ANA DİLDE SUSMAK!
Evrensel gazetesi yazarı Mustafa Kara'nın bugün yayınlanan 'Ana dilde susmak' başlıklı yazısı...
09 Şubat 2013 Cumartesi 12:54
Neyse ki; “Kürtçe diye bir dil yok, eni konu 300 kelime”li günlerde değiliz. Yoksa, “Zerya”yı nüfus memurunun yanlış yazdığını düşünür; “Zin”i “zindan”ın kısaltması sanabilirdik. Allah’tan “ileri”, hatta “aşırı” demokrasi günlerindeyiz... Kürtçe savunmanın “yasalarda serbest”; mahkeme salonlarında “yasak” olduğu günlerde...
KCK tutuklusu Gazeteci İsmail Yıldız’ın 9 aylık kızı Zerya Zin. Dün; mahkeme salonunda ağladı ve düzeni bozdu. Bakmayın siz 9 aylık olduğuna; 9 yaşında olsa; 99 yaşında olsa ne değişecek? Yine bozacaktı düzeni ana dilinde konuşarak, belki konuşamayarak...
“Ne olduğu anlaşılamayan” bir dilde ağlamak geliyordu elinden sadece. Öyle yaptı.
Kürtçe yasaklanınca “Ka naneki bi tırki” (Bana Kürtçe bir ekmek ver) diyenlerin “etnik kökeni”nden geliyor işte... “Kürtçe ıslık çalanlar”ın, “İdeolojik halay çekenler”in “milliyet”i... Bu çağda “ulus” olamamışların; “ulus olmayı hak etmeyenler”in genlerini taşıyor...
Ne yapsak, ne etsek “Eş, eşit görmez” Birgül Ayman Güler; Zerya Zin ile yaşıtı Türk bebelerini... Değil de zaten. Bu yüzden dün Silivri’deki mahkeme salonundaydı. Ve kovuldu! Evet, “Ağlayarak mahkeme düzenini bozduğu” için kovuldu.
Ağlamasa; babasını biraz daha görebilirdi belki. Uslu, uslu dursa, uzaktan da olsa babasını hissedebilirdi. Şansı varsa, babasının gülümsemesini de görürdü.
Kürt kızı işte! Laf dinler mi? Susmadı.
Başbakan Erdoğan demiyor mu; “Müzakere sürecinde uyumlu olun, konuşmayın, susun...” Susmamış işte Zerya Zin. Karar; mahkeme salonundan kantine sürgün; zorunlu olarak annesiyle birlikte...
Sus, otur, kabullen... İtaat et; biat et... “Ulus” bile olamayanların hakkı, hukuku bu işte!
Zerya Zin yalnız değil ona reva görülen kaderde. Çoğumuzun adlarının anlamlarını bile bilemediğimiz; nice Kürt bebesi, Kürt çocuğu...
Zamanın “Adiloş” bebeleri...
Ve dün “Üç gün aç bırakılan” Adiloş bebeler; bugün annesiz, babasız.
İşte 7 yaşında Mirhat ve 3 yaşında Solin... Genç yaşında Cizre Belediye Başkan Yardımcısı olmuş anneleri Hanım Onur... 2011 eylülünden beri tutuklu. Babaları aranıyor. Mirhat epilepsi hastasıydı. Annesi içerdeyken 3 yaşındaki Solin’e kan kanseri teşhisi kondu. Eli kolu zincirli bir anne; küçücük bebelerinin hastalıklarına derman olamamanın; hiç değil sarıp sarmalayamanın acısıyla yatıyor aylardır. Kürtçe savunmadan bile vazgeçiyor; olmuyor. Fenalaşıyor mahkeme salonlarında... Bütün çabalar boşa; tahliye kararı çıkmıyor bir türlü; mümkün olsa yerine yatacak onlarca, yüzlercesi var. Ne mümkün?
Annesizliğin acısıyla hastalığın acısı birlikte kuşatıyor Solin’in küçük bedenini. Zatürrenin ardından kanser karaciğeri tehdit ediyor... Tedaviye de cevap vermiyor Solin. Ve artık konuşmuyor... Annesiyle bile. Ana dilinde susuyor Solin...
Boşverin hepsine; köşelerde ahkam kesenlere; kürsülerde üst perdeden atıp tutanlara...
Kanser de, epilepsi de bu ülkenin her hücresinde...
Hasta olan biziz; ölmekte olan insanlığımız!
Biri ağlayan 9 aylık Zerya Zin; diğeri susan 3 yaşında Solin...
İki Kürt kızı...
Kim ne derse desin; bu toprağın gerçek sahipleri...
Hayır mesele vicdan değil; hiç ihtiyaç yok vicdanlı hüzünlere...
Birkaç yıl sonra; bugünleri “kötü bir anı” olarak anlatabileceğimizi bilsek; acımız hafifleyecek biraz.
Bebelerimize, çocuklarımıza sımsıkı sarılıp; “Geçti, hepsi geçti” diyebileceğimizi bilsek...
Diyemezsek; bu “kutsal vatan toprağı” yarılsın da içine girelim...
Ağlayacaksa birileri; bizim için ağlasın; bu ülke için ağlasın.
Başkaları için değil; kendi payına ağlasın.
Herkes kendi ana dilinde sussun; Kürtçe ağlasın...
Zerya Zin ağlamasın; Solin susmasın...
Mustafa Kara - Evrensel
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.