla iç içe yaşıyor. Doktor eşi Ruhan Hanım Şırnak'ın köylerini karış karış gezmiş. Bugünlerde sağlık taraması yapmak için kollarını sıvamış durumda.

"Buradaki insanların güvenini kazanmak zorundayız. Kızımın Kürt arkadaşları olsun istiyorum. Fanus içinde yaşamıyoruz" diyor. Vatandaş, Muş kökenli Vali Özkan'a derdini Kürtçe anlatabiliyor. BDP'li belediye başkanıyla sıkı bir diyaloğu var. Devletin kök salmış ceberut imajını yıkmak için ailece ellerinden geleni yapıyorlar. Bunu beni Cudi Dağı'na nazır evinde yemeğe davet eden Şırnak Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Osman Geliş de teyit ediyor, sokaktaki sıradan vatandaş da.

Biz yemek yerken Cudi Dağı'ndan alevler yükseliyor, silah sesleri çınlıyor. Aklım yeniden Ayla Akat Ata'ya dönüyor. Geçtiğimiz aylarda bacağına isabet eden gaz bombasından aldığı yara kötüleşince neredeyse bacağından oluyordu. Yara izleri hâlâ duruyor. Dokuz yaşındaki oğlu Heval'in psikolojisi, annesinin yaşadıklarından sonra bozulmuş.

"Bunu yapan polis cezalandırıldı mı?" diye sorduğunda, annesi "Tabii ki oğlum" demiş. Halbuki yalan. Ayla Akat'ı dinledikçe BDP'lilere hak vermemek mümkün değil. Valiyi de dinleyince devlete. Oysa gerçekler ortalardaki gri alanda duruyor. Onları arayıp bulmak, gazetecinin en zor ve bir o kadar kutsal görevi...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.