ALİ BABACAN: MERKEZ BANKASI, TÜRK LİRASI BASMAYA BAŞLADI
AKP’den istifa ettikten sonra DEVA Partisi’ni kuran eski bakanlardan Ali Babacan, Merkez Bankası’nın Türk lirası basmaya başladığını söyledi.
20 Nisan 2020 Pazartesi 15:39
Babacan, “Merkez Bankası şu anda Türk Lirası üretmeye başladı. Fakat bunun miktarı ne olacak, orta vadeli bir programla nasıl normale dönecek, bu acil olarak açıklanmazsa Merkez Bankası’nın bugünkü politikası size yüksek kur ve enflasyon olarak geri döner” dedi.
Cumhuriyet’e konuşan Babacan, “Döviz kuru şu anda o yüzden mi yükseliyor?” sorusuna “Tabii. Merkez Bankası Türk lirası üretiyor ve karşılığında döviz kaynağı yok. Türk lirasını bollaştırıyorsunuz, ürün bollaşıyor. Ama karşılığı yok. Bu paranın değerinin düşmemesinin imkânı yok” yanıtını verdi.
“Hemen bunu bir döviz kaynağıyla dengelemeniz lazım” diyen Babacan, “En azından bunu ne zaman ve nasıl normalleştireceğinizi, normal dönemde bunu yemin billah yapmayacağınızı piyasalara ve kamuoyuna açıklamanız lazım. Cebinde tek bir Türk lirası taşıyan her vatandaşa devletin bir yükümlülüğüdür bu. Şeffaf götürülmüyor bu iş. Şeffaflık olmazsa piyasa en kötüsünü fiyatlar” ifadelerini kullandı.
Ali Babacan, AKP’den ilk olarak 2009 yılında istifa etmek istediğini de açıkladı. Kırılma noktasını ilk olarak 2009 yerel seçimlerinin ertesi günü yaşadığını belirten Babacan, şunları söyledi:
“Dört sayfalık gerekçeli bir istifa mektubuyla ilk o gün ayrılmak istedim. Ama ülkenin şartları buna izin vermedi, ayrılmam 2019 yerel seçiminden sonra fiilen mümkün oldu.
2009 yerel seçimine giden dönemde Dışişleri Bakanı’ydım. O dönemde sıkıntılar görmeye başladım. Önceleri her şey kötüyken, hep beraber omuz omuza problem çözmeye çalışıyorduk. Başarılı da oluyorduk. Ne zaman ki Türkiye biraz ayakları üzerinde durup güçlendi, o zaman toplu ve ortak hedefler değil de şahsi hedefler gündeme gelmeye başladı. O an benim için kırılma noktası oldu.”
Ancak kendisine “Ekonomide küresel bir kriz var, Dışişlerine birini buluruz, bunu aşmak için ekonominin başına geç” dendiğini aktaran Babacan, “Gerçekten de 2009’un ilk çeyreğindeki işsizlik oranında ciddi bir artış oldu, ekonomi yüzde 14.4 daraldı. Bir şeyler yapmak gerekiyordu. Nasıl bırakıp gidersin? Başbakan Yardımcısı olarak Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nun da başkanı oldum ve yeniden çalışmaya başladık. 2010-2011 iki yıl Türkiye’nin olağanüstü büyüme dönemi oldu. O krizden çok hızlı çıktık” dedi.
AKP’nin 2011 seçimlerinde büyük bir başarı elde ettiğini söyleyen Babacan, “Aşırı özgüven bir miktar ayakları yerden kesmeye başladı. Tekrar şahsi gündemler oluştu” diye konuştu.
Bu konuda daha detaylı açıklamalarda bulunan Babacan, şunları söyledi:
“Şahsi, siyasi ve maddi çıkardan bahsediyorum. Bir karar alırken ülkeye mi yoksa bir kişi veya gruba mı faydalı olsun diye alıyorsunuz? Şahsi olmaması için istişare ile gitmesi ve herkesin yetkin olması lazım. Yetkin olmayan, zayıf noktaları, korkuları olan bir istişare heyetiniz varsa, bunlarla gerçek istişare yapamazsınız.
Farklı görüşlerini söyleyenler, açıkça eleştiri getirebilen insanlar teker teker sistem dışı kaldı. Ya kişisel baskıyla insanlar ayrılma noktasına geldi ya da ayrılmaları istendi. Ya da insanlar ‘Yeter’ dedi. Her bir uzaklaşma ya da uzaklaştırılma geride kalanları sıkı bir çerçeveye soktu. Biraz da uygulamadan hareketle otokontrol çok arttı. Maalesef şu andaki noktaya gelindi.”
Babacan, Türkiye’nin sistem değişikliği öncesinde “otoriterleştiğine” dikkat çekerek şöyle devam etti:
“Bakın ne diyorlardı ‘Koalisyon dönemi bitecek’… Ne bitmesi ittifak dönemi başladı. Basın önemli ölçüde sınırlandırıldığı ve özgürlüğü olmadığı için tutarlılık testi de yapamıyor. Şunu da vurgulamam gerekir ki, bütün suçu sisteme yüklememek lazım. Bu sistem değişmeden önce de Türkiye’de yönetim tarzı oldukça otoriterleşmişti.”
Babacan, “Erken seçim bekliyor musunuz?” sorusuna da şu yanıtı verdi:
“İktidar elindeki gücü kaybedeceğini düşündüğü bir dönemde kendi eliyle seçime gitmez diye düşünüyorum. Ama 2023’e kadar da sistemin dayanabileceğini de sanmıyorum. Çok büyük bedel ödenir.”
Babacan, Kürt meselesiyle ilgili görüşlerini de şöyle aktardı:
"Kürt sorunu, tamamen demokrasi, insan hakları ve özgürlükler çerçevesinde ele alınmalı. Bazen terörle aynı pakete konuyor, harmanlanıyor, pazarlık konusu olabiliyor. Bunlara kesinlikle karşıyız. Devlet, terörle mücadelesini verir. Ne gerekiyorsa onu da yapar. Ama bir insan bizim vatandaşımızsa eğer, bu ülkenin geleceğine hep beraber bakıyorsak ‘ama’sız, pazarlıksız bir anlayışla haklar ve özgürlükler konusunda açık bir tutumla yaklaşmak ve bunları tanımak zorundayız. 'Hakkını vermek' bile yanlış bir cümle. Zaten onun hakkı. Sen onu o hakkı tanıyacak, garanti edecek ve yaşamasını sağlayacaksın. Hakları terör meselesiyle pazarlık haline getirdiğinizde, örgüt dönüp vatandaşlarımıza diyor ki, 'Ne hakkınız varsa onu ben sağladım. Silahlı mücadele vermesem bunları da göremezdiniz' diyor. Türkiye’nin geleceğinde PKK gibi anokronik bir örgüte yer yok."
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.