25 Kasım 2024
  • İstanbul4°C
  • Diyarbakır4°C
  • Ankara-2°C
  • İzmir5°C
  • Berlin12°C

BAĞIMSIZLIK, ÖZERKLİK VE EŞİT VATANDAŞLIK SARKACINDA KÜRTLER...

Ortadoğu'da işler hak ve sorumluluklar üzerinden değil, hibe ve sadakat üzerinden yürüyor...

Bağımsızlık, özerklik ve eşit vatandaşlık sarkacında Kürtler...

05 Mart 2013 Salı 10:49

Kürtlerin "bağımsızlık, özerklik, eşit vatandaşlık" sarkacında bir uçtan öbür uca gelgitler yaşamalarını doğal karşılamak gerekiyor. Çünkü Ortadoğu'da işler hak ve sorumluluklar üzerinden değil, hibe ve sadakat üzerinden yürüyor.

Ortadoğu’da her zaman herkesin bir ayağı çukurdadır. Bir işçi, işinsanı, sanatçı, entelektüel, siyasetçi olmanız çok fark etmez. Hatta, “ben devletim” deseniz de resim değişmez. Çünkü Ortadoğu’da düzen, kendi içinde de dışarıyla da, hibe yoluyla kurulan bir bağımlılık ilişkisine dayanır. Bir vatandaş olarak da, bir devlet olarak da varlığınızın sınırlarını bu ilişkiye sadakatiniz belirler. Yani, varolmanın dayanağı haklarınız değil sadakatinizdir. Sadakatiniz ortadan kalktığında ya yok olursunuz ya da yok sayılırsınız. 

Yeni bir devlet mi?

Bu bağlamda, Kürtler, Ortadoğu’nun “yok” hükmünde bir halkı olageldiler. Sadakatsizlikleri ölçüsünde yok edildiler ya da yok sayıldılar. Ancak mücadelelerinin ve tarihin geldiği nihai noktada Kürtlerin var olduğu artık kabul edilen bir gerçek. Şimdi sorun, Kürtlerin bir halk olarak Ortadoğu’nun siyasal düzeninde nasıl yer alacağı: Kürtler yeni bir devlet olarak mı, yoksa mevcut devletlerin yeniden inşasında lokomotif bir güç olarak mı düzene dahil olacak?

Bu sorunun yanıtı birçok yönüyle tartışılabilir, önemli olan hangi perspektiften tartıştığımız. Tecrübeyle sabit ki, Ortadoğu’da bir tartışmayı adalet, özgürlük, eşitlik ilkeleri ve halkların kendi kaderini tayin hakları perspektifinden yürütmek, sonuç almaya yetmiyor. Örneğin Filistinliler ve Kürtler yıllarca yürüttükleri mücadelede söz konusu ilkeler ve haklar üzerinden ancak mağduriyetlerini duyurabildiler. İş, hakların iadesi aşamasına geldiğinde, her zaman yerel refleksler evrensel ilkelerin önüne geçip hibe yoluyla bağımlılık ilişkileri yeniden kuruldu.

Bu noktaya gelinmesinde, söz konusu ilke ve hakların dayanağı olan uluslararası hukukun işlevsizliği hiç kuşkusuz en önemli faktörlerden biri. Tarihsel olarak Avrupa dışındaki yeni toprakların keşfi ertesinde başlayan paylaşım savaşına, yani sömürgeciliğe dayanan uluslararası hukuk, özünü teşkil eden Avrupa Kamu Hukuku’nun kapsama alanı olan “Batı” coğrafyasının sınırları dışına hiçbir zaman taşınamadı. Örneğin Kosova için işleyen mekanizmalar, ne Filistinliler ne Kürtler için işledi.

Sonuçta, teba olmaktan yurttaşlık statüsüne yükselmesini eşitlik, özgürlük ve adalete dayalı uluslararası hukuk düzeninin bir nimeti olarak gören/öğrenen Ortadoğu halkları için artık büyü bozuldu. Geriye, hafızalarda, insan haklarını muhafaza etme ya da yerleştirme iddiasıyla uluslararası hukuk eliyle meşrulaştırılan, ancak doğurduğu şiddet ve barbarlıkla hiç kimsenin adalet tahayyülü ile bağdaşmayan operasyonlar kaldı.

Günün sonunda, Batı’nın da hibe yoluyla bağımlılık ilişkisinin bir parçası olduğu Ortadoğu’da köklü bir değişime -en azından şimdilik- kimsenin hazır olmadığı görülüyor. Nitekim, Irak’ta, pratikte hiçbir fonksiyonunu yerine getiremeyen merkezi hükümet ABD desteğiyle ayakta dururken; Suriye’de rejim Rusya sayesinde kazandığı zamanı giderek lehine çeviriyor. Hal böyle olunca, bölge ülkeleri için, her ne kadar zorlansalar da, varolan düzenlerini sürdürmek için fırsat doğuyor.

Yasal hak değil

İşte Kürtlerin hali: Irak Kürtlerinin kazanımlarının garantisi asla Irak Anayasası sayılmıyor. Çünkü Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) statüsü yasal bir hak olarak değil, ABD politikalarına sadakatin bir getirisi olarak görülüyor. ABD desteği olmazsa, KBY de olmaz diye düşünülüyor. Nitekim, Mesud Barzani de bu yüzden “Exxon Mobile ile yapılan anlaşma bizim için en önemli garantidir” diyor. Ardından Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesine aynı mantıkla hız verip, bu yolla belki bağımsızlık elde ederiz diye ümitleniyor. Buna karşılık İran’ın atağa geçtiği ve KBY’ye “Bizim yanımızda yer alırsan Kerkük için Maliki’ye baskı yaparız” diye mesaj gönderdiği iddia ediliyor. Nitekim Barzani de atlayıp Rusya’ya giderek acaba ABD’nin Maliki’den yana açık ettiği desteğe karşı çukurdaki ayağımı kurtarır mıyım arayışına giriyor.

Suriye Kürtleri ise henüz kimin ne hibe edeceğinden şüpheli mütereddit pozisyonunu daha ne kadar sürdürebileceğini hesaplamaya çalışıyor.

Türkiye Kürtleri

Bu arada Türkiye’de Kürtlerin 30 yıldır süren mücadelesinin vardığı nokta da Ortadoğu sarmalından kurtuluşun imkansızlığının bir başka boyutuna işaret ediyor. “Barış” adına yapılan müzakereler, tarafların birbirinden ne koparacağına odaklanıyor.

Bu çerçeveden bakıldığında Kürtlerin “bağımsızlık, özerklik, eşit vatandaşlık” sarkacında bir uçtan öbür uca gelgitler yaşamalarını doğal karşılamak gerekiyor. Çünkü Ortadoğu’da işler hak ve sorumluluklar üzerinden değil, hibe ve sadakat üzerinden yürüyor. Kürtler de hakkının peşinde koşmanın faydasızlığından edindiği tecrübeyle, kendini sadakat göstereceğimiz ne var diye bakmaya zorluyor.

Yazının başında sorduğumuz soruya dönecek olursak, Kürtler ister yeni bir devlet olarak ister mevcut devletlerin yeniden inşasında lokomotif bir güç olarak yer alsınlar, Ortadoğu’da düzen değişmedikçe tıpkı diğer Ortadoğu halkları gibi bir ayakları hep çukurda olacaktır. (Radikal)

Arzu Yılmaz
Ankara Üni., SBF, Doktora

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.