AVRUPA FİKRİ MASUMİYETİNİ YİTİRDİ!
İspanya'da yayımlanan El Pais gazetesinde Juan Cruz'un Orhan Pamuk ile yaptığı mülakatın özet çevirisi şöyledir:
16 Şubat 2010 Salı 17:15
İspanya'da yayımlanan El Pais gazetesinin 14 Şubat 2010 tarihli internet sayfasında, Juan Cruz'un Orhan Pamuk ile yaptığı ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan mülakatın özet çevirisi şöyledir:
Orhan Pamuk, Türkiye'nin Avrupa'ya dâhil olmasını istiyor. Kitapları hem uzak hem zor fakat vazgeçilmez olmaya devam eden bu tarihî ilişki konusunda birçok atıf içeriyor. Pamuk'un Türkiye tutkusu, Dostoyevski'nin Rusya tutkusuna benziyor. Pamuk bir keresinde şöyle dedi: "Kendimi, Avrupa'yı Rusya'dan daha iyi tanıdıkları için Rus aydınlara öfkelenen Dostoyevski'ye yakın hissediyorum." Pamuk ile Bizans'ın başkenti olmuş İstanbul'da bundan bahsediyoruz.
CRUZ: Jorge Semprun şöyle diyor: "Salt Hristiyan değerlerine dayanarak Avrupa fikrini idame ettirmek bir hatadır ayrıca sonuç vermez. Hristiyanlığın ve Avrupa'nın tarihin bir döneminde birbiriyle ilişkili olduğu aşikârdır ancak şimdi Avrupa'nın ana fikri demokrasidir." Buradan bakınca Avrupa'nın ana fikrini nasıl görüyorsunuz?
PAMUK: Birçok Avrupa var. Avrupa'yı anlamak için de birçok düzey var. Türkiye'nin kurucusu Kemal Atatürk, hükûmetteki Türk elitlerle çağdaş medeniyetler seviyesine varmamız gerektiğinden bahsediyordu. Bununla da açıkça Avrupa'yı kastediyordu. Yüzyıllar boyunca Osmanlılar Avrupa'ya karşı koymuştu ve Avrupa düşmanıydı. Avrupa Hristiyandı. Türkler Avrupa'ya karşı mücadele veriyordu. Şimdi ise Türkiye, Avrupa Birliği için mücadele ediyor. Bana göre, Türkiye daha iyimser, daha özgür, daha demokratik ve eşitlikçi. Umarım bu Avrupa Birliği, ülkemin daha demokratik, daha açık ve özgür bir toplum olmasını sağlar. Semprun, Avrupa'nın artık Hristiyan temellerine değil, demokrasiye dayanması gerektiğini söylüyor. Ben de diyorum ki Fransız Devrimi ilkelerine dayanmalı: Eşitlik, özgürlük, uyum. Türkiye bu kriterlerden yararlanmalı ve Avrupa Birliği'nin bir parçasını oluşturmalı. Avrupa, Hristiyanlığa ve tarihe dayanırsa Türkiye Avrupa'ya karşı savaşmaya devam edecektir ve bu şartlarda Avrupa'nın parçası olamayacaktır.
CRUZ: Son yıllarda Türkiye bu giriş için sınava maruz kalıyor.
PAMUK: Ben sınav kelimesini kullanmazdım ancak son 200 yıldır Türkiye tarafından Avrupa'nın asla yeterince yargılamadığı diplomatik ve siyasi çabalar olduğu gerçektir. Bu, şimdiki bir durum değil. 200 yıldır süregeliyor. 2005'te ben, Avrupa'ya ilişkin olarak çok iyimserdim ancak sonrasında her şey düşüşe geçti ve Avrupalılar kadar Türkler de ilgisini kaybetti. Kim daha suçlu? İki taraf da suçlu, bu gerçek. Türkiye için iyi olacaktı çünkü insan hakları, ifade özgürlüğü, azınlıklar konusunda gelişme sağlanacaktı. Dahası ekonomik açıdan daha onurlu bir topluma imkân tanıyacak yeni kanun ve düzenleme getirecekti. Türk hükûmeti katılımın iyi olacağını söylüyor ancak atılan adımlar artık 2005'teki gibi coşkulu değil.
CRUZ: Vatandaş olarak, Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin reddedilmesini, ırkçılık olarak görüp Avrupa'ya bir nefret duyuyor musunuz?
PAMUK: Zor bir soru. Özellikle gençliğimde birçok Avrupa ırkçılığı gördüm ve genelde Avrupa'da Türklere karşı çok önyargı var ancak diğer yandan AB ile var olan sorunlarımızın salt önyargılara dayandığını söyleyemem. Türkiye'de de Avrupa'ya ilişkin olarak daha az önyargı yok. Bunun altını çizmek istiyorum. Avrupalının önyargısı, savaşlardan, ganimetler aramaya çıkan insanlardan oluşan bir tarihe dayanıyor. Çağdaş Türkler bunu yapmıyor. Türkler Münih tren istasyonlarını asfaltlıyor. Elbette ki önyargılar var. Başka uluslar hakkında önyargısı olmayan bir ulus var mı? Ancak bu, bizim Avrupa karşıtı önyargılarımızı abartmamızı mazur göstermemeli.
CRUZ: Türkiye'nin Avrupa ile olan ilişkisini açıklamak için siz birçok kez ülkenizin asla bir sömürgeci olmadığına değiniyorsunuz.
PAMUK: Savaşlar olsa da Türkiye ve Avrupa arasındaki ilişki, İspanya'nın Latin Amerika ile veya İngiltere'nin Hindistan ile olan ilişkisiyle karşılaştırılamaz. Belki bazen daha dramatikti ancak her zaman dengeler arası bir savaştı. Atatürk şöyle diyordu: "Bakın, Avrupalılar zengin, organize ve mutlular, böyle olmalıyız." Türkiye asla sömürge değildi.
CRUZ: Siz Türklerin, biz İspanyollarla en azından bir ortak noktanız var.
PAMUK: Size şu anekdotu anlatayım: Sekiz veya on yıl önce İspanyol bir gazeteci bana şöyle dedi: "Hadi, endişelenmeyin. Bizi kabul ettilerse sizi de kabul edeceklerdir."
CRUZ: Bundan bahsetmek istiyordum. Biz askerî bir diktatörlükten geldik. Avrupa'ya katılım, demokratik havayı hızlandırdı.
PAMUK: Liberal, demokratik ve eşitlik yanlısı Türkler de bu katılımın bize ekonomik, siyasal, duygusal birçok fayda sağlayacağını düşünüyor. Bu İspanyol örneğiyle hemfikirim. Avrupa Türk demokrasisini mükemmelleştirmek ifade özgürlüğünü ve azınlık haklarına ilişkin saygıyı pekiştirmek için yöneticileri ikna etmeye yardımcı olacaktır.
CRUZ: Ancak Avrupa'ya katılım coşkusunda azalma olduğu bir gerçek.
PAMUK: Merkel ile Sarkozy, Türklerin katılım niyetlerine "yeterli değil" diyerek cevap veriyorlar ve milliyetçi çevreler de bunu Avrupa fikrine toprak atmak için kullanıyor. Buna, dinî retler de ekleniyor. Benim için Avrupa Birliği'ne katılmak bir rüya değil. Gerçekçi ve olumlu bir siyasi amaç ancak son beş yılda bu amaç başarısız oldu.
CRUZ: Nobel Ödülü aldığınızda mutlu bir insandınız. Sonra sizi, Kürt soykırımı hakkındaki açıklamalarınızdan dolayı tehdit ettiler, olaylar yaşandı, sokakta bir gazeteciyi öldürdüler ve katil bir sonrakinin siz olabileceği uyarısında bulundu. Siz de İstanbul'dan gittiniz.
PAMUK: Beni tehdit ediyorlardı. Bana karşı aleni bir kampanya vardı. Yayımcılarım, dostlarım, şu an ölmüş olan teyzem bile bana "git" diyordu.
CRUZ: Vatandaş olarak ülkenizden gitmek zorunda kalınca ne hissettiniz?
PAMUK: Bunlar hakkında belki bir gün yazarım. Şahsi öfke ve nefretlerimin ağır basmaması için bunları yazmam gerekecek. Hoş ve iyi bir kitap olmalı.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.