22 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara14°C
  • İzmir19°C
  • Berlin3°C

ALPER GÖRMÜŞ'TEN TARAF'A BAŞLIK ARAYIŞI

Alper Görmüş'ün "Taraf'ın eğlenceli başlıklarından memnun muyuz?" başlığıyla yayımlanan (16 Ağustos 2011) yazısı şöyle:

Alper Görmüş'ten Taraf'a başlık arayışı

16 Ağustos 2011 Salı 15:10

Taraf yazarı Alper Görmüş, gazetesinde istifa eden generaller için kullanılan "Daha karpuz kesecektik", Başbakan Tayyip Erdoğan için kullanılan "Bu sefer dokandı koçum" türündeki başlıkları eleştirdi. Görmüş, "daha fazla, daha fazla espri" arayışından kaynaklanan bazı başlıklardaki "savrulmanın kendisini endişeye sevk ettiğini" dile getirdi.

Alper Görmüş'ün "Taraf'ın eğlenceli başlıklarından memnun muyuz?" başlığıyla yayımlanan (16 Ağustos 2011) yazısı şöyle:

Taraf'ın eğlenceli başlıklarından memnun muyuz?

Bütün gazeteler gibi, Taraf’ın 30 Temmuz 2011 tarihli nüshasının manşetinde de Genelkurmay Başkanı ve üç Kuvvet Komutanı’nın emekliliklerine ilişkin haber vardı. Gazetedeki “Demokrasiyi taşıyamadılar” şeklindeki manşet cümlesi çok hoşuma gitmişti. Sonra, o gün bulamadığım bazı gazetelerin birinci sayfalarını görmek için her zaman yaptığım gibi T24 sitesine girdim. Taraf’ın basılı nüshasını önceden okuduğum için, algım, bütün gazeteleri birarada gösteren sayfadaki Taraf’ı seçmemişti. Tam siteyi kapatıyordum ki, “Daha karpuz kesecektik” ibaresi gözüme ilişti. O zaman anladım: Taraf, taşra baskısında “Demokrasiyi taşıyamadılar” olan manşetini “Daha karpuz kesecektik”e dönüştürmüştü.

O gün öğleden sonra, gelişmeleri memnuniyetle karşılayan televizyon kanalları öbeğinden ikisinin konuya ilişkin sorularına telefonla cevap verdim. Her ikisinde de spikerler, “gazeteniz yine patlatmış espriyi” imâsıyla ve yüzlerinde bir tebessümle “Daha karpuz kesecektik” manşetine dikkat çektiler. Ben de, gazetemin onların bilmedikleri taşra baskısını hatırlatarak, “Keşke İstanbul baskısında da o manşet kullanılsaydı” dedim. İkisinin de şaşırdığını hissettim; benim “Daha karpuz kesecektik”ten hoşnut kalmamış olmamı yadırgamışlardı.

Çok uzun bir zamandır, Taraf’ın kimilerine göre “esprili, pervasız, cesur”, kimilerine göre de“ciddiyetsiz ve sulu” başlık tercihlerine dair bir şeyler yazmak istiyor, bu amaçla bu türden başlıkları biriktiriyor, sonra da onları kaybediyordum.

“Karpuz”
lu manşetten sonra bu işi artık ertelememem gerektiğini düşündüm. İşte bugün, son zamanlardan tartışmalı birkaç başlıktan ve zihnimde kalanlardan yola çıkarak bu işi yapmaya çalışacağım.

Bıçak sırtı bir tercih

Yazının girişinden, benim bu türden espri arayışları karşısında mesafeli, temkinli bir gazetecilik tarzından yana olduğumu fark etmişsinizdir. Fakat ben ciddiyet kırıcı, klişe kırıcı, dolayısıyla espriye ve ironiye açık bir gazetecilik diline tümden karşı değilim. Sadece bunun bıçak sırtı bir tercih olduğunu; başvuranın kılı kırk yarması, bin düşünüp bir yapması gerektiğini; ilaveten de esprinin olağanüstü olması gerektiğini savunuyorum.

Taraf
’tan, benim de güzel bulduğum iki örnek vererek bu tartışmadaki yerimi biraz daha netleştireyim:

Birinci örnek:
Balyoz sanıklarının bir tutuklanıp bir tahliye edildiği günlerdi... Sanık avukatları tahliye taleplerini “güvendikleri” hâkimlerin nöbet günlerine denk getiriyor, sonuç da alıyorlardı... İşte o günlerde Taraf bu uyanıklığı göz önüne sermek için “Nöbetçiler... nöbetçiler...” manşetini atmıştı ki, bence şahaneydi...

İkinci örnek:
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanvekili Kemal Anadol 2010 Ağustos şûrasında hükümet darbe teşebbüsü suçlamasıyla yargılanan bazı sanıkların terfisini engelleyince “Bu bir sivil darbedir” demiş, Taraf da bu çıkışı “1980 model Anadol” başlığıyla duyurmuştu... Bence bu da şahaneydi...

Bu tarzın en tehlikeli yanı şu: Laf oturtma ve espri yapma esas sâik olunca, enerji ister istemez bu mesaiye harcanıyor ve haberin asıl önemli kısmı arka planda kalabiliyor. Mesela “Daha karpuz kesecektik” manşetinde, generallerin davranışlarının arkasındaki, bizzat kendilerinin ifade ettiği“gerekçe”nin anlamı üzerinde yoğunlaşmak ve onu ifade edecek bir manşet tercihinde bulunmak çok daha doğru olurdu.

Bu söylediğimi biraz açmalıyım...

Biliyorsunuz, o günün Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, hükümete karşı darbe planladıkları gerekçesiyle tutuklu bulunan bazı generallerle ilgili taleplerinin reddedilmesi üzerine emekliliklerini istediler.

O generallerle ilgili olarak aynı komutanlar daha önce de yine tartışmalı bir girişimde bulunmuşlar, onları, topluca tutuldukları Hasdal Askerî Cezaevi’nde ziyaret etmişlerdi.

Bu davranışları üzerine Ahmet Altan o günlerde şöyle yazmıştı:

“İzninizle size bir soru sorayım.

“Eğer Hasdal Cezaevi’nde yatan generaller ‘zimmete para geçirmek’ suçundan sanık olsalardı, Genelkurmay Başkanı bütün Kuvvet Komutanlarıyla birlikte onları ziyarete gider miydi?

“Gitmezdi.

“Neden?

“Çünkü ‘zimmete para geçirme’ yüz kızartıcı bir suç ve ‘suçları’ henüz sabit olmasa da böyle bir suçun sanıklarıyla kendi aralarında bir ilişki kurulmasını istemezdi.

“Peki, ‘zimmete para geçirme’ suçunun sanıklarını ziyaret etmeyecek olan Genelkurmay Başkanı, ‘darbe sanıklarını’ niye ziyaret etti?

“İşte bu sorunun cevabı bütün yakın tarihimizin özeti.

“Generaller, ‘darbe hazırlamayı’ yüz kızartıcı bir suç olarak görmüyorlar.”

Anlatmaya çalıştığım şeyin tamamı bu satırlarda var... Diyorum ki, o istifalar, manşette, tıpkı Ahmet Altan’ın anlattığı gibi “darbeyi ve darbeciliği suç olarak görmeme”nin açık bir tezahürü olarak işlenebilirdi... Bence, espri arayışı üzerinde yoğunlaşıldığı için bu büyük fırsat kaçırılmıştı.

“Bu sefer dokandı koçum”

“Daha karpuz kesecektik”
manşetinden birkaç gün sonra Taraf’ın sürmanşetine yerleşen“ekonomik kriz” haberi için uygun görülen “Bu sefer dokandı koçum” başlığı, tartışmakta olduğumuz tarzın nerelere kadar savrulabileceğini gösterdi ve, içtenlikle söylüyorum, beni endişeye sevk etti.

Herhangi bir kişi için sarf edildiğinde dahi itici bir tını veren şu “koçum” kelimesini ülkenin başbakanı için gazetenin en tepesinde kullanmak neden icap ediyor? Ayrıca neden “dokundu” değil de“dokandı...”

Bunlar hep, “daha fazla, daha fazla espri” arayışının bir sonucuymuş gibi geliyor bana...

Bu “zirve”den üç gün önce, 7 ağustos tarihli Taraf’ın manşetinin (“Devlet Bahçeli de darbecilere karşı”) birinci spotunda karşımıza çıkan “dua” için bir şeyler söylemeye gerek yok sanırım:

“Bahçeli, Taraf’ın manşetinde kendine yer bulmasını YAŞ’a ilişkin şu sözlerine borçlu: ‘Darbe iddialarını konu alan süreçler acilen sonuçlandırılarak, darbe heveslisi kim varsa TSK’dan temizlenmesi sağlanmalıdır.’ AMİN!”

Bazı durumlar ironiye müsait değildir

Türkiye, karanlık geçmişiyle hesaplaşıyor, darbesiz-normal bir demokrasi olmaya çalışıyor... Bu süreçte Taraf’ın emsalsiz bir yerinin olduğu muhakkak... Fakat böyle süreçler aynı zamanda kişisel düzeyde bir yığın dramatik gelişmeyi de bağrında barındırıyor.

Benim birkaç yıldır yaşamakta olduğumuz bu tecrübeden, tartıştığımız konu açısından çıkardığım tecrübe şu: Süreci destekleyen ve tamamına erdirilmesi için çabalayan gazeteciler, zihniyetleri ya da kurumları dalgaya almak, onlara ironik göndermeler yapmakla somut şahısları dalgaya almak ve onlara ironik göndermeler yapmanın farklı şeyler olduğunu anlamalıdırlar... Somut şahıslar söz konusu olduğunda çok daha dikkatli olmalıdırlar...

11 ağustos tarihli Taraf’ın sürmanşetinde yer alan “Tutuklanmak için öğleden sonra geliniz”başlıklı haber (spotta da şu ibare vardı: “İnternet Andıcı davasının sanığı Hasan Iğsız, erkenden teslim olmaya gidince, ‘Öğleyin gel’ dediler. O da emre uydu ve tutuklandı”), bence okuyanda böyle duygular uyandıracak türden bir haberdi...

Mesele şu: Polis, emekli orgenerale telefon ederek saat 09:00’da Adliye’de olmasını istemiş. O da istenen saatte gitmiş Adliye’ye... Muhtemelen mahkeme heyeti müsait olmadığı için kendisine“öğleden sonra” denmiş ve mahkeme karşısına çıkartılınca da tutuklanmış.

Ben burada espriye, ironiye müsait bir durum görmüyorum açıkçası... Hasan Iğsız moral olarak zaten çok kötü bir durumdayken onunla “Adliye’de yaşanan ilginç bir olay”ı bahane ederek dalga geçmeyi ben gazeteme yakıştıramıyorum... Ayrıca muhtemelen çocukları, torunları da vardır, onların üzerine de ilave bir manevi yük bindirmeye gerek var mı?

Girişte, espri-ironi arayışlarının en büyük sakıncasının “esas”ı kaçırma ihtimali olduğunu söylemiştim. Burada da aynı durum var. Haberden öğreniyoruz ki, Iğsız’ın avukatı, eski Genelkurmay İkinci Başkanı olan müvekkili, İnternet Endıcı’nı “en üst komutan”a arz ettiğini söylemiştir savunmasında... Ne var ki, biz bu önemli gelişmeyi, ironi arayışı nedeniyle haberin ancak ilerleyen satırlarında öğrenebiliyoruz.

***

TARAF OKURLARINA ÇAĞRI:
Okurlarımızı da bu tartışmaya katılmaya davet ediyorum. Böylece hep birlikte gazetemizin yazıişleri kadrolarına yol gösterici bir sonuç üretebiliriz belki. Ayrıca cuma günü bu sayfada, çok değer verdiğim bir Taraf okuru olan psikiyatrist Halûk Sunat’ın kalemindenTaraf’ın “5. sayfa” haberlerinin bir eleştirisini sunacağım. Aynı çağrıyı o tartışma için de peşinen yapıyorum. Görüşlerinizi bekliyorum...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.