22 Kasım 2024
  • İstanbul12°C
  • Diyarbakır12°C
  • Ankara15°C
  • İzmir19°C
  • Berlin1°C

AZİZ MAHMUT AK YAZDI: ADIM ADIM ULUSAL İKTİDAR!

“Kürt halkının özgürlük tutkusu en canlanmış dönemini yaşamaktadır. Bu, ulusal bir statü elde etmeksizin durulacak bir tutku dalgası değildir.”

Aziz Mahmut Ak yazdı: Adım adım ulusal iktidar!

23 Temmuz 2012 Pazartesi 19:11

Suriye Kürtlerinin umulmadık bir anda Kürt illerinin yönetimlerini ele geçirmesi, geniş bir kesim tarafından tartışılıyor. Tartışmaya sol cenahtan bakanların bir kısmı, Suriye’de Kürtlerin kent yönetimlerini ele geçirmesini ABD’nin emperyal amaçlarıyla yakından bağlantılı olarak yorumlayıp, yer yer Kürt düşmanlığı da yapıyorlar. Devlet penceresinden bakanlar ise yaşanan gelişmeleri Esad ile PKK arasındaki uzlaşmanın bir yansıması olarak değerlendiriyorlar. Kürt sosyalist ve komünistlerinin kendi özgün kimlikleriyle örgütlendikleri, geçtiğimiz yılın sonlarına doğru kurulan Özgürlük ve Sosyalizm Partisi’nin (ÖSP) Genel Başkan Yardımcısı Aziz Mahmut Ak da, Kürt sosyalistlerinin bakış açısıyla tartışmaya dahil oldu. Ak makalesinde, bu bakış açısını da eleştirerek şöyle diyor: “Güney Kürdistan’daki federe yapılanmaya karşı tavır geliştiren Türk solunun ezici çoğunluğunun, Suriye Kürdistan’ının bir statüye kavuşması sürecinde de benzer tavrı izleyeceği gözükmektedir. Bu kesimin, Suriye’deki Kürt halkının iktidarlaşma adımlarına karşı derin sessizliği bu tavrın süreceğinin ilk işaretidir. Onlar, tüm dünya halklarına bağımsızlık isterler, Kürtler hariç!”

Aziz Mahmut Ak Newroz gazetesinde de yayınlanan makalesinde Güneybatı Kürdistan’daki gelişmelere dönük şu görüşlere yer veriyor:

Suriye’de batılı güçlerin desteklediği rejim karşıtları ile Esad liderliğindeki Baas iktidarı arasında çatışmalar tüm yoğunluğuyla sürerken, 19 Temmuz ve izleyen günlerde Suriye’nin egemenliği altındaki Güneybatı Kürdistan’da Kürt halkı bazı kentlerde peş peşe yönetimlere el koydu. Kobanî’de atılmaya başlanan özgürlük adımları Efrîn, Amûdê ve Dêrik ile sürdü. Baas kuvvetlerinin boşaltmak zorunda kaldığı hükümet konakları ve diğer resmi kurumlara Kürt Bayrağı çekildi, Baas iktidarına ait simgeler yerlere atıldı. Bu eylemler birer özgürlük kutlamasına dönüştü.

Hemen ardından Halk Komiteleri, kendi silahlı birliklerini (Halk Savunma Birlikleri/Yekîneyên Parastina Gel) hızla oluşturduklarını açıkladılar. Tüm olanlar sosyal medyada yoğun bir şekilde yer alırken, Türk medyası Kürt halkının bu çıkışını görmezden gelmeyi tercih etti.

Baas rejiminin yıkılmak üzere olduğu ve yıkıldığı anda Kürt ittifakının Kürdistan’daki yerleşim yerlerinde kendi egemenliğini ilan edeceği az çok biliniyordu. Çünkü hazırlıklar bu yöndeydi. Fakat bunun bu derece erken gerçekleşmesi, en azından Kuzey Kürdistan’daki siyaset camiası tarafından pek beklenmiyordu. Bu yüzden bu makalenin yazıldığı saate kadar da, Suriye Kürdistan’ındaki bu hızlı iktidarlaşma olayının spontane bir gelişme mi, Kürt ittifakının merkezinden çıkan bir kararla organize bir hareket mi olduğu konusunda henüz bir netlik yoktu. Her iki ihtimalde de, Kürdistan Federe Hükümeti Başkanı Mesut Barzani’nin Hewlêr’de Suriye Kürtlerinin temsilcilerini bir araya getirerek ittifak halinde hareket etmeleri için yoğun çaba sarf etmesinin, bu çaba sonucunda ittifakın gerçekleştiğinin ilan edilmesinin Kürt halkı üzerinde yarattığı moral etki ve kendine güvenin, hemen ardından Suriye Ulusal Güvenlik toplantısında patlayan bombayla rejim krizinin derinleşmesinin büyük rol oynayan iki faktör olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Kürt kentlerinde peş peşe egemenlik ilanlarının spontane bir gelişme olması durumunda bile, bunun Kürt Ulusal Meclisi tarafından desteklenip kontrole alınacağı belli olduğu için işin bu kısmı üzerinde fazla durmaya gerek yok. Ancak, yakın vadedeki akıbetinin ne olacağını tam kestiremesek de uzun vadede başaracağı belli olan bu iktidarlaşma eyleminin herkesçe açık olan birkaç boyutu var, asıl bunlar üzerinde durmak gerekir:

1. Kürt halkının özgürlük tutkusu en canlanmış dönemini yaşamaktadır. Bu, ulusal bir statü elde etmeksizin durulacak bir tutku dalgası değildir. Ve bu yüzyılın Kürtlerin devletleşmesine kapıyı aralayan gelişmelerle yüklü olduğu bilinci giderek tüm Kürtler arasında yayılıp taban bulmaktadır.

2. Bu bilinçle Kürt siyasal öncüleri konjonktürel süreçleri iyi okumakta ve gereğini büyük ölçüde yapmaktadırlar. Ulusal iktidar fikriyatını salt bir tahayyül olmaktan çıkarıp, yakalanan her fırsatı bu yönde değerlendirmeye çalışmaktadırlar.

3. Yaşanan süreç Kürt siyasal örgütlerinin ulusal özgürlük için ulusal ittifakı öne çıkarmalarını zorunlu kılmaktadır. Ve birlikte hareket kabiliyeti yakalanabildiği oranda ulusal özgürlüğü yakınlaştırmaktadır. Kürdistani birlik, ulusal sorunun çözümünde tek tek örgütlerin silahlı gücünden, silahlı eylemlerinden çok daha büyük bir etkiye sahiptir. Çünkü birlikte hareket, bugün bir ihtiyaç haline gelmiş kuruculuk bilincini geliştirmesi, uluslararası ilişkilerde güven veren bir ulusal olgunluğu yansıtması bakımından büyük bir role sahiptir.

4. Baas rejimlerinin yarım asırlık yapay özelliklerinden dolayı en yumuşak karınları işgal altında tuttukları Kürdistan parçalarıdır. Suriye’deki kaos süreci Irak’takiyle önemli oranda benzer özellikler taşıyor. Suriye’de de Baas’tan kurtuluşun ilanı buradaki Kürdistan parçasından başlayacak gibi görünüyor.

5. Suriye ve Suriye Kürdistan’ındaki mevcut aktüel sürecin sonunda Kürt ulusal varlığının nasıl bir statü kazanacağını şimdiden söyleyebilmek güç, ama her halükarda bir statünün elde edileceği kesin gözüküyor. Bu statülü halin kısa zamanda Güney Kürdistan Federe Devleti’yle -birleşmesinden bahsetmek için şimdilik erken olsa bile- sıkı ilişki içinde olacağı belli. Kürdistan’ın diğer iki parçasını egemenlikleri altında tutan İran ve Türkiye’nin bundan böyle imha politikaları ve zor yöntemlerinden çok, Kürdistan’la iyi geçinip çıkarları gereğince ilişkilenmenin, dahası kendilerince kontrol altında tutmanın C planlarını yapacaklarını tahmin etmek zor değil. “Yok öyle bir şey!” politikasından ziyade “Biz tarih boyunca Kürt kardeşlerimizi koruduk” söyleminin öne çıkması beklenmelidir.

6. Güney Kürdistan’daki federe yapılanmaya karşı tavır geliştiren Türk solunun ezici çoğunluğunun, Suriye Kürdistan’ının bir statüye kavuşması sürecinde de benzer tavrı izleyeceği gözükmektedir. Bu kesimin, Suriye’deki Kürt halkının iktidarlaşma adımlarına karşı derin sessizliği bu tavrın süreceğinin ilk işaretidir. Onlar, tüm dünya halklarına bağımsızlık isterler, Kürtler hariç! Onlar, tüm dünya meselelerinde aykırı duruşa sahip olsalar da, Kürt ulusunun kendi kendini yönetmesi söz konusu olduğunda diğer Türk rejim partileriyle, dahası Türk Devleti’yle paralel bir pozisyon almaktadırlar. Paralel refleksler göstermektedirler. Gerekçelerinin farklı oluşu bu pozisyon gerçeğini görmezden gelmek için yeterli sebep olamaz. İki yüzün üzerinde devletin bulunduğu dünyada, desteklemek için “sosyalist iktidar” şartını koştukları tek halk Kürtler oluyor. Bu gerekçenin devreden çıktığı anda ise “anti emperyalizm” ilkesini dayanak yaparak, Meclis’in yemin metnini andıran “ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünün önemi” benzeri söylemler devreye girmektedir. Yetmedi, aynı “bütünlük”ü Kürt halkı üzerinde egemenlik kurmuş İran, Irak ve Suriye için de istemektedirler. 1., 2. paylaşım savaşlarının ardından oturulan masalarda çizilmiş İngiliz-Fransız yapımı yapay sınırları kutsayıp düştükleri statükocu pozisyonun Kürt halkının ve Ortadoğu halklarının tarihsel ilerlemesine bir katkısının olamayacağını; bu nedenle, süreçte etkili olmaları için eski ezberlerden kurtulmaları gerektiğini daha kaç kez söyleyeceğiz, bilemiyoruz…

Sürecin en ‘helal’ kısmı Kürtlerin eşitlenme adımlarıdır

Ortadoğu ülkelerini yeniden dizayn etme müdahalelerinde halkların demokrasi ve özgürlük taleplerinin değil, emperyal güçlerin enerji kaynakları ve pazar paylaşımını yeni rakamlarla tazeleme amacının asıl yönlendirici olduğu biliniyor. Yoksa, Suudi Krallığı dururken, müdahalede Kaddafi liderliğindeki Libya’ya öncelik verilmez, gelenin gideni arattığı ülkeler kaosuna düşülmezdi.

Dolayısıyla, asıl amacı güç ilişkileri üzerinden yeniden paylaşım olan bir emperyalist müdahale ortamından bölge halklarını/insanlığı ilerletici abartılı pozitif sonuçlar beklemek boşunadır. Halkların demokrasi-özgürlük talepleri ve mücadele potansiyellerine rağmen alt-üst oluş sürecinin şimdilik çok kirli ilerlediği söylenebilir. Bu dev kirli çıkar ilişkilerinin belirleyiciliğinde işleyen sürecin belki de en büyük tesellisi, statükoyu bozup Kürt halkını ulusal iktidar fırsatıyla buluşturmasıdır. Bu çerçevede Kürt halkını esaretten kurtaracak her fırsatı değerlendirme çabalarını temiz amaçlı çabalar olarak yorumlamak gerekir. Deyim yerindeyse, yaşanan sürecin en ‘helal’ kısmı Kürdistan topraklarında yaşanmaktadır. İkinci teselli veya temiz beklenti ise, taşların yerinden oynamaya devam ettiği bölgede halkların, emekçi yığınların mevcutla yetinmeyip özgürlük ve eşitlik taleplerini canlı tutacakları ve bu sayede uzun vadede etkili olacakları beklentisidir. Her iki temiz kısmı büyütmenin olanaklarını arttırma çabasında olmak gerekiyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.