25 Kasım 2024
  • İstanbul3°C
  • Diyarbakır4°C
  • Ankara-3°C
  • İzmir4°C
  • Berlin11°C

AYSEL TUĞLUK'TAN BAŞBAKAN'IN DANIŞMANINA CEVAP!

'Öcalan'sız, PKK'sız ve BDP'siz her yol ve arayış, çözümsüzlüğe çıkar. Bu, eşyanın tabiatı gereği böyle' Aysel Tuğluk yazdı...

Aysel Tuğluk'tan Başbakan'ın danışmanına cevap!

13 Mart 2012 Salı 10:25

Diyalog ve müzakere kaçınılmaz

Yalçın Akdoğan’a bir cevap

Başbakanın siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan, 20 Şubat 2012 tarihli yazısında, Adalet Bakanı’nın “gerekirse İmralı ile görüşülür” açıklamasının aksine İmralı ile diyalog ve müzakerenin olmayacağını, ayrıca bunun geçici ve konjonktürel bir durum olmadığını ifade etti.

Bu mesaj sadece Kürt siyasetine mi? Emniyet-Savcılık hattına yatıştırıcı bir jest mi? AKP ve hükümet içindeki Kürt meselesinin çözümü tartışmasına ‘üst’ten bir ses mi? Bilinmez. Belki hepsi! Kürt siyasetinin payına düşeni almakla yetinelim. Bu mesajın algımızdaki meali şu: İmralı tecridi sürecek, görüşme beklemeyin olmayacak, çözüm yok, savaşa devam! Tüm bunların üzerine ayrıca kötü niyetli ilan ediliyoruz. İroni bu olsa gerek. Muktedirlerin tanıdık dili bu. Onlar iyi, herkes kötü!

Demokratik Kürt siyaseti olarak ısrarla diyalog ve müzakere öneriyoruz. Sadece önermekle kalmıyor, bunu talep ediyor ve bunun için mücadele ediyoruz. Toplumsal sorunların demokratik çözümünde diyalog ve müzakere aklın, asrın ve siyasetin gereği. Başka bir çözüm yolu, yöntemi yok. Çünkü toplumsal sorunlar zorla bastırılamaz. Bastırılsa bile fırsatını bulur bulmaz her zamankinden daha şiddetli biçimde kendini gösterir. Kürt meselesinde 90 yıldır bu döngü içindeyiz. Ve unutmayalım ki, 29’uncu isyandır karşı karşıya olduğumuz.

Kürt meselesi en nihayetinde diyalog ve müzakereyle çözüme kavuşacak. Bu kaçınılmaz. Şu anki tüm çaba ve çalışmamız, daha fazla yıkıma, acıya yol açmadan bir an önce bunu sağlamaya dönük.

Yalçın Akdoğan “diyalog ve müzakere yok” demiyor sadece, “olmayacak, olmamalı” diyor vurgulu bir ifadeyle. Bu siyaset adına sorunlu bir yaklaşım. Üstelik taşınan sıfatla uyuşmaz. “Kötü niyet” gerekçesi ise, sübjektif bir yargı. Şu kadarını söylemekle yetineyim: Üç yıl boyunca diyalog sürecinin olgunlaşması ve güven unsurunun oluşması için ısrarla talep edilen tek bir “iyi niyet adımı” siyasi iktidardır. Hasta tutuklular cezaevinde ölüyor, iyi niyet bunun neresinde?

Biz diyalog ve müzakerenin olacağını ve olması gerektiğini belirtiyoruz. Ancak bunun için yalvarıp yakaracak da değiliz. Savaş derinleşir ve yaygınlaşırsa, bunun sonuçlarına herkes gibi siyasi iktidar da katlanır. Hatta “maliyet”in çoğunu üstlenmek ve faturayı ödemek durumunda kalır. Oyunun kuralı bu!

Tam burada içinde bulunduğumuz dönemin ayırt edici özelliğine dikkat çekmek istiyorum. Bu konjonktürde diyalog ve müzakere yok demek bir tarafın kazanacağı diğer tarafın kaybedeceği bir savaş düzeyi anlamına gelir. Bu en tehlikeli seçeneklerden biri. Demokratik Kürt siyaseti olarak bu süreci önlemeye gayret gösteriyoruz. Zira gidişat bir “kırılma ve kopuş”a doğru seyrediyor. Çözümsüzlük artık sürdürülebilir değil. Hakeza AKP iktidarının entegre devlet stratejisinden bu yana “ara bir seçenek” de kalmadı/bırakılmadı. Akdoğan’ın sözleri de bunu teyit ediyor.

Yorumlanması ve hayret edilmesi gereken bir husus da, siyasi başdanışman sıfatı ve üstelik akademik kimlik taşıyan Akdoğan’ın bu denli “devletçi” bir dil ve yaklaşımı benimsemesi. Bu, siyaset adına da, bilim adına da bir talihsizlik. Demek ki, devlet olmak böyle konuşmayı ve yazmayı gerektiriyor.

Siyasette “olmaz” diye bir literatür, bir yaklaşım olmaz! Siyasetin amacı ve nedeni ile çelişir bu tutum. Siyasetin işi, çözüm bulmak. Bugün olmaz denilen yarın pekala mümkün olabilir. Politika dediğiniz, günlük olarak iş görür. Güncel eylemdir bir nevi. Her olasılığı açık ve esnek bir yapısallığa sahip olduğundan oluşturucu bir karakteri de var.

Stratejik yaklaşım

Bu tanımlamalardan hareketle Sayın Akdoğan’ın yazısında baş aşağı olan yanılgısını ayakları üzerine dikerek düzeltmeli.

Konjonktürel ve geçici olan durum, diyalog ve müzakerenin kesilmiş olması. Stratejik yaklaşım ise, sorunların barışçıl çözümü için diyalog ve müzakere sürecidir.

Gerçek politika demokratik olandır. Başka türlü devlet ve toplum krizlerini çözümlemek olası değil. Politika esas itibarıyla toplumsal problemlerin yaratıcı çözüm alanı olarak işlev görür. Bu alanı kapatmak krizi büyütür. Nitekim güncelde yaşanılan sorunlar da bununla ilgili.

Siyasete ve toplumsal sorunlara düz-çizgisel bakamayız. Diyalog ve müzakere sürecinde taraflar bazen anlaşamaz ve bir süre görüşmeleri askıya alabilir. Bu olabilir. Ancak bu değerlendirme sürecinden sonra tutumlar yeniden gözden geçirilir ve taraflar yeniden bir araya gelir. Bu stratejik yaklaşımın ve politik tutumun gereği. “Kötü niyet” gibi subjektif gerekçelerle politik alan çözüme kapatılamaz. Toplumsal yarar ilkesine bağlı kalarak, çözüm üretmek siyasetçinin sorumluluğudur.

Kürt meselesinde çözüm yöntemi, çözümün parametreleri ve muhatapları belli. Öcalan’sız, PKK’sız ve BDP’siz her yol ve arayış, çözümsüzlüğe çıkar. Bu eşyanın tabiatı gereği. Hak talebinde bulunan ve bunun için mücadele eden güçlerle birlikte çözüm aranır. Bunun dışındaki her tutum ve yaklaşım çözümsüzlükle eşdeğerdir. İnsan kaybı, zaman kaybı, itibar kaybı, istikrar ve güven kaybıdır. 30 yıldır fazlasıyla değer kaybına uğradık. Şimdi birlikte kazanmalıyız.

Kürt meselesinde şu an siyaset, dolayısıyla çözüm üretmeyen “devlet stratejisi” devrede. Kürt siyasi hareketini daha fazla tavize zorlamak, mümkünse iradesini kırmak amacıyla binlerce insanı tutuklamak, binlercesini öldürmeye gayret göstermek, hukuk çiğneyerek tecrit uygulamak bir siyaset değil. Olamaz! Bu, devlete dayalı zor kullanımıdır. Biliyoruz ki, bütün toplumsal sorunların temelinde bu zor ve baskı var. Politika tam da bu baskı ve zora karşı devreye girer. Kürtlerde politik bir toplum ve örgütlü bir güç olarak elbette bu “zor stratejisi”ne karşı direnecek. Ki, her alanda bu yönlü pozisyon almış durumda. Ancak tercih edilen, ısrar edilen demokratik çözüm siyaseti ve yöntemidir. Bunun işlevselliği için politik alanın, diyalog ve müzakere kanallarının açık tutulması gerekir. Özgür-eşit ve birlikte geleceğimiz için “kimsenin kaybetmeyeceği, herkesin kazanacağı” bir perspektif ve sorumlulukla yaklaşım göstermek, bizler için ilke değerinde. Bunun hayat bulmasının tek yolu da, diyalog ve müzakereden geçer.

Öcalan’ın avukatlığını yapmış, onu tanıyan ve siyaset tarzını bilen biri olarak söylüyorum: En makul, en yararlı, herkese kazandıracak ortak ve işlevsel çözüm öneri ve modeli, yine İmralı’dan çıkar. Hem Kürt meselesine hem de Kürt siyasetine hakim bir irade olarak Öcalan’ın rolünü oynamasına fırsat tanınmalı. Halen birkaç haftalık zaman ve şansımız var iken bunu değerlendirelim diyoruz. İmralı’da Öcalan ve değerini en iyi sayın danışman bilir!

Politika minimalisttir. Olmaz’ın değil olur’un siyasetini yapalım. İdeal olanı değil mümkün olanı konuşalım. Güncel ve temel siyasi görevimiz, Kürt meselesini tartışma zemininden kurtarıp siyaset zeminine taşımak. Ancak AKP’nin bu yönlü bir çabası yok yazık ki. Uzunca süredir AKP’nin sorunu çözmeye niyeti olmadığını ifade ediyoruz. Dikkat çekiyorum: Niyeti yok! Yok çünkü, Kürt meselesinin çözümü paralel olarak Türkiye’nin demokratikleşmesi, bu da eşittir AKP’nin otoriter yönetim tarzı ve iktidar yoğunlaşmasının çözülmesidir. AKP mutlak iktidar gücü ve hegemon parti kalma imtiyazından vazgeçmek istemiyor. Kürtlerin de bu güce ve otoriteye biat etmesini dayatıyor. Bu nedenle diyalog ve müzakere, dolayısıyla çözüme niyet göstermiyor. Kürt meselesini “yönetilebilir, sürdürülebilir” pozisyonda çözümsüz tutmak istemesi tam bu sebepledir. Ancak 2011 Temmuzundan bu yana, Kürt meselesi “yönetilebilir” olmaktan çıktı, çıkarıldı. AKP’nin öfkesi, telaşı bundan…

Mevcut durumda AKP iktidarının önünde iki seçenek var: Bu sorunu ya hakkaniyetle çözecek ya da bastıracak! Ara bir yol kalmadı. Bastıramayacağına göre, çözmek zorunda kalacak diyoruz. Reel politik biraz da matematiktir!

Barış güzeldir barışı savunalım…

Umuyorum ki, “savaşa devam” anlamına gelen “diyalog yok!” diyen danışman “aklı”nı satın alan çıkmaz. Önemli bir siyasi görevin yaratıcılık gösterilmeyerek klişe yüklü devletçi-milliyetçi-güvenlikçi retorik ve akılla ifa edilmesi bir siyasi üretim değil. Bu aklı almak zarar, satmak ise akla ziyandır!

Akdoğan’a biraz gecikmiş kısa cevabım bu. Uzun upuzun cevabımız için İmralı’daki direnişe ve Kürtlerin onurlu mücadelesine bakmalarını tavsiye ederim. Hepsi, adil ve onurlu barış için diyalog ve müzakere çağrısıdır.

Aysel Tuğluk: DTK Eş Başkanı - Van bağımsız milletvekili

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.