22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır7°C
  • Ankara12°C
  • İzmir15°C
  • Berlin2°C

BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN’IN TAKVİMİ ROJAVA’YA AYARLI

Irak Kürdistanı’nın bağımsızlık yolundaki adımları herkesin malumu olduğu üzere önüne geçilemez bir seyir izliyor... Arzu Yılmaz'ın analizi...

Bağımsız Kürdistan’ın takvimi Rojava’ya ayarlı

11 Temmuz 2014 Cuma 15:02

Irak Kürdistanı’nın bağımsızlık yolundaki adımları herkesin malumu olduğu üzere önüne geçilemez bir seyir izliyor. Bu haliyle, Eylül 2014’te yapılması planlanan referandum hemen bir bağımsızlık ilanı sonucunu doğurmayacak olsa da bu yönde aşılacak önemli bir eşik sayılacak.

Bu noktada, ne uluslararası alanda, ne Irak’ta ne de Kürtlerin kendi içinde yükselen itirazların bu seyri engelleyecek bir nitelik taşımadığının altını çizmek gerekiyor. Sonuçta herkes bağımsız Kürdistan’ın kurulacağını biliyor, ama sürece müdahil aktörler henüz pozisyonlarını yeterince güçlendiremediği ya da netleştiremediği için zamanlama konusunda bir uzlaşma çıkmıyor.

 En önemli sorun Rojava’nın durumu

Bu çerçevede en önemli sorun Rojava’nın durumu. Rojava hem sahip olduğu enerji kaynaklarıyla hem de Akdeniz’e açılma imkanı yaratan coğrafi konumuyla bölgede rol oynayan tüm aktörler için stratejik bir değere sahip.

Suriye’nin çökmesiyle birlikte bu stratejik değeri kullanma fırsatını yakalayan ise Kürtler oldu. Kürtler, Ortadoğu’nun merkezine sıkışmış kaderlerini Rojava’nın kontrol edilmesi yoluyla büyük ölçüde aşacaklarını düşündü. Bu bağlamda, Temmuz 2012’de ilan edilen Hewler (Erbil) Deklerasyonu aslında Irak ve Suriye Kürdistanı’nı birleştirme ve nihayetinde kurulacak bağımsız Kürdistan’ı, deyim yerindeyse, ele güne muhtaç etmeyecek bir konuma yükseltme hamlesiydi.

İnce hesaplar

2012 koşullarında bugün olduğu gibi bölgesel ve uluslararası koşullar olgunlaşmamış görünse de Kürtlerin kendi içinde yakaladığı uyum bu hamlenin başarıya ulaşma şansını artırıyordu. Cumhurbaşkanlığı görevini aktif olarak yürüten Celal Talabani Bağdat-Şam ilişkilerini gözeterek arka planda kalmayı tercih ederken, Mesud Barzani’nin liderliğinde Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Rojava’ya gereken desteği vermekten çekinmiyordu.

Diğer yandan, PKK ise Rojava’yı kendi gücünü konsolide edeceği ve meşrulaştıracağı bir fırsat olarak değerlendirip aynı zamanda Kürtler arası iktidar paylaşımı sorununu Rojava-Güney Kürdistan ölçeğinde dengeye oturtabilme hesabı yapıyordu. Son tahlilde, bağımsız Kürdistan’ın ilanı yolunda atılan adımlar küçük ve büyük Güney’in birleşme ihtimaliyle yeni bir ivme kazanıyordu.

‘Mutluluğun resmi’ bozulurken

Tam da bu aşamada gündeme gelen İmralı süreci Kürtlerden yana esen rüzgara bir anlamda yelken desteği sayıldı. Çünkü Türkiye’nin bu yeni oluşuma onayı Kürt siyasal aktörlerini her yönden rahatlatacak bir gelişmeydi. Yaşanan kaos ortamında Batı ile müttefik ve NATO üyesi bölgesel bir gücü arkalarına almak Kürtler için hiç kuşkusuz rasyonel bir seçenekti.

Öte yandan Türkiye de tüm güney sınırını işbirliği içine gireceği Kürtlerin savunmasıyla garanti altına almanın yanında, bölgede oynamak istediği rolü tahkim edecek bir ekonomik ve siyasal avantaj yakalayacaktı. Bu çerçevede Kürtler AKP hükümetinin kendine sıçrama zemini saydığı Sünni hattın da doğal bir parçası olarak görüldü. Dolayısıyla, tablo birçokları için ‘mutluluğun resmi’ne işaret ediyordu.

Dağılan ittifak

Bu tablonun değişmeye başladığının ilk sinyalleri bundan tam bir yıl önce 2013 yazında geldi. En başta Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarının düşüşü Şam rejimine alternatif yaratma arayışında tek somut girişim Özgür Suriye Koalisyonu’nun dağılmasını tetikledi. O güne kadar Koalisyon’u destekler görünen aktörlerin Mısır’da yaşanan gelişmeye gösterdikleri farklı tepkiler büyük ittifakı bozdu.

Bu ortamda, Esad’ın tahmin edildiği gibi hemen düşmeyeceği gibi uluslararası gücün bir müdahalede bulunma niyeti taşımadığı da ortaya çıktı.

Bocalama dönemi

Türkiye tam bir bocalama dönemine girdiği 2013 yazında Esad’ın hala koltuğunda oturduğu Suriye’ye müdahale yeteneğini sürdürebilmek için radikal İslamcı gruplarla ilişkilerini artırdı. Bir yandan da bu ilişki, Rojava üzerinde bir baskı aracı olarak daha etkin kullanılmaya başlandı. Zira rejimin çökmediği bir Suriye’de Kürtlerle işbirliğine girişmenin aceleci bir tavır olacağı düşünüldü.

Nihayetinde, Türkiye doğrudan içinde yer alamayacağı bir oluşum sürecini kontrol edebilmenin zorluğunu fark ederek, bu kontrolü radikal İslamcı grupların taşeronluğuna bıraktı. Öte yandan, zaten olgunlaşmış Irak Kürdistanı ile ilişkilerini geliştirerek Ortadoğu’da Kürt kartını elinde tutmaya çalıştı.

Bu arada KBY’ye Rojava bağlamında biçilen misyon, PKK’nin PYD’yi Rojava’da başat güç sayan tutumunda ısrar etmesiyle hedefine ulaşamadı. Bu durumda da KBY, Suriye’de ne olacağına ilişkin senaryolar üzerinden hareket etmek yerine, karşı karşıya olduğu somut gerçeklere uygun tercihler yapmayı yeğ tuttu. Suriye’deki çatışmaların sonunda Irak’a da sıçrayacağını görerek, Türkiye ile ilişkilerini tek yanlı geliştirme yoluyla yakın geleceğini garanti altına almak istedi.

Türkiye-KYB-IŞİD üçgeni

Türkiye ile ilişkiler KBY için tarihsel iç sorunlarını yönetmek açısından da eşsiz bir avantaj sağladı. Zira her ne kadar KBY, Irak Başbakanı Nuri ile Maliki ile çatışıyor görünse de aslında Irak Kürtlerinin Şii nüfusuyla bir problemi yok. Asıl sorun Irak’ta Baas rejiminin mirasçısı Sünniler. Üstelik bu Sünni nüfus KBY sınırlarına komşu ve Irak Anayasası’na göre tartışmalı kabul edilen bölgede etkin.

Dolayısıyla, KBY’nin Türkiye ile işbirliği, aslında Maliki ya da Şiilerden çok Sünnilere karşı bir savunma hamlesiydi. Musul’un IŞİD tarafından işgal edilmesinden sonra birçok noktada burun buruna gelmelerine rağmen peşmerge ve IŞİD militanlarının bir çatışmaya girmemiş olması da bu işbirliğinin erken tahvil edilen sonuçlarından biriydi. En son IŞİD’e verdiği destekle gündeme gelen ve Türkiye’de sürgün yaşayan Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’nin bağımsız Kürdistan’ı onaylayan açıklamaları ise bu çerçevede kayda geçirilmesi gereken bir gelişmeydi.

Türkmenler de uydu

Diğer yandan, Irak’ta yaşayan Türkmenler Türkiye ile işbirliği sayesinde sönümlenen bir başka iç sorun oldu. Bugüne kadar Kürdistan Parlamentosu’nu tanımayan Türkmen Cephesi son seçimlerde ilk defa bir sandalyeyle parlamento’ya girdi. IŞİD’in saldırılarından en fazla zararı gören ve KBY Kerkük’ü kontrol altına aldığı halde neredeyse sesleri hiç duyulmayan Türkmenlerin KBY ile uyumunda Türkiye etkin rol oynadı.

2013 yazından bu yana şekillenen yeni tabloda PKK’nin kaçınılmaz olarak değişen tavrı ise ilk İmralı sürecinde kendini gösterdi. Süreçte önce gerillanın geri çekilişi durdu, sonra Newroz’da KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın yaptığı açıklamayla kopma noktasına geldi.

KBY’ye alternatif  yine KBY içinden çıktı 

Bu arada PKK en azından mevcut durumunu koruyabilmek için Türkiye ve KBY’ye alternatif güçlere kapı araladı. KBY’ye alternatif ise yine KBY içinden çıktı. Çünkü Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) karşısında giderek güç kaybeden Kürdistan Yurtsever Birliği (KYB) PKK ile ittifakı hem KBY içinde hem de Rojava’da yeniden güçlenmek için bir fırsat olarak gördü.

Bu süreçte KDP’nin Rojava politikasına karşı KYB PKK’nin yanında yer alırken, PKK özellikle medya yoluyla yürüttüğü muhalefetini KDP ve Barzani üzerine yoğunlaştırarak KYB’nin iktidar mücadelesinde elini güçlendirdi.

Ve İran…

Bu ortamda, tarihsel ve konjonktürel potansiyeliyle İran hem bölgesel hem yerel ölçekte mücadeleyi dengeleyecek bir alternatif olarak denkleme dahil oldu. İran’ın desteği KYB için en somut biçimiyle yaklaşık bir yıl sonra kurulan Kürdistan hükümetinde aldığı oyları aşan bir temsiliyetle yer almasını sağladı. PKK için de hem bir kapanıp bir açılan Rojava sınırındaki Serekaniye kapısının yerine Til-Koçer üzerinden Bağdat’la lojistik sorunlarını çözmenin yolunu açtı hem de Türkiye’nin bir anlamda ipotek altına almaya çalıştığı hareket kabiliyetini kavuştu.

Nihayetinde bu temasların sonucu Rojava, Musul, Kerkük, Diyala,İran düzleminde yeni bir siyasi hat doğdu.

IŞİD tabloyu bozdu

Ancak bu hat IŞİD’in Musul’u işgaliyle büyük ölçüde işlevsiz hale geldi. Irak-Suriye sınırında tüm kapıların IŞİD kontrolü altına girdiği bir dönemde, Musul’a çok yakın bir noktada bulunan Til-Koçer kapısı hala PKK’nin elinde olmasına rağmen, İran’ın Suriye ile bağlantısı sekteye uğradı, Rojava savunması zayıfladı.

Bugün itibariyle Kobane özelinde şiddetlenen çatışmalar bu durumun bir göstergesi. Son günlerde İran’ın KBY’nin bağımsızlığı konusunda yaptığı sert açıklamaların ve KDP ile PKK arasında artan gerilimin önemli bir nedeni de bu sıkışmışlık halinden kaynaklanıyor.

Öte yandan KDP ile KYB ilişkileri de giderek geriliyor, çünkü KYB özellikle Kerkük’te sahip olduğu siyasi nüfusu kullanarak KDP’nin KYB’yi temsil gücünün sınırlarını zorluyor. En son Kerkük’ün KYB’li Valisi Necmettin Kerim’in, Bağdat’ta Kürt milletvekilleriyle hareket etmeyi reddetmesi de bunun başka bir örneği.

Özetle İran, KYB ve PKK Mesud Barzani’ye ‘Bizi göz ardı ederek ilan edeceğin bir bağımsızlık en fazla Bağımsız KDP Cumhuriyeti olur’ diyor.

Kerkük hamlesi

Bu arada, yine Necmettin Kerim’in Türkiye’nin Kerkük’ün ayrı bir yönetim olarak yapılanmasını teklif ettiğini açıklaması ise Türkiye’nin yeni bir hamle geliştirmesine işaret ediyor. Türkiye bu teklifle bir yandan giderek İran etkisi altına giren KYB’yi yanına çekmeye bir yandan da Kerkük’ün KBY’ye bağlanmasının yaratacağı muhtemel tepkileri perdelemeye çalışıyor; diğer yandan, PKK ile pamuk ipliğine bağlı ilişkilerini de Rojava’ya İHH eliyle gıda yardımı gönderip çözüm yasasını Meclis’ten geçirerek sürdürmeye çabalıyor.

Murat Karayılan’ın Kobane için Mesud Barzani’ye yaptığı son yardım çağrısına bakılırsa şimdilik bu ilişkinin kopması PKK için de pek göze alınabilir görünmüyor.

Son tahlilde, ortaya çıkan tablo 2014’ün yazında 2012’nin koşullarından çok uzakta bir duruma işaret ediyor.

Bu haliyle geleceğin neye gebe olduğu da büyük ölçüde Rojava ölçeğinde izlenebilecek gibi görünüyor. Güncel koşulların işaret ettiği Türk-Kürt ittifakına karşı Acem-Kürt ittifakı Rojava’yı yeni paylaşım hesaplarının odağına yerleştiriyor.

Bu bağlamda, Irak Kürdistanı’nın bağımsızlık ilanının zamanlaması da her şeyden önce Rojava’daki gelişmelere kitleniyor. (diken.com.tr)

Arzu Yılmaz

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.