BABACAN: 'TÜRKİYE'NİN ÖZGÜRLÜK SORUNU VAR'
Eski başbakan yardımcısı ve ekonomiden sorumlu devlet bakanı olan Ali Babacan bu yılın sonuna yeni partinin tüzel kişiliğini oluşturmayı amaçladıklarını açıkladı.
10 Eylül 2019 Salı 18:12
Karar gazetesinden Ahmet Taşgetiren ve Yıldıray Oğur'a konuşan Ali Babacan, gündeme ve kuracakları yeni partiye ilişkin soruları yanıtladı.
Ali Babacan'ın Karar'da yer alan açıklamalarının bir bölümü şöyle:
Ahmet Taşgetiren: Bir yola çıkıyorsunuz. Onun bir öncesi var. AK Parti bünyesinde uzun bir yürüyüşünüz oldu. 13 yıl bakanlık, 14 yıl MKYK üyeliği yapmıştınız. En uzun bakanlık yapmış kişi olarak görünüyorsunuz. Ama şimdi oradan ayrılıp farklı bir yola çıktınız. AK Parti'de ne oldu da bu uzun beraberliğe son verme gereği ortaya çıktı?
Biliyorsunuz, 2001 yılında siyasete AK Parti'nin kurucu üyesi olarak girdim, partiyi kuranlardan birisi oldum. Uzun yıllar MKYK ve Bakanlar Kurulu üyeliği yaptım. O döneme şöyle bakacak olursak 2001 ekonomik krizi vardı. 28 Şubat'ın atmosferi hâlâ yoğun bir şekilde hissediliyordu. Türkiye 1990'lı yılların siyasi çalkantılarından çıkmaya çalışıyordu. AK Parti bir bakıma bütün bu sorunları aşmak için, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı bu derin sorunları aşmak için, önemli bir çıkış imkânıydı.
Ülkemize hizmet etmenin pek çok farklı yolu var ama içinde bulunulan şartlar kısa zamanda büyük değişiklikleri gerektiriyorsa, bunu yapmak ancak siyasetle mümkün. Üç nesil ticaretle uğraşan bir ailenin ferdi olarak siyasete girmemin en önemli sebeplerinden biri buydu.
Uzun yıllar güzel sonuçlar elde ettik. Önemli ilkeler ortaya koyduk. Adaleti tesis etmek, işi ehline vermek, kararları istişareyle almak, kurumların itibarını korumak, şeffaf olmak ve en önemlisi önce insan diyebilmek. Bunlar çok önemli ilkelerdi.
Taşgetiren: AK Parti'nin o dönemdeki ana perspektifiydi.
Evet. Kesinlikle. Aynı zamanda insan hakları, özgürlükler, çoğulcu demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi değerler de bizim hep savunduğumuz, inandığımız değerler. Bu ilke ve değerler bizim için dönemsel bir siyasi tercih değil. Ahlaki ve toplumsal hayat ideallerimiz bunlar. Bunların uygulandığı süre içerisinde Türkiye dünyada çok itibarlı bir ülke oldu. Ve halkımızın refah seviyesi de ciddi şekilde yükseldi. Bütün bu başarılardan sonra, Türkiye'nin şu anda içinde olduğu durum gerçekten bizi üzüyor. Niye bu durumda diye baktığımızda da bu ilkelerden ve değerlerden uygulamada uzaklaşılmış olması bu sorunların ana kaynağı maalesef.
"Türkiye'nin sorunlarına cevap olabilmek için bağımsız, özgür bir çalışma olması gerekiyor; beyaz sayfalarla çalışmaya başlamak gerekiyor"
Taşgetiren: Sizin için kırılma nerede başladı?
Oğur: Aynı soruya ek olarak istifa mektubunuzda "aklen ve kalben bir ayrışma yaşadım" dediniz. Aklen derken kastınız neydi, kalben derken neydi?
Taşgetiren: Aslında o iki kelime özel seçilmiş kelimeler.
Evet, evet, öyle. Belki aklen kısmı daha çok ilkelerle ilgili. Bu ilkelere uyulmadığı zaman hatalar, yanlışlar kaçınılmaz. Dolayısıyla burada ciddi bir sebep sonuç ilişkisi var. Kalben diye baktığımızda da aslında burada daha çok değerlerden bahsediyoruz. Bunlar bir ülkeyi yücelten, aynı zamanda o ülkenin insanlarını da daha onurlu kılan, daha başarılı kılan değerler.
'ŞAHSİ KIRGINLIK SÖZ KONUSU OLSAYDI AK PARTİ'Yİ 2003'TE BIRAKIRDIM'
Burada hiçbir şahsi mesele yok. Eğer şahsi kırgınlıklar söz konusu olsaydı benim 2003'te bırakmış olmam gerekiyordu, bırakın böyle 13 yıllık bakanlık dönemini. Hemen ilk birkaç olayda bırakmam gerekiyordu. Ülke meselelerinde kırılmak olmaz, gücenmek olmaz, küsmek olmaz. 82 milyondan bahsediyoruz. Şahsi duygularla hareket etmek mümkün değil. Ama insanın önemsediği değerler olur, o değerlerin örselenmesinden de rahatsız olur. Şeffaflığı çok önemsedik mesela. Kamuoyu yönetiminde ve siyasette etiği çok önemsedik. Bu konularda problemleri gördüğümüzde de çok geniş çalışmalar yaptık. Kanun tasarıları hazırladık, sunuşlar yaptık. Dünyadaki örnekleri inceledik. Ama bu çabamızda başarılı olamadığımızda da kalbimizde bir kırıklık oluştu doğrusu. Çünkü hayalimiz bu değildi. Çok daha farklı bir Türkiye istiyorduk. Çok daha farklı bir tutum, duruş hayal ettik doğrusu. Bu şahsi değil memleket adına bir hayal kırıklığı oldu.
Yani böyle tek bir kırılma noktası yok. Aslında bir süreç bu.
Taşgetiren: Son istifa sürecinizde sanıyorum Sayın Cumhurbaşkanı'nın "beraber çalışalım, düzeltelim" gibi bir şey söylediği yansıdı kamuoyuna.
Ben Sayın Cumhurbaşkanımıza gelecekle ilgili yeni çalışmaların yapılması gerektiğini ifade ettim. Her alanda yeni stratejiler, yeni programlar, yeni planlar yapılması gerekiyor. Yeni bir gelecek vizyonu gerekiyor Türkiye için. Ama bu çalışmaları mevcut bir siyasi partinin içinde yapmak çok zor. Çünkü parti disiplini diye bir gerçek var. Söylenmiş pek çok söz var. Takınılmış tutumlar var. Pek çok konuda görüş ayrılıkları da var. Bunlar çalışma alanını çok çok daraltıyor. Bu çalışmaların gerçekten tüm Türkiye'ye hitap edebilmesi için, bu çalışmaların gerçekten bugünün Türkiye'sinin sorunlarına cevap olabilmesi için bağımsız, özgür bir çalışma olması gerekiyor ve sıfırdan başlamak gerekiyor. Beyaz sayfalarla çalışmaya başlamak gerekiyor.
'ŞARTLAR 2001 GİBİ DEĞİL, BÜTÜN TOPLUMUN DERDİ VAR'
Yıldıray Oğur: İstifa mektubunuzda da vardı "beyaz sayfa" sözü. Yeni hareket acaba 2002 AK Parti ilkelerine, değerlerine dönüş, eskiye dönüş, bir revizyon hareketi mi olacak gibi kafalarda soru işaretleri var. Sizce 2002'deki AK Parti vizyonu şu an Türkiye'ye bir şey söylüyor mu?
AK Parti'nin kuruluş döneminin şartları ile bugünün şartları çok farklı. O dönem toplumun bazı kesimlerinin özgürlük alanının oldukça daraldığı, temel haklar konusunda ciddi sıkıntılar yaşadığı bir dönemdi. Toplumun bazı kesimlerinin baskı altında olduğu, ötelendiği bir ortamda AK Parti ortaya çıktı. Şimdi durum çok farklı. Yine belki bir özgürlük sorunu var Türkiye'nin. Yine bir temel haklar sorunu var. Daha farklı kesimleri de ilgilendiren sorunlar haline geldi bunlar. Ayrıca, Türkiye'nin bir adalet sorunu var. Bir ekonomi sorunu var. Şu anda toplumun tümünün ortak dertleri var. Başlattığımız çalışma bütün toplum kesimlerini dikkate alan ve ortak sorunlara çözüm üretmek içindir.
'BAŞARILI DÖNEMLERDE MUTFAKTA OLAN EKİP BİZİMLE'
Oğur: Toplum çok kutuplaştı. Güçlü, uzun süreli bir iktidar var. Siz de o iktidarın bir parçasıydınız. Yeni, farklı toplumsal kesimleri sizinle beraber siyaset yapmaya nasıl ikna edeceksiniz, zor olmayacak mı?
Bizimle çalışmak isteyen insanlara bakınca şu çok güzel. Kendiliğinden bize gelen insanlar toplumun her kesiminden. Bu doğal bir şekilde böyle gelişiyor. Adalet ve ekonomide bizim samimi bir şekilde çalışacağımıza insanlar inanıyor. Toplumsal araştırmalarda ekonomi daha ön planda bir sorun. Ekonomi iner çıkar ama, özgürlük ve adalet çok yakıcı sorunlar.
Ekonomide biz defalarca kriz yönettik. Türkiye'yi çok zor bir dönemde devraldık. Düşünün, 34 yıl çift haneli, üç haneli enflasyon olmuş bu ülkede. 2 yılda tek haneye indirdik, paradan 6 sıfırı attık. İki yılda yaptık bunları. Ekonomide rasyonalite olunca çabuk toparlanıyor işler.
Niyet ve kapasite. Önce niyetiniz var mı, sonra kapasiteniz var mı? Geçmişe doğru bakın, Türkiye'nin başarılı olduğu dönemleri düşünün. Ekonomide, dış politikada, Avrupa Birliği reformlarında başarılı olduğu dönemleri. O dönemlerin arkasındaki, mutfağındaki ekibin tamamı bizim arkadaşımız şu anda. Bu çok büyük bir avantaj. Uygulama tecrübesi olan isimler bunlar.
Oğur: O zaman biraz isim verin, hatırlayalım biz de o isimleri...
Yok, bu aşamada isim telaffuz etmeyeceğim. İnşallah kadromuzu topluca, hep beraber günü geldiğinde açıklayacağız. Bu konuda benden duymadıkça, hiçbir söylentiye inanmayın.
'GÖNLÜMÜZDEN GEÇEN 2020'DEN ÖNCE KURMAK'
Oğur: Peki ne zaman gelecek günü? Cevabı en merak edilen soru bu.
Müsaade ederseniz şunu tamamlayayım... Arkadaşlarımızın kimisi dışarıdan bize destek veriyor, verecek. Kimisi zaten çalışma ekibimize girmiş durumda. Bu çalışma ekibinin kapasitesi konusunda iddialı konuşmaktan çekinmiyorum.
Bir de şu var, içi yanan çok insan var, çok dertli ve birikimli insan var. Durum bu kadar kötüyken, Türkiye'nin geleceğiyle alakalı böyle iyi niyetli bir çalışma başlamışken, ben bu çalışmaya katkı vermeliyim diye ahlaki sorumluluk hissedip gelen çok sayıda insan var. Samimiyetle söyleyeyim, bu kadar beklemiyordum.
Oğur: O zaman şunu netleştirelim. Çalışmalardan, toplantılardan bahsettiniz, son olarak da "siyasi yapı kurulurken" dediniz. Bir parti kuruluyor değil mi?
Onu yeterince ilan ettiğimizi zannediyorum.
Oğur: Ama bunu sizin ağzınızdan duymak önemli.
Bu bir düşünce kuruluşu, düşünce kulübü değil. Uygulanacak, uygulamaya dönük politikalar üzerinde çalışıyoruz ve bunu uygulayacak ekipleri oluşturuyoruz şu anda.
Oğur: Peki takvim?
Çok sayıda insanla görüşüyoruz, değerlendiriyoruz. Bu biraz vakit alacak. Ama çok ucu açık bir süreçten bahsetmiyoruz. Bu geniş ekiple politika çerçevelerini çalışacağız. Bu ekibin ortak vizyonunu kurgulayacağız. Bunları dikkate aldığımızda gönlümüzden geçen takvimler 2020'yi göstermeden tüzel kişiliği kurmak.
'AK PARTİ KURULURKEN DE AĞIR SÖZLER SÖYLENMİŞTİ'
Taşgetiren: Türkiye'de böyle bir siyasi yapıyı kurmak bugünkü ortamda çetin bir işi göze almak anlamına da geliyor. Nitekim suçlamalar oluyor. Ümmeti bölmek gibi, ihanet gibi, arkadan hançerlemek gibi, trenden inmek gibi, bunlar endişeye sevk etmiyor mu sizi?
İlginçtir, bu ifadeler aslında AK Parti kurulurken de çok sarf edildi. AK Parti kurulurken önde gelen isimlerle ilgili bu ifadeler çok kullanıldı. Hatta bugünkü ifadelerden daha ağır ifadeler kullanıldı. O dönemi bir hatırlamak lazım.
Taşgetiren: 'Bizans'ın çocukları' denmişti.
Evet. Bu işin tabiatında var demek ki biraz. Böyle bir şey olduğunda rutinleşmiş bazı ifadeler var demek ki. Biz ilkelere ve değerlere sonuna kadar sadığız. Baştan da söyledim bu bir siyasi tercih değil. Bu bizim hayat idealimiz. 20 sene önce böyleydi, 20 sene sonra farklı olacak değil. Bölme ifadesi kullanıldığı için bunu özellikle ifade ediyorum. Devlet öncelikle her bir vatandaşına aynı yakınlıkta olacak. Devletin varoluş sebebi adalettir. Tek bir varoluş sebebi varsa adalettir o.
Herkesi olduğu gibi kabul etmek lazım. Farklı kimliklere saygı göstermek lazım. Türkiye'nin gerçek gücü böyle ortaya çıkacak. Büyük sorunlarla karşı karşıyayız. Halkın omuz omuza vermesiyle aşılacak bu sorunlar. Buradan baktığımızda biz bölen olmayacağız asla. Tam tersine birleştiren ve buluşturan olmak için yola çıkmış durumdayız. Dürüst, akılcı, serinkanlı, sakin ve incelikli bir dil kullanacağız. Türkiye gerginlik politikalarından yorgun düştü artık.
'SORUNLAR İÇİN ÜRETECEĞİMİZ ÇÖZÜMLERDEN BAHSEDECEĞİZ'
Oğur: Muhafazakar seçmen açısından bir parçayı koparan bir siyasi hareket gibi görüleceksiniz.
Ama biz şu anda ekibimizi açıklamış durumda değiliz ki. Şu anda biz kimlerle çalışacağız, ekibimiz kim, kompozisyonu belli değil. Tamam istifa ettik, ekip oluşturmak için yola çıktık. Ama nihai ekibin nasıl olacağını henüz kimse görmedi. Tabii ki toplumun muhafazakar kesimi çok çok önemli ama şu anda Türkiye'nin ihtiyacı olan siyasi hareket toplumun tek bir kesimini hedefleyen bir siyasi hareket değil. Onu yapan çok. Herkesin kendi nişi var, hitap ettiği kitle var. Biz böyle olmak istemiyoruz. Biz toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren, toplumun bütün kesimlerini yatay kesen sorunlardan ve o sorunlar için üreteceğimiz çözümlerden bahsedeceğiz.
Oğur: Mülakatı okuyacak insanların bir kısmı AK Parti de bir zamanlar bunları söylüyordu, bir kere daha niye güvenelim ki diyebilir.
Bunun en önemli güvencesi bizim oluşturacağımız çok sesli ve farklı kesimlerden gelen insanlardan oluşan ekibimiz olacak. Dolayısıyla bu dar bir kesimin içinden çıkan bir hareket değil. Türkiye'nin geniş kesimlerini temsil eden bir çalışma. Biz insan kaynağı ile ilgili iki kriter koyduk. Bir; iyi insan olsun istiyoruz, iki; işinde iyi olsun istiyoruz. Başka da hiçbir kriterimiz yok. İyi insan derken sözünde duran, konuşunca doğruyu söyleyen, bir şeyi rahatça emanet edebileceğiniz, evrensel ve ahlaki normlar içerisinde iyi insanlardan bahsediyoruz. İşinde iyi derken de yani hangi işi yapıyorsa o işte başarılı olsun iyi yapsın. Onun haricinde de başka hiçbir kriterimiz yok. Ülkenin hangi coğrafyasında geldiğine bakmıyoruz insanların. İnsanların kendi yaşam tarzları, kendi seçenekleri farklı olabilir. Etnik, mezhepsel farklılıklar olabilir. Ama eğer Türkiye toplumu bütün bu farklı kesimlerden oluşan bir toplumsa ve şu andaki ihtiyaç bütün kesimlerin sorunlarını çözmek için başlatılması gereken bir çalışmaysa, o zaman biz bu çalışma ekibinde adeta Türkiye nüfusunun özeti diyebileceğimiz bir kompozisyon istiyoruz.
İstiyoruz ki ekibimizdeki her bir arkadaşımız oluşturacağımız politikaların sahibi olsun. Herkes desin ki, "İlk tuğlaları koyanlardan birisi de benim. Kuruluştaki temel harcında benim de emeğim var".
AK Parti'nin en önemli ilkelerinden biri de 3 dönem kuralıydı. Bu basit bir kural değil. Günlerce haftalarca tartışmalardan sonra o kural yazıldı. Ve ilk kuruluşta üç dönem kuralı "üç dönem nokta" şeklindeydi. Üç dönemden sonra ciddi bir insan kaynağı değişikliğini öngören bir kuraldı o. Sonra o kural kademe kademe gevşetildi. En sonunda da MKYK'nın inisiyatifine bırakılan ve istisnalar uygulanabilen bir hale geldi. Ömrü uzun olan kurumlarda ilkeler ve kurallar baki, ama insanlar fani. Dolayısıyla insan kaynağı yapısının belli bir zaman içerisinde yavaş yavaş tazelenmesi gerekiyor ki kurallar kalıcı olsun. Aksi halde kişisel inisiyatifler, görüşler, dürtüler ağır basmaya başlayabiliyor. O zaman kurallara kimse bakmamaya başlıyor. Bu bir tuzak ve tehlike. Bu yüzden bu ilkelerin sadece lafta kalmaması lazım.
'GELECEĞİN BAKIŞ AÇISINI YAKALAMAYA ÇALIŞACAĞIZ'
Taşgetiren: Rahmetli Özal'daki dört eğilime, sizin hareketinizden bahsedilirken benzetme yapılıyor. Reel olmayabilir gibi bir eleştiriyi dikkate alıyor musunuz?
Şu açıdan doğru. Rahmetli Özal o günün şartlarında gerçekten güzel bir perspektif ortaya koymuş 1980 ihtilalinden sonra. O zaman anarşi diye bir gerçek vardı, sağ sol bölünmesi vardı. Farklı eğilimler vardı toplumda, dört eğilim o. Ama bugünkü duruma baktığınızda çok daha farklı bir toplumsal yapıyla karşı karşıyayız. Eski klasik terminoloji, sağ, sol, muhafazakâr, liberal terminolojisi bile özellikle gençler için önemli ölçüde anlamını kaybetti. Bu terminoloji gençlerde bir karşılık bulmuyor artık. Biz gelecekten bahsedeceğiz, çözümlerden bahsedeceğiz. Geçmişin klasik terminolojiyle, geçmişin parametreleriyle hareket etmeyeceğiz. Geleceğin bakış açısını yakalamaya çalışacağız.
"BİZ DE SUSMADIK, SUSAMADIK, KARAR VERDİK VE ÇALIŞIYORUZ'
Taşgetiren: Gençlikte eğitim seviyesi yükseldikçe AK Parti'ye verilen oyların düştüğü şeklinde bazı tespitler vardı. Yani gençlikle nasıl bir iletişim hedefleniyor?
Bugün gençlerimizin haklı kaygıları var. Aynı zamanda bambaşka hayalleri var. Dünyayı biliyorlar, tanıyorlar. Söyleyecek çok sözleri var. Sorunların çözümü ve geleceğin tasarlanmasında sorumluluk üstlenmeye hazırlar. Müthiş bir potansiyel var. Türkiye'nin gerçek gücü de burada aslında.
Kuşkusuz gençlerle grup grup oturuyoruz ve onların görüşlerini dinliyoruz. Gençler Türkiye'nin en iyi dönemlerini yaşadılar. 2001 öncesini bilmiyorlar. Bir de ülkenin bugün içinde bulunduğu durumu idrak ediyorlar. Dolayısıyla daha iyisini gördükleri için şu andaki durumdan çok şikayetçiler.
Geçenlerde üniversite sınavlarında yüksek başarı elde etmiş bir grup gençle uzun bir sohbet yaptık. En büyük şikayetleri de kendilerini ifade edememeleri. Özgür bir tartışma ortamı olmaması Türkiye'de. Tweet atmaktan korkar hale gelmişler. Fırsat eşitliğinin olmamasından da şikayet ediyorlar. Gençlerde adalet hissi çok yüksek.
Bilgiye artık çabuk ulaşıyorlar. Matbaanın icadı tarihte nasıl bir dönüm noktasıysa, bu akıllı telefonlar da bir o kadar bir dönüm noktası tarihte. Herkesin cebinde dünyaya açılan bir pencere var. Artık çocuklar anne babalarını her şeyi bilen olarak görmüyorlar, ellerinin altında telefonlardan açıp bakıyorlar, bak böyleymiş diyorlar. Dünyayla daha entegreler. İyiyi görüyorlar. İyiyi gördükleri zaman daha azıyla tatmin olmuyorlar. Çok doğal. Bir ülkeyi kapattığınızda, kapalı bir ülkede eğer o ortamdan başkasını insanlar görmüyorsa, o hayat onlara doğal gelebilir. Bütün dünyayı öyle zannedebilirler. Dolayısıyla daha iyiyi gören daha iyiyi idrak eden insanların daha azıyla yetinmesi mümkün değil. O yüzden onların beklentilerine, hayallerine cevap verecek, bunun için de samimi bir şekilde çalışacak siyasi bir yapıya ihtiyaç var.
Oğur: En son bir rap klibi çıktı. "Susamam" adlı. İzleyebildiniz mi?
Evet izledim. Çok güzel hazırlanmış. Sorunlar ve kaygılar gayet güzel işleniyor. Harekete geçilmezse, bir şey yapılmazsa, susulursa olacaklardan herkesin sorumlu olduğu vurgulanıyor. Etkilendim doğrusu. Biz de susmadık. Susamadık. Karar verdik ve çalışıyoruz
'AHMET DAVUTOĞLU'NA SAYGILIYIZ AMA ....'
Oğur: Sizin hareketinizle ilgili konuşulurken, Abdullah Gül'ün desteklediği Ali Babacan deniliyor. Sizin daha tecrübeli siyasetçiler içerisinde onları temsil eden bir yüz olarak bulunduğunuz gibi bir eleştiri alıyorsunuz. Tam olarak liderlik inisiyatifi acaba Ali Babacan'da mı?
1990'lı yıllarda tanıştık Abdullah Bey'le. Kendisini biz ailece severiz, takdir ederiz, saygı duyarız. 2001 yılında beni siyasete davet eden kendisi oldu. Dürüst bir siyasetçi ve değerli bir devlet adamı. Abdullah Bey bizim çalışma şeklimizin ve ilişkimizin yanlış anlaşılmasını istemiyor. Kaygılarımız aynı. Bizim çalışmalarımıza tam destek veriyor. Ayda bir veya iki defa görüşüyoruz. Bilgi ve tecrübelerinden istifade ediyoruz. Öte yandan Abdullah Bey Cumhurbaşkanlığı'ndan ayrıldıktan sonra aktif siyasette yer almayacağını kamuoyuna açıklamıştı. Tarafsız Cumhurbaşkanlığı konumundan sonra da bir siyasi parti çatısı altında olmayı doğru bulmuyor.
Bizim çalışmalarımızla önemli bir ilkemiz var. Hukuki ve siyasi sorumluluk kimin üzerindeyse ya da kimlerin üzerindeyse, nihai yetkinin de o insanların üzerinde olması gerekiyor. Yani milletimize karşı bizim net, açık ve şeffaf bir yapı kurmamız lazım. Başkası beklenemez.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.