ARINÇ: HİÇ KİMSE AF BEKLENTİSİ İÇİNDE OLMASIN
Başbakan Yardımcısı Arınç, bazı davalarda yeniden yargılanmayla ilgili, "Bir genel af veya af beklentisi içinde kimse olmasın." dedi.
03 Ocak 2014 Cuma 12:01
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Bakanlar Kurulunu takip eden muhabirlerle TRT Genel Müdürlüğünde kahvaltıda bir araya geldi.
İşte Arınç'ın konuşmasından satırbaşları:
Türkiye kendisi hareketli bir ülke, güçlü bir ülke. Ben baktığımda 11 yıldır devam eden istikrarlı hükümetin önemli işler başardığını görüyorum. Türkiye’de gerçekten maddi planda yapılan ekonomiyi yeniden inşa etmek, makro ekonomik göstergelerden her bireyin refah içinde yaşama kavuşmasına kadar, tüm sektörlerde çok önemli işler başardığını söylüyoruz.
"ANTİ DEMOKRATİK UYGULAMALAR SONA ERDİ"
Geçmişte çok kırılgan bir yapı vardı. Siyaset dışı kurumlar hükümetlere de kolaylıkla müdahale edebiliyordu. 11 yılda ilmik ilmik örülen yeni bir yapı var. Yeni Türkiye’de diyebiliriz. Vesayetlerin müdahalelerin ortadan kalktığı sivil asker ilişkilerinin yeniden kurulduğu, Türkiye’den anti demokratik uygulamaların sona erdiği bir dönem yaşıyoruz.
"KÖŞK SEÇİMİNDE HİÇ AKLA GELMEYECEK HİLELER ORTAYA ÇIKABİLİR"
İlk defa halk oyuyla cumhurbaşkanı seçilecek. Türkiye’de cumhurbaşkanları seçimi her zaman engellemelerle karşılaşır. Hatta hiç akla gelmeyecek hileler ortaya çıkabilir. 2007’de 367 gibi. Şüphesiz bugün herkes 367’yi gülümseyerek karşılıyor. Ama Türkiye bunu yaşadı. Herkesin gülüp geçtiği saçmalığı hepimiz yaşamıştık.
Aradan yedi yıl geçiyor, başka tartışmalar gündeme gelinebilir. Böyle bir durumda siyasi iktidar güçlü olduğunu göstermek, halk oylamasından altığı neticelerin sandığa yansıyacağını söyleyebilir. CHP açısından farklı şeyler, MHP açısından baktığımızda farklı şeyler gündeme gelebilir.
Bu flu ortamların ortadan kalkacağına yürekten inanıyorum. Sancılar yaşanabilir. Bunların hepsi birer sınamadır. Bunlardan başarıyla çıkacağız. Bugünkü rakamlarla sandığa gidildiğinde yeniden bir güven tazelemesi olabileceğini de düşünüyorum. Türkiye'de böylesi kırılgan şeylerin yaşandığı ortamda şükür ki güçlü bir hükümet var. Abartılıp köpürtülen haberlerin de aslında maksatlı yayınlandığını biliyoruz. Sükunetle ve elbette olaylara şiddetle değil suhuletle yaklaşılması gerektiğini düşünüyoruz.
"HİÇ KİMSE AF BEKLENTİSİ İÇİNDE OLMASIN"
(Ergenekon ve Balyoz gibi davalarla ilgili olarak Genelkurmay suç duyurusunda bulundu. Delillerin karartıldığı gerekçesiyle yapıldı bu başvuru. Bu başvuruyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Yasal bir düzenleme gerekir mi? CHP liderinin de bir açıklaması olmuştu. İktidar partisi adım atarsa destek veririz demişti. Ergenekon ve Balyoz davalarında kademeli bir af çıkarılması yönünde bir iddia var. Hükümetin gündeminde midir? sorusuna) Bahsettiğiniz davaların bir kısmı kesinleşmiş, bir kısmı henüz yargı süreci tamamlanmamış. Kimsenin ismini adını ağzımıza almadan, bitmiş davalarla ilgili, şahıslarla ilgili, sivil davalarda olabilir, ceza muhakemesi kanununa baktığımızda o şartı taşıyorsa, tekrar iadeyi muhakeme isteyebilirler.
Ceza davalarında delil serbestliği esası vardır. Dava bitene kadar sanık, şüpheli ve avukatı, bu da görülsün, şu delilde var diye talepte bulunursa mahkeme bunu değerlendirebilir. Bir genel af ve af beklentisi içinde hiç kimse olmasın. Af kelimesi çok tehlikeli bir kelime. Hükümetten parlamentodan birisi konuşursa herkes de büyük bir beklenti oluşur. İçerideki insanları düşünün, afla yatar afla kalkarlar. Hiç birimiz ağzımıza şu veya bu suçlular için af konusunu getirmeyiz. Hükümet olarak da bizim böyle bir düşüncemiz yok.
Bu tartışmanın elbette bazı insanları heyecanlandırdığını düşünebiliriz. Genelkurmay Başkanı'ndan, arkadaşlarım sordu haberim yoktu. Bir başvuruda bulunduğunu duydum. Başvurunun içeriği ile ilgili bir bilgi yok. Bazı avukatların sözleri var. O avukatlar neyi ne kadar biliyorlar ben bilmem. Ama Genelkurmay Başkanımızın, Genelkurmay mensubu, bunların yargılananları olduğu kadar, aileleri çocukları ve arkadaşları da vardır. Eğer gerçekten bazı konulara yargının dikkat etmelerine inanmışlarsa, başsavcılığa, bir müracaattır şüphesiz. Bunun gerektiğince yeterince değerlendirilmesi gerekir. Bu talepler karşısında, hukuk devleti olan Türkiye’de yargının yapacağı şeyler vardır. Ya bu iddiaları değerlendirdikten sonra bu konuda yapılacak bir şey yoktur, yapılacak şey bunlardır diyebilir.
"UZUN TUTUKLULUK SÜRESİ CEZAYA DÖNÜŞTÜ"
Ben üç seneden beri, uzun tutukluluk sürelerin cezaya dönüştüğünü söylüyorum. Tahliyeye dönüşmesi gerektiğini söylüyorum. Adil yargılanma hakkının ihlal edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
"İÇİŞLERİ BAKANI'NIN AÇIKLAMALARINA KATILMAM DOĞRU OLAN"
(Hatay’da bir TIR yakalandı. İHH’ya ait olduğu söylendi. İçişleri Bakanı'nın açıklamaları vardı. Savcıya arama yaptırılmadığı iddiası var. Bu olay sonrasında, 17 aralık operasyonunun bir devamı, hükümeti zora sokmak için böyle adım atıldığı iddiaları var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? sorusuna) Bu sefer ismini söylemeyeyim. Her şeyi 17 Aralık’la irtibatlı görmeyelim. Ama zannediyorum ki bundan sonra da bir süre devam edecek. Dün bu TIR’la ilgili olarak İçişleri Bakanı'nın açıklamaları olmuş. Benim de ona katılmam doğru olanıdır. Suriye’de yaşanan olayların Türkiye’yi etkilememesi mümkün değil. Biz tabi Türkiye olarak çok insani bir iş yapıyoruz. Büyük bir maddi külfet getirmesine rağmen.
Burada görüldüğü kadarıyla TIR şüpheli olma sebebiyle durdurulmuş. MİT mensupları olaya müdahale etmeyin demiş. Vali bir yazı göndererek teyit etmiş. Savcı jandarma gelmiş. Onlara anlatılmış, tutanak tutulmuş. Ama bu resmi yazı karşısında MİT kanunu karşısında belli hükümler var. Bu konunun aranmadan devam etmesine karar verilmiş.
Bunun karşısında söylenecek sözlerin İçişleri Bakanı tarafından nasıl karşılandığı önemlidir. Suriye’deki Türkmenlere gönderilen insani yardım olarak bahsetmiştir. Ancak dün açıklama üstüne açıklama yapan CHP’nin milletvekillerini dinledim üzüldüm. Geçmişte de Esad'ın yanına gitmek için çok gayretleri olmuştu. Onların Esad ailesiyle duygusal bağları olduğunu da biliyoruz. Onlar Türkiye’nin Suriye’deki muhaliflere yardım yapıyor olmasını büyük bir suç olarak kabul ediyorlar.
Bizim Suriye’deki radikal unsurlara bir kuruş bir yardımımız yok. Suriye halkına da ayırt etmeksizin insani yardım yapıyoruz. Dolayısıyla speküle edilmiş haberleri bir kenara koyarak, bakanımızın açıklamasını ben şahsen yeterli görüyorum.
MEHMET ALİ ŞAHİN'İN YARGITAY İDDİASI
(Mehmet Ali Şahin’in açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? sorusuna) Herhangi bir bilgi sahibi değilim. Mehmet Ali Şahin bey Adalet Bakanlığımızı yapmış, sonra da TBMM Başkanlığımızı yapmış bir siyasetçidir. İnanarak güvenerek söylüyorum ki olay böyle olmuştur dedi. Kendisi bana bu konu hakkındaki bilgimi sorarsanız bende size ulaştırırım diye haber gönderdi. Yani Yargıtay müraacat ederse, Mehmet Ali Şahin beyin sözünü duyduğum için söylüyorum, bu bilgileri paylaşırım dedi. Dolayısıyla Yargıtay’ın bunu kendi içerisinde araştırılması, kötüye kullanma görevi varsa, işlem yapılması için Mehmet Ali Şahin’e yazıyla duyurması gerekiyor.
"ÇIT ÇIT ÇIT SABAHTAN AKŞAMA KADAR BUNUNLA UĞRAŞIYORLAR"
(Deniz Baykal'ın bugün bazı görüşmeler yaptığı söyleniyor. Yalçın Akdoğan’ın söylediği kumpas sözleri üzerine, sizinle ilgili de iddialar vardı. Ev planları, kumpas planları ortaya çıkmıştı. Tüm bu kumpas iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz? sorusuna) Bir başkası çıkıyor, iki bin kişilik liste var diyor. Biz tweet hesabımızdan kimseyi rencide edecek, flaş bir şeyler yazalım, trend topic olsun hevesinde değiliz. Ama bu öyle bir hastalık haline geldi ki, çıt çıt çıt, sabahtan akşama kadar bunlarla uğraşıyorlar. Bu işten vazgeçsinler öncelikle bakanlar.
"ELİNİN KÖRÜ OLDU"
Danışman sıfatı taşıyan insanlar çıt çıt çıt, şu kadar tweet attım, şu kadar retweet aldı, elinin körü oldu. Bunlar iş değil. Bunlar yazılıp çizilip söyleyince siz haklısınız tabi. Bir tartışma başlıyor. Fişlemeler ahlaksızlıktır diyen bir insan bu konu karşısında ne diyebilir? Bir başka gazetede böyle bir başlık gördüm paylaşmış oldum. E paylaşma.
"YALÇIN AKDOĞAN'A: NEDEN BÖYLE BİR YAZI YAZDIN, AÇIKLA"
Bir kumpas kuruldu sözü kendi ifadesidir. O zaman ona sormak lazım. Sen neden böyle bir yazı yazdın? Bir insan hem milletvekili olup, hem başdanışman olarak devam edemez. O sıfatı devam ediyor arkadaşın. Sen dikkat edilen, sözü, yazıları takip edilen bir insansan açıkla. Açıkladım diyor, bu açıklama tatmin edici mi değil mi siz karar vereceksiniz.
Ama bu sözün üzerine, devlet içerisinde görevi kötüye kullanan bir takım çevrelerden bahsediyor, bu çevreler delil uydurmuş olabilir mi? Bir hata olabilir mi diye bir endişe içinde. Bu endişeye kim haksız diyebilir?
Benim kumpas nedir, kim kurmuştur, kime kurmuştur bilgim yok. 19 aralık 2009’daydı. Manisa’da ve İzmirdeydi böyle bir olaydan bahsedildi. Şimdi Bülent arınç’a suikast iddiasıyla ilgili olarak bir soruşturmanın açık olduğunu biliyorum. Ben bu savcıyı tanımam, sadece ismini biliyorum. Kendisiyle de hiç görüşşmem olmadı. Sadece soru önergeleri geliyordu. Adalet bakanı Sadullah Ergin’e sordum. Ya suç unsuru yoktur desin, veya şu suçlar var dava açtım desin. İş soğumuş, siz hatırlatmasanız kimse hatırlatacak değil. henüz herhangi bir işlem yapılmadı. Bu sorulmaktan, gündemde kalmaktan kurtulsun. Savcılık bir karar versin.
"GEÇMİŞTE FİŞLEYENLER UTANDI"
('17 Aralık operasyonundan sonra çok sayıda görevden almalar oldu. Bunların daha önce yapılmış bir fişlemeye dayalı olarak yapıldığı yorumları oldu. onlardan bir tanesi de TRT ile ilgili bir tasarruftu. Ahmet Böken görevden alındı. Bu fişleme iddiasıyla ilgili cevabınız nedir?' sorusuna) Sanıyorum bunu da Bakanlar Kurulu'ndan sonra kısmen cevaplandırmıştım. Böyle bir fişlemenin doğru olmadığını düşünüyorum. Bendeki tüm bilgiler, kanaat bu noktada. Bizim hükümetimiz başta Başbakan olmak üzere, bütün mensuplarımız zamanında fişlenmiştir. Çocuklarımıza, ailelerimize varıncaya kadar. Pek çok insan, inançları, mezhepleri bakımından da geçmişte fişlenmiştir. Bunlar büyük bir kısmıyla deşifre olmuştur. Bunu yapanlar utanmıştır. Bu talimatları verenler de yargı önünde hesap vermişlerdir. Biz hamd olsun bunun mağduru olduğu için bir fişleme yapmadık, bunu ahlak dışı sayarız. Ayrımcılık yapmayız, sadece görev noktasında Türkiye’de bir uygulama olduğunu söylemek isteriz. Bir gazetenin haberleri sürdüğünde, biz oturduk konuştuk.
"NASIL BİLİNİR" DİYE SORULMUŞTUR
Bazı görevlere atanacaklar için, kanun ve yönetmelikler bir istihbarat yapılmasını ön görüyor. Uzman yardımcıları için de geçerlidir. Kritik sayılan noktalar için bilgi toplamaya ihtiyaç olduğu kanunla ön görülmüştür. MİT olabilir, bir başka kurum olabilir, talep üzerine yapmıştır. Bunu asker yapıyordur. Sivil de müsteşarından genel müdüre kadar, sahip olduğu 657 şartlarının yanında ahlaki yapısından tutunuz, nasıl bilinir diye sormuştur.
Ailesi eşi çocukları vesaire, inancı bir kenara atılmıştır, Başbakanlığın genelgesi vardır. Bu kanunla yapılmıştır. Bunun dışında bazı yer değiştirmeler olmuştur. Diyelim ki Kaçakçılık Şube Müdürü alınmıştır, Yabancılar Şubesi'ne getirmiştir. Diyelim ki istihbarattan biri alındı, yerine getirilen kişi tapu kadastrodan mı hayır. Yine Emniyet'in içinden.
"MECLİS'E GELEN SİVAS'IN ÖBÜR TARAFINA GİTMİYOR"
Şunu söyleyeyim. Ben Emniyet'te Meclis Başkanlığımdan bu yana içiçe oldum. 600’e yakın görevli polis vardı. Bir ikincisi Meclis’e geleyim de şark hizmetinden kurtulayım düşüncesi vardı. Amirler için iki defa şark görevi vardır. Biliyorum yani.
Geldim bir skala yaptım. Kim kaç yıldan beri orada diye. Şampiyonun birisi 19 yıllıktı. Bir daha gitmemiş, neredeyse emekliliğini bekliyor. Kardeşim sen niye şarka gitmedin? Arkasında ya bir bakan var. Başkası 18 yıllık, 17 yıllık. Başkomiser var. Meclis’e gelen Sivas’ın öbür tarafına gitmiyor.
"HAK KAYBINA UĞRAYAN PERSONELE YARGI YOLU VAR"
Siz gideceksiniz yerinize yeni arkadaşlar gelecek dedim. Ben üç yıl içinde 6 yıl üzerinde görev yapanları şarka gönderdim, kendi korumalarımda dahil. Şark hizmeti gelenlerin hepsini gönderdiler. Şimdi buna benzer zamanı yeri vakti gelmiş olanların, bir başka yere tayinleri bu kapsama sokarsanız haksızlık yapmış olursunuz. Hak kaybına uğramış personel varsa onlar için de yargı yolu var. Herkes gidip hakkını arayabilir.
"CEMAATLE İLGİSİ VARDIR, O YÜZDEN GÖREVDEN ALINMIŞTIR DEMEK BÜYÜK HAKSIZLIK"
Arkadaşımız her yerde bir kıyım olduğunu diyor. Burhan Kuzu’yu sanırım kast ediyor. Şahsen bunu da reddediyorum. Her kurumda yapılabilir. Benim 25 tane vakıflar genel müdürüm var, üç yıl evvel görev değişikliği yaptım. Maşallah bir eksiksiz yargıya gittiler. Sekizi döndüler.
Yani 10 yıl, 12 yıl aynı yerde çalışıyorsun kardeşim. Biraz da şurada çalış derken, o güzel yargı hepsinin lehine karar verdi. Dava açacak insanlar, haksız tasarrufların da reddedildiğini görmüş olacağız. Bunlar filancaya mensupturlar, cemaatle ilgisi vardır, görevden alınmışlardır demek büyük bir haksızlık.
"AHMET BÖKEN ZATEN TEDBİREN BAKIYORDU"
TRT’de olan bir işi TRT’de sormak cesaret ister, iyi ki de sordun. Ahmet Böken arkadaşımız zaten tedbiren bu göreve bakıyordu. Kendisi başarılı bir arkadaşımızdır. Geçtiğimiz günlerde ABD’de kendisi de gazeteci olarak bulunmuştu. Bir başka göreve alınmasını bir haksızlık olarak görmeyin. Kendisi de bu haksızlık olarak görmüyordur. Burada olsaydın, kardeşim niye bunu soruyorsun, vazifemi yapıyorum diyecekti.
"SİYASİ ETİĞE UYGUN OLUP OLMADIĞINI HERKES KENDİSİ DEĞERLENDİRSİN"
(22 Mart 2013 tarihinde umre ziyareti için İstanbul'dan Cidde'ye havalanan Reza Zarrab'ın özel uçağında 'Büyük Rüşvet' operasyonunda oğlu tutuklandığı için bakanlıktan istifa eden Zafer Çağlayan, işadamı Zarrab ve ailelerinin olduğunun ortaya çıkmasıyla ilgili soru üzerine) Bir fikir beyan etmem doğru değil. O işadamı Reza Sarraf olmasaydı, böyle bir başlık öyle bir gazetenin önüne gelmezdi. Herkesin güvendiği iş adamları, onların da jetleri var. Onlardan birisiyle bu seyahat yapılmış olsaydı ki, o gazetede böyle bir başlık görmeyecektik. Söz konusu Zarrab ve Çağlayan olunca, böyle bir davranışın siyasi etiğe uygun olup olmadığını herkes kendisi değerlendirsin. Biz şu da bütün gücümüzle Parlamento'ya gönderdiğimiz, yasal çalışmaların Anayasa Komisyonu'nda gündeme getirilmesini bekliyoruz.
MAVİ MARMARA
(Son gelişmelerle gündeme gelen Mavi Marmara konusu. Tazminat görüşmeleri var. son İstanbul’da görüşme olduğu söylendi. Tazminatta bir anlaşma oldu mu? sorusuna) Geçen Mart ayında, üç sene sonra Türkiye’nin beklentilerine cevap verildi. Netehyahu’ya bu konuda görüşmeler yaptığı, Netenyahu’nun kabul ettiğini biliyoruz. Burada üç konu vardı. Açıkça özür dilenmesi, bu gerçekleşti. İkincisi, olayda ölenler ve yaralananlara tazminat ödenmesi, Filistin’deki ablukanın kaldırılması yönünde iyileştirme.
Biz tavrımızdan vazgeçmedik. Dolaylı görüşmeler sırasıyla, İsrail’in Türkiye’nin tezine yakın bir anlayışa doğru evrildiğini gösterdi. Bizim yapacağımız iş uluslararası sözleşme imzalanmasıdır. Bu sözleşmenin TBMM tarafından uygun görülmesi lazım. Biz ancak bu işe bundan sonra başlayabiliriz. henüz bu noktada değiliz.
"BU TABİRİ KULLANMAMAYA ÇALIŞIYORUM"
(Gündemdeki tartışmaların merkezinde devlet ve devlet içindeki paralel yapıyla mücadele olduğu var. Sayın Başbakan’ın bu paralel yapıyı ortaya çıkaracağız sözleri var. Hükümetin izleyeceği bir yol var mıdır?' sorusuna) Bu tabirleri ben kullanmadım. Kullanmamaya da çalışıyorum. Ama bazı olaylar, bazı kişilerin görevlerini kötüye kullandıklarını, belli amaçlarla hareket ettiklerini gösteriyor. Ama bazı olayların, bu beraberlikler sebebiyle, Türkiye’ye karşı, içeride ve dışarda zor durumda bırakmak amacıyla hareket ettiklerini gösteriyor. Küçük bir grubun birbiriyle bağlantılı olarak böyle bir eylem yapmasını, hiçbir devlet faaliyet olarak göremez.
"DEVLETİN BİR YÜZÜ OLUR, O DA HUKUKTUR"
Derin devlet vesaire tartışmalarına karşı çok güzel bir söz söylenmişti. Devletin iki yüzü olmaz. Devletin bir yüzü olur, o da hukuktur demişti. Herkesin kendi sorumluluğunu bilmesi lazım bir. Eğer paralel yapı, çeteler vesaire, bunlar çok konuşulduğu için ağızlarımıza geliyor. Bir güce sahipse, kendi amaçları için kullanıyorsa, bize düşen onlarla mücadele etmektir. Bu nasıl yapılacaktır? Hukuk içerisinde yapılacaktır. Geçmişteki uygulamalar bizi hiç ilgilendirmez. Unutmayın, dün Mardin’de, çukurlar kazıldı, içinden iki tane battaniyeye sarılı insan kemiklerinin olduğu tespit edildi. Faili meçhuller, alınıp götürülmelerin yaşandığı bir Türkiye’den herkesin hukuk önünde suçlanabildiği, yargılanabildiği aklanabildiği duruma geldik. Hiç kimse endişe duymasın.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.