BASINDA TARAF TARTIŞMASI SÜRÜYOR...
Taraf gazetesinde yaşanan ayrılık medyanın bugün de gündemindeydi, köşe yazılarında ayrılığın nedeni ve Taraf'ın geleceği sorgulandı.
17 Aralık 2012 Pazartesi 10:14
Ahmet Hakan (Hürriyet)
Ahmet Altan neden istifa etti?
AHMET Altan’a bakıyoruz:
Herhangi bir gerekçe açıklamıyor.
Taraf’ın sahibine bakıyoruz:
“Ahmet Altan’a minnettarız” diyor, başka bir şey demiyor.
Dedikodulara bakıyoruz:
Kimi “iktidar baskısı” diyor.
Kimi “maddi sorunlar” diyor.
Kimi “misyonu tamamlandı” diyor.
Kimi “Ahmet Altan zaten gazeteye uğramıyordu” diyor.
Bu her şeyi belirsiz bırakma hali...
Her şeyi açıkça söylemekten imtina etmemekle övünen bir gazeteye de, o gazetenin babası konumunda olan Ahmet Altan’a da yakışmıyor.
Mustafa Akyol (Star)
Bu hafta sonu hiç beklenmedik bir haber aldık. Taraf gazetesini Taraf gazetesi yapan dört kritik isim istifa etti: Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Neşe Düzel ve Murat Belge. Hepsi de, görüşlerini beğenin veya beğenmeyin, Türk basınında ağırlığı olan ve politik tartışmalara katkı sağlamış kalemlerdi. Dolayısıyla gidişlerine üzüldüm.
Dileğim, bu depremin Taraf’ı tümden yıkmaması ve Türkiye toplumu olarak bu ezber sorgulayıcı gazeteden mahrum kalmamamızdır.
Taraf’a dair diyebileceğim bundan ibaret. Ancak bu vesileyle bu “olay”ın da içine oturduğu daha geniş bir mesele hakkında bir şey söylemek istiyorum: AK Parti ile “liberaller” arasındaki ilişki.
Bu ilişki, mâlum, her iki tarafın da 28 Şubat rejiminin hedefi olmasıyla gelişti. (Gerçi Cumhuriyet’in başına, hatta II. Meşrutiyet’e kadar giden bir liberalizm-muhafazakârlık paralelliği vardır ülkemizde; ama o ayrı hikaye.) AK Parti’nin iktidara gelip de rotayı AB’ye çevirmesi, bir çok özgürlükçü adım atması ve askeri vesayeti alaşağı etmesi, liberalleri AK Parti’ye iyice yakınlaştırdı.
Ancak askeri vesayetin tasfiyesiyle birlikte, “ortak düşman”a karşı birleşen kesimler arasındaki farklar su yüzüne çıkmaya başladı.
Böyle olması da doğaldı aslında. Çünkü dünyada da pozitivist otoriterliğe (Batı’da Marksizm’e, bizde Kemalizme) karşı aynı safta olan liberaller ve muhafazakârlar, demokratik zemin sağlandıktan belirli konularda farklılaşılar.
Ama Türkiye’deki farklılaşma epey kavgalı, gerilimli ve hatta hakaretli oldu ve oluyor.
“Türkiye’de zaten ne öyle olmuyor ki” diyebilirsiniz. Haklı da olursunuz. Çünkü hakikaten Türkiye’de en küçük fikir ayrımları bile öfke patlamalarına, karşılıklı “hainlik” ve “şerefsizlik” suçlamalarına sebep olabilir.
Ancak söz konusu liberaller-AK Parti geriliminde kritik bir unsur daha var: Sözünü ettiğimiz liberallerin bir kısmının epey seküler (din-dışı) bir dünya görüşü içinden düşünüp konuşmaları ve dahası bu dünya görüşünü neredeyse demokratlığın gereği saymaları.
Orhan Bursalı (Cumhuriyet)
Sakin olun, olan biten ülke boyutunda ama bir adi vaka, daha sonraki yıllarda polisiye, “Mission of Turkey” ve ağır bir siyasi ama mutlaka hukuki bir vaka olarak anılacak... gazetecilik vakası olarak da bazılarınca incelenebilir! Görev başarıyla yerine getirildi, amaca ulaşıldı, şimdi görevliler “merkezlerine” dönüyor, koalisyon dağıldı. Birkaç aydır zaten herkes nasıl dağılırızın pususuna yatmıştı.
Tabii The Taraf’tan bahsediyoruz. Bir varaka, artık ondan ne köy olur ne kasaba!
...
The Taraf; 15 Kasım 2007’de hayata geçti. (2003’te Irak’a müdahale için ABD büyükelçiliğinin büyük dostu bir büyük gazeteci tarafından çıkarılan Yarın gazetesini anımsıyor musunuz? Görevi ve paraları bitince kapatılmıştı.)
***
Bu tür görevli gazetelerin gerçeği aramak diye bir meselesi yoktur. Tek gerçek, kendisine sözde “sızdırılan” senaryoları manşetlere çekerek “bomba patlatmak”tır. Günlerce, aylarca... Hiçbir manşetini araştırmadı, gerçekle ilgisi nedir diye. Ne hukuk takmıştır ne yasa... ne insan hak ve özgürlükleri ne kişi hayatı... Kendine ulaştırılan itirazlara, gerçeklere yer vermedi.
The Taraf, hukuk katliamının adıdır. Balyoz’da insan mezarlığının, Silivri toplama kampının, siyasi özel yargının, Ergenekon’da hukuksuzluğun ve zorbalığın ve tüm sahtekârlıkların, Odatv gazeteci tutuklamalarının adıdır. Bütün bunların savunuculuğunu yaptı. Taraf, iktidar savaşlarının organıdır. Bir vesayetin ordudan alınıp Erdoğan’a verilmesinin temel aracıdır!
TSK’nin “kötü şöhreti” bu tür yayıncılığa göz yumulmasını sağladı ne yazık ki. Buna göz yumanlar ve destekçisi geniş kesim, ilginçtir ki ülkemizde insan hak ve özgürlüklerinin de bir No’lu savunuculuğu görüntüsü ile tanınmıştı!
***
Bu gazetenin misyonu uzun zaman önce bitmişti. Artık “sızıntı haberciliği”, daha doğrusu büyük operasyonlar sona erince operasyon gazeteciliğinin de sonu gelir. Artık ne Ergenekon ne Balyoz ne Odatv ne de başka bir şey. (Faruk Mercan da bunu ilan etti zaten!)
Vee tabii ki ne de hukuk! Taraf, hukuku düzmenin de adıdır.
Yetmez ama evet, 2010 yılı anayasa referandumu, en son büyük misyonuydu gazetenin. Büyük bir kütlenin beynini boşalttılar...
Üçlü ittifakı bir araya getiren “görev” bitince, gazetede çatırtılar başladı. Gazetenin cemaatçileri, MİT ve şike olaylarında Erdoğan’ı topa tutmaya başladı. A. Altan “namusu” kurtarmak, o “muhteşem” kirli 5 yılı unutturmak ve muhteşem bir şekilde içine ettiği çeyrek demokrasi için Erdoğan’ı hedef aldı. Arada sırada da VikiLeaks belgelerinde ortaya çıkan notlardan cemaati yokladı. Ama hiçbir zaman ciddi bir “karşı çıkış” yapmadılar. The Taraf; sadece Erdoğan’ın izin verdiği operasyonları yapabilirdi, gazetecilik ise asla! Ve delikli taştan süpürüldü!
Özetlersek, bir deyim vardı çocukluğumuzda anımsar mısınız: Evli evine köylü köyüne evi olmayan...
Adem Arslan (Bugün)
...
Neredeyse 'Taraf'ın kapanma ihtimali' 40 gün 40 gece kutlanacak.
Silivri sakinlerinin ya da Balyozcuların kutlamaları anlaşılabilir fakat bir gazetenin kapanma ihtimali gazetecileri neden bu kadar mutlu eder anlamak mümkün değil.
Oysa Taraf sadece bir gazete değildi.
Türkiye'nin demokratikleşme serüveninde bu gazetenin çok büyük katkısı oldu.
Taraf korku duvarını aştı
Her gazete zaman zaman tarihe geçecek manşetler atar.
...
Burada haberleri sıralamanın, tek tek anlatmanın bir önemi yok. Çok zor ekonomik şartlarda çıkarttıkları gazeteyle bir çığır açtılar.
Tabii ki her yaptıkları doğru ya da tartışmasız değildi.
Özellikle son dönemde Başbakan'ın şahsını hedef alan yazılar işin tadını kaçırmıştı. Çünkü eleştiriden çok alay eden bir üslup takınmıştı ki, bu hareketiyle ciddi rahatsızlık uyandırdı.
Sorunlu başka haberleri de vardı.
Fakat şunu da unutmamak lazım. Günahsız, hatasız kimse olmaz. Taraf'ın da 'günah' hanesine yazılacak işleri var. Ancak bırakalım günah sevap hesabını okur ya da tarih yapsın.
Taraf üzerinden dönen tartışma bir şeyi daha hatırlattı.
...
Sadece son günlerin popüler tartışmaları bile Türk medyasının Taraf gibi gazetelere ihtiyaç olduğunun delili.
Kaldı ki geriye dönüp şöyle bir düşünelim. Eğer Taraf olmasaydı biz nelerden haberdar olmayacaktık?
Kimse kendini kandırmasın. Taraf'ın attığı manşetleri, bastığı yazıları birçoğumuz yapamazdık.
Taraf'ın son dönemde yalpalayan çizgisini toparlayıp, yayın hayatına devam etmesi şart.
Son bir not.
'Taraf misyonunu tamamladı' diye düşünenler hangi ülkede yaşıyor bilmiyorum.
Ama Erdoğan gibi güçlü bir lider olmasa ben görürüm şeffaflaşan, demokratikleşen Türkiye'yi!
Hilal Kaplan (Yeni Şafak)
Haberi aldığımdan beri ne yazmam gerektiğini düşünüyorum. Bu hususta yazmak benim için bir 'gereklilik', evet.
Daha Taraf'ta yazmaya başlamama bir yıldan fazla bir süre vardı. Orada yazmak aklımın ucundan dahi geçmezken, kendimi çıktığı ilk günden beri heyecanla aldığım gazetenin önünde buluvermiştim. Çünkü dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, arkasına kuvvet komutanlarını dizip 'beşi bir yerde' poz vererek, kameralara parmak sallayarak Taraf'ı açıktan tehdit etmişti.
...
Ve hafızam o günle bugün arasında gidip geliyor, buraya sığdırması imkansız bir sürü güzel anıyı diriltiyor.
Taraf, özellikle son bir yıldır eskisi kadar dikkatle takip ettiğim bir gazete olmaktan çıkmıştı. Özellikle son bir yıldır Stratfor yayınlarından tutun da Ahmet Altan'ın 'ajit-prop' bulduğum yazılarına kadar pek çok hayal kırıklığını beraberinde getirmişti. Hatta yayın politikasına ilişkin Alper Görmüş'un eleştirilerinden Yıldıray Oğur'un gazetenin mutfağından çekilmesine kadar Taraf'ta içeriden de hissedilen bir 'memnuniyetsizlik' havası vardı. Ancak bunların hiçbiri Ahmet Altan ve Yasemin Çongar'ın böyle apar topar ve belli ki çok da istemeden ayrılışlarının bende yarattığı burukluğu azaltmıyor. İnsan, ister istemez, "bu sayfa böyle kapanmasaydı" diye beyhude düşüncelere gark oluyor.
...
Ergenekon savunucularından karşıtlarına, Türk milliyetçilerinden Kürt milliyetçilerine, ulusalcısından 'muhafazakâr'ına kadar herkeste Taraf'ın bir 'proje' gazetesi olduğuna dair garip bir görüş birliği mevcutken, Altan ve Çongar'sız bir Taraf, 'proje'sini gerçekleştirmeye ne derece muvaffak olacak göreceğiz.
Mustafa Sönmez (Cumhuriyet)
Taraf’ın ne menem bir gazete olduğunu, daha doğrusu gazete olup olmadığını sormuştu Yusuf Yavuz, Odatv’den… Bundan 2 yıl 2 ay kadar önce. İnternette tam tarih var; 30.10.2010’da… Açıp baktım ne demişim diye; şöyle yer almış demeç Odatv sitesinde:
Taraf operasyon gazetesi
...
Taraf’ın kalıcılığı ve sürdürülebilirliği pek mümkün görünmüyor bana. Bir de tabii medya tarihinde bu kadar araçsal bir örnek yok. Gönüllü araçlar vesaireler var ama böyle büyük bir oyunun sol görünümlü aracı yok. Belki bu kayda değer bir şey.
Nokta’yı satın alan mali müşavir görünümlü kişinin, Bakırköy’de Alper Görmüş’ün yöneticiliğinde dergiyi çıkardığı zaman, bu süreç başlatıldı. Sonra Nokta’da kesintiye uğrayan sürece Taraf’ta devam ettirildi. Zaten Nokta’daki aynı kadroyu aşağı yukarı Taraf’ta da görmek mümkün. Ben Nokta ile Taraf arasında bir devamlılık olduğunu düşünüyorum. Hatta Taraf’a daha çaplı, geniş katılımlı devam eden bir operasyon gözüyle bakabiliriz.
...
Büyük dönüşümün bir parçası olarak bunlar yaşandı Türkiye’de. Bu konuda seçilen isimlere de bakmak gerek. Neden şu bu değil de bir gazete çıkarmak için Ahmet Altan ve Yasemin Çongar’ın seçildiği önemli bana göre.
***
Bir de 16 Mart 2012 tarihli Cumhuriyet’te, “AKP-FG-Taraf: İç Savaş Büyüyor” başlıklı yazımda şöyle demişim: “İttifak içi kavga sürüyor. Taraf’ta Ahmet Altan, adeta ihanete uğramış gibi. Hem RTE’ye, hem cemaate vuruyor. Başbakan’ın Başdanışmanı İbrahim Kalın’ın Stratfor ile ilişkisini bir tür casusluk gibi niteleyerek duyuran Taraf, yandaş medya Sabah’tan Emre Aköz’ü de ‘işbirlikçi’ ilan edince kıyamet koptu tabii. Hele RTE’nin, Taraf’ı, parayı atanın nağmesini çalan bir ’müzik kutusu’na benzetince Ahmet Altan, çileden çıktı ve şöyle yazdı: Referandumdan önceki Erdoğan’ı sonuna kadar alkışlarım, bugünkü Erdoğan’ı da sonuna kadar eleştiririm... Şimdi yaptıklarıyla saygıyı hak etmediğini düşünüyorum.” Taraf’ın cemaate salvosu da Stratfor belgeleri ile... Stratfor üstünden Gülen tarzı hücre örgütlenmesini gündeme getiren Taraf, cemaatin bamteline bastı. Bu hücre örgütlenmesine fener tutanlara, mesela kitap yazan Hanefi Avcı’ya ve kitabı basılmadan derdest edilen Ahmet Şık’a neler çektirildiği malum… Taraf’a göre, eski bir Gülenci Hürriyet yazarı (kim olduğu çözülemedi!..) şöyle konuşmuş: “Gülen ilk defa resmen bir siyasi partiyi destekliyor. Ancak Erdoğan onu sevmiyor (ya da nefret ediyor). Bütün ilişkileri karşılıklı çıkar üstüne kurulu. Gülen’in güçlü bir siyasi partiye ihtiyacı var, AKP’nin ise geniş bir siyasi desteğe. Ergenekon konusunda büyük kavgaları olmuş. Bir noktada, Erdoğan işlerin mahvolabileceğini düşünerek biraz geri adım atmak istemiş. Fakat Gülen davayı genişletmek konusunda ısrarcı davranmış...” Bazı iddialara göre, iç savaş Taraf’ın içine de uzanmış…”
Bu konuda mütevazı olamayacağım; ben demiştim, ben yazmıştım…
Ahmet Kahraman (Yeni Özgür Politika)
Yazıyı geçmeye hazırlanırken, internete haber düştü:
"Ahmet Altan istifa etti!.."
Yüreğime, cıva ağırlığında bir damla düşmüş gibi oldum. İçimde kabaran "lanet" öfkesiyle kala kaldım, bir an.
Bu arada günlük yazının kaderi, bir alt üst yaşandı. Yenisi gündeme gelince, yazılana çöp tenekesi yolu göründü.
Çünkü, Ahmet Altan olayı yaşanan sorunlarla iç içeydi. İktidarların, Kürdistan meselesi gölgesinde yol açtığı tahribatlardan ayrı düşünülemezdi.
Kendini tartışmasız muktedir, etkin güç sananın pek çok Türk yönetimi, bugüne kadar Kürdistan sorununu örtüp, gözden kaçırarak ayakta durmaya, hayatını sürdürmeye çalışmış, ancak hiç biri başarılı olamamıştı.
TC’nin geçmişi, muktedirlerin enkaz yığınıydı.
AKP gerideki enkaza rağmen, ders çıkarmıyor, baskı düzleminde geçmişi tekrarlayarak ayakta kalma çareleri arıyordu. Küridistan’da sonu gelmeyen tutuklamalar, medyaya yeni yasak ve baskılarla, cam eşya satan dükkana girmiş fil gibi ortalığı yıkıyor, birbirine katıyordu
Adı konmamış alaturka darbeydi, bu. Kürtlerin dışında, Türk kamuoyunda darbeciye karşı direnen ise bir bakıma tek kişilik kaleyi andıran Ahmet Altan’dı.
Sorunu gözden uzak tutmak, yarayı külle örtüp, kalabalıkları kandırma adına, sorunu kabul gibi görünerek, inkar yollarına sapıyor, yeni isimler bulma, farklı teşhisler koyma taklaları atıyordu.
Recep Tayyip, iki gün önce parlamentodaki "Kürt kardeşleri" ile yaptığı toplantıda, generallerin ta başından beri savunup, iktidarlara dikte ettiği emri şu sözlerle tebliğ ediyordu:
"Bu ezberden vazgeçin, Kürt sorunu tabirini kullanmayın. Sorunun adı terördür."
Ahmet Altan, AKP’nin bir ileri, iki geri yalanlarını yüzüne vuran, inkar peçesini havaya savuran başlıca kalamlerdendi.
O nedenle susturulması isteniyordu.
...
O, Ülke gazetesinin havaya uçurulduğu gün, dayanışmak için İstanbul'da sembolik olarak sokakta gazete satarken de, "Atakürt" yazısını yazarken de kendisiydi.
Taraf gazetesi, Ahmet Altan’dı. Taraf, Ahmet’in ayrılmasıyla öldü.
Ahmet Altan’a gelince o, unutulmaz denemelerin, "Kılıç Yarısı Gibi" ve "İsyan Günlerinde Aşk" kitaplarının yazarıdır.
Kopuşu, sadece gazetecilik adına kayıptır…
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.